Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Basın sadece Türkiye'de değil dünyada da en etkili güç odağı. Bu gücü sağlayan en önemli etkenlerden biri de köşe yazarlarıdır. İnsanlar takım tutar gibi köşe yazarı tutarlar. Ciddi gazetelerin tirajı tamamen köşe yazarları ile artar veya eksilir.
Ülkemizde köşe yazarları güvenilir ve inanılır kişiler olarak toplumda büyük saygı görürler. İnsanlar fikirlerini beğendikleri köşe yazarlarının gözlüğü ile dünyaya bakmayı severler. Her sabah ilk işleri güncel olayları sevdiği köşe yazarının kaleminden takip etmektir. O'nun yine kendisi gibi düşündüğünü görüp mutlu olurlar, kendi kendileri ile gurur duyarlar. İşte bende bunu demek istemiştim diyerek, köşe yazarının ağzından işyerinde sabah çayını yudumlarken güncel olayların yorumunu yapmanın ayrı bir zevki ve heyecanı vardır.
Yıllardır gazete köşelerinden bize seslenen bu yazarlar adeta evimizin bir parçasıdır. O bizden ve içimizden biridir. Ailemizin bir ferdidir. Sabah gazeteyi açtığımızda köşesindeki resmin altındaki "yazarımız izne ayrıldığından bir müddet yazılarını yayınlayamıyoruz "ibaresine ise çok kızarız. Her ne sebeple olsun köşeden ayrılmasını kabullenemeyiz. Ona bir şey olsa, başına birşey gelse en yakınımız kadar üzülürüz. Çünkü yıllarca ona inanmış ona güvenmişizdir. O'nunda bir insan olduğunu ve yanlış yapabileceğini hiç aklımıza getirmeyiz. Çünkü o artık bizim gözümüz, kulağımız ve bizim sesimiz olmuştur.
Bunları niye yazdım? Sevgili RAUF TAMER için yazdım. Rauf TAMER, sadece Rauf Tamer değildir. Tercüman gazetesinin efsane insanıdır. Ülkenin en zor günlerinde bizim gözümüz, kulağımız, haykıran sesimiz, her türlü olumsuzluğun ve kötülüğün karşısında yılmaz savunucumuz olmuştur. 33 yıl boyunca ilk işi Rauf Tamer ne diyor ? diyerek onun köşesi ile güne başlayan milyonlar vardır. Kendisini onun fikirleri ile özdeşleştiren milyonlar vardır. Rauf TAMER, bir gazeteci anıtıdır. Abidesidir. Rauf TAMER, haksızlıklara karsı haklıyı savunan, tek kişilik ama çok güçlü bir ordudur. Rauf TAMER, daima doğrudur. Doğrudan yanadır. Rauf TAMER, bugüne kadarki teşhişlerinde hiç yanılmamıştır. Rauf TAMER TÜRKİYE'NİN EN İYİSİDİR....
13 EKİM CUMA günü bu basın devinin yıkımı senaryosu sahneye konuldu. Hakkında Rauf TAMER ismine hiç yakışmayan çirkin iddialar sergilendi. Hemde en yakın kalem arkadaşları tarafından.
Eğer en küçük bir doğruluk payı var ise ben bunları Rauf TAMER'e yakıştıramam. Rauf TAMER isminin bu iddialara mesnet teşkil etmesini ise çok yadırgadım. İddialar çok çirkin vede yüz kızartıcı. Olayın hukuki cephesini hiç düşünmeden, duygusal tarafını, yani 33 yıldır Rauf TAMER gibi düşünen beyinlerdeki şoku gören ve yaşayan biri olarak bu yazıyı kaleme alıyorum.
Sayın Rauf TAMER Beyefendi ; Bugün, 15 EKİM 2000 PAZAR, SİZİNLE BİR PAZAR DERTLEŞMESİ YAPACAĞIM FAKAT KENDİ FİKİRLERİMLE DEĞİL, SİZİN YAZINIZLA SİZİNLE DERTLEŞECEĞİM.
Aşağıda aynen yer alan yazı; sizin 28 Kasım 1982 PAZAR günü Tercüman Gazetesindeki "SÖZÜN KISASI" isimli köşenizdeki " PAZAR DERTLEŞMESİ" başlıklı yaznızdır. Bu yazı 18 yıl önce köşesinden kesilerek çıkarılmış, fotokopisi alınmış ve PVC kaplatılarak çalışma masamın üzerindeki çerçeve içindeki değişmez yerini almıştır.
Bu yazı; devlet ve millet adına yaptığım her iyi hizmette ve atılımda; beni enayi ve aptal gözüyle gören vede acıyarak bakanların suratına herzaman bir şamar gibi çarpılmıştır.
Bu yazı; 18 yıldır, ülke ve milleti için gözünü kırpmadan çalışan ve fakat karşılığını göremeyen binlerce fedakar ve cefakar vatan evladına dağıtılmıştır. Onlara adeta ışık tutmuş yol gösterici olmuştur. Benim gibi pek çok yöneticininde ayni davranış içinde olduklarını biliyor ve hissediyorum.
Bunu yazabilen ve 33 yıldır yazdıklarını uygulayan bir köşe yazarına verilebilecek en büyük mükafat sanırım bundan daha büyük olamaz.
Sayın Rauf TAMER; Hakkınızdaki bütün şaibeleri ortadan kaldırmalısınız. Kaldırmak mecburiyetindesiniz. 33 yılda kurduğunuz doğruluk ve dürüstlük abidesinin bir kalemde yıkılmasının sadece sizin değil, "bu milletin geleceğe olan inancının yıkılması demek" olduğunun bilincinde olduğunuzu umuyorum.
Televizyonlardaki "bu konuda aklanana kadar yazı yazmayacağım" şeklindeki beyanatınız çok yanlış ve çirkin bir davranıştır. Size karşı alenen bir savaş açılmış ve siz bu savaşta kullanacağınız tek ve en güçlü silahınızı bırakıyorsunuz. Kaleminiz sizin silahınızdır. O silahı bıraktığınız anda etrafınızdaki mikroplar sizi anında yokederler. O kutsal silahı yeryüzünde yazacak tek bir kağıt parçası kalana kadar kullanın. Kağıt bulamadığınız yerlerde yere yazın, ağaca yazın, tahtaya yazın. Ama mutlaka yazın. Mutlaka okuyan ve sizi anlayan birilerini bulacaksınız.
28 KASIM 1982 tarihli kaleme alan kişinin kaçması değil, mücadele etmesi gerekir. Size bu yakışır. Arkanızda oldukça önemli bir halk desteği olduğunu bilin ve onları hayal kırıklığına uğratmayın.
Ben sizin 28 Kasım çizgisinden asla taviz vermediğinize inanan bir kişi olarak mücadelenizde başarılar diliyorum. Daima yanınızda ve desteğinizde benim gibi binlerce insanın olduğunu bilmenizi istiyorum.
TERCÜMAN GAZETESİ 28 KASIM 1982 PAZAR KÖŞE İSMİ: SÖZÜN KISASI YAZAR: Rauf TAMER BAŞLIĞI: PAZAR DERTLEŞMESİ Arşive inip kolleksiyonları karıştırınca, aynaya bakar gibi oldum...
İşgüzarlıktanda öte, ukalalıktır yıllarca bu yaptığımız.... "MEMLEKETİ SENMİ KURTARACAKSIN" diye söylendim.
Rejimmiş, Demokrasiymiş, Yok düzene çeki-düzenmiş..." SANA NE ULAN " diye bağırdım...
Bayrağı yırmışlar, Milli Marşı yasaklamışlar, yok Taksim Meydanını kirletmişler..."SANA NE BE KARDEŞİM?" Ekonomiyi felç etmişler, eğitimi durdurmuşlar, memleketi kana bulamışlar " YAHU SANA NE ASLANIM " Otur bir kenarda ,güzel güzel edebiyat yap... Hayır. Yıllardır Edirne'den Kars'a, Kars'tan Edirne'ye koşmaktayız. Hem de ,kutsal emaneti bir gün yere düşürmeden... Gençliğimizi yaşayamadan. Evliliğimizin tadına varamadan. Çocuğumuza vakit ayıramadan. Her türlü saldırıya göğüs gererek. Her türlü hançerlenmeyi göze alarak. Hiç kimseden de maddi-manevi bir karşılık beklemeyerek. Yani, inanarak..Severek... Sevinerek... Zevkle, gururla, kıvançla.. Hani ,sırtımızı sıvazlayıp, "ALLAH SİZİ MUHAFAZA ETSİN, BİZİ DE MUZAFFER "diyen eyyamcılar var ya, onların sesi hala kulaklarımızda; "YAZSANA, ÇİZSENE, KONUŞSANA..." İşte biz böyle böyle kendimizi kahraman sanmışız. Pozumuzdan geçilmiyor. Anarşi ile biz boğuşacağız. Ekonomik krizle biz savaşacağız. Eğitimdeki şeytanla hep biz cebelleşeceğiz. Sonra ?...
Efendim, milli duyguları pekiştirmek, bizim işimiz. Ermeni terörüyle ve dış baskılarla mücadele bizim görevimiz "TESTİYİ KIRANLA, DOLDURANI TEFRİK ETMEYİ TELKİN" sırf bizim vecibemiz. Sonra? Don Kişot gibi yeldeğirmenlerine saldıracağız... Minder kenarında oturup, seyrededursunlar. Beyefendilerin malını, mülkünü, servetini de biz koruyacağız.. Mahallede çeşme akmasa, takipçisi biz. Çöpler toplanmasa, tenkitçisi biz. Taksimetreler açılmasa, ikazcısı hala biz. Kiralık kasalara hücum olur, biz göğüsleriz. Hür teşebbüş tedirgin edilir, biz dikiliriz. Tapu delinir, mülkiyet zedelenir, biz horozlanırız... Toz-toprak içindeyiz... Sırılsıklam ıslağız... Ama olsun... Fakir -fukaranın çarşı-pazar derdinden, sanayicinin hammaddesine, hastane köşelerinden, adliye koridorlarına kadar koşar dururuz... Ukalalığın böylesine de pes doğrusu; turizm tasası da bize düşer... İstanbulun estetiği de... Orman yangını da... Trafik keşmekeşi de... Terimizi silmek için bir dakika başımızı kaldırırız ki, kenarda oturanlar yine hep bir ağızdan; " YAZSANA, ÇİZSENE, KONUŞSANA... EKONOMİYE VURSANA, VERGİLERE GİYDİRSENE, BELEDİYEYE BİNDİRSENE..." Ne âlâ memleket... * * * * * * * * * * Hukuk ulemasından demeç istiyorsun, "AMAN BENİ KARIŞTIRMA" diye yan çiziyor. Ekonomi uzmanından fikir soruyorsun, "AMAN BENİ BULAŞTIRMA" diye kaçıyor. Özel sektör, kapılar arkasında fısıldaşır durur. Demokrasi havarilerimiz, siyaseti hala rakı sofralarındaki dedikodudan ibaret görür. Üniversiteye bakın; aydının ağzı var dili yok. Sendikacı, balık avında... En muhteşem bürokrat, emir kulu. Ama hepsi birden koro halinde ; " YAZSANA, ÇİZSENE..." * * * * * * * * * * Evet... Takvim yapraklarını karıştırırken, aynaya bakıp, kendimi seyrediyorum bu pazar: " SANA NE ULAN " diye bağırıyorum... " KENDİ DÖVİZİNİ, KENDİN BUL ." devrinden dolayı, piyasanın başı derde girmiş, binlerce defter incelemeye alınmış... Sana ne be kardeşim?... Adamlarla ortakmısın?... Bir fabrikan, yahut bir firman falan mı var ?... Ruhsatlı inşaatlar durmuş. Sana ne be kardeşim ?... Müteahhit misin ?... Blok yapıların, yahut yarım kalmış binaların mı var ?... Yeşil alanlara dahil edilmek istenen yerler yüzünden boğaz sırtları ve sahil şeridi tehlikede imiş. Sana ne birader? Kamulaştırılmasından korktuğun yalıların, köşklerin, villaların mı var ? - BIRAK ASMA KÖPRÜ TIKANSIN... - BIRAK TANKERLER ÇARPIŞSIN... - BIRAK TRAFİK TIKANSIN, TÜPGAZ PATLASIN, SOKAK LAMBALARI GÜNDÜZDE YANSIN, BIRAK... - BIRAK KONSOLOSHANE BASKINLARINI, BIRAK DİPLOMATLARIMIZIN YERDE KALAN KANINI.. - BIRAK GURBETÇİYİ, BIRAK DÖVİZ GİRDİSİNİ, BIRAK E-5 YOLUNU , BIRAK diye çok söylendiysem de, bu Pazar," HEM AĞLARIM, HEM GİDERİM" misali, asla bırakamayız aziz okuyucular... Bakmayın siz bu feryada.... " YAZACAĞIZ, ÇİZECEĞİZ, KONUŞACAĞIZ..." Hiç bir ikbal ve taltif beklemeden... Devlet , millet ve Cumhuriyet yolunda "ÖMÜR BOYU " kalem sallayacağız. Bir adım gerilemek yok... Ama bu kadarcık dertleşmeyi çok görmeyin bize... Doluyuz. Dopdoluyuz. Bunlar, tam 15 senenin birikintisi... Evet yukarıdaki satırların sahibinin 33 yıl sonra yanlış yapmayacağı inancımızı yineliyor ve Sayın Rauf TAMER Beyefendiyi mücadeleye davet ediyoruz. Bunu bize çok görmesin. Bizim de buna hakkımız var.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 15 Ekim 2000 Pazar |
|