07 EYLÜL 2024 CUMARTESİ

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Avrupa Birliği KKTC'nin varlığından haberdar değil mi?
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 5 Ekim 2004 Salı 

Efendiler! Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin (Akdeniz Bölgesi'nin) ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir.
(Gazi Mustafa Kemal Atatürk)

Avrupa Birliği Komisyonunun 17 Aralıktaki tarih alma kararına etkili olacak "Türkiye için İlerleme Raporu"nun basında yer aldığı günlerde KKTC ile ilgili olarak yaptığı dayatmalar bu kuruluşun gerçek yüzünü ve amacını bütün çıplaklığı ile ortaya koydu.

Türkiye'de 4 Ekimde gerçekleştirilecek "Avrupa Birliği ve İslam Konferansı Örgütü'nün İstanbul Ortak Forumu" iptal edildi. Nedeni ise çok basitti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bu toplantıya İKÖ tarafında "Kıbrıs Türk Devleti" sıfatıyla katılacak olmasıydı.

Önce AB Dönem Başkanlığını yürüten Hollanda, sırf bu nedenle toplantıya katılmama kararı aldı. Bununla da kalmadı. Diğer AB üyelerine de toplantıya katılmamalarını tavsiye etti. Türkiye, Dışişleri Bakanı Gül'ün ağzından KKTC'nin Annan Planında öngörülen "Kıbrıs Türk Devleti" adı ile katılmasında direnince ve bütün orta yol bulunması çabaları da sonuç vermeyince bu uluslar arası dev organizasyon iptal edildi.

Sonuca dikkat ediniz. Toplantı ertelenmedi. Toplantı iptal edildi. Yani Hıristiyan Avrupa, İslam ülkeleri ile bir araya gelmeyi kabul etmedi. Şimdi bu Avrupa'nın Müslüman Türkiye'yi aralarına kabul etmelerinin mantığı olabilir mi ? İşte bunu sorgulamak lazım.

Bu Avrupalılar oyunlarını çok açık ve seçik oynuyorlar. Hiç hile ve art niyet ortaya koymuyorlar. Pat diye fikirlerini söylüyorlar... Onlar söylüyorlar. Ama biz bir türlü anlamak istemiyoruz. Onların davranışlarını daima işimize geldiği gibi yorumluyor ve algılıyoruz.

Adamlar açıkça tam otuz yıldır bağımsız bir devlet olarak bütün anayasal kuruluşları ile varlığını devam ettiren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini görmüyorlar. Görmediklerini de açıkça beyan ediyorlar. Ya biz ne yapıyoruz. Bizi görmeyen ve tanımayanların içine katılmak için kendi kendimize gelin-güvey oluyoruz. Annan Planı adı altında KKTC'yi önce Kıbrıs Rum kesimine ve sonrada Yunanistan'a bağlayacak bir tuzak plana kendi elimizle EVET diyoruz.

Sonunda 1960 Antlaşmalarının verdiği hukuki durum üstünlüğümüzü dikkate almadan elimizdeki bütün kozları hukuku da ortadan kaldırarak karşı tarafa veriyoruz. Yani kendi elimizle 40 yıllık hakkımızdan ve kazanımlarımızdan vazgeçiyoruz. İşte 24 Nisan Referandumunda halkın kafasını darmadağın edip kendi elleriyle EVET oyu vererek onları Rum'un uşağı olmaya sürükleyenler, bakalım bugünkü durum karşısında ne yapacaklar.

Avrupa Birliğine göre "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" adı altında bir devlet yoktur. Bu devlet olmadığı gibi Annan Planında yer alan "Kıbrıs Türk Devleti" de yoktur... Doğal olarak yok olan bir nesnenin temsili de mümkün değildir.

"Hafıza-yı beşer nisyan ile maluldür". Yani insan hafızası unutur. Ama tarih belgelere dayalı olduğu için hiç unutmaz. Daha dün 24 Nisan Referandumundan önce bütün unsurlarıyla KKTC topraklarını işgal edip Kıbrıs Türk Toplumunu EVET demeye zorlayan Avrupalı dostlarımız (!) geçen beş ay içinde hafızalarını mı yitirdiler.? Hayır onlar yitirmediler. Onlar hep ayni milli davranışlarını sergilediler. Unutturulan Türk Toplumu ve unutan da Türk yöneticileridir.

Buyurun size Avrupa Birliği. Halâ gireceğiz diye direnecek misiniz? Ve halâ bu adamların bizi bu halimizle kabul edeceklerine inanıyor musunuz.? Adamlar daha nasıl anlatsınlar bizi istemediklerini. Ben söyleyecek söz bulamıyorum...

Evet bugün Kıbrıs'ta müşterek bir devlete HAYIR diyen RUM tarafı yine ödüllendiriliyor. Büyük ekseriyetle EVET diyen KKTC ve Türkiye yine cezalandırılıyor.

Aradan altı ay geçti. Hani Rumlara ceza verilecekti.? Hani Ambargolar kalkacaktı.? Hani KKTC'te uçak seferleri başlayacaktı? Hani AB ile ticaret gelişecekti ? Hani AB, 259 Milyon Euro yardım yapacaktı.? İşte bunların hepsi hayal oldu. Ve sadece sözde kaldı.

Bununla da kalınmadı. KKTC'nin varlığını ancak Güney Kıbrıs üzerinden devam ettirmesine yönelik yeni kararlar da alındı. Rum kesiminin izni olmadan KKTC'nin bütün hareket alanı kısıtlandı.

Bütün bunlar devam ederken Ak Parti ile birlikte hareket eden Talat yönetimi Annan Planı'nın yeniden canlandırılması yönünde hareket etmekten geri kalmadılar. KKTC'nin tanınması gibi tek ciddi seçenek üzerinde Türk yönetimleri değil faaliyet göstermek, bunun adını dahi anmıyorlar. Nitekim en son İstanbul'da yapılan geçen İslam Konferansı Örgütü Toplantısında alınan Annan Planındaki "Kıbrıs Türk Devleti" isminin kullanılması da bu tanınmayı ortadan kaldıracak bir adım olarak görülmektedir. Avrupa ise gösterdiğimiz bu tam teslimiyet görüntüsünü dahi kabul etmiyor. Ve KKTC'yi tamamen yok sayıyor.

Bu son durumu AB'nin Annan planından önce de sonra da Kıbrıs Türklerine karşı uyguladığı çifte standardın son örneklerinden biri olarak değerlendiriyorum. Dışişleri Bakanı Gül'ün "AB'nin kararları nasıl kendileri için önemliyse İKÖ'nün kararı da kendisi için önemlidir. Bu siyasi bir toplantı değil. Bu toplantıya katılmak Kıbrıs Türk Devleti'ni tanımak anlamına gelmez." şeklindeki yatıştırıcı ifadeleri dahi Hollanda'yı caydırmaya yetmedi. Türkiye'nin AB üyesi olmasını desteklediğini açıklayan pek çok Avrupa başkentinden de ses çıkmayınca toplantı iptal edildi. Bana göre bir diğer anlamı da; "Ey Türkiye biz senin İslam Konferansı Örgütü içindeki saygın konumunu önemsemiyoruz" demektir.

Sonuç olarak; Türkiye en önemli milli davasında dik duruş sergileyememesinin acı neticesini bir kere daha yaşamıştır. AB ile müzakereye bile oturmadan, henüz müzakere tarihi de almadan yaşanan bu kriz bundan sonra başımıza gelebileceklerin bir göstergesi olarak kabul edilmelidir.

Türkiye, vakit varken Avrupa ile ilgili politikalarını yeniden gözden geçirmelidir. Aralık ayında Türkiye'nin birliğe katılması için verilmesi planlanan çalışma takviminin Hollandalı başkan yönetiminde yapılacağı göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizde yaratılan "AB'ye girdik" balonunun boş bir görüntüden ibaret olduğu görülmelidir. Bütün bunlar, tavizkâr ve her şeye evet diyen, boyun eğen ezik politikaların tipik bir neticesidir.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
5 Ekim 2004 Salı

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale