Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Türk Dünyası’nın güneybatıdaki uç beyliği Kıbrıs’tan izlenimlerim (KKTC-5) |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
"Efendiler! Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin (Akdeniz Bölgesi’nin) ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir." (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
Lefkoşe Meydanından kalkan son model Mercedes taksi dolmuşlarla otobandan Beşparmak dağlarını geçip Girne üzerinden Akdenizi gördüğünüzde manzaranın güzelliğini tanımlamak sıradan insanın harcı değil. Bunun için sanatkar olmak lazım. Allahın bu ülkeye bahşettiği bu doğal güzellikleri kıskanmamak mümkün değil. Gönderlerde dalgalanan Ayyıldızlı Türkiye ve KKTC bayraklarını görünce gururlanıyorsunuz. Seviniyorsunuz ve çok şükür bu topraklar bizim, yani Türklerin diyorsunuz. Cemaati az da olsa minarelerden yükselen ezan sesleri bu güzelliğe ulvi bir anlam veriyor.Yüceltiyor. Bu toprakların tarihi incelendiğinde Müslüman ve Türk Kültür izlerinin çokluğu göze çarpıyor.
Görmesini bilen bir göz bu toprakların haçlı zihniyetinin bütün fetih çabalarına rağmen Hristiyanlaşmadığını görüyor. Güneydeki Rumların ve AB desteğini alarak Megal-i Idea'larının 8nci ayağı olarak elde etmek istedikleri Kıbrıs Adasının fiilen Türk olduğunu Yunanistan'ın görmesi lazım. Rumların ve bütün dünyanın KKTC'de Türk İşgali altında olduğunu haykırmalarına rağmen tarih ilmi böyle demiyor. Kıbrıs'ta bugün tek işgal vardır. O da Güney Kıbrıs'taki Haçlı işgâlidir.
Bu gerçeğe ve son 29 yıllık mutlak Türk egemenliğine rağmen bu küçük ülkenin neden hâlâ İngiliz kanunları ile idare edildiğini anlamak mümkün değil. Yönetimi Türklerden gasbederek adayı 1914 yılında fiilen işgal ettiğini açıklayan İngiltere buradaki 46 yıllık hakimiyetinde bütün sistemlerini yerleştirmiş. 29 yıl sonra araçların direksiyonunun neden sağda olduğunu ve neden trafiğin tersten işlediğini anlamak mümkün değil. Hadi İngiltere bu ülke insanlarının beynini yıkadı diyelim. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak neden 29 yılda Türk Kültür ve geleneklerini, Türk usul ve sistemlerini buraya yerleştiremedik.
Bunun cevabını verebilecek bir makam olması lazım. Annan Plânında yer alan haritalarda Rum kesimine bırakılan yerleri gezdim. Kıbrıs Adasının en güzel, sulak ve en mümbit yeri olan Güzelyurt ovasında kilometrelerce uzayan narenciye bahçeleri içinden geçerken bir an buraların Rumlara terk edileceğini gözlerimin önüne getirdim ve çılgına döndüm. Bu güzel yerler harita oyunu ile elimizden alınıyor.Bunu kabul ettik diyelim. Bu haritanın dışında vermemiz istenen yerleri nasıl vereceğiz? İşin asıl korkunç yanı bu.
Bir kaç gündür kaldığım Girne'deki binaların yüzde doksanının Rum malı olduğunu ve Annan Planına göre bu malların eski sahiplerine geri verileceğini bilmek ise ayrı bir hıyanet olacaktır. Buradaki muhalefet liderlerinden Mehmet Ali Talat'ın evi dahil bir kaç bina dışında Türk Silahlı Kuvvetlerinin konuşlandığı tesisler dahil hepsi boşaltılacak ve Rumlara verilecekmiş. Pes doğrusu deyip çatlamamak için insanın sabır taşı olması gerekiyor.
Güç te olsa hayâl etmeğe çalışıyorum. 29 yıldır Kıbrıs semalarında dalgalanan Ayyıldızlı Bayrağın indirilerek yerine 12 havariyi temsil eden yıldızlarıyla AB ve Kıbrıs Rum kesiminin bayraklarının çekildiği merasimini düşünüyorum.Kendimi bu merasimi yapan Komutanın yerine koyuyorum. Kendimden utanıyorum. Meydanları süsleyen Atatürk heykellerinin nasıl yıkılacağını gözlerimin önüne getiriyorum. ABD askerleri ile birlikte Saddam heykellerini yıkan Irak'lıların görüntülerinin yerine Rum Askerleri ile kendilerini "kayıtsız şartsız çözüm diyerek Rumların kucağına atmaya hazır" Talat ve adamlarını koyuyorum. Sokaklarda tekmelenecek Atatürk başları gözümün önüne geliyor.
Korkuyorum. Adanın dört bir yanını süsleyen istiklal mücadelesi anıtlarının ve şehitliklerin dozerlerle ortadan kaldırılış anını hayal etmeye çalışıyorum. Çıldırmamak elde değil. Türklüğünden utanan aidiyetinden bıkmış, kendini AB ve ABD emperyalizminin kucağına atmak için çırpınan bir avuç kendini bilmezin, bütün milli kimliğini terketmiş bir takım insanları devletine, bayrağına, toprağına özgürlüğüne saldırabilecek bir hale getirmek için ne gibi yanlışlıklar yapılabileceğini tahayyül etmeye çalışıyorum.
Bütün bunlar olurken yıllardır olayları sadece seyredip ellerinde mevcut kanuni yetkileri kullanamayan, basiretsiz davranışlarıyla bu ortamın oluşmasına sebep olan iktidarın vurdum duymazlığına kızıyorum. Bu manzarayı hazırlayan bu kişilerin bugün hala iktidara talip olduklarını ve kendilerini rakipsiz olarak gördüklerini görüyor ve kahroluyorum.
Bunların iktidara nasıl geldiklerini ve seçim zamanı nasıl seçim pazarları kurulduğunu çok iyi bilen sade vatandaşların söyledikleri ise akıl alır gibi değil. Peki şimdi kime oy vereceksin sorusunun klişeleşmiş cevabı ise hazır. "Kim daha fazla para verirse yine ona vereceğim."
Çok yanlış, üzücü ve düşündürücü. Ama ne yazık ki doğru olan bu. Asıl kızgınlığım ise bu manzaraya değil. 200.000 kişilik bir ülkede bu tablonun oluşmasına adeta çanak tutan en büyük suçlunun Türkiye Cumhuriyeti olduğunu görüyor ve daha çok üzülüyorum.
İstanbul'da muhtarların yönettiği bir semtine yaşayanlar kadar nüfusu olan olan bir beldenin Cumhurbaşkanı, Hükümeti, Meclisi ve 30.000'i aşan devlet memuru ile bu hale nasıl getirildiğini merak ediyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 19 Ekim 2003 Pazar |
|
|