21 OCAK 2025 SALI

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Çanakkale 1915 ruhu yaşayacak ve yaşatılacaktır
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 18 Mart 2011 Cuma 

Türk Milletinin kanında, kromozomlarında atalarından geçen kahramanlık cevheri, üstün savaş mirası vardır. Bu cevheri iyi kullanan komutan tarihte ve gün içinde zafere ulaşmıştır. Çanakkale Zaferi de, diğer zaferlerde Türk komutasının, Türk erinin eseridir.
(Gazi Mustafa Kemâl Atatürk)
 
Bugün Türk milleti 18 Mart 1915 tarihinde atalarının yarattığı muhteşem Çanakkale Destanının 96 ncı zafer yılını idrak etmektedir.

Çanakkale Muharebeleri, Anadolu’yu gerçek Türk vatanı yapan en önemli yapı taşlarından biridir. Çünkü yaşayan her Türk ailesinde mutlaka bir Çanakkale şehidi veya gazisi vardır. Biz Türkler her 18 Mart günü bu kutsal topraklar için kanını dökerek ve canını vererek bun toprakları vatanlaştıran aziz büyüklerimizi gururla yâdederiz.

Ben de Çanakkalede Kumkale muharebelerine bölük komutanı olarak iştirak ederek yaralanan ve ailemize Kumkale soyadını veren Çanakkale gazisi Piyade Yarbay Tahir Kumkale’nin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Şimdi tarihe mal olmuş bu zaferi yaratan kahramanlardan sadece bir tanesi olan dedem Tahir Kumkale’ nin o günleri anlatan el yazısı ile kaleme aldığı günlüğünden birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu şekilde Çanakkale ile ilgili zafer hikayelerini aile büyüklerinden dinleyerek o günlerin hatırasını sonsuza kadar yaşatacak olan milletimin hissiyatına ortak olmak istiyorum.

“1914 yılı Kasım ayında İstanbul’da teşkil edilen 3ncü Tümen, 39 ncu P. Alayı, 1 inci P.Taburuna 2 nci Piyade Bölük Kumandanı olarak atandım. Tümen Kumandanı Alman Albay Nikolay, Alay Kumandanı Kaymakam (Yarbay) Erenköylü Nurettin Bey idi. Tabura Binbaşı Ali Hafız Rıza Bey kumanda ediyordu. Ben katıldığımda tümenimiz İstanbulda Beylerbeyi sırtlarında idi ve derhal Çanakkale’ye harekete hazır ol emri almıştı.

3 Mart 1915’de Haydarpaşa’dan Gülcemal yolcu gemisiyle ve askeri bando “Ey Gaziler yol göründü” marşını çalarken rıhtımda toplanan ahalinin alkış ve gözyaşları arasında Çanakkale’ye müteveccihen hareket ettik. Çanakkale limanına indirilen 3 üncü Tümen derhal görev yeri olan Kumkale bölgesine intikal etti. Taburuma Kumkale Yeniköy bölgesinin (Boğazın Anadolu yakasının Ege Denizine bakan kısmı) savunması verilmişti.

25 Nisan 1915’de düşmanın ilk çıkarma bölgesi olan Çanakkale Anadolu yakası sahilinde sabaha karşı Fransızların ani ve baskın şeklindeki ve gemi toplarının yoğun bombardımanı himayesinde Kumkale’ye çıkarmaları dolayısıyla icra edilen bütün muharebelere bölüğüm ile katıldım. Çok çetin ve göğüs göğüse çetin bir savaştan sonra bizden çok üstün olan düşmanı denize döktük. Süngü süngüye yapılan amansız muharebe 25 Nisan akşamına kadar devam etti. Düşman gecenin karanlığından istifade ederek sağ kalabilen kuvvetleriyle perişan bir halde geri çekildi.
Bütün gün devam eden bu Kumkale muharebesinde 3 üncü Tümen çok zayiat verdi. Subayların büyük bir kısmı şehit oldu. Bazı bölükler de komuta çavuşlara kadar düştü. Bende bu savaşta sağ el, sol el ve sol bacağımdan üç kurşun yarası aldım. Bu üç yara ile düşmanı denize dökünceye kadar bölüğümüm sevk ve idaresine devam ettim. Harp Malûliyetim Kumkale bölgesi muharebelerinde almış olduğum bu yaralar dolayısıyladır.

Düşmanı denize dökmeyi müteakip bölüğümü bölük üsteğmenine bırakarak tedavi için önce Çanakkale’ye oradan da karşı kıyıdaki Kilitbahir Seyyar Asker Hastanesine nakil edildim. Tedavim burada da yapılamayınca 27 Nisan’da yine bizi buraya getiren Gülcemal gemisi ile yalnız geceleri yol almak suretiyle 30 Nisanda İstanbul’a ilk Çanakkale gazileri olarak vasıl olduk. 1 Mayıs 1915 öğleden sonra Sarayburnu iskelesinde sahile indirildik... Burada büyük bir istikbâl ile karşılandık. Üstü açık faytonlarla Taksimdeki Fransız hastanesine getirildik. Sabahtan beri Çanakkale gazilerini alkışlamak için yollara dökülen İstanbul halkının büyük tezahüratına ve sevgi gösterisine şahit olduk. Kalabalıktan ilerleyemedik. Bu arada binalardan çiçek yağmuruna tutulduk.

Fransız kurşunu ile yaralandım. Kaderin bir cilvesi yine Fransız hasta hanesinde 5 aylık bir tedaviden sonra Harp Malûlü oldum. Buna rağmen ısrarlı talebim üzerine yeniden Kumkale’ ye bölüğümün başına döndüm.”
Kolağası Tahir Efendi Çanakkale’deki yararlıklarından dolayı Padişah tarafından “Gümüş Liyakat Madalyası” ile ödüllendirilir. Fakat Kolağası Tahir Efendi’nin Balkan dağlarında eşkıya takibi ile başlayan askerlik hizmeti Çanakkale’de bitmez. Çünkü ülke her yandan saldırı altındadır. Bu saldırıyı göğüsleyecek askerleri ise çok değildir.

Harp malûlü olan ve muharip sınıfta görev yapamaz raporu bulunmasına rağmen Tahir Yüzbaşı; Birinci Kanal Harekâtı için Sina’da, Birinci Gazze ve İkinci Gazze Harekâtlarında Filistin’de, İstiklal Savaşı’nın muhtelif cephelerinde ve en sonunda Ağrı İsyanının bastırılmasında görev alır. Malûl olması savaşmasını engellemez ama rütbesinin artmasını engeller. Sonunda tam 11 yılı fiilen muharebe meydanlarında geçen 30 yıl, 2 Ay gün süren askerlik hayatı 1932 tarihinde yarbay rütbesi ile emekli olması ile sona erer.

İstanbul, Sarıyer-Rumeli Kavak Hisar nüfusuna kayıtlı olan Tahir Beyin Arnavutlukta Berat ve İşkodra, Yunanistanda Preveze, Suriye’de Halep ve Şam gibi bugün yurtdışında bulunan bölgelerde dünyaya gelerek savaş meydanlarında büyüyen 6 çocuğu memleketleri olan İstanbul’a ancak cumhuriyet ile birlikte gelirler.
İşte sizlerin hepinizin ailesinde varolduğuna inandığım bir yaşam kesiti. Onlar bize bu ülkeyi kanlarıyla ve canlarıyla armağan ettiler. Bize bu kutsal vatan topraklarını emanet eden bu nesilleri çok iyi tanımak, onları iyi anlamak yeni nesillere anlatmak zorundayız. İşte her yıl giderek artan bir coşku ile idrak ettiğimiz 18 Mart Çanakkale Muharebeleri kutlamalarını bunun için iyi bir imkan olarak görmekteyim.

3 Kasım 1914’te Çanakkale Boğazı dışındaki Kumkale ve Seddülbahir Kalelerinin İngiliz ve Fransız donanması tarafından top ateşine tutulmasıyla fiilen başlatılıp, 9 Ocak 1916’da en son işgâl birliklerinin Gelibolu Yarımadasından çekilmesine kadar geçen tam 434 gün karada, denizde ve havada kıyasıya sürdürülen Çanakkale Muharebeleri neden oldu ve bu muharebeleri başlatanlar neler umuyorlardı ? Her kilometrekaresi için tam 252 evlâdını şehit vererek, dünyada vatan topraklarının savunulması ve milletinin bekası için hayatını feda edebilmenin erişilmez örmeğini ortaya koyan Çanakkale Zaferi Türk milletine neler kazandırmıştır ? sorularının cevabı milletimize mutlaka öğretilmelidir.

Ama şurası bir gerçek ki, diğer birçok zaferimizde olduğu gibi bu muhteşem zaferi yeni yetişen nesillerimize anlatamadık. Veya yeterince anlatmakta geciktik.
Milletimiz, bu savaşa sahip çıkmalıdır ve her karış toprağı kanla yoğrulmuş bu kutsal toprakları adeta Kabe’yi tavaf eder gibi ziyaret etmelidir. Şehitlerimizin kanlarından yükselen o havayı teneffüs etmeli, o topraklarda şehitlerimizn mersiyelerini söyleyen rüzgarların sesini duyup ürpermelidir.

Genç nesillerimiz kendi topraklarımızda bulunan çiçek bahçesi misali donatılmış yabancı askerlerin mezar taşlarında yazılan “Vatanları için öldüler” ibarelerini okuyup ibretle düşünmelidir. Eğer onların vatanı burası ise bizim vatanımız neresi? sorusuna cevap aramalıdır.

Bugün Boğazlar ve Çanakkale denilince emsâlsiz bir Türklük şerefi tarih içinden ayaklanarak gözlerimizin önünde heybetle canlanmaktadır. Çünkü Çanakkale; fikir ve düşünceleri ile hâlâ milletimize ve insanlığa ışık saçmaya devam eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu yerdir.

Türk milletinin birlik, beraberlik ve bütünlüğünün temini için Çanakkale emsalsiz bir hazinedir .Yedi düveli denize döken kahraman askerlerimizin Allah-Allah sesleri, 96 yıldan beri o kıyılarda, o topraklarda o yamaçtan bu tepeye dolaşıp durmaktadır. O topraklarda, o sularda Türk’ün bağımsızlık destanını kayalara, taşlara, göklere ve denizlere kanlarıyla yazan yüz binlerce kefensiz, mezarsız ve isimsiz Türk evlâdı vatanı beklemektedir. Sonsuza kadar da beklemeye devam edecektir.

O kutsal toprakların koynunda kanlarıyla kendilerine kefen biçen, üniformalarında kendi mübarek kanlarının rengini taşıyarak al bayrağa sarılmış gibi toprağa giren, bize bağımsızlığımızı armağan eden kahraman ceddimin ruhları Şad Olsun...


Dr. Tahir Tamer Kumkale
18 Mart 2011 Cuma

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale