Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
1 Mayıs'ta 25 üyeli dünya devi olan Avrupa Birliği dünyaya hayırlı olsun |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Yeni Türkiye'nin takip edeceği siyaset, belirsiz ve keyfi olamaz. Bizim siyasetimiz, mutlaka milletin kabiliyet ve ihtiyacıyla mütenasip olacaktır. Artık yeni Türkiye'nin devlet siyaseti, milli sınırları dahilinde egemenliğine dayanarak bağımsız yaşamaktır. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1923)
1 Mayıs, dünyada İşçi Bayramı olarak kutlanan çok özel bir gün. Yıllardır ekranlardan hangi ülkelerde nasıl kutlandığının görüntülerini seyrederken bu defa gözlerimiz başka bir kutlamanın üzerine çevrildi. Bu yıl Avrupadan yansıyan 1 Mayıs’ın alışılmışın dışındaki kutlamalarını buruk olarak izledik. Evet AB’ne katılan 10 yeni üyenin katılış kutlamalarından bahsediyorum.
12 yıldızlı ve 15 üye ülkeli Avrupa Birliği 1 Mayıs’tan itibaren artık 25 üyeli. AB, birliğe yeni katılan 10 ülke ile hem sınırlarını genişletti ve hem de nüfusunu 450 milyona çıkardı. Dönem Başkanı İrlanda'nın başkenti Dublin’de yapılan görkemli törenler sonunda çekilen aile fotoğrafına üye 25 ülkenin temsilcileri dışında 1997'de katılması için gün verilen Bulgaristan ve Romanya ile birlikte Aralık 2004'te görüşmeler için gün almaya çalışan Türkiye'de katıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da bu aile foğrafında yer verildi.
Bu katılış seremonilerine davet edilen Türkiye Aralık ayında kendisine “Görüşmelere Başlama Günü verilecek” umuduyla koşa koşa gitti. Başbakan Erdoğan Dublin’e hareketinden önce sorulan bir soruya verdiği cevap ile tamamen hukuka aykırı bir biçimde birliğe alınan Kıbrıs Rum Kesimini tanıyacaklarını da ilan etmeyi ihmal etmedi. Bu davranışı ile, Kıbrıs Cumhuriyetinin 1960 kuruluş antlaşmasında varolan garantörlük sıfatımızın ortadan kalktığını vurguladı. Ve bu anlaşmalarda yer alan " Kıbrısın tamamı veya bir kısmı garantör ülkelerden herhangi birinin yer almadığı kuruluşlara katılamaz" şeklindeki uluslararası hukuki yaptırım bulunan maddesinin Türkiye'ye tanıdığı hakları eliyle silkip attı.
Aslında komşularıyla sorunları olan ülkeleri arasına almaktan sakınan AB, Kıbrıs Rum Kesimini tek taraflı bünyesine almakla büyük bir hata yaptığının farkında idi. Avrupa Birliği yönetimi son ana kadar yaptıkları hatanın Türkiye tarafından yüzlerine çarpılacağını beklemesine rağmen, ve bizden gelecek tepkilerin karşısında yapacak hiçbir hukuki hareket tarzları da yokken, bizim kendi haklarımızı elimizle itmemiz sonucu çok rahat bir nefes aldı.
Kıbrıs Rum Kesimi referandum sonrasında %75 oranında BM Annan Planına HAYIR oyu vererek "Biz Türklerle bir arada yaşamak istemiyoruz" şeklindeki beyanlarından sonra dünyanın kendilerine tepki göstermesini beklerken sonuç tam tersi oldu. Bizim boyun eğici davranışımız Rum Yönetimini daha da şımarttı. Papodopulos verdiği beyanatlarda adanın tamamının temsilcisi gibi konuşmaya başladı.
Rum yetkililer daha da ileri giderek; "Türkiye'nin kendilerini tanımaması gibi bir durum olamaz. Bizi tanımazlarsa biz de onlara üyelik müracaatı görüşülürken ne yapacağımızı biliriz." şeklinde aba altından sopa göstermeye başladılar bile. Dün bir, bugün iki. Bakalım bu azgınlıklarını ve şımarıklıklarını daha hangi raddelere kadar götürecekler.
Üzüldüğümüz nokta, tam kırk yıldır Avrupa Birliği kapılarında gezdirilen 52 yıllık NATO ülkesi Türkiye dururken, dünün demirperde ülkelerinin birkaç sene içinde AB'ye dahil edilmesidir. Bu bizim için çok gurur kırıcı ve kabullenilmesi zor bir durumdur.
Türkiye Avrupa Birliğine katılan on ülkeden çok daha demokratik ve birliğe katılması için şartları en uygun ülke konumundadır. Şurasını iyi bilmeliyiz ki; onlar bizi bizden daha iyi tanıyorlar . Yetenekli ve dinamik insan gücümüzün farkındalar. Onlar 70 milyonluk Müslüman Türkiye’nin birkaç yıl içinde yeni Avrupa devletinin dengelerini baştan başa değiştireceğinden çok eminler. Bunun için açıkça “Biz Hristiyan Kulübüyüz. Bunun için 12 havariyi temsil eden bayrağımızı dahi değiştirmiyoruz. Müslüman Türkiye AB içinde değil, ama dışında işimize daha çok yarar. Çünkü Türkiye istediğimizden daha iyi bir Pazar. Biz zaten tek taraflı gümrük birliğine sokarak bu büyük pazara hakim olduk” diyorlar. Bize açıkça yol gösteriyorlar. Anlatmaya çalışıyorlar. Ama biz anlamamakta direniyoruz.
Avrupa Birliğinin genişlemesini anlatırken dünyada 1 MAYIS’ın İşçi Bayramı olduğunu unuttuk. SSCB ve Komünizm varken bu ülkenin güdümündeki sol partiler ve sendikalar tarafından bütün dünyada çok görkemli törenlerle kutlanan bu bayram artık eskisi gibi değil. Hele Avrupa’da bundan sonra bu ikinci büyük genişleme törenleri ile çakışacağından İşçi Bayramı üzerinde pek durulmayacağı kesin.
Sayın Başbakanımız Dublin’de Avrupa Birliğinin katılım gününü kutlarken Türkiye’deki 1 Mayıs kutlamaları da eskilerine oranla çok sönük geçti. 1977 yılı 1 Mayıs’ında Taksim Meydanı kan gölüne çeviren sözde işçilerin bayram kutlamaları henüz hafızalarımızdan silinmedi. Yine bir diğer 1 Mayıs’ta Kadıköy’ü savaş alanına çeviren, araçları yakan, bankaları ve devlet dairelerini ateşe veren, mağazaları yağmalayanların yer aldığı İşçi Bayramı görüntülerini de bu millet unutmadı.
Kanaatimce 1 Mayıs’ların artlık Bayram olmaktan çıkarılma zamanı gelmektedir. Çünkü son birkaç yıldaki işsizlik sorunu yüzünden ülkemizde bayram kutlayacak işçi kalmadığını görebiliyoruz. Bu yıl ki 1Mayıs kutlamalarında da az da olsa hiç arzu etmediğimiz görüntülere rastladık. Polisle çatışan işçilerin görüntüsü modern Türkiye’ye artık yakışmıyor. Bunların önünün alınabilmesi için güvenlik kuvvetlerinin tek tek olay çıkartanlarla değil, bu olayları çıkartan kişilerin örgütleri ile muhatap olmasının yararlı olacağını değerlendiriyorum. Üyelerinin taşkınlıklarına ve kanun dışı hareketlerine mani olamayan ve 1 Mayıs’ların geleneksel gücüne gölge düşüren örgütlerin bundan sonraki kutlamalara kabul edilmemesinin iyi bir yaptırım olacağını düşünüyorum.
Sonuç olarak; Avrupa 1 Mayıs’larda genişleme gününün kutlamalarını yaparken bizler de İşçi Bayramının kutlamasını yapmaya devam edeceğiz. İşçilere insanca yaşayabileceği iyi imkanların sağlanacağı günlerin ve gerçekten bayram niteliğinde kutlanacak yeni 1 Mayıs’ların özlemini taşıyorum.
Ve neden olmasın diyorum...
Dr. Tahir Tamer Kumkale 5 Mayıs 2004 Çarşamba |
|
|