12 ARALIK 2024 ÇARŞAMBA

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Sadettin Tantan diyor ki: Yeni bir Türk devrimine ihtiyacımız var
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Milleti idarede prensibimiz milletin müşterek ve umumi fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakiki ve ciddi olabilmesi, milletin maddi ve manevi ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1925)

 7 Mart 2006 Salı 

YENİ BİR TÜRK DEVRİMİNE İHTİYACIMIZ VAR:
" - Türkiye'de etkin bir grup özgürlükleri ülkeyi parçalamak için kendilerine tanınmış bir hak olarak görüyor. Ayrıca din açısından baktığımızda da aynı gerçeği görüyoruz. Giderek siyasi ve ekonomik güce ulaşan cemaatlerin yaygın hale geldiğine ve kabul gördüğüne şahitlik ediyoruz.
- Haksız kazanç meşrulaştı. Kayıt dışı ekonomi yüzde 80lere varmış durumda. Para nerden gelirse gelsin hiç önemli değil mantığı var. Kaçakçılık had safhadadır. Türkiye'de yolsuzluk ekonomisini de aşmış bir soygun ekonomisi var. Helal para yok edilmekte. Türk sermayesi yüzde 25’lere düşmüş, yabancı sermaye yüzde 75lere çıkmış.
- Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, Kur'an-ı Kerim'in İncilleştirilmesi tartışılıyor..
- Ortadoğu'da birtakım planları olan büyük devletler Türkiye'den istediklerini alabilmek için 'bir takım girişimlerde' bulunabilir. Türkiye'de terörle mücadele yasası yok, yolsuzlukla mücadele yasası yok, terörü besleyen kaynaklara el koyma yasası yok. PKK'nın giderek büyük bir güç elde ediyor ve bütün mafyalar da ağırlıklı duruma geldiler. Buna karşı önleyici tedbirler açısından büyük yasal boşluklar var. Ceza adalet sisteminin bilinçli bir şekilde çökertildiğini görüyorsunuz.
- Bugün Türkiye'yi, Türkler yönetemediği için, siyasetteki insanlar iyi niyetli bile olsalar emir alan konumundan çıkıp iyi niyetlerini halkla paylaşamıyorlar. Yeni bir Türk Devrimine ihtiyacımız var.”……….

Yukarıdaki tespitler Yurt partisi Genel Başkanı Sadettin TANTAN’a ait. Ülkenin içine düşürüldüğü durumu özetleyen bu sözler Aksiyon Dergisindeki görüşlerinden birkaçı.
Sadettin Tantan sıradan bir kişi değil. Bütün yaşamı boyunca Polislikte, Belediye Başkanlığında, Bakanlığı safhasında dürüst kalabilmiş, kural ve nizam dışına çıkmamış, ülke menfaatlerini daima kendi menfaatlerinin önünde görmesini bilen örnek bir siyasetçi.
Sadettin Tantan; Siyaset düzeni bozulup siyaset kavramı; ahlaksızlık, yolsuzluk, soygunculuk ile birlikte anılmaya başlayıp, devletin değil şahsi menfaatlerin ön plana çıkmaya başladığı bir dönemde sistemin dışında kalarak ülke menfaatlerini kendi çabaları ile ayni dürüstlük ve azimle sürdürmeye çalışan bir örnek vatandaş.
Sözlerinin her cümlesi önemlidir. Çizdiği tablo çok kötü ama gerçeğimiz ne yazık ki böyle. Türkiye’yi bu karamsar tablodan çıkaracak kadrolar bu milletin içinde fazlası ile var. Bunlar durumu görüyorlar. Yapılanları, ihanetleri kavrıyorlar, bugün düzeltecek makam ve mevkilerde olmamalarına rağmen çözümler üretmeye devam ediyor ve söz sırasının kendilerine gelmesini bekliyorlar.
Sayın Tantan; görüşlerini sıraladıktan sonra “YENİ BİR TÜRK DEVRİMİNE İHTİYACIMIZ VAR” diyerek sorunumuzu özetliyor. Buna göre devrimi yapacak bir devrimciye de ihtiyacımız vardır.
Peki Sadettin Tantan bu beklenen devrimci olabilir mi?
Kendisini yakından tanıyan bir kişi olarak “Neden olmasın” diyorum ve şartlar gerektirdiği takdirde bu görevi başarı ile yapabileceğine inanıyorum..

ERDOĞAN’IN HAKARETLERİ BIKTIRDI:
“Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Nazmi Bilgin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın basına yönelik sözlerine tepki olarak yaptığı yazılı açıklamada; "Gazetecilerin, 3 yıldan beri bu hükümetin temsilcilerinin hakaretlerine maruz kalmaktan artık bıktıkları" görüşüne yer verdi ve ekledi; "Başbakan Erdoğan'ın, gazetecileri 'menfaat peşinde koşan iftiracılar' olarak suçlayan açıklamasını esefle karşılıyoruz. Eleştiri içerikli soru ve yazıların 'bir şeylerin karşılığı yapılmış iftiralar' olduğunun kanıtları ellerinde varsa, bunu açıkça ortaya koymalıdırlar. Asıl iftira, bunun aksinin yapılmasıdır. Biz kendi işimize bakıyoruz. Basının kamuoyunu aydınlatmaktan, usulsüzlükleri meydana çıkarmaktan daha önemli ne görevi olabilir. Dün de böyle yaptık, yarın da böyle yapacağız." …………………..

Dört yıldır her gün siyasi köşe yazan bir kişi olarak Basın-Yayının hem içindeyim. Cumhuriyet Tarihi ihtisasım içinde incelediğim olaylar içinde ulaştığım bir tek gerçek var. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Milli mücadeleye başladıklarında ülkede halka ulaşan tek yayın organı gazeteler idi. Mevcut gazetelerin % 95’i Gazi ve arkadaşlarını vatan haini olarak nitelendiriyor ve yaptıklarını sonuçsuz serüven olarak değerlendiriyordu.
Bunun için Anadolu harekatını desteklemek üzere Sivas’ta İrade-i Milliye, Ankara’da Hakimiyet-i Milliye (Ulus Gazetesi), Anadolu Ajansı ile Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü (Basın -Yayın ve Enf. Genel Müdürlüğü) kurularak milli mücadelenin sesi kamuoyuna duyurulmaya başlandı. Bunların dışında işgal güçlerinin emrinde hareket eden basına “MÜTAREKE BASINI” adı verildi. Bugün ise benzer olarak “MÜZAKERE BASINI” olarak nitelendireceğimiz Basın-Yayın organlarının % 95’i kayıtsız ve şartsız, inansın veya inanmasın AK PARTİ yönetimini desteklemektedir.
Basın, AKP’yi desteklemek zorundadır. Çünkü bugün basın organlarımızın çoğunun sahibi gazeteciler değil, tüccar iş adamlarıdır. İş adamlarına göre basın organları da bir ticarethanedir. Ticarethanenin yaşaması da mevcut iktidara şirin görünmek ve ona ters düşmemekle mümkündür.
Hal böyle iken Başbakan Erdoğan’ın basında çıkan ve mevcut basın organlarında %10 bile olmayan muhalefete dahi tahammül edemediğini belirten açıklaması ciddi bir talihsizliktir. Ve bindiği dalı kesmektir. Gazeteciler Sendikasının tepkisi de boş bir çabadır.
Bugün basınımızın nerelere bağlı olduğunu ve kimlerden para ve destek aldığını küresel güçler isim vererek yayın organlarında açıklamaktadır. Dolayısıyla ne Başbakanın ve ne de Gazete temsilcilerinin sözlerinin tam olarak doğruyu yansıtmadığını halkımız görmektedir. Basın gerçekten görev yapmaya ve halkın sesi olmaya başladığı anda, ülkenin gündemindeki konular hakkında hükümetin körü körüne desteklendiğini değil, hak ettiği icraatların her yönüyle desteklendiği görebileceğiz..

FEHRİYE BULUNSUN, İADE EDİLSİN:
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, " Terörist Fehriye Erdal’ın kayıplara karışması üzerine Türkiye’nin tutumunun ne olacağına" ilişkin soruya karşılık, Türkiye’nin Erdal’ın iadesini 3 kez istediğini, mahkeme süreci boyunca da bu konuda ısrarcı olunmasına rağmen, bunun gerçekleşmediğini hatırlattı.
Önemli terör olaylarına karışmış bir kişinin yargılanma sürecinin bu kadar uzun olmasının, göz hapsinde tutulurken kaybolmasının "çok düşündürücü" olduğunu belirten Gül, Belçika makamlarının bunu kendi kendilerine sorması gerektiğini söyledi. "Fehriye Erdal’ın bulunmasını ve Türkiye’ye iade edilmesini bekliyoruz" dedi………....

Bilindiği gibi Sabancı Holding Otomotiv Grubu Başkanı Özdemir Sabancı, Toyota-Sa Genel Müdürü Haluk Görgün ve sekreterleri Nilgün Hasefe, 9 Ocak 1996’da Sabancı iş merkezinin tepesindeki makam odasında katledilmişti. Cinayetin faili Fehriye Erdal’ın gözaltında bulunduğu Belçika devleti nezdinde yaptığımız bütün girişimlere rağmen kaçması olayı Avrupa’daki adalet sisteminin içine düştüğü aczin açık ifadesidir. AB’nin bayraktarlığını yaptığı İnsan Hakları aldatmacasının iflasıdır. Bunun böyle olacağı belli idi.
Çünkü Belçika Adalet sistemi akıl almaz bir vurdumduymazlık içinde idi. Bu saatten sonra Fehriye Erdal yakalanmış veya yakalanmamış bir faydası yoktur.
Avrupa Adalet Sistemi olduğu kadar bu işten Türkiye’de yara almıştır. Türkiye devlet gibi devlet olamamış ve Fehriye Erdal cinayetinde ağırlığını ortaya koyamamıştır. Hapiste değil, dışarıda bir evde gözaltında tutulan ve dışarıya alışveriş için yalnız başına çıktığı bilinen bir kişinin yaka-paça alınıp Türkiye’ye getirilmesi gerekmekte idi. Bunda çok geç kalınmıştır. Fakat daha her şey bitmemiştir.
Avrupa’da adalet olmadığını ispat eden Fehriye Erdal Türk makamları tarafından bütün imkanlar zorlanarak dünyanın neresinde olursa olsun mutlaka bulunup getirilmeli ve Türk Adaletine çıkartılmalıdır. Bunun için acele edilmelidir.
Abdullah Öcalan’da olduğu gibi birileri tarafından yakalanıp teslim edilerek milletçe küçük düşürülmeden önce tarafımızdan yakalanıp getirilmeli ve adaletin ne olduğu kendini medeni sayan Avrupalı sömürgecilere gösterilmelidir.
İkinci Dünya Harbinde Yahudi katliamında görev aldıkları belirlenen Nazilerin düzenlenen insan avları ile dünyanın dört bir yanından yakalanıp İsrail’e getirilerek adalet önünde hesap verdikleri örneğini unutmamamız gerekmektedir.
Bilelim ki; Bakan Gül’ün “Fehriye Erdal’ın bulunmasını ve Türkiye’ye iade edilmesini bekliyoruz” sözleri bu milletin hislerine tercüman olmuyor ve beklentilerini karşılamıyor..



Dr. Tahir Tamer Kumkale
7 Mart 2006 Salı

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale