Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Işık Koşaner paşa diyor ki... |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Felâket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk - 1920)
Olaylı geçen son Yüksek Askeri Şura toplantısından sonra Genelkurmay Başkanlığı görevini devralan Orgeneral Işık Koşaner’le birlikte medyanın askerleri konu alan suçlayıcı polemikleri büyük ölçüde azaldı. Çünkü medyaya mesafeli davranan Işık Paşa’nın nerede, ne zaman, neyi konuşacağını çok iyi bilen ve uygulayan bir karaktere sahip bir komutan olduğu iyi biliniyor.
Orgeneral İlker Başbuğ döneminde orduya saldırmayı rutin işleri haline getiren yönlendirilmiş medyada dahi askerleri konu alan saldırgan haber trafiğinde büyük bir azalma olduğu gözleniyor. Bu yeni oluşumun devam edeceğini söylemek için falcı olmaya gerek yok. Giderek askerlerin Türkiye gündeminden düşeceği günler uzak değil.
Geçtiğimiz günlerde Paris’te yayınlanan Le Monde gazetesinde Türkiye muhabiri Guillaume Perrier imzasıyla “General Koşaner, Zayıflayan Türk Ordusu’nun Yeni Lideri” başlıklı ilginç bir analiz yayınlandı. Orgeneral Koşaner’in Genelkurmay Başkanlığını devralırken yaptığı konuşmayı referans alarak hazırlandığı belirtilen bu analiz yazısında; - Türkiye’nin tarihinde hiçbir zaman, kendi kendini rejimin koruyucusu ilan eden güçlü ordunun, AB ve Erdoğan’ın İslami muhafazakar hükümetinin darbeleri altındaki kadar geri çekilmeye zorlanmadığı vurgulandı. - AB reformlarının, ordunun imtiyazlarını önemli ölçüde azalttığını, ordunun aynı zamanda bir dizi skandal ve dava nedeniyle darbe yediği, orduya yönelik iddiaların 2007 yılından bu yana çoğaldığı öne sürüldü. - Türk rejiminin demokratikleşmesi ve askeri vesayetinden kurtarılmasının, katı Kemalistler arasında İslamcıların iktidarı tamamen ele geçirmesi korkusunu yarattığı belirtilerek Orgeneral Koşaner’in Türk ordusunun başına getirilmesinin, değişime direniş eylemi olarak okunması gerektiğine yer verildi.
Şimdi burada duralım ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’in ABD ve AB basınını Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında ciddi araştırmalara sevkedecek kadar önemli olan ama Türk medyasında yeterince yer verilmeyen devir teslim konuşmasındaki bazı ifadelere dikkat çekelim..
Orgeneral Koşaner, çok kapsamlı bu konuşması ile Genelkurmay Başkanı olarak bulunacağı 2013 Ağustosuna kadar olan dönemde ülkemizin temel sorunlarına nasıl bakacağını açıkça ortaya koyarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin hareket rotasını çizmiştir. Her kelimesi özenle seçilmiş bu konuşmanın medyamızın acar muhabirleri tarafından anlaşılamamış olduğunu sanmıyorum. Halen Genelkurmay internet sitesinde yer alan ve dostlara güven verip düşmanlarımızı kaygılandıracak kadar önemli bu konuşmanın çok iyi irdelenmesi gerektiğini değerlendiriyorum.
Özellikle 12 Eylül 2010 referandumu sonrasında Kürt açılımı olarak belirtilen gelişmelerde PKK ve İmralı’nın Türkiye gündemine oturan tutum ve davranışlarını da gözönüne alarak bu konuşmanın incelenmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.
Orgeneral Koşaner Diyor ki; - Küreselleşen terörizm, enerji ve çevre sorunları, siber saldırılar, ekonomik ve finansal krizler, yeni salgın hastalıklar, kitlesel göç hareketleri, enerji kaynaklarının ve ulaşım yollarının korunması, ülkelerdeki iç karışıklıklar uluslararası sistemi derinden etkilemekte ve güvenlik kavramına önceden algılanması zor boyutlar ekleyerek ülkeleri ve uluslararası kuruluşları yeni arayışlara zorlamaktadır. - Günümüzde dünyanın herhangi bir noktasındaki kriz, coğrafi olarak yakın olan ülkeler kadar, çok uzaklardaki ülkelerin de milli menfaatlerini etkilemekte, ülke güvenliğinin sınırların ötesinden ve mümkün olduğunca uzaktan sağlanmasını gerektirmektedir. - Ülkemiz; aşırı milliyetçilik, kökten dincilik, terörizm, etnik ve mezhepsel çatışmalar gibi tehdit ve risklerin yer aldığı Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu’nun ortasında yer alması, enerji kaynaklarına yakınlığı ve Doğu-Batı arasındaki ilişkilerde köprü konumunda olması nedeniyle, simetrikten asimetriğe kadar değişen risk ve tehditlerle de karşı karşıya bulunmaktadır. - Irak’ta, ülke bütünlüğünün ve siyasi birlikteliğin korunması ülkemizin güvenliği bakımından önem arz etmektedir. - İran’ın nükleer programını sürdürmesi ve bunun sonucunda sorunun bir sıcak çatışmaya dönüşmesi ihtimali ülke güvenliğimizi ciddi olarak etkileyecektir. - Güney Kafkasya’da, Rusya’nın ABD ve NATO’nun etki alanlarını genişletme çabalarından duyduğu rahatsızlık ve enerji kaynaklarına erişme mücadelesi, yeni kriz alanlarının ortaya çıkmasına sebep olabilecektir. - Kıbrıs’ta, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlük haklarının ve askeri varlığının devam etmesi, tartışma konusu dahi olamayacak ana güvenlik konularıdır. Yunanistan ile olan sorunlarımız dondurulmuş olarak durmaktadır. Yunanistan, AB üyesi olduğundan bazı sorunları AB-Türkiye sorunu haline getirme gayretindedir. - Ülkemizin bütünlüğünü, güvenliğini ve huzurunu tehdit eden bölücü terör ve ayrılıkçı hareketler, son dönemde kendilerince yeni bir aşamayı gerçekleştirme çabasına girmiş bulunmaktadır. Hedeflerinin, devletimizin ulus devlet ve üniter devlet yapısını, kendi amaçları doğrultusunda ortadan kaldırmak olduğu açıkça görülmektedir. - Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin temelinde ulus devlet ve üniter devlet vardır. Bir ulusu ulus yapan değerler, tüm vatandaşların paylaşacağı ortak değerler olan; dil, kültür ve ülkü birliğidir. Bu değerler ulusun bir arada tutulmasını ve bir arada yaşamasını sağlayan ortak değerlerdir. Üniter devlet ise, ülke sınırları içinde yasama, yürütme ve yargı birliğini ifade etmektedir. Ülkenin her yerinde aynı yasalar geçerlidir. Kamu hizmetleri merkezden ve merkezden verilen yetkiler çerçevesinde merkez dışındaki görevliler tarafından yürütülmektedir. Yargılama ülkenin her yerinde aynı usullere göre yapılmaktadır. Üniter devlet eşitlik ilkesinin korunmasının, bölgecilik, etnik ayrımcılık yapılmamasının ve azınlık yaratılmamasının garantisidir. - TSK; anayasamızda yer alan devletin, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında; ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir. - Bölücü terör ve ayrılıkçı hareket, zora ve şiddete başvurarak taleplerini dayatmaya başlamış ve aynı etnik kökenli vatandaşlarımız üzerinde yoğun bir baskı tesis etmiştir. Güvenlik-özgürlük dengesindeki hassasiyet nedeniyle, mücadeleyi kolaylaştıracak yasal tedbirler alınamamış, buna karşılık bireysel hak ve özgürlüklerde yapılan her iyileştirme, örgüt sayesinde kazanılmış bir hak olarak algılanmıştır. Yasaların sağladığı serbestlik nedeniyle teröristler artık halkın içinde rahatça yaşayabilmekte, güvenlik güçlerince masum halkı ve teröristleri ayırt etmek her geçen gün biraz daha zorlaşmaktadır. - Terör örgütü ve ayrılıkçı hareketlere karşı yürütülen mücadelede görevli kuvvet, kolluk kuvvetleri; sorumlu makam ise İçişleri Bakanlığı olmasına rağmen, TSK, mevcut yasalar çerçevesinde, bu mücadelede kendisine düşen görevleri azim ve kararlılıkla yerine getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. - Ülkemizin coğrafi konumu, kriz bölgelerine olan yakınlığı, karşı karşıya olduğu tehdit ve riskler, sosyo-kültürel yapısı ve halkımızın sahip olduğu millî ve manevi değerler nedeniyle, TSK, hiçbir ülkenin silahlı kuvvetleri ile mukayese edilebilecek bir konumda değildir. - Türk Silahlı Kuvvetlerinde ihtiyaçlara göre değişim ve gelişim süreklidir. Ancak bu değişim, bazı çevrelerin sürekli gündeme getirdikleri ve arzu ettikleri “değiştirilme” şeklinde olmayacaktır. Vatan savunması hafife alınacak bir konu değildir. Değişimin hatırı için değişim de yapılamaz. - Milletinin bağrından çıkan TSK’ni “millî ordu” olmakla gurur duyar ve gücünü milletinin ona olan güveninden ve sevgisinden alır. TSK’de Mehmetçiğin yerini alabilecek hiçbir alternatif yoktur. TSK’nin bazı unsurlarında, tecrübe gerektiren görevler için, sınırlı sayıda profesyonel personel görevlendirilmesi hiçbir şekilde “profesyonel orduya geçiş” demek değildir. “özel ordu” tabiri ise son derece yanlıştır. Türkiye’de bir tane ordu vardır. O da Türk Silahlı Kuvvetleridir. Alternatifi yoktur ve olamaz. - Vatan hizmeti herkes için hak ve ödev olduğuna göre hiç kimseye, hiçbir meslek grubuna ayrıcalık tanınmamalı, bu hizmet hakça ve eşit şartlarda yapılmalıdır. Ülkemizde vatan hizmetine alternatif başka bir hizmet de yoktur ve olmamalıdır. - Genelkurmay Başkanı’nın görevi gereği, her konuda bilgi sahibi olmaya, her kesimden bilgi almaya ve TSK’ni temsilen devlet ve hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmelere doğru bilgilerle gitmeye ihtiyacı vardır. Bu faaliyetler bir siyaset üretme değil, siyaset üreten makamlara doğru görüş verebilme ihtiyacıdır. Bu nedenle TSK’de bilgilerin toplanmasına, değerlendirilmesine ve kullanılmasına ihtiyaç vardır. Her karargâh kendi seviyesine ve görev ihtiyaçlarına göre bilgi toplama çalışmaları yapar. Bu çalışmaları farklı şekilde değerlendirmek doğru değildir. - Türk Silahlı Kuvvetleri, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine aykırı davranışlarda bulunan personelini, dayanaksız iddialara göre değil ancak, eylemleri doğrulandığı takdirde içinde barındırmayacaktır. - Son yıllarda TSK’nin açık ve planlı bir asimetrik psikolojik harekât ile karşı karşıya olduğu bir gerçektir. Son günlerde psikolojik harekâtın da ötesine geçen bu faaliyetlerin asıl hedefinin, TSK üzerinden devleti yıpratmak olduğu açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır. - TSK ve bazı personeline yöneltilen, birçoğu doğruluğu henüz ispatlanamamış ve yargı sürecinde olan iddialar, belli merkezlerce kamuoyuna birer gerçekmiş gibi sunulmakta ve bunda da başarılı olunduğu görülmektedir. Onur, şeref, haysiyet, vatan, millet ve bayrak sevgisi gibi duygularla yoğrulmuş insanlara karşı, bu duyguların değerini düşünmeyen kişi ve çevrelerin hukuk dışı ve maksatlı söz, yazı ve davranışları TSK’ni ziyadesiyle üzüntüye sevk etmektedir. Bu saldırılar karşısında, itidalle hukuk çerçevesinde kalmaya çalışan TSK, yargıya müdahale olarak değerlendirilmemek için sınırlı şekilde ve daha dikkatle hareket etmek mecburiyetinde kalmış, ancak maalesef iftira ve hukuk dışı uygulamalara hedef olmuştur. Bazı soruşturmalarda gizlilik kuralına riayet edilmeyerek ve soruşturma sonuçları basına sızdırılarak kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine fırsat yaratılmıştır. - Hukuka saygılı olması gereken kurum sadece TSK değildir. Herkesin, her kurum ve kuruluşun ve bilhassa yargı erkini kullananların da kendilerini bağlayan hukuk kurallarına itina ile uymasını beklemek ve istemek hakkımızdır. Yasaların verdiği yetkiler kurumları ve şahısları rencide etmek, araştırma-inceleme yapmadan suçlamak ve kamuoyunu belli bir istikamette yönlendirmek için kullanılmamalıdır. Bir yüksek mahkeme başkanımızın ifade ettiği gibi “Yargı erkini kullananların adil yargılama yaptığını, tarafsız kaldığını ve herkesin güvencesi olduğunu topluma hissettirme borcu vardır.” - TSK’ni veya personelini suçlamak için elinde bilgi ve belge olduğunu iddia edenler, eğer samimi iseler, bunları basına verip sansasyon yaratmak yerine, yetkili ve ilgili makamlara vermelidirler. Basından beklenen ise gerçekten hür olmasıdır. Bilhassa TSK ile ilgili haber ve yorumlarda, bu hürriyetten yoksun bazı medya organlarının, kamuoyuna gerçek dışı bilgiler aktardığı, gerçeklerle bağdaşmayan yorumlar yaptığı üzüntü ve endişe ile izlenmektedir. Basın özgürlüğünün, TSK, açısından asılsız haber yapma, kamuoyunu yanıltma, kışkırtma, endişeye düşürme özgürlüğü olmaması gerekir. Belli düşüncelerin sesi olarak, TSK’nin yapısının ve temel değerlerinin hedef alınarak, bunların “değişim” bahanesiyle “değiştirilmeye” çalışılması ziyadesi ile endişe vericidir. - TSK; bir bütün ve tek vücut olarak daima yüce ulusumuzun emrinde ve hizmetindedir. Her türlü siyasi tesir ve düşüncenin dışında ve üstünde olmaya özen gösterecektir. Kışlaya herhangi bir siyasi tesir, düşünce ve simgenin girmesine müsaade edilmeyecektir. - Terör sorununu çözmek ancak ulus devlet ve üniter devlet yapısı içinde mümkün olabilir. Demokrasi ve hukuk devletinin sağladığı bireysel haklar ve özgürlükler; ulus devlet anlayışımızı, üniter yapımızı, bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi tehdit için kullanılamaz. Buna müsamaha gösterilemez. - Türkiye; demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Bu nitelikler umhuriyetimizin temeli ve aynı zamanda devletin kurumlarıyla ve vatandaşlarıyla ortak paydasıdır. TC’nin ulus devlet, laik devlet ve üniter devlet ilkeleri Atatürkçü Düşünce Sisteminde bütünleşmiş ve özümsenmiştir. Atatürkçü Düşünce Sistemi bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de TSK’ne yol gösteren ışık olmaya devam edecektir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 22 Eylül 2010 Çarşamba |
|
|