Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Ay yıldızlı bayrak gönderden inmedi. İşte gerçek zafer budur... |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Devletin içine düştüğü yok olma tehlikesinin korkunç derinliğini görmekten aciz olan zavallılar, elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1924)
AY YILDIZLI BAYRAK GÖNDERDEN İNMEDİ . MİNARELERDE EZAN SUSMADI. TÜRK ASKERİ GERİYE DÖNMEDİ. TEK KARIŞ TOPRAK KAYBETMEDİK. İŞTE GERÇEK ZAFER BUDUR...
Evet yavruvatan KKTC’ni allayıp pulladık, süsledik ve satılığa çıkardık. Satıcılar bütün marifetlerini ortaya koydular. Ellerinden gelen bütün gayreti gösterdiler. Hatta alıcılara yalvardılar. Ama ne yazık ki satış gerçekleşmedi. Çünkü bu defa alıcılar malı beğenmediler.
Teşekkürler Kıbrıs Rum Kesimi. Gerçekten bir tarih yazdınız. Bayrağımızın gönderden inmesine, minarelerden yükselen ezanların susmasına, insanlarımızın göçmen olmasına ve Türk askerinin adadan gönderilmesine HAYIR diyerek Türk dünyasını sevince boğdunuz.
Aslında ben KKTC halkı üzerinde yapılan müthiş propaganda ile halkın kendi eliyle topraklarını Rum kesimine teslim edeceğine kesin gözü ile bakıyordum. Nitekim Türk tarafından çıkan EVET’ler bunu teyid etti.
1 Nisan Tarihli yazımda; 29-31 Mart’ta İsviçre’de BM Genel Sekreteri Kofi Annan Başkanlığında sürdürülen Türkiye, Yunanistan, KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Kesiminin Başbakanlar seviyesindeki KIBRIS toplantısı ile ilgili değerlendirmede KKTC’nin Türkiye tarafından Helenizm’e armağan edildiğini ve bundan sonra yapılacakların devir teslim töreninden ibaret olacağını açıklamıştım.
“Evet Türk tarihi tekerrür etmiştir. Bir Türk devleti daha yine bir diğer Türk devleti eliyle tarihe gönderilmektedir. Bir ayyıldızlı Türk bayrağı daha hatıra olarak saklanmak üzere sandıklardaki yerini alacaktır.”şeklindeki fikirlerimi sizlerle paylaşmış, ve devam etmiştim. “Buraya kadar yazdıklarım bilimsel mantık çerçevesinde olabileceklerin özetlenmesi şeklinde değerlendirilmelidir. Ben T.Tamer Kumkale olarak bunların hiç birine katılmıyorum. Tamamen bir mucize olarak görülmesine rağmen Kıbrıs semalarından ay yıldızlı bayrağın indirilmesini ve şehit kanıyla kazanılmış toprakların basiretsiz ve öngörüsüz siyasetçilerin çabalarıyla elimizden çıkartılmasını içime sindiremiyorum. Türk Milletinin “YETER ARTIK” diyerek eğik başını kaldırıp şahlanacağını umut etmek istiyorum. Çünkü tarihimizde en güç devirlerde dahi milletimiz yeni ERGENEKON’lar yaratmasını bilmiştir. Yine ayağa kalkacağız, başımızı eğen yöneticilerin yerine başımızı dik tutacak yöneticilerimizi seçeceğiz. Ve geçen asrın başında sömürgecilere durduran atalarımız gibi bu defa da küresel mimarlara Türk’ün gücünü göstereceğimize inanıyorum.
Bu bir mucize. Ama ben artık mucizelere inanmak istiyorum. Türkleri alt etmenin bu kadar kolay olmaması gerektiğini değerlendiriyorum.” diyerek referandum sonucunda adadaki Türk varlığının ortadan kalkmamasının ancak mucizelere bağlı olduğunu değerlendirmiştim...
Allah Türk Milletine bir kere daha acıdı. Sonunda bir mucize gerçek oldu. Mucize’nin adı Rusya Federasyonu idi. Putin’in liderliği altında süratle kalkınıp güçlenen ve eski SSCB’den kaybettiklerinin peşine düşecek kadar kendini güçlü hisseden Rusya 12 yıllık suskunluğunu nihayet bozdu. İçine düştüğü ekonomik zorlukları yenmek için ABD başta olmak üzere batı ülkelerine el açarak borçlanan Rusya Federasyonu artık kendi ayaklarının üzerine basmağa başladı. Putin uluslarası arenada kendini gösterebileceği bir imkan arıyordu. Sonunda buldu.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde, KKTC’nin nasıl ortadan kaldırılacağına ilişkin Annan Planı ile ilgili yaptırımları ve Barış Gücü kullanımı ile ilgili esasları belirleyen kararı, ondört ülke kabul etmesine rağmen Rusya Federasyonu VETO hakkını kullanarak engelledi.
Rusya, bu davranışı ile; “Ben izin vermediğim takdirde Akdeniz’in bu en önemli, adasında kendi başınıza karar alıp oldu-bitti yapamazsınız” dedi. Aslında sessiz gibi görünen Rusya şu anda Güney Kıbrıs Rum kesiminde çoğunluğu teşkil eden Komünist AKEL ile çok uzun yıllar süren bir ilişki içinde idi. Bu ilişkiler Makarios zamanından beri devam etmekteydi. Şimdi en kritik safhada adanın AB ve ABD tarafından paylaşılmasına karşı çıktı ve “Oyun bensiz olmaz” diyerek oyunu bozdu.
Güvenlik Konseyi kararlarının Rum Kesimi için hayati önemi vardı. Çünkü Annan Planı her nekadar Kıbrıs Rum kesimine istediklerinin fazlasını veriyorsa da, Türk askeri adada kaldığı takdirde bunların elde edilemeyeceği korkusu gerek siyasi otoritelerde ve gerekse halkta büyük endişe kaynağı idi. Eğer BM Güvenlik Konseyi Kararı çıksa idi, Rum kesimi istediği güvenceyi elde edecekti. Rusyanın Vetosu işte bu oyunu bozdu. Rum kesimi büyük ölçüde Annan Planına HAYIR diyerek Türk Toplumu ile bir arada yaşayamayacağını belgeledi.
Bu Referandum ile KKTC artık resmen dünyaca tanınmış olmaktadır. Adanın fiilen ikiye bölünmüş olduğu BM, AB ve ABD tarafından teyid edilmiştir. Belirsizlik ortadan kalkmıştır. Şimdi ister resmen tanısınlar, ister tanımasınlar Türkiye tanıdığı sürece KKTC her alanda güçlenecek ve kalkınacaktır. Yıllardır bir anlaşma olur ve federal bir yapıda elimizden çıkabilir gerekçesi ile boş tutulup yatırım yapılmayan MARAŞ bölgesi olmak üzere derhal her taraf yeniden yapılanma içine girmelidir. Her alanda bir kalkınma seferberliği başlatılmalıdır.
24 NİSAN 2004 KKTC’nin yeniden doğduğu gündür. Şimdi bu cennet toprakları dünyanın en zengin ve müreffeh insanlarının yaşadığı cazibe merkezi haline getirmek için Türkiye’ye büyük görevler düşmektedir. Kıbrıs Türk Toplumunun kısır iktidar ve muhalefet çatışmaları içinde birbirini yemesine asla izin verilmemelidir. Çünkü Başbakan TALAT hemen DENKTAŞ’lara saldırmaya başlamıştır. Bu çekişmeler artık son bulmalıdır. Şimdi yapılacak iş bu ülkenin imarıdır. Kıbrıs Türk Toplumunun önünde çok güzel günler vardır.
Bu güzellikleri ne yazık ki Rusya’ya ve Kıbrıs Rum Kesimine borçluyuz. Keşke onlar değilde bizler bayrağımıza, egemenliğimize, topraklarımıza ve geleceğimize sahip çıkabilse idik. Ama olmadı. Şimdi 24 Nisan’ı sıfır noktası olarak kabul edip geriye değil, gelecek güzel günlere yönelmeliyiz. Ama bu güzelliklerin oluşmasını başkalarından beklememeli, bizzat kendimiz gerçekleştirmeliyiz.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 27 Nisan 2004 Salı |
|
|