Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
PKK-KADEK taraftarları İstanbul Adliyesi'ni basma cesaretini nasıl buluyorlar? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
"Hükümetin varlığının sebebi ,memleketin asayişini, milletin huzur ve rahatını temin eylemektir." (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1923)
Sinagog baskınları ile ilgili gelişmeler devam ederken İstanbul Adliyesi bir başka terör eylemine sahne oldu. PKK-KADEK yandaşı olduğunu belirten 21 kişi Sultanahmet’te bulunan İstanbul Adliye Sarayını bastı. Pankart asıp Bölücübaşı Abdullah ÖCALAN adına sloganlar attı. Birkaç saat süren işgal polis tarafından zor kullanılarak sona erdirildi.
Bölücü terör örgütü PKK yandaşları, son çıkarılan AB Uyum Yasaları yüzünden polisin eli kolu bağlanınca bölücülük faaliyetlerini alenen ve dozajını arttırarak yapmaya başladılar. Çünkü bundan birkaç ay evvel teröristleri affeden Topluma Kazandırma Yasası tipik bir AF Yasası olmuştur. Bu aftan yararlanan teröristler şimdiden meydanları doldurmaya başlamışlardır.
Bu teröristler ne yaparlarsa yapsınlar, Avrupalı ve Amerikalı ağabeylerinin daima arkalarında olduğunun bilinci içerisindedir. Suç ta işleseler, yakalansalar da, nasıl olsa bu ağabeyleri yine imdatlarına gelecektir. Ve af edilmeleri için Türk yönetimine baskı yapacaklardır.
Dün Ecevit’in iki kere yaptığı AF GAFLETİ üzerine, bu defa da Ak Partinin Topluma Kazandırma adı ile çıkardığı yasaya dayanılarak ülkemiz adeta anarşist ve terörist cenneti haline getirilmiştir. Teröristler dışarıda, onları yakalayanlar ise ne gariptir ki şimdi hapistedir. Ne yapsın adamlar. Hazır millet sinagog baskını ile meşgul iken bunlar kendilerinin de terörist olduğunu hatırlatmasınlar mı? Acı ama ne yazık ki gerçek. Köpekleri salmışız. Taşları bağlamışız.
Dağdaki PKK (KADEK)’liler teslim olmamıştır ve silahlı örgüt konumlarını halen muhafaza etmektedir. Ayrıca bazı isim oyunları ile kendileri masum bir siyasi hareket gibi pazarlama gayreti içindedir. Daha önce yakalanıp cezaevlerine konulan ve buralarda çok iyi bir dayanışma içine girip örgüt içi siyasi bilinçlenme eğitimi alan yetişmiş militanlar ise teker teker ortalığa salınmaya başlamıştır. İçeride kontrol edemediğimiz bu örgüt elemanlarının dışarıda nasıl kontrol altına alınacağını anlamak da mümkün değildir. Nitekim yavaş yavaş etkilerini göstermeye başlamışlardır.
İmralı’dan Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığıyla gönderdiği talimatlar sonucu, Kuzey Irak’ta planlanan eylemler, Türkiye’nin huzurunu, birlik ve bütünlüğünü yeniden tehdit etmeye başlamıştır. APO’YA ÖZGÜRLÜK sloganı ile geçtiğimiz hafta tüm Türkiye’deki yandaşlarını Bursa’ya yığarak yönetime gözdağı vermeye çalışan PKK, bu defa da İstanbul Adliye Sarayını basmıştır.
İstanbul Adalet Sarayı’nın 3. Kat ana koridorunda küçük gruplar halinde bir araya gelen 21 kişi, saat 11.00 sıralarında koridor kapısının önüne çelik dolap çekerek kendilerini içeri kapattılar. Duruşma sırası bekleyen avukatlar ve kalem personelinin dışarıya çıkmalarını engellediler. Adliyenin ön cephesine bakan koridor penceresinden ‘’Kürt sorununa demokratik çözüm. İmralı Cezaevi kapatılsın. Toplumsal Barış İçin Gençlik Girişimi’’ yazılı bir pankart asan grup, terör örgütü ve elebaşı lehine de slogan attmıştır. Takviye ekiplerinde gelmesinin ardından koridora biber gazı sıkan polis, bu sayede etkisiz hale getirdiği eylemcileri gözaltına aldı. Adliye içinde bulunan ve bölgeden gelen vatandaşlarımız eylemcileri uzun uzun yuhaladılar.
Peki, bunları bu şekilde sokağa döken sebep ne idi...? Daha düne kadar yaptıkları hareketler için TERÖRİST damgası yiyen bu grup hangi cüretle adaletin dağıtıldığı mahalleri basabiliyordu? Aleni olarak ortaya çıkıp toplu gösteriler yapabiliyordu?
İşte bunun sebebi ise çok açık. Çünkü AB baskısıyla PKK’yı koruyan uyum yasalarını içeriğine aldırmadan apar topar çıkardık. EVET BİZ; AB üyeliğimiz yolunda hiçbir engel tanımadan istenilen hususlar hakkında her türlü tavizi vermeyi alışkanlık haline getirdik. Teslimiyetçi tavrı; “belki birilerinin hoşuna gider”diye milli politika haline soktuk. Sonunda sonuçlarını yaşamaya başladık.
TBMM'de sessizce kabul edilen ve Cumhurbaşkanlığınca bekletmeden çıkartılan 'İkiz Sözleşmeler' diye anılan 'Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi' ve 'Medeni Siyasi Haklar Sözleşmesi' başlıklı uluslararası sözleşmelerin uygulanması ile bu gibi faaliyetlere hazır ortam devlet eliyle yaratılmıştır. Şimdi ne kadar dövünseniz de faydası yoktur. Çünkü biz kendi bindiğimiz dalı bilerek ve isteyerek kendimiz kestik.
Bu sözleşmelerin kanunlaşması ile yıllardır ülkemizi Anarşi ve Terör örgütlerinin faaliyet gösterdiği bir savaş arenası haline getiren dış güçler çok sevindiler. Çünkü artık eskisi gibi yorulmayacaklardı. Çünkü, düne kadar gayri kanuni yollardan hayli zorlanarak yürüttükleri faaliyetlerini uluslararası yasalar ve bizim kendi koyduğumuz İKİZ YASALAR vasıtasıyla çok daha kolaylıkla yerine getireceklerdi. Yani, bizim yasalarımıza dayanarak, yasal yollarımızı kullanarak, ülkemizi yeniden terör cehennemine çevirebileceklerdi.
Şimdi artık ne yaparsanız yapın. Adamların eline dolu silahı verdiniz. Şimdi neden kullanıyorlar diye şaşırıyorsunuz.
CHP Lideri Deniz Baykal’ın TMMM parti Grubunda yaptığı konuşmada çok önemli mesajlar vardır. Ama geç kalmış mesajlardır. Baykal;“PKK-KADEK teröristleri ile Hizbullah teröristlerini cezaevinden çıkarmaya yönelik bir af kanunu” kabul edilmesinin yanlış olduğunu ifade etti. “Devlet bir eliyle bu son terör olaylarına karıştığı anlaşılan Hizbullah sanıklarını bulmaya çalışıyor, aynı anda devlet öbür eliyle mahkum olmuş Hizbullahçıları devletten tahliye etmeye çalışıyor” dedi. Geçmiş olsun.
Ve sonunda Türkiye terörün hedefi seçiliyor ve PKKlılar da kendilerini gündeme getirmek için eylem yapıyorlar... Aslında Türkiye üzerinde oynanan en büyük oyun, Türk milliyetçilerin pasifize edilmesi suretiyle gerçekleştirilmiştir. Bu duruma çözüm bulunmazsa, Türkiye her geçen gün milli gücünden kaybedecek ve giderek üniter devlet olma vasfını da kaybedecektir.
Bu yazdıklarım bir önsezi veya yorum olarak kabul edilmemelidir. Tamamen görünen köyün tarif edilmesinden başka bir şey değildir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 22 Kasım 2003 Cumartesi |
|
|