Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Irak'ta Türkmenler yok sayılıyor... Türkiye nerede? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Yeni Türkiye'nin takip edeceği siyaset, belirsiz ve keyfi olamaz. Bizim siyasetimiz, mutlaka milletin kabiliyet ve ihtiyacıyla mütenasip olacaktır. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1923)
11 Ekim 2004'de Irakta Genel nüfus sayımı yapılıyor. Kuzey Irak'ın en stratejik yerinde bulunan bin yıllık Türk Yurdu Kerkük'te ABD'nin teşvik ve göz yummasıyla bu Türk şehrinin demografik dengesini bozma çalışmaları bütün hızıyla devam ediyor. 11 Ekimde yapılacak sözde sayım aldatmacası ile bu müstesna Türk beldesi ABD'nin Irak'taki tek dayandığı etnik grup olan Kürtlere resmen teslim edilecek. Bu şekilde Kuzey Irakta kurulması planlanan Bağımsız Kürt Devletinin finans kaynağı da çok zengin petrol rezervleri ile otomatik olarak bulunmuş olacak.
Konu son derece önemli ve bölgedeki Türk milli menfaatlerinin devamlılığı açısından dikkatle takip edilmesi gerekirken bu konuda gerek resmi makamlara ve gerekse Sivil Toplum Kuruluşlarınca bir şey yapılmaması dikkat çekicidir. Türkiye gündeminde incir kabuğunu doldurmayacak boş konular tartışılırken bin yıldır kazandığımız bir mevzi daha gözlerimizin önünde dost ve müttefikimiz ve de stratejik ortağımız (!) ABD tarafından birilerine peşkeş çekilmektedir.
Koskoca Dışişleri teşkilatı sus pus olmuş. Hiçbir açıklama ve çaba yok. Var da biz mi görmüyoruz.? Hayır. Belki biz görmeyebiliriz. Ama Internet aracılığıyla dünyaya bire bir bölge haberlerini geçen Türkmen sitelerindeki canhıraş feryatları anavatandan duyan olmadığını açıkça görebiliyoruz. Türk Halkı boş gündem maddeleri ile oyalanıyor.
Şimdi biraz derine inelim.Ve soralım. Bu sayımda Kerkük'te Türkler azınlıkta, Kürtler çoğunlukta çıkar ise,( bunun böyle olacağı şimdiden görülüyor) bu sayımı sineye çekilip kabul edecek miyiz ?
İş bu derece tehlikeli noktaya varmadan neden tedbir alıp ilgili makamlar nezdinde ağırlığını koyamadığının hesabını 70 Milyonluk Türkiye'nin yöneticileri önce kendi halkına sonra da 250 Milyonluk Türklük Camiasına nasıl verecekler?
11 Ekime bir hafta kaldı. Bizim gözümüz önünde Kerkük Şehri, Kürt bölgesi olarak tescil edilirse bundan sadece Türkiye'nin değil bütün Türk Dünyasının ciddi şekilde yara alacağını söyleyebiliriz. Bugün bin yıllık Türk yurdu elden giderken Hükümet sonu gelmeyecek bir AB hayali için Komisyon Raporu peşinde dolaşıyor.
Çok değil, daha bir yıl önce Türkiye'nin olmazsa olmaz diyerek harp sebebi saydığı kırmızı hatlarımızı, ve bunu en yetkili ağızlardan dünyaya deklere ettiğini çok çabuk unuttuk. Bütün kırmızı noktalarımızın önce pembeleşip sonrada beyaz hale dönmesine ses çıkartmadık. Daha düne kadar ülkemizi kana bulayan teröristlerin peşinden bütün gücümüzle daldığımız Kuzey Irak topraklarında artık bizim değil, bizim büyütüp yetiştirdiğimiz ve besleyerek gözümüzü oymasına imkan tanıdığımız Talabani ve Barzani güçleri var. Onlar destek aldıkları ABD'nin eteğine sığınarak utanmadan Türkiye'ye kafa tutmaya devam ediyorlar. Biz ise inatla susuyoruz.
"Büyüklerimizin bir bildiği vardır. Bölgedeki Türk Milli menfaatlerini devletimiz korur ve kollar. Bunun için mutlaka tedbirlerini almıştır" diyerek heyecanla ve sabırla olayların lehimize döneceği günleri beklememize rağmen her geçen gün kazandığımız mevzilerden geri çekildiğimizi görerek kahroluyoruz.
Daha dün Telaffer'de ABD güçleri uçaklarla, tanklarla, toplarla saldırıp Masum Türkmen soydaşlarımızı katletti. " Bunlar aslında çocuk ve kadın değildi. Hepsi teröristti" şeklindeki akıl almaz savunmalarını içine sindiren yöneticilerin bu safhadan sonra radikal bir tedbir ortaya koyacağını beklemek çok zor.
Türkmen kardeşlerimiz bütün güçleri ile bölgenin göç dalgaları ile Kürtleştirildiğini anlatmalarına rağmen, ve bu göç 24 saat devam eden süreçlerde aratarak devam ederken bizden tek bir etkili ve yetkili söz çıkmamasını anlamak mümkün değil. Hele Türk halkının nabzını tuttuklarını belirten Sivil Toplum Kuruluşlarından ses çıkmaması da çok garip. Sanırım ve korkarım ki bir hafta sonra bin yıllık Türkmen diyarı Kerkük, Musul, Erbil gibi belli başlı Türk beldelerinin Türklüğünü yalnız şiirlerde ve Türkülerde hatırlayabileceğiz..
Kürt-Amerikan ortaklığı ile gerçekleştirilen "Telaffer Katliamı" önemli bir dönüm noktası ve bizim tedbir almamız için bir fırsat idi. Fakat bu fırsat ta bugün kaçtı. Musul''un Güneybatısındaki 450 Bin nüfuslu bu büyük Türk şehri, havadan ABD uçakları, karadan Kürt peşmergeler tarafından ağır bombardımana maruz kalarak yaşanmaz hale getirildi. Yüzlerce ölü ve yaralı dışında 50 bin Türkmen Telafferden göç etmek zorunda kaldı. Sabrımız denendi ve ne yapacağımız kontrol edildi. Her zamanki gibi bir şey yapamadık...
Bu operasyonla kuzeyde tek otorite olarak Barzani - Talabani yönetiminin hakim olduğu vurgulandı. "Eğer bunu kabul etmezseniz işte sizi böyle yaparız" diyerek Türkmenlere gözdağı verildi. Aslında bu silahlı baskı ile Kuzey Irakta yaşayan Türkmen nüfusunun sindirilmesi, ve dağıtılması hedef alınmış ve bunda da başarıya ulaşılmıştır. Bu baskının etkisi ile süratle demografik yapı bilhassa stratejik Kerkük Kenti üzerinde yoğunlaşmıştır.
Peki Kerkük giderse, yani Talabani ve Barzani güçlerine teslim edilirse, bu iki eşkıya başını kırmızı halılarla karşılayıp, kırmızı pasaportla ödüllendiren Anakara Yönetimi bunun hesabını hem kendi halkına ve hem de tarihe karşı nasıl verecek. İşte bu meçhuldür...
Bugünkü görünüşü ile; uzun yıllar takip edilen; "Irak'ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını kabul etmemek, PKK'nın mevzileşmesine imkan tanımamak, bölgenin hakiki sahipleri Türkmenlerin bütün hak ve hukukunu korumak" şeklinde açıklanan milli hedeflerimiz bugün tamamen ortadan kalkmıştır. Kuzey Irak'taki milli menfaatlerimiz yeni sınır komşumuz ABD'lerine ve bunlar eliyle de Kürt aşiretlerine teslim edilmiştir.
Sıra anavatanın elden çıkartılmasına gelmiştir. "Allah anayurdumuzu ve milletimizi korusun" demekten başka biz çare bulamıyorum... Bizi bu hallere düşürenleri tarihe havale ediyorum. Milletin yöneticilerinden duyduğu ''gelişmeleri yakından takip ediyoruz, üzerinde hassasiyetle duruyoruz'' sözlerinin altında ezildiğini görüyor. Üzülüyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 6 Ekim 2004 Çarşamba |
|
|