Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Çok şükür popstar yarışması bitti. Şimdi milletçe hedefimiz şanslı gelin ve damat adaylarının belirlenmesidir |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Büyük davamız, en medeni ve müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir inkılâp yapmış olan büyük Türk Milleti’nin dinamik idealidir. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1922)
Allaha şükürler olsun ki bugün milletçe gurur duyabileceğimiz, başarıları ile Türk olarak sevineceğimiz bir POPSTAR’ımız var. ABİDİN evlâdımız uzun süren bir yarışma maratonunu başarı ile tamamladı ve Türk Milletinin oyları ile Türkiye’nin ilk Pop Starı oldu. Tadı damağımızda kaldı. Şimdi milletçe yeni “POPSTAR” yarışmasının büyük heyecanının her tarafımızı sarmasını ve kanımızı kaynatmasını dört gözle bekliyoruz.
POP ve STAR kelimeleri Türkçe değil, dolayısı ile bu ikisinin bir araya gediği kelime de bize ait değil. İsmen bizim olmayan bir şeyin başına TÜRK kelimesi getirince bu nasıl millileşiyor anlamak hiç mümkün değil. Yarışma esnasında Star adayı gençlerimize müziğimizin her dalında şarkılar söyletilmesi akılları iyice karıştırdı. Demek ki biz bilmeden Türk Müziği adı altında Popüler müzik yapıyormuşuz izlenimini edindik. STAR kelimesi İngilizcede yıldız olduğundan artık bizimde Popüler Yıldızımız var. Bu demek oluyor ki bizde küreselleşme yolunda emsalimiz ülkelerden geri kalmadık. Artık köhnemiş, eskimiş, icrası da zor olan ve köklü bir eğitim gerektiren binlerce yıllık geleneksel Türk Müziği normlarının yerine dünyanın dinlediği müziği alarak biz de medenileştik ve milletçe geri kalmışlıktan kurtulduk.
Bu arada POPSTAR ile at başı berabere giden bir program daha var. Oda “ BİZ EVLENİYORUZ”.Şimdi ona kilitlendik. Bu ne biçim yarışma kuralıdır ki, binlerce yıldır bugünlere taşıdığımız Türk Aile yapısını ve kutsal değerlerini bir kalemde silip atıyor. Birbirleri ile anlaşacak iki kalbin birlikte üretecekleri sevgi ile güçlenecek olan evlilik bağı, birtakım formatlar zorlanarak olabiliyormuş meğer. İnsanların para karşılığında evlenmek için düşürüldükleri seviye gerçekten çok korkunç.
İnsan meraklıdır. Başkalarının yaşadıkları, diğerlerinin daima merakını çekmiştir. Bu yüzden dedikodu müessesesi meydana çıkmıştır. Bu gibi programlar işte bu dedikodu kültürünün(!) bir yansımasıdır. İzlenenler sadece dedikodu, çekiştirme, laf taşıma ve suçlama gibi insanın zayıf yönlerinin çirkin görüntüleridir. Aslında bu programlarda yaşanan ‘küresel dedikodu kültürü’dür ve Toplumumuzun değer yargıları ile ilgisi yoktur.
Prof.Dr. Emre Kongar; başbakan dahil tüm insanlarımızı ekran başına toplayan bu yarışmaları "Küreselleşmenin dayattığı popüler kültür yozlaşması" olarak açıklıyor ve "Popstar toplumun aynasıdır" diyor. Fakat ben çok izlenmesine rağmen "Popstar", "Biz Evleniyoruz" ve "Biri Bizi Gözetliyor" adlı programların bize ait olmadığını bilerek diyorum ki; Meydana çıkan manzaranın “küreselleşmenin dayattığı bir yozlaşma” olduğu doğrudur. Fakat bu gerçek dışı rezilliklerin Türk Toplumunun aynası olduğunu ve gerçek değerlerimizi yansıttığına inanmıyorum. En azından inanmak istemiyorum.
Peki, toplumumuzun bütün hayati problemleri ortada dururken kendisine hiçbir değer katmayan bu programların izlenme rekorları kırdığını nasıl izah edebiliriz. İşte bunun izahı zor. Konunun toplum psikologlarınca ele alınması ve derinliğine incelenip ilgililerce gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini değerlendiriyorum. Hatta tedbir alınmaz ise, giderek çürüyecek Türk toplumunun tarihten günümüze taşıdığı kutsal aile kavramının ortadan kalkacağını ve sonunda milletleşme gücümüzü kaybedeceğimizi söylüyorum.
Zaten istenen ve hedeflenen de budur. Dini, dili, bayrağı ve aidiyeti olmayan, ama hür, zengin ama sadece tüketen insan tipi yaratmak küreselleşme mühendislerinin temel hedefidir. Onlar milli kültür değerleri istemiyorlar. Onlar tüketim hırsına bürünmüş yemeyi, içmeyi ve eğlenmeyi ön planda tutan içi boş kalabalıklar üretmek istiyorlar. Toplumu bir arada tutan aile bağları da işte böyle programlarla ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Program yapımcıları sıkılmadan bu programlarla Türk Toplumunu eğittiklerini açıklamaktan da çekinmiyorlar. Eğittikleri doğrudur. Ama yanlışları öğrettikleri de bir gerçektir.
İşte bu durumlara karşı tedbir alacak, Türk insanını yozlaşmış kültür değerlerine karşı koruyacak, onu ait olduğu toplumun ayrılmaz bir parçası yapan geleneksel milli değerlerine sahip çıkacak politikalar üretip bunları ülkenin bütün imkanlarını kullanarak uygulamaya geçirecek devlet kuruluşlarımız yok mudur. ?
Yakın bir geçmişe kadar vardı. MGK Genel Sekreterliği bünyesindeki Toplumla İlişkiler Başkanlığı işte bu maksatla kurulmuştu. Fakat Küreselleşme Mühendislerinin teşvik ve başarılı yönlendirmeleri ile bu müessese tamamen kaldırıldı. Şimdi Türk insanının beyni korumasızdır. Kendisine dışarıdan gönderilecek her türlü aşırı fikir ve düşünceyi almaya hazırdır. Bunun için gerekli olan sistemler zaten hazırlanmıştır. Satın alınmış kalemlerin elindeki boyalı basın ile bunun ses ve görüntülü şekli olan televizyonlarımız dış mihraklardan aldıkları emirleri başarıyla uyguluyorlar.
500 yıllık Türk toprağı Kıbrıs, Misak-ı Milli’nin vazgeçilmez hedefi 1000 yıllık Türk toprağı Musul ve Kerkük gözlerimizin önünde giderken, askerlerimizin kafasına birileri çuval geçirirken, biz morfin yüklenmiş esrarkeşler gibi uyuşuk halde televizyonlara kitlendik. Firdevsçiler, Bayhancılar, Aybarsçılar arasında gidip geliyoruz.
Olay bana göre çok vahim bir sosyal vakıadır. Parasız kalabilirsiniz, topraksız ve bayraksız da kalabilirsiniz. Bunlar sizin milli değerlerinizi ortadan kaldırmaya yetmez. Aksine kaybettiklerinizi almak için sizi kamçılar. Oysa bizi biz yapan milli değerlerinizi ve benliğimizi kaybedersek, bir daha kaybettiklerimizi geri almamız asla mümkün değildir. Hasımlarımız çok iyi çalışmışlar ve insanlarımızın beynini uyuşturmayı başarmışlardır.
Peki ne yapalım? Bunun çaresi yok mu? Aslında çare var... Çare, devletin iyi yönetilmesidir. Anayasamızın Cumhuriyetin niteliklerini tanımlayan 2nci Maddesi "Sosyal bir hukuk devleti" olduğumuzu belirtiyor. Yöneticilerimiz sosyal devletin gereklerini yerine getirmelidirler. Bunun için gerekli müesseselerimiz vardır. Bunlar devreye sokulmalıdır.
Sonuç olarak; Türkiye’de Tuz kokmuştur. Türk Kültürü ve Türk Tarihi ile yetiştirilmiş, milli değerlerimiz ile bilinçlendirilmiş inançlı kadroların işbaşına gelmesi kaçınılmaz bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 13 Şubat 2004 Cuma |
|
|