Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Yere düşürülen gazeteci kimliğini ayağa kaldırmalıyız |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
"Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini ve bildiklerini samimiyetle yazmalıdırlar." (Gazi Mustafa Kemal Atatürk - 1930)
Kitle iletişim araçlarındaki baş döndürücü gelişme, teknolojinin bütün imkanlarının haberleşme sektöründe öncelikle kullanılması Basın-Yayın organlarının Yasama-Yürütme-Yargı erkinin yanında ülkelerin yönetiminde dördüncü güçlü erk olarak ortaya çıkmasına yardımcı oldu. Aslında buna zaten varolan bu gücün potansiyel değerini ön plana çıkardı demek mümkündür.
Matbaanın icadı ve yaygın kullanılması ile birlikte Basın-Yayın organları halkların yönetim ve yönlendirmesinde her zaman önemli bir görev üstlenmiştir. Bu görev iyi yapılıp halk iyi bilgilendirildiği takdirde halk yönetimin yanında yer alır. Ve yöneticilerine güveni ile verdiği desteği göstererek bir bakıma kendisini yönetenleri yönlendirir. Yöneticilerinin, halkın çıkarları ve geniş halk kitlelerinin beklentileri ile istekleri doğrultusunda hareket etmelerini sağlar. Bunun aksi vaki olduğu takdirde halk şaşkına döner. Devletine, milletine ve sonunda kendine olan güveni kaybeder. Halkın güvenini kaybeden yönetim kadrolarının yürütme erkinin çalışmasını sağlıklı bir şekilde sağladıklarına bugüne kadar şahit olunmamıştır.
Son yıllarda ülkemizde basın-yayın organlarının patronlarının gazeteci kimliği olmayan kişilerden oluşmasına yol açan ekonomik gelişmeler sonucunda bu sektör halkın beklediği ve algıladığı anlamda gazetecilik hizmetlerinden uzaklaştı. Belirli kuruluşların ve bunların dışarıdaki uzantılarının menfaatleri doğrultusunda yanlı ve yönlendirilmiş bilgiler ortaya çıkmaya başladı. Gerçekler medya sahiplerinin ve bunların ilişkili olduğu uluslar arası kuruluşların taktığı gözlükler ile küresel kriterlere göre değerlendirilerek kamuoyuna sunuldu. Kamuoyu artık kendisini doğrudan ilgilendiren gerçek olayların değil, kendisine bildirilmek istenen olaylar hakkında bilgi sahibi olmaya başladı. Ve bunların sonunda Türk kamuoyu milli olaylar karşısında tepkisiz hale getirildi. Adamsendeci, nemelazımcı, bananeci, kişiliksiz ve duyarsız bir toplum yapısı ortaya çıktı.
Şimdi geçen yüzyılın başlarına dönelim. Yine bugünküne benzer bir toplum ile karşılaşıyoruz. O tarihlerde İstanbul’un işgali ile başlatılan planlı İngiliz ve Yunan propagandalarının etkisi altında kalarak yönetimi etkileyen güçlü bir mütareke basını vardır. Bu basının güçlü ve isim sahibi kalemleri, Milli Mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını “vatan haini”, “devlet ve millet düşmanı”, “eşkıya, çeteci, ırz ve namus düşmanları” olarak nitelendiriyorlardı. Ve bu haberlerin yer aldığı gazetelerin sayısı mevcut gazetelerin yüzde doksanından fazla idi. Çoğu İstanbul dışında birkaç cılız ses Mustafa Kemâl ve arkadaşlarını destekliyordu. Nitekim İstanbul Hükümetinin de desteğini alan bu basın organlarının yalanlarına kanan Anadolu halkı, Yunandan önce Milli Mücadeleye karşı çıkmıştır. Her yerde isyanlar başlatılarak parlayan Anadolu’nun Özgürlük meşalesi söndürülmeye çalışılmış, yıllardır sekiz cephede yabancı kurşunlar karşısında tükenen Türk gençliği bu defa da birbirleri ile mücadele etmek zorunda bırakılmıştır.
Oysa bu insanların birbirleri ile değil, bir araya gelerek ülkeyi işgal eden düşmanlara karşı savaşması lazımdır. İşte bu gerçeği gören Mustafa Kemal Atatürk, öncelikle yapacağı işin “halkın kandırılarak satın alınan beyinlerinin doğru ve gerçek bilgilerle doldurulması” olduğu tespit etmiştir. Ve bununla ilgili önlemleri öncelikle almıştır. Sivas Kongresi sırasında Sivas’ta İrade-i Milliye Gazetesi çıkartılarak Heyeti Temsiliye’nin fikir ve düşünceleri birinci elden yayılmaya başlanmıştır. Bunu Ankara’da Anonim Şirket olarak kurulan bağımsız Anadolu Ajansı’nın kurulması takip etmiştir. Anadolu Ajansı ile birlikte Milli Mücadelenin sesi olan Hakimiyet-i Milliye Gazetesi (Şimdiki Ulus Gazetesi) çıkartılmıştır. 23 Nisanda kurulan TBMM’nin ilk komisyonlarından biri içinde üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın da yer aldığı"İrşaâdat Encümeni”(Aydınlatma Komisyonu)’dur. Bu komisyonun görevi, halka doğruları birinci elden açıklamak ve yarın Milli Mücadelede oluşturulacak orduların kadrolarında kullanacakları halkı kazanmaktır. Nitekim bu komisyon çalışmalarını başarı ile yerine getirmiş ve meclisin açılmasının üzerinden daha bir buçuk ay geçmeden 6 Numaralı Kanun ile 7 haziran 1920’de aydınlatmayı yaparak halkı bilgilendirecek “Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü” kurularak fiilen uygulamalara başlanmıştır. Bu müdürlük şu an da ayni kanunla göreve devam eden Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’dür.
İşte bu birbirini takip eden ve bütünleyen ciddi çalışmalar sonucunda İngiliz-Yunan bilgilendirmesine kanarak destek Milli Mücadeleye vermeyen Anadolu Türk Toplumu kazanılmıştır. Muhteşem bir Kurtuluş Savaşı ile Anadolu düşmandan temizlenerek Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bütün mücadeleleri birebir yaşayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk Basın-Yayın organlarının büyük hıyanetini affetmemiştir. Ve TBMM’ den çıkarılan bir kanun ile 150 basın mensubunu Türk vatandaşlığından çıkartmış ve Anadolu topraklarından atmıştır... “Yüz Ellilikler” adı ile anılan bu grup çok sonra affedilerek yurda dönmüşlerdir.
İşte şimdi bugünde aynen Mütareke Basını gibi çalışan bir görüntü ile karşı karşıya olduğumuz açıkça görülmektedir. Koca koca adamlar, anlı şanlı eski ve yeni bürokrat büyüklerimiz televizyon televizyon dolaşarak bir yerlerden aldıkları aşikar olan emirlere göre kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyorlar. İnsanın aklı almıyor. Bu kişiler sanki Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı değiller. Gerçek Amerikalı Coni, ile gerçek Avrupalı Albert bunlar kadar ülkelerinin menfaatini savunamaz. Bunlar kadar Türkiye’ye ve Türk milletine küfredip hakaret edemez. Türklüğe bu kadar düşmanlık yapamaz.
Bunlar birilerinin borazanlığını yaparken, adeta Amerikan basın organlarında çıkan “ABD Hükümeti CIA vasıtasıyla gazetecileri satın almak için 600 Milyon Dolar bütçe ayırdı” sözlerini kanıtlamak istercesine birbirleri ile yarışıyorlar.
Ben bir tarihçi olarak bu ülkeye ihanet edenlerin, bu ülkenin tarihini ve kültürünü hiçe sayanların, Türk kamuoyunu görmezden gelenlerin, aynen mütareke basını gibi birileri adına insanlarımızın beynini satın almaya çalışanların aynen Atatürk döneminde olduğu gibi cezalarını göreceğine inanıyorum.
Halkımıza sağduyulu olmalarını, kendilerini milli davalardan uzaklaştırarak, "Televoleler, Popstar Yarışmaları, Biri Bizi Gözetliyor, Biz Evleniyoruz" gibi Türk Kültür anlayışına taban tabana zıt yabancı menşeli uydurma programlarla uyuşturarak milli tepkisini kıran yayın organlarına karşı müteyakkız bulunmalarını tavsiye ediyorum. Sayıları çok az da olsa Türk Kültür öğelerini işleyen ve Türk Milli Menfaatlerini savunan basın- yayın organlarını arayıp bulmalarını ve “onlar ne diyor?” diye sorgulamalarını istiyorum.
Satın alınmış ve yönlendirilmiş basın mensuplarımızda buradan uyarıyorum. Bugün emsallerinize göre daha fazla maddi imkan temin ederek sizi ve kaleminizi kullanabilirler. Fakat şunu asla unutmayın. Kendi milletine ve devletine ihanet eden hiçbir kalemin dünyanın hiçbir yerinde ayakta kalma şansı yoktur. Kullanılıp sonunda terk edileceğinizi bilmeli ve buna göre hareket etmelisiniz.
İnanmadığınız hususları, güvenmediğiniz kişilerin buyruklarını halkımıza anlatabilme maharetini gösteren güçlü kalemlerinizi bu halkın bilinçlendirilmesi ve doğru bilgilerle desteklenmesi yolunda harcadığınız takdirde bugünkünden çok daha başarılı olduğunuzu kendinizde göreceksiniz.
Ayni şekilde Bush, Blair, Verhaugen, Edelman gibi akıl hocaları yerine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirlerine göre hareket edecek olursanız çok başarılı ve yararlı hizmetler ürettiğinizi göreceksiniz.
Aziz milletimizin bugünkü uyuşturulmuş ve sindirilmiş hali sizi cesaretlendirmesin. Bitti sandığınız bu millet hiç beklemediğiniz bir anda silkinir ve binlerce yıllık tarihinden aldığı güçle bütün vatan hainlerini silkeler ve sırtından atar.
Sizler arayıp da yorulmayasınız diye ben Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Basın-Yayın organlarımız için düşündüklerinden bir kaçını aşağıya alıyorum. Belki dikkatinizi çeker ve aklınızı başınıza devşirmenize yardımcı olur.
*** Basın milletin umumi sesidir.Bir milleti aydınlatma ve uyarmada, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özet olarak bir milletin mutluluk hedefi olan müşterek istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. (1922)
*** Gazeteler kanunun ve halkın menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdırlar. (1923),
*** Basın hiç bir suretle tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz. (1923)
*** Özel maksatla yayın yapan bazı gazetelerin, halkın ekseriyeti üzerinde yaptığı tesir her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir.(1924)
*** Cumhuriyetin takviye ve yükselmesi hususunda kalem ve fikir sahiplerinin yapacağı hizmet, şüphesiz pek geniş ve etkili olur. Bu yoldaki çalışmaların daima beğeni ve takdir ile karşılanacağı da şüphesizdir. (1924)
*** Bilerek veya bilmeyerek yabancı kaynakların ilhamına kapılanlar vardır. Bunlar fikirleriyle, sözleriyle toplumsal bütünlüğümüzü zaafa düşürebilecek faaliyette bulunuyorlar. Vatandaşlar bu gibileri tanımalı ve onların sözlerindeki hakiki manâyı bulmaya çalışmalıdırlar.(1925) *** Basın hükümetlerin siyaseti üzerinde geniş ölçüde tesir yapan büyük bir kuvvettir. (1930)
*** Basın, suiistimallere mani olur ve hükümet vasıtalarını, vazifelerini doğru yapmaya mecbur eder. Neşriyat en müessir kontrol vasıtalarındandır. Bu noktada, tenkidin kolay ve fakat yapmanın güç olduğu gerçeği, unutulmamak lâzımdır. Onun için, umumun iyiliği fikri, her türlü tenkitlere ve münakaşalara daima hakim ve esas tutulmalıdır. Gerekli görülen fikirler, umumun iyiliği namına ortaya atılmalıdır. Bu fikir, hareket noktası olunca tenkit ver münakaşa devletinde iyiliği namına yapılmış ve vatandaşların toplumsal ve siyasi terbiyelerini yükseltmeğe hizmet etmiş olur. (1930)
*** Aşağı insanların para ile yaptırdıkları basın mücadeleleri vardır. En adi yalanları yaymada basının kullanıldığı görülmüştür. Basın ve fikir hürriyetinin maruz kaldığı başka tehlikelerde vardır. Basının ve hatta fikir cemiyetlerinin , milli hükümetin tesirinden kurtularak, siyasi ve iktisadi gizli maksatlara alet olmasından korkulur. Basının para ile satın alınabilmesi, milletlerarası yüksek para aleminin basın üzerinde gizli tesiri veya sadece yabancı devletlerin örtülü ödeneklerinin tesiri, işte bunların kamuoyunu aldatma ve yanıltmasından gerçekten korkulur. (1930)
Dr. Tahir Tamer Kumkale 6 Ocak 2004 Salı |
|
|