Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Kıbrıs'ta tarih tekekkür mü ediyor? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Efendiler! Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin (Akdeniz Bölgesi’nin) ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
14 Aralık seçimlerinden önce kamuoyunun durumunu tespit etmek için yaptığım KKTC ziyaretlerimde bu küçücük adada dönen dolapları ve çevrilen entrikaları görerek dehşete kapılmıştım. Sanıyorum ki dünyanın hiçbir bölgesinde Kıbrıs halkı kadar içişlerine karışılan başka bir ülke yoktur.
Dünyayı yapılandırmaya çalışan küreselleşme mimarları dünyanın jeopolitik merkezinde bulunan bu ada ile çok yakından ilgileniyorlar. ABD ve AB’den korktukları için yapılan baskılara boyun eğip Türkiye’den başka hiçbir ülkenin tanımadığı KKTC’ne seçimler öncesinde her devletten ve her milletten insan akın etmişti. Tanımamakta direndikleri KKTC’de oy verenler kadar oy verenleri izleyenler vardı. Bugün Kıbrıs Adasını AB adına Helenizm’e teslim ederek ENOSİS gerçekleştirmek için Türk askerinin adadan çıkartılmasından başka çözüm olmadığını gören küresel güçler bunun için her türlü senaryoyu yazıyorlar ve figüran olarak KKTC Türk Toplumu ile Anadolu Türk Toplumunu birlikte oynatıyorlar.
Ne kadar haklı olursak olalım. Ne kadar hukuk üstünlüğümüz olursa olsun. Adamlar burayı ele geçirerek Türkleri Anadolu’ya hapsetmeyi kafalarına koymuşlar. Bunun fiziki olarak mümkün olmadığını bildiklerinden bin bir çeşit oyun ve baskı ile bunu bize yaptırma yolunu deniyorlar. Bunda da muvaffak olmak için çok önemli adımlar attıklarını biliyorlar.
New York görüşmeleri öncesi ve sonrasında oynanmak istenen haince oyunu ve düşürülmek istendiğimiz tuzağı her vesile ile dile getirmeyi kendimize vazife bildik. Bizi komplo teorisyeni ve şom ağızlı olarak nitelendirerek New York hezimetini, kazanılan muhteşem bir zafer olarak bu halka yutturmaya kalkan hızlı kalemşörler ile eski ve yeni bürokratların Kıbrıs’ta devam eden müzakerelerde Rum tarafının tavrını görünce sesleri birden bir kesildi. Televizyonlar arasında mekik dokuyarak Helenizm’in zaferini alkışlayan bu kişiler şimdi kayıplar. Yaşanan hezimet karşısında DENKTAŞ’ı susturmakta karar kılan ağızlar şimdi ne diyeceklerini bilemez haldeler. Çünkü bu işten en zararlı çıkacak kesim olan aldatılmış halk kitleleri artık olayın gerçek boyutunu görmeye başladı..
Seçimler öncesi “Kayıtsız Şartsız Çözüm için AB’ne Evet” diye sokaklarda nutuk atan ve sömürgeci Türk Askerini adadan mutlaka çıkartacaklarını defalarca haykıran Başbakan Mehmet Ali Talat ekibinin de sesi soluğu kesildi. İnsanın, “şimdi mi anladın Hanyayı-Konyayı?” diyesi geliyor.
Şimdiye kadar havanda su dövülen ve hiçbir konuda anlaşma olmayan taraflar arası görüşmelerden 22 Mart'a kadar bir sonuç çıkmayacağı açıkça belli olmuştur... 22-29 Mart tarihleri arasında devreye Yunanistan ve Türkiye girecektir. Bu iki garantör devletinde bir hafta içinde önemli bir ilerleme kaydedemeyecekleri açıktır. Bir haftalık süre içinde tarafların hiçbir teknik detaya inemeyecekleri sadece sonuçsuz kalacak üst düzey siyasi görüşmeler yapabilecekleri değerlendirilmektedir.
Türkiye’nin gerek KKTC Türk Toplumu ve gerekse kendi güvenliği açısında olmazsa olmaz dediği hususlardan kesinlikle taviz vermemesi gerekmektedir. Nitekim son yapılan Genelkurmay Brifinginde de Silahlı Kuvvetler sözcüleri Milli Güvenlik Kurulunda alınan kararların arkasında durduklarını bildirmişlerdir.
Peki, iki anavatan da anlaşamazlarsa, ki anlaşamayacakları şimdiden bellidir. Bu durumda devreye Kofi Annan’ın kendisi girecektir. Yani bizim daima kabul edilemez dediğimiz Annan Planı bulunduğu şekliyle aynen devreye girecektir. Bir başka deyişle ABD, İngiltere, AB ve nihayet Yunanistan’ın KKTC ile ilgili istekleri kabul edilmiş olacaktır. Yani Kıbrıs’taki 400 yıllık Türk varlığı son bulacaktır. Türkler tarihte pek çok devletler kurmuşlardır. Bir kısmı uzun ömürlü imparatorluk seviyesinde, bir kısmı küçük ve kısa ömürlü beylikler halinde tarihte yer alan bu Türk Devletlerinin kuruluşlarında değil, ama yıkılışlarındaki benzerlik çok dikkat çekicidir.
Tarihteki Türk devletleri dışarıdan gelen bütün tehditlere karşı dayanmışlar ve dış tehditle yıkılmamışlardır. Bu devletler başka devletler tarafından değil, ama içeriden bölünerek veya bir başka Türk Devletinin saldırısı ile yıkılarak tarih olmuşlardır. Yani ortak bir kaderimiz ve devletlerimizi kendi elimizle ortadan kaldırmak gibi bir adetimiz vardır. Son büyük Türk Cihan Devleti Osmanlı İmparatorluğuna da yedi düvel saldırmış ama ortadan kaldıramamıştır. İçinden çıkan genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti kabul ettiği bir kanunla Saltanatı kaldırarak bu Cihan İmparatorluğunu tarihteki muhteşem köşesine göndermiştir.
İşte şimdi çok yakın bir gelecekte yine tarih tekerrür etmek üzeredir. Bir Türk Devleti daha kendi elimizle tarihe mal edilmek üzeredir. Bunun için her türlü senaryo çizilmiş, oyunlar kurgulanmış, sahneye konulmuş ve oyunun son perdesi artık kapanmak üzeredir. Türkiye Cumhuriyeti yönetimi eğer şimdiye kadar ki teslimiyetçi tutumuna devam ettiği takdirde, 1 Mayıstan itibaren Kıbrıs Türk toplumunun aynen Girit, Rodos veya diğer Ege Adalarında kaderlerine terk ettiğimiz Türk Toplumlarından farkı olmayacaktır.
KKTC topraklarının kaybı Anadolu Türk Toplumunun bundan sonraki yaşantısında da önemli bir dönüm noktası olacaktır. Bugün Türkiye’nin önünde iki şık vardır. Ya küresel mimarların öngördüğü şekilde Anadolu Türk Topraklarında dünya İmparatorluğuna oynayan devletlerin kolaylıkla ele geçirip kontrol edebileceği birkaç küçük devletçik oluşmasına izin verilecektir.
Ya da Türk Milleti “YETER ARTIK” diyerek eğik başını kaldırıp şahlanacaktır. Kendini yenilmez gören küresel sömürgecilere geçen asrın başında atalarının verdiği dersin bir benzerini daha vererek ayağa kalkacaktır.
Ben ikincisinin olacağına inanıyorum. Kıbrıs’tan Helenizm’e verilecek tek karış toprağın hesabını verebilecek bir yönetim hayâl edemiyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 5 Mart 2004 Cuma |
|
|