Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
"FIRSAT GİDERKEN, DAİMA GELİRKEN GÖRÜNDÜĞÜNDEN BÜYÜK GÖRÜNÜR."
Ecevit Dönemi olarak anılan yılları tarihçiler tatil günleri olarak hatırlayacak ve yazacaklar. İktidara geldiğinde ilk iş olarak Cumartesi saat 13 00'e kadar olan haftalık mesaiyi değiştirdi ve Cumartesi günlerinide tam gün tatil ilan ederek yıllık tatillerimize tam 52 gün daha ekledi .Yani üretimden 52 gün daha kaybedilmesinin yolunu açtı...
Ecevit'in koalisyon Hükümeti sağolsun, bu tatil geleneğini aynen ve arttırarak sürdürmeğe israrla devam ediyor.
Güzel yurdum Türkiyem bir tatil cennetidir. Dünyada bir benzeri daha yoktur. Bununla eşsiz coğrafi, tarihi ve tabii güzelliklerinden ve Türk insanının emsalsiz misafirperverliğinden dolayı tatillerini Türkiye'de geçirmek için turistlerin birbirleriyle yarıştığı tatil cenetini kastetmiyorum. Dünyada en az çalışıp , çalışmadığı için çok yorularak devamlı tatile ihtiyacı olan, bu yüzden yöneticilerince kendilerine her vesile ile tatil imkanı sağlanan güzel insanların yaşadığı ülkemden bahsediyorum.
Hükümetimiz ülkemizin yüce menfaatlerini , halkımızın sağlığını ve dinlenme ihtiyacını gözönünde bulundurarak; ŞEKER BAYRAMI ve YILBAŞI'nı bahane ederek 23 Aralık gününden başlamak üzere 10 günlük tatil ilan etti. Bu şekilde insanlarımız soğuklarda çalışmayacak ve yorulmayacak. 10 günlük bu zorunlu tatil süresi içinde dinlenerek yüksek enerji toplayacak , belki bir miktar enerji tasarrufu yapılabilecek, iç turizmi canlandıracak, ekonomimize büyük katkı sağlanacak v.s. v.s...
Sağolsun Bakanlar Kurulumuz; gece gündüz çalışıp, üretmekten adeta bitap düşmüş olan milletimizi düşünüyor ve daha zinde bir kafa ile, daha iyi mal ve hizmet üretebilmemiz için her türlü gayreti gösteriyor.
Ekonomik darboğazda inim inim inleyen ve kendisine düşen fedakarlığı son kertesine kadar yapan sokaktaki vatandaş bu zorunlu tatile ne diyor.? Sorun bakalım. Tatilmi istiyor. Yoksa çalışmak mı istiyor ?. Sayın yetkililerimizin sokağa inmeye zamanları olmayabilir. Uzağa gitmesinler. Çalıştıkları iş yerinin kapısında bekleyen güvenlik görevlisinden başlayarak odalarına girene kadar koridorda karşılaştıkları sıradan memurlarına sorsunlar. Hepsinin ,hep bir ağızdan; "YETER ARTIK BİZ TATİL DEĞİL ÇALIŞMAK İSTİYORUZ" diyerek haykırdıklarını göreceklerdir.
* Bayram mı geldi ? YAPIN UZATILMIŞ TATİL... * Yağmur yağdı. Kar yağdı. Yerler buz oldu. TATİL... * Deprem oldu. TATİL... * Yılbaşı ile başlayan RESMİ TATİLLER SİLSİLESİ... * Toplam 104 günlük rutin HAFTASONU TATİLİ... * Yıllık KANUNİ ve MAZERET İZİNLERİ TATİLİ... * Okullarımızın YARIYIL ve üç aya kadar uzayabilen YAZ TATİLLERİ... * Grip salgını var, nezle oldun, diş çektirdin bahaneleri ile SAĞLIK TATİLLERİ * Havalar ısındı . SICAK TATİLLERİ
BU LİSTE UZAYIP GİDER.
Peki biz ne zaman çalışacağız? Ne zaman üreteceğiz? Ve ne zaman para kazanacağız?
Milletimiz adeta tatile adapte oldu. Artık hiç kimse çalışmayı düşünmüyor. Herkez oturduğu yerden ve yorulmadan para kazanmak istiyor. Yeni işe giren bir kimsenin önünü gördüğü yok. 30 yılda Genel Müdürlüğe ulaşabilenlerin kazanacakları hayat standardını daha işe başlarken başlarken istiyor.
Peki gelecek yıllarda ne alacak ? Başlarken, 30 yıl sonraki hedefine erişen bir kimseyi nasıl çalışmaya ve daha ileriye gitmeye motive edebilirsiniz. İşte bütün bunlar bir türlü kabullenemediğimiz sosyal yaralarımız. Bunlar bir kaç günde ve yılda oluşmadı. Yılların getirdiği ve üstüste yığarak biriktirdiği tortular.
Bu birbiri ardısıra gelen zoraki tatillerin milli geleneklerimizi ve karakterimizi de değiştirdiği kesin olarak biliniyor. Bayramda akraba , dost ve komşularla kaynaşılması , büyüklerin ziyareti yardımlaşma ve komşulararası dayanışma yavaş yavaş kalktı. Önce büyüklerimiz tatil yörelerine ve yazlıklarına kaçtılar. Bunu gören küçükler de aynen taklit ettiler. Şimdi bayram denilince tatil ve evden uzaklaşmak akla geliyor. Acı ama gerçek. Binlerce yıllık geleneklerimiz gözlerimizin önünde teker teker yokoluyor.
Deniz ve göl kıyılarımız, kıyılara bakan bütün tepelerimiz, orman içlerimiz; kibrit kutusu gibi birbiri üstüne binmiş sayısız evle doldu. Yazlık almak, hatta mümkünse birkaç tane almak çok moda oldu. İstatistikleri bilmiyorum ama, yazlık tatil evlerinin sayısı devamlı oturulan evlere yakın olduğunu tahmin ediyorum.
Yılda ortalama en fazla 1,5 ay kalınabilen bu evlerde her türlü konfor ve medeni gereç mevcut. Telefon, beyaz eşya ve modern mimarinin bütün imkanları düşünülmüş. Bu şekilde sadece dinlenmek ve eğlenmek için gerçekleştirilen çarpık bir yapılaşmaya milli geliri bizimkinin on katı olan ülkelerde dahi rastlamak mümkün değil. % 90 'ı deprem kuşağında yer alan ülkemizde; bu üçüncü sınıf malzeme ile inşa edilerek, boya ile süslenen binlerce binanın insanlarımıza mezar olduğunu 17 Ağustos depreminde birlikte gördük ve yaşadık.
Milli servetimiz; bu bize nereden geldiği belli olmayan tatil hevesi yüzünden şehirlerden tatil köylerine taşındı. Bu taşınma ile birlikte gelenek ve göreneklerimiz, Türkün kendine has milli hasletleri de kayboldu. Hükümetlerimiz sağolsunlar; kabul ettikleri yerli yersiz tatillerle, yerleşik düzendeki insanlarımızı adeta evlerinden çıkartıp tatil beldelerine gitmeye zorladılar.
Oysa buralara yatırılan paralarla üretime yönelik işyerleri kurulsa, buraları yapmak veya almak için yapılan küçük, fakat biraraya geldiğinde çok büyük meblağlara ulaşan halkın tasarrufları daha faydalı ve yararlı yatırımlara yöneltilseydi. İnsanlar dinlenmeye ve yatmaya değilde , çalışmaya ve tasarrufa teşvik edilebilseydi. Ülkemizi 25 yıldır kasıp kavuran enflasyon bu seviyede olmazdı. Milli gelirden aldığımız pay da bugünkü seviyesinin birkaç kat üzerinde olurdu.
Allah insanımıza akıl ve fikir versin . Ne kadar çok tatil seviyoruz. Geçen seferki 10 günlük zorunlu bayram tatillerinden birinde Avrupada beş yıldızlı otellerde konaklayan 30 000 civarındaki Türk vatandaşı turistlerin 2 Milyar Dolar civarında bir parayı harcadıklarını gazeteler gururla haber olarak verdiler. Oysa; turizm cenneti olmaya layık ülkemize 365 günde gelen 10 milyon civarındaki yabancı turistin getirdiği döviz miktarı ise 5-6 milyar dolar civarında. Bu gelenler için bir yıl müddetle hizmet üreten insanımızın sayısıda 15 milyona yakın. Avrupalı dostlarımız artık biz zengin Türkleri(!) hava alanlarında merasim ve de limuzin ile karşılıyorlar. Yorulan insanımızı dinlendirmek için ellerinden gelen herşeyi yapıyorlar sağolsunlar. Varolsunlar.
Bunlara Amerikanın MİAMİ'sinde kurulan Türk mahallesindeki villalara yapılan birkaç günlük tatil kaçamakları dahil değil.Tabi bilmemne adalarındaki dinlenme yerlerinde harcanan dolarlarda bunun dışında...
Sonuç olarak; Yeni binyıla büyük umutlarla girdik.Ve bununda bir yılını geride bıraktık. Türk dünyası başta olmak üzere bütün uluslar bu yüzyılda bizden çok şeyler beklediklerini açıkça vurguluyorlar. Dünya yeniden kuruluyor. Dengeler yeniden yerleşiyor. Bugünkü ekonomik gelişmişlik düzeyimiz ile bizim artık bu çağda dinlenmeye ve tatile değil çalışmaya, çok çalışmaya ve daha çok çalışmaya ihtiyacımız var.
Türk Milleti; kendisini tatile değil, çalışmaya ve daha çok çalışmaya, daha çok üretmeye ve daha zengin olmaya zorlayan yönetim istiyor. Bizim yatmaya ve dinlenmeye ihtiyacımız yoktur. Bize dinlenme değil; çalışma ve üretme imkanları yaratabilirseniz ancak bu şekilde 21 nci asrın Türk Asrı olması fikrinin düşlerden gerçek haline dönüşebileceğini görebilirsiniz.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 25 Aralık 2000 Pazartesi |
|
|