Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
AB ilerleme raporundaki Kıbrıs Şartı Türkiye için utanç belgesidir (Kıbrıs Şartı-2) |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
"Milletlerin siyasetinde ancak menfaatleri vardır. Kimsenin kimseye dost olmayacağını bilelim." (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1933)
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİYENİDEN ELE ALINMALI ve AB'NİN ÜLKEMİZİ SÖMÜRGELEŞTİRME ÇABALARINA ARTIK DUR DENİLMELİDİR...
Şimdi işin KKTC ayağına göz atalım. Ak Parti yönetimi iktidara geldiği andan itibaren Türkiye Kıbrıs davamızda ne yazık ki yanlış bir tutum içine girmiştir. Kıbrıs’ta 29 yıldır Türkiye ile büyük bir uyum içinde bulunan ve anavatan ile tek ses ve tek görüntü haline gelen Rauf Denktaş faktörünü ikinci plana atmıştır.
AK Parti Hükümeti Denktaş'a karşı sol muhalefet cephesinin kapsamlı bir kampanya başlatmasını dolaylı olarak desteklemiştir. Ve adeta AB’ne " Biz de çözüm istiyoruz. Denktaş çözümün önündeki engeldir. Ama onu siz bize bırakın" demiştir. Hatta 14 Aralık seçimleri sonrasında iktidarın değişeceğini ve yeni iktidarla Kıbrıs işinin AB'nin istediği gibi sonuca varacağını açıkça ifade etmiştir.
Rauf Denktaş’ın Türk halkını bilgilendirmek ve desteğini kazanmak için Anadolu’da başlattığı bilgilendirme toplantıları bizzat Dışişleri Bakanı GÜL tarafından “Sen önce KKTC halkının desteğini al” şeklinde bir ifade ile terslenerek bu davranışın desteklenmediği ortaya konulmuştur.
Türk varlığını adadan söküp atacağını, iktidara gelir gelmez ilk işinin Türk bayrağını gönderden indirmek olacağını, canla ve kanla alınan toprakları ANNAN Planını kayıtsız şartsız kabul ederek Yunanistan’a altın tepside hediye edeceğini her platformda duyuran sol muhalefet liderleri Türk yönetimi tarafından kabul ve destek görmüştür. Bunların basın- yayın organlarında yer alan SÖMÜRGECİ TÜRKİYE, İŞGALCİ TÜRK ORDUSU sloganları görmezden gelinmiştir. Bu grupların ABD ve AB ülkeleri temsilcilerinden aldıkları basın organlarında belgelenen sınırsız maddi ve manevi desteğe göz yumulmuştur.
İşte şimdi bugün bu akıl almaz yanlışlığın ve vurdumduymaz davranışın sonucu AB İLERLEME RAPORU ile ortaya çıkmıştır. Sayın Başbakanımız 15 Kasım’da KKTC’ye gideceğini, bütün parti liderleri ile görüşerek Türkiye’nin tarafsızlığını bu şekilde göstereceğini ifade etmektedir. Bu tutumu anlamak mümkün değildir. Türkiye Kıbrıs’ta tarafsız değildir. Sonucu etkileyebilecek taraftaki tek söz sahibi ülkedir. Türkiye’yi Kıbrıs’ta istemeyen, açıkça Türk varlığına küfreden, “Türk askerine defol”diyen, Türk kimliğini inkâr ederek kendilerini Kıbrıslı olarak nitelendiren parti liderleri ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının ne konuşacağını anlayabilmiş değilim.
Bu durumda AB İlerleme Raporunun Kıbrıs Sorununa bağlanması sonucuna bizim hükümetimizin diyecek bir sözü yoktur. Çünkü bu husus, kendisinin 2004 yılı sonunda AB üyeliği için takvim almak uğruna sürdürdüğü teslimiyetçi ve sömürülmeye hazır ülke görüntüsü veren davranışlarından kaynaklanmıştır.
Ne bekleniyordu ki? Adamlar haklılar. Bu derece teslimiyet karşısında AB kendisine yakışanı yapmıştır. Avrupa Birliği, hükümete, "hadi çözün" diyor. Şimdi bu hükümet Kıbrıs Sorunu’nu nasıl çözecek, bunu gözümüzde şekillendirmeye çalışalım.
14 Aralık'ta yapılacak KKTC seçimlerinde ABD ve AB’nin dağıttığı Euro-Dolarlar ile seçmenleri satın alan muhalefet partileri Türkiye’nin de desteği ile iktidara gelecektir. İnatçı Rauf Denktaş'ın görüşmecilik yetkisi elinden alınacaktır. Bugün KKTC sokaklarını dolduran GÖRÜŞMECİ TALAT sloganı hayata geçirilecek ve CTP Lideri Mehmet Ali TALAT görüşmeci tayin edilecektir. Yeni hükümet ve yeni görüşmeci TALAT, AB ve Rum yönetiminin beklediği imzayı atacak ve çözüme ulaşılacaktır( ! ) Adadaki 400 yıllık Türk ve 1500 yıllık Müslüman varlığına bu şekilde son verilerek Yunan Megal-i Idea’sının 8 inci maddesi olan “Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması” Türkiye’nin desteği ve büyük katkısı ile gerçekleşecektir...
1960 antlaşmaları hilafına hukuksuz olarak Kıbrıs Rum Kesimini AB üyeliğine soktukları için oldukça rahatsız olan dostumuz AB ülkeleri buna çok sevinecekler. Ve bize hemen görüşmelerin başlaması için istediğimiz zamanı verecekler.
Artık silkinmemiz ve rüyadan uyanmamız zamanı gelmiştir. Şimdi buradan bütün AB yönetimine ve kendilerini bunların güdümünde gören yerli işbirlikçilerine seslenmek istiyorum.
Gidin bre cahiller. Bre gafiller. Aklınızı başınıza toplayın. Siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Kimin malını, kime veriyorsunuz? Siz bu necip milletin sessiz durduğuna bakmayın.
Kıbrıs Türk Toplumu elinde tuttuğu her karış toprağına şehit kanı ile sahip olduğunun bilincindedir. Her kim olursa ve hangi mevkide olursa olsun bu toprakların bir karışına göz dikenlere lâyık oldukları cezayı vermeye de hazırdır.
EVET bugün KKTC’de mevcut yönetimin çok büyük yönetim hataları yüzünden mağdur olmuş ve yıllardır başlarına kurulup bin bir çeşit seçim oyunları ile iktidarda kalmayı başarmış bugünkü DERVİŞ yönetiminden halk hoşnut değildir. Bu gerçek ortadadır. Ama bunun çözümü ülkeyi Rum kesimine satmak değildir. Çözüm Türk varlığının ilelebet adada devamının sağlanmasıdır.
Bugün KKTC’de halkın sıkıntıları seçim ortamına giren iktidar partilerinin umurunda bile değildir. Halkı sürükledikleri ekonomik dar boğazların farkında dahi değiller. Onlar seçim propagandalarını ülkeyi Rum kesimine ÇÖZÜM adına pazarlayan sol muhalefetin söylemleri üzerine inşa ederek ülkeyi adeta bir referandum ortamına sürüklemişlerdir.
İktidar ülkeyi “SATTIRMAM” diyor. Sol Muhalefet ise aldıkları maddi yardımları verenlerin güdümünde ille de “SATACAĞIM” diye direniyor.
Peki bu ülkedeki bu anlamsız savaşı seyreden sessiz çoğunluk buna ne diyor. Onlar ne istiyor. İki uç cephede de bunları gören ve duyan yok. Oysa seçimlere bu iki tarafın dışında katılan milliyetçi partiler de var. Onlar halka AŞ, İŞ, HUZUR, GÜVEN, ADALET ve KKTC’nin her hal ve şartta bir bütün olarak dünyada tanıtılmasını vaat ediyorlar. Fakat sesleri gürültüde pek duyulmuyor.
İşte burada Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine düşen tarafsız olmak değildir. Türkiye KKTC’nin doğrudan tarafıdır. Türkiye KKTC’ni tanıyan tek ülkedir. Tarafsız görüntü içine girmesi ve “siyasi partiler ne yaparsa yapsınlar kabul ederiz” demesi asla mümkün değildir.
Farz edelim ki ANNAN’cı sol grup seçimi kazandı. Ne olacaktır. Türkiye ANNAN’cı grubun isteklerini kabul edip Kıbrıs’tan çekilecek midir?
Bunun olmayacağını, olamayacağını, bunu yapacak hiç bir gücün bulunmadığını, 70 Milyon Türkün ve 250 milyonluk Türk dünyasının bunu yapanları asla affetmeyeceğini düşünüyorum.
Bizim için çözüm bu değildir. Kıbrıs’ta 1974 Barış Harekatı ile gerçek ve kesin çözüm gelmiştir. KKTC Türk Toplumu kendi devletlerini kurmuşlardır. Kendi topraklarında yine kendi seçtikleri yöneticiler tarafından hür ve bağımsız bir şekilde yönetilmektedirler. 29 yıldır bölgede tek silah dahi patlamamıştır. Herkes canından, malından ve namusundan emin olarak yaşamaktadır.
Yöneticilerin beceriksizliği yüzünden ekonomik ve daha birçok zorlukla karşılaşıldığı doğrudur. Fakat bütün bu sorunların daha ehil, yetenekli ve dirayetli yöneticilerin serbest seçimlerle işbaşına getirilerek kolayca çözülmesi mümkündür.
Oysa son bir yıldır bu halka ÇÖZÜM diye dayatılan ANNAN Planı ile KKTC’deki Türk varlığı tamamen ortadan kaldırılmak istenmektedir. Ada, 1974 öncesi kaos, kargaşa ve toplu katliamların yapıldığı korkunç günlere döndürülmek istenmektedirler.
Buna müsaade etmek sadece gaflet ve delâlet değil, açıkça VATANA HIYANET’tir. Bugün adada iki ayrı müstakil devlet vardır. Bunlardan biri KKTC’dir. Diğeri ise kendisini 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti olarak dünyaya yutturmaya çalışan sanal Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’dir.
Türkiye’ye rağmen adayı 1974 öncesi ortama döndürmek asla mümkün değildir. Bu husus artık tarihte kalmıştır. Unutulmalıdır. Türk tarafı için tek çözüm vardır. Mevcut sınırları içindeki KKTC’nin dünya devletleri tarafından tanınmasıdır.
Türkiye 29 yıldır tek çözüm olan bu husus üzerinde yeterince durmamıştır. Neredeyse maruz kaldığı baskılar yüzünden KKTC’nin dünya ülkeleri tarafından tanınmasını engelleyici tutum ve davranışlar dahi sergilemiştir. Oysa başta Orta Asya Türk Cumhuriyetleri olmak üzere pek çok Müslüman ülke KKTC’yi tanımaya hazırdır. Bu ülkeler Türkiye’nin daha aktif bir politika izlemesini ve bu hususun resmen kendilerine sunulmasını beklemektedir.
KKTC toprakları çok zengin ve işlenilmeye hazır bir cevherdir. Bu topraklar en az bir milyon nüfusu besleyecek ve refah düzeyi 40.000 Dolardan aşağıya inmeyecek bir potansiyele sahiptir. Ama ne yazık ki bu topraklar 29 yıldır Türkiye’ye rağmen sahipsiz kalmış, bakımsız bırakılmıştır.
Son Kıbrıs seyahatim sırasında gezdiğim yerlerin zenginliklerini ve yapılabilecek muhtemel gelişmeler ile ilgili fikirlerimi bu sütunlarda dile getirdim. Basit iki gözün gördüğünü bilimsel çalışmalar nasıl değerlendirir okuyucuların dikkatlerine sunuyorum.
Tekrar ediyorum ve vurguluyorum. Bugün Türkiye için Kıbrıs’ta kabul edilecek tek çözüm vardır. O’ da mevcut devletin korunmasıdır. Yapılacak ilk iş ise mevcut Türk Devletinin her ne pahasına olursa olsun dünya devletleri tarafından tanınmasını sağlamaktır.
Bu kabul işi tamamlanıncaya kadar KKTC üzerindeki bütün ambargoları Türkiye olarak üstlenmeliyiz ve bu kendi küçük ama stratejik değeri çok büyük dünya ülkesini bizim üzerimizden dünyaya bağlamalıyız.
Bütün bu söylediklerimin gerçekleşmesi aslında çok kolaydır. Ve özel bir çabayı gerektirmemektedir. Bunun için sadece inançlı, dirayetli bir dik duruş sergilenmesi yeterli olacaktır. Türk halkı bu dik duruşu gösterecek yöneticilerini beklemektedir.
Sonuç olarak; “Çözüm” Adayı Yunanlaştırmak ve bu Müslüman Türk toprağını kendi elimizle Helenizm’e teslim etmek değildir.
İşte bunun için Ak Parti Hükümetini bir kere daha uyarıyorum. Tarihi yanlışlık içinde olduklarını haykırıyorum.
Türkiye’nin elinde Kıbrıs için kullanabileceği çok sağlam hukuki dayanaklar olduğunu artık görmesini istiyorum. Pasif kalarak devamlı saldırılara karşı koyma durumunu bırakıp uluslararası hukukun bize tanıdığı avantajları kullanmasını arzu ediyorum. Atak yaparak adayı elimizden almak isteyen şer güçlere karşı topluca saldırıya geçmesini bekliyorum.
Ak Parti Yönetimi, bütün güçlü görünümüne rağmen bugün AB karşısında dik durmadığı takdirde kendi sonunu getireceğinin bilinci içinde olmalıdır. KKTC’de muhalefet partilerine verilecek en küçük bir taviz dahi 367 kişilik AK PARTİ İktidarının sonunu getirecektir.
Birilerinin bunları Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ve Abdullah Gün’e anlatabileceğini umut ediyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 12 Kasım 2003 Çarşamba |
|
|