Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Psikolojik Harekat hakkında neler biliyoruz? 21. asrın en yaygın savaş metodu (38) |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Kendi kuvvetimizi göz önüne almaksızın dışardan, şuradan buradan gelecek kuvvetlere dayanarak emel takip edersek ve o kuvvetten ve o imdattan yardım da gelmezse hayal sukutuna uğrarız. Bunun için her şeyden önce, kendi kuvvetimize önem veriyoruz. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1920) |
SURİYE SINIRIMIZDAKİ MAYINLI SAHAYI İSRAİL'E Mİ VERİYORUZ ?
Bilindiği gibi ülkeler hasım ülkede elde edecekleri hedefler için askeri, politik, kültürel, ekonomik ve teknolojik alanda bir seri hamleler yaparlar. Yapılan bu hamlelerin Psikolojik Harekât Planları ile desteklenmediği sürece başarı şansları yoktur.. ABD'nin Irak'tan sonra İsrail üzerindeki baskının azaltılması amacıyla Suriye üzerindeki yaptırımlarını hatırlayalım. ABD'nin Suriye'yi etkisiz hale getirmek istediği kesin olarak belli olduğuna göre şimdi bu konudaki bütün yaklaşımların altında ABD+İsrail birlikteliğini aramamız gerektiğini bilelim. Suriye - Türkiye sınırındaki mayınların temizlenmesi konusunda gündeme gelen gelişmeleri de bu çerçeve içinde inceleyeceğiz. Bilindiği gibi AKP Hükümeti Suriye sınırındaki kara mayınlarını temizleterek bölgeyi tarıma açmağa karar vermiştir. Bu konudaki karar, Kara Mayınları ile ilgili 1966 Kanada Konvansiyonuna göre çıkarılan 3 Mart 2003 tarihli Kanun ile düzenlenmiştir. Buna göre Kıbrıs Adası büyüklüğündeki mayınlı bir saha kullanıma açılacaktır. GAP ile beraber tarıma elverişli sulak arazi haline dönüşecek bölgede artık mayın tehlikesi de olmayacaktır. Aksine insanları yaşatacak ürünlerin yetiştirilmesiyle bölgeye ve Türkiye ekonomisine de önemli katkıda bulunulacaktır. Bunun yanında Başbakan Erdoğan TBMM'de 2004 Bütçesi ile ilgili konuşmasında " Mayından temizlenerek hizmete açılacak bu toprakların topraksız köylüye dağıtılacağını" bildirerek bölge halkını sevince boğmuştu. Sonunda Maliye Bakanlığı işi başlattı. Mayın Temizleme ihalesini açtı. İhalenin son başvuru tarihi 15 Şubat 2006'da bitti. İhaleye sadece üç şirketin katıldığı bildirildi. Dört gözle bölgenin temizlenerek arazinin kendilerine dağıtılmasını bekleyen vatandaşlar ihale süreci ile birlikte olayların hiç de bekledikleri gibi gerçekleşmeyeceğini öğrendiler.. Şimdi, ihalenin detayları ve katılan firmalarla ilgili basına yansıyan haberlerden birkaçını Başbakanın 2004 Bütçesinde söylediği "Temizlenen toprakları topraksız köylüye dağıtacağız" sözünün ışığında değerlendirelim;
** İhale "YAP-İŞLET-DEVRET" usulü ile yapılacaktır. Yani temizleyen firma 49 yıl kullandıktan sonra bölgeyi hazineye devredecektir. Bu durumda bölge halkı temizlik bittikten sonra bir elli yıl daha toprakların dağıtılmasını bekleyecektir..
** Mayın temizlemenin metrekaresinin maliyetinin 2 Dolar civarında olacağı bilinmektedir. Sadece kazanç amacı güden bu üç firmanın bu masrafı nasıl çıkartacakları, yani neden bu işe talip oldukları hususunun iyi irdelenmesi gerekmektedir.
** Konu bu süreçte iken bölgeyi ilgilendiren en önemli açıklamayı Enerji Bakanı Hilmi Güler yapmış ve "Nusaybin topraklarında Suriye'nin petrol bölgesinin tam karşısında petrol denizi bulduk. Mayınların temizlenmesini müteakip hemen aramaya başlayacağız." demiştir.. Burada kafalar karışmıştır. Arazinin kullanma hakkını 49 yıllığına temizleyen firmaya devrettiğinizde petrolü nasıl çıkartacağımız ciddi bir sorun olacaktır... Acaba Türkiye petrol çıkartmasın diye mi topraklar temizleyene bırakılmaktadır? Yoksa temizleme maliyeti olarak mı topraklar devrediliyor? İşte bunlar şimdilik cevabı bulunmayan ve her türlü spekülasyonlara açık sorular olarak durmaktadır..
** Konuya ilişkin bir soru da Askeri Yasak Bölgeler kapsamında olan bölgenin geleceğinin ne olacağıdır. Bilindiği gibi askerle kapatmak masraflı olduğundan bölge mayınlanarak kontrol altına alınmıştı. Şimdi bu geniş toprakları devletin denetiminden çıkartırsak ve bir de Türk olmayan yabancı şirketlerin kontrol ve denetimine verirsek bölgenin savunulmasını da bu şirkete bırakacağız demektir. Bu durumda sınırı nasıl koruyacağız bu sorunun cevabı da bulunmamaktadır. 18. 12.1981 gün ve 2565 Sayılı Kanuna göre hazırlanan 17.1.1983 gün ve 83/5949 Sayılı "ASKERİ YASAK BÖLGELER VE GÜVENLİK BÖLGELERİ YÖNETMELİĞİ 'nin aşağıya aldığım iki maddesi dahi bu işin içinden kolay çıkılamayacağını vurgulamaktadır..
Madde 3 - 1) Birinci derece Kara Askeri Yasak Bölgeleri: A - Yurt savunması bakımından hayati önem taşıyan askeri tesis ve bölgelerin, çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen dış sınırlarının en az yüz, en fazla dört yüz metre uzağından alınan noktaların birleştirilmesi suretiyle meydana gelen alanlarla (ŞEKİL - 1) B - Kara sınır hattı boyunca ve lüzum görülen kıyılarda otuz ila altıyüz metre derinlikte kurulan alanlardır. (ŞEKİL-2)
2) İkinci Derece Kara Askeri Yasak Bölgeleri: Birinci derece kara askeri yasak bölgelerinin çevresinde, bu bölge sınırlarından başlamak üzere beş kilometreye, savunma ihtiyacı ve bölgenin özelliklerinin zorunlu kıldığı hallerde on kilometreye kadar uzaktan seçilen noktalardan geçirilen hatla tespit edilen alanlar ile (ŞEKİL -1) yurt savunması bakımından gerekli görülen diğer bölgelerde kurulan ve sınırları Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit edilen alanlardır.
** İşin en tehlikeli boyutu ise ihaleye katılan üç firmanın kimliği ile ilgilidir. Üç firmanın isimleri basın organlarına Mavi Deniz, Sarsılmaz ve Countermine olarak yansımıştır. Yapılan basit bir internet incelemesi ile bu üç şirketin de paravan olduğu, bu şirketlerin arkasında İsrail ile doğrudan ilişkisi olan şirketler bulunduğu görülmektedir.
İhale gerçekleştiğinde 50 yıldır İsrail ile savaşan Suriye bu defa da Kuzeyden İsrail ile kuşatılmış olacaktır. Tevrat'ta İsrail oğullarına vaat edildiği bildirilen kutsal Arzı-Mevud toprakları içinde olan bu bölgenin İsrail kontrolüne geçmesinin sonuçlarının ve ülkemize getirip götüreceklerinin çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. İhaleyi kazanacakları şimdiden belli olan üç firma ile ilgile basına yansıyan bilgiler şöyledir;
- MAVİ DENİZ isimli firmanın ortağı ve mali desteğini temin edecek firma QUADRO isimli bir İSRAİL şirketidir. Ve şirket çalışanlarının tamamı İsrail Savunma Bakanlığına bağlı rütbeli ve sivil personelden oluşmaktadır..
- SARSILMAZ Firmasının ortağı da yine İsrail Savunma Bakanlığına bağlı IEOD firmasıdır. Açılımı "International Explosive Ordnance Disposal Engineering Ltd" olan şirketin Internet sitesindeki bilgilerde bu firma çalışanlarının da İsrail ordusu mensupları olduğu yazılıdır.
- COUNTERMINE aslında bir İsveç firması gibi görünüyor. Oysa bu firmanın sahibi de Türk kamuoyunun yakından tanıdığı İsrailli Ofer'dir. Galataport ihalesini kazanan Ofer Ailesi burada da karşımıza çıkmaktadır. COUNTERMINE firmasının arkasında OFER ailesinin sahibi olduğu MOTT isimli İsrail firmasının olduğu ortaya çıkmıştır..
Şimdi bir komplo teorisyeni olarak düşünelim. Başbakanın ve Enerji Bakanının söylemlerine rağmen Maliye Bakanlığı'nın yaptığı "YAP-İŞLET-DEVRET" ihalesinin arkasında acaba ne olabilir? ABD'nin Suriye için yaptırımları bu şekilde garanti altına alınmak mı isteniyor? Dünya üzerinde ticari mayın temizleme işi yapan onlarca şirketin hiçbiri Yap-İşlet-Devret modeline itibar etmezken, bu işte hiç tecrübesi olmayan, yani şartname kıstaslarını karşılaması şüpheli olan İsrail'in itibar etmesinin sebebi Arzı Mevud'un elde edilmesi ile Suriye'nin kuşatılarak işgalinin kolaylaştırılması olabilir mi? Sonuç olarak; Türkiye üzerindeki oyunlar o kadar yoğunlaştı ki, her taraftan gelen bu saldırılar karşısında AKP havlu atmış olsa gerek. Çünkü kontrol ve denetim elinden kaçmış durumda. Allah bu millete acısın demekten başka çaremiz kalmıyor.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 9 Mart 2006 Perşembe |
|
|