Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Milleti idarede prensibimiz milletin müşterek ve umumi fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakiki ve ciddi olabilmesi, milletin maddi ve manevi ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1925) |
Bugün köşeme Yargıtay Eski Başsavcısı Sayın Vural SAVAŞ'ı konuk edeceğim. Vural SAVAŞ, halkımızı bilgilendirmeye yönelik çalışmaları ile fikir ve düşünce hayatımıza katkı yapıyor ve aydın olarak millete hizmeti sürdürüyor. Emekli olmasını müteakip köşesine çekilip sade ve sorunsuz bir yaşlılık geçirmeyi kabul etmemiştir. Gerçek bir Türk aydını olarak ülke gündemindeki konulara kendi özel bakış açısından yorumlar getirmekte ve bu düşüncelerini halkımızla paylaşmaktadır. Vural SAVAŞ'ın fikirlerini beğenmeyebiliriz. Bakış açısını kendimize göre ileride veya geride bulabiliriz. Ama ülke ve insan sevgisi ile dolu fikirlerinin hiçbir art niyet ve menfaat beklemeden tamamen kendi kültür yapısı çerçevesinde ve kendi doğruları içinde beyan edildiğini kabul etmemiz, en azından bu farklı bakış açısını da bilmemiz gerekiyor. Kitle iletişim araçlarının hepsinde her an Vural SAVAŞ'ı görebiliriz. Televizyonlardaki en uç tartışma konularında, gazete köşelerinde, seminer ve panellerde, internet sayfalarında ve yazdığı bir dizi kitaplarla kütüphanelerimizde hep Vural SAVAŞ vardır. Atatürkçü Düşünce'yi ve Atatürk'ün bu ülkeye kazandırdığı müesseseleri korumak için büyük bir çaba harcadığını görüyor ve kendisine mücadelesinde başarılar diliyorum. Vural SAVAŞ'ın ele aldığı konuların ülkemizin bekası açısından çok önemli ve gerçek bir Türk aydınının duyarlılığı içinde seçildiğini değerlendiriyorum. Kendi içinde tutarlılık gösteren fikir ve düşüncelerini önemsiyorum. İlgili ve yetkililerin bu zengin fikri donanımdan ders alması veya en azından kulak vermesi gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden bugünkü köşemde Vural SAVAŞ'ın internet kanalı ile elime geçen "Askerlerimizi arkadan vurma hazırlıkları" başlıklı yazısından bazı bölümlere yer vermek istiyorum.
" - Anayasamızın 38'nci maddesine, 07. 05. 2004 gün ve 5170 sayılı yasa ile: "Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez hükmünü koyuldu.
- Başbakan Erdoğan, 8.10 2004'de Avrupa Konseyi'nde yaptığı konuşmada: "Gerçekleştirdiğimiz reformlar arasında Uluslararası Ceza Divanı'na ülkemizin taraf olmasını sağlayacak yasal değişiklikler de vardır. Hazırlıklarını tamamlamış olarak bugün bu kürsüden Türkiye'nin yakın bir gelecekte Roma statüsünü onaylayarak Uluslararası Ceza Divanı'na taraf olacağını da ilan ediyorum" dedi.
- 1 Haziran 2005'de yürürlüğe giren, 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu 76'ncı Maddesi "Soykırım'ı" şöyle tarif ediyor: "Madde 76- Bir planın icrası suretiyle, milli, etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur. ( AKP'li TBMM Adalet Komisyonu Başkanı,"AB ülkelerinden gelen isteklere uyularak bu maddenin yeni Türk Ceza Kanunu'na konulduğunu itiraf etmiştir.)
-14 Ekim 2005'de, AB dönem başkanlığını yürüten İngiltere, Ankara nezdinde girişimde bulunarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 8 Ekim 2004 tarihli konuşmasını hatırlattı ve Türkiye'nin sözünü tutması gerektiğine işaret etti.
- "Bağımsızlığımızın temel direği olan adaletin dağıtımının bir yabancı parmağı bulundurmayacağız, "En büyük düşman,ne falan ne de filan milletler; bilakis bu, adeta her tarafı kaplanmış ve bir saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir, "Emperyalist devletlerle (Amerika, İngiltere ve Avrupa devletleri) olan siyasetimizi çok dikkatli tespit etmeli ve ilişkilerimizi mesafeli yürütmeye özen göstermeliyiz, Batı ile uyuşma Türkiye'nin kaçınılmaz olarak köleleştirilmesi anlamına gelecektir" diyen; Batı ile entegrasyona girmekten kesinlikle kaçınan, bölge merkezli politikalar uygulayıp, bu amaçla Sadabat ve Balkan Paktlarını hayata geçiren büyük Atatürk'ün söyledikleri ve uygulamaları ortadadır.
-ABD ve AB ülkelerinin Türk Ordusu'na karşı hasmane tutumu ve Türkiye'yi bölme çabaları gözle görülür bir biçimde ortaya çıkmışken; ülkemizin tüm Kemalistleri "AB'ye giriş macerası Türkiye Cumhuriyeti'nin sonunu getirecektir" uyarısını her gün yapmaya çalışırken; Genkur. Bşk. Org. Hilmi Özkök, 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesajda;" Bugünkü AB'ye üyelik hedefimiz, Çağdaş Medeniyetler Seviyesi'ne ulaşma vizyonunun bir aşamasıdır. AB üyeliğini, Ulu önder Atatürk'ün bizlere vermiş olduğu Türkiye'yi çağdaş uygarlığın ilerisine taşıma' hedefi için önemli bir araç olarak görmekteyiz" diyebilmiştir.
-AKP iktidarının ve TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerin görüşleri de bu doğrultuda olduğundan, Uluslararası Ceza Mahkemesi Anlaşması'nın kolaylıkla onaylanacağı anlaşılmaktadır.
- 1998'de Roma Statüsü ile temelleri atılan bu mahkemenin görev alanına dört suç türü giriyor: Savaş suçu, insanlık suçu, soykırım suçu ve saldırı suçu. Mahkemenin özelliği devletleri değil, kişileri yargılamasıdır.. Örneğin, bir savaş suçunda emri verenden uygulayanlara kadar zincirin tüm halkalarından hesap soruyor. O yüzden Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı, "Dünyanın en güçlü kişisi" diye nitelendiriliyor.
- Karşı karşıya gelebilecekleri durumları önceden gördükleri için ABD, Rusya, Çin ve İsrail, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin temeli olan 1998 Roma Anlaşması'na taraf olmayı reddetmiş ve hatta ABD Senatosu Bush'a "Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak Amerikan vatandaşlarını kurtarmak için, Lahey'in ABD askerlerince işgali de dahil tüm olası seçeneklerin kullanılması yetkisini veren bir karar almıştır..
- 15 Ekim 2005 tarihli Yeni Çağ gazetesinde haklı olarak şu uyarı yapılıyor:"AKP Hükümeti, ABD'nin bile reddettiği bu mahkemeyi tanıyan karara imza atarsa, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Türkiye'den isim isim istediği Türk Generallerini, yargılayarak cezalandıracak!"
-İçine düşürülmek istendiğimiz tuzak bellidir: ABD ve AB yetkileri, ülkemizi bölme amaçları doğrultusunda, PKK eylemlerinin daha da yaygınlaşması için desteklerini artıracaklar; gereğini yapan Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ise, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde sanık sandalyesine oturtulacak... Komutanlarımızın, ülkemizi Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taraf yapacak bu anlaşmanın onaylanmasına ciddiyetle ve demokratik haklarını kullanarak karşı çıkmamaları; AB uğruna, İç Hizmet Kanunu'nun kendilerine verdiği, iç ve dış düşmanlarımıza karşı "Cumhuriyetimizi koruma ve kollama" görevini askıya aldıkları kanaatini, tüm vatansever insanlarımızda uyandıracağı kanaatindeyim.."
Sonuç olarak; Sayın Vural Savaşın uyarılarına kulak verelim...
Dr. Tahir Tamer Kumkale 28 Ekim 2005 Cuma |
|