12 EYLÜL 2024 PERŞEMBE

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






KKTC'de muhalefet partileri ne yapmak istiyor?
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 3 Ekim 2003 Cuma 

"Efendiler! Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin (Akdeniz Bölgesi’nin) ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir."
(Gazi Mustafa Kemal Atatürk)

Megal-i Idea’sından asla taviz vermeyen Yunanistan başbakanı Simitis’in Güney Kıbrıs’ın AB’ ye katılımını coşku ile karşıladığını, “ Nihayet Enosis gerçekleşti” sözü ile tarihi niyet ve maksadını açıkça belirttiğini bu sütunlarda dile getirmiştik.

Kanaatime göre, ortaya çıkan bu yeni durumda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarihi hedeflerine erişmiştir. Türk tarafı ile yeniden birlikte olabilmek gibi bir kaygıları da yoktur. Çünkü konu artık kendilerinin değil AB ülkelerinin malı olmuştur.

Türkiye için hayati önem taşıyan Kıbrıs Davasının çözümü için önümüzde iki seçenek vardır. Birincisi; bütün imkanlarımızı seferber ederek fiilen var olan KKTC’nin resmen dünya ülkeleri tarafından tanınmasını sağlamaktır. İkincisi, eğer bunda başarılı olunamaz ise KKTC ile entegre olunmasını gündeme getirmektir.

KKTC’de Rum tarafından destekli ve Avrupa’ya meyilli muhalefet partilerinin AB ülkelerinden alarak yandaşlarına avuç avuç dağıttıkları EURO -Dolarlar karşılığında yaptığı akıl dışı yaygaralar insanlarımızı yanıltmamalıdır.

Henüz Türkiye ve KKTC için iddia edildiği gibi kaybedilmiş bir şey yoktur. Bilakis Güney Kıbrıs’ın katılımı ile ilgili olarak AB nezdinde atılan imzalar ile mevcut belirsizlikler ortadan kalkmış ve ada Türkiye’ye biraz daha yaklaşmıştır. Muhalefetin panik hali ve saldırgan tutumu bundan kaynaklanmaktadır. Basınımızda yer alan “Kıbrıs’ı ikiye ayıran hat Türkiye’yi de AB ’den ayırıyor” sözleri bugün için fazla bir şey ifade etmemektedir.

Ortaya çıkan yeni durumu iyi değerlendiren Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi KKTC’deki parti liderleri ile işbirliğini ve diyalogu sıklaştırmıştır. Türk tarafının sınırların açılması dahil birer birer devreye soktuğu tedbirler giderek semeresini vermektedir. Nitekim 23 Nisan günü sınırların karşılıklı açılarak ziyaretlerin başlatılması Rum tarafını şoka sokmuştur. Beklenilmeyen bu davranış karşısında Rum tarafı mecburen ‘evet’ demek zorunda kalmış ve bunu fırsat bilen Rumlar da kuzeye akın etmişlerdir. Güneydeki şok devam etmektedir ve bu çok olumlu bir gelişmedir.

Kendilerini AB’ye girmeye kilitleyen DENKTAŞ karşıtı muhalefet partileri seçimler yaklaştıkça yaygaralarını çoğalttılar. Son günlerdeki KKTC basınından aşağıya aldığım birkaç haber başlığı muhalefetin düştüğü sakil durumu yeterince ortaya koymaktadır.

- Muhalefet;Türkiye'nin seçimlere müdahale edeceği yaygarası koparıyor, Denktaş’ı hedef alarak dış güçlerle işbirliğini arttırarak yıkıcı muhalefet tavrını sürdürüyor.

- BDH kurucusu Meral Akıncı, 14 Aralık seçimlerinin tam bir referandum niteliğinde olacağını belirterek Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden muhalefetin seçilmesine destek vermelerini resmen istiyor.

- CTP'den aday olacağını açıklayan Gazeteci Hasan Hastürer, Yunan Başbakanı Simitis ile Dışişleri Bakanı Papandreu'nun evrensel anlamda barış ve insan haklarına saygılı bir politika izlediğini iddia ediyor. Karen Fogg'un "My Hasans"ı olarak ün yapan ve Asil Nadir'in gazetesinde Denktaş Beyi acımasızca eleştiren, ünlü EOKA'cı Rum yöneticilerini aklayıcı yazılar yazan Hasan Hastürer de Rum Yönetimi'nin resmi TV kanalı RIK-2’deki Ayna programında boy gösteriyor. Açıkça Yunanistan Başbakanı ve Dışişleri Bakanı'na övgüler düzüyor. Rum yöneticilerinin "işgalci" olarak nitelendirdiği Türkiye'nin KKTC’den atılması için verdikleri mücadelede doğal müttefiki olarak kabul ettiğini belirtebiliyor.

- Annan Planı lehinde propaganda yapan ve Cumhurbaşkanı Denktaş ile birlikte KKTC yöneticilerine onları destekleyen Türkiye'ye acımasızca saldıran muhalifler halktan yeterli ilgiyi görmeyince Rumlardan yardım isteyebiliyor.

- Rum ve Yunan hayranı olduklarını açıklamakta sakınca görmeyen muhalifler Türkiye'nin seçimlere müdahale edeceği iddiasıyla AB ülkeleri başta olmak üzere dış dünyaya şikayet mektupları gönderiyor.

- BDH kurucusu Meral Akıncı'nın Güney Kıbrıs’taki SIGMA TV Kanalında Rumların seçimlerde kendilerine yardımcı olmasını istemesinin ardından, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) de bu konuyu bir adım öteye taşıyarak işbirliğini somut hale getiriyor. Daha önce Komünist AKEL Partisi ile "ortak vatan, ortak mücadele" sloganı ile işbirliği protokolü imzalayan CTP, seçim öncesi gelir elde etmek için “Yeni bir Kıbrıs için” sloganı ile piyasaya çıkardığı piyango biletlerini Güney Kıbrıs Rum bölgesinde pazarlıyor.

KKTC Muhalefet Partileri Annan Planının tavizsiz kabul edilmesini kendi mücadelelerine bayrak yaparken ilginç gelişmelerde oluyor. Bu defa Annan Planı’nın Kıbrıs Türklerinin çıkarına olmadığını aklı başında Rumlardan duymaya başlıyoruz.

Annan Planı´nın gerçek yüzünü, Güney Kıbrıs´ta Pazar günleri İngilizce yayımlanan Sunday Mail gazetesinin "Fikir" adlı köşesinde yazdığı bir makaleyle ortaya koyan Rum gazeteci Lukas G. Haralambus; Annan Planı´na dayalı bir anlaşmada, taviz verecek olanın Kıbrıslı Türkler olacağına, Rum tarafının ise birçok kazanım elde edeceğine işaret ediyor.

Haralambus yazısında; "Önümüzde duran anlaşma planı, bizim tarafa spesifik şeyler veriyor. İlk ve en önemlisi, Türk askeri geri çekilecek. İkinci olarak yerleşiklerin üçte ikisi ülkelerine geri gönderilecek. Üçüncüsü Magosa geri alınacak. Dördüncüsü Güzelyurt geri alınacak. Ve beşinci olarak da bol miktarda toprak Rum tarafına geri verilecek.

“Annan Planı dışında hiçbir anlaşma Rumlara bunları geri veremez” ifadelerine yer veren Haralambus, şöyle devam ediyor; “Gerçekte, Annan Planı´na dayalı böyle bir anlaşmada, bizim taraf hiçbir şey vermeyecek. Vermek zorunda kalacak olan Kıbrıs Türk tarafı olacak. Annan Planı ile verilecek olanlar sonucunda 95 bin yerinden edilmiş insan, 30 yıl önce kaybettiği mal-mülk haklarına yeniden sahip olacak ve evlerine geri dönebilecek. Geriye kalanlar ise, malını-mülkünü satma hakkına sahip olacak veya buna karşılık tazminat alacak.”

Bu akıl almaz hezeyanlara cevabı Başbakan Derviş Eroğlu veriyor.
 “Annan Planı Kıbrıs Türk halkını yok etmeye yönelik olarak hazırlanmış, Türklüğü Kıbrıs'tan çıkarmayı hedefleyen bir belgedir. Planın kabul edilmesi halinde adada 10-15 yıl içerisinde bir tek Türk bile kalmayacaktır. Planla KKTC Devleti yok olacaktır. Kıbrıs Türkü' nün devlet gerçeği kabul edilmeden bir anlaşmaya varılması imkansızdır. Kıbrıs'ta iki ayrı halk ve iki ayrı devlet vardır. Kalıcı bir anlaşmaya ancak iki ayrı egemen devlet ve KKTC gerçeğinden hareketle varılabilecektir.”

Kıbrıs’ta KKTC’ni yakından ilgilendiren önemli bir gelişmeyi geçtiğimiz hafta çıkan Rum basınından öğreniyoruz.

Rum Yönetimi Başkanı Vasiliu Başkanlığındaki 5 kişililik bir ekonomistler grubunun hazırladığı “Annan Planının Ekonomik Yönleri”başlıklı bir rapor Rum basınında açıklanıyor. "Aralık seçimlerini Annan Planı konusunda bir referanduma dönüştüreceklerini" iddia eden KKTC muhalefet cephesinin bütün söylemlerini çürüten bu rapordan ilginç bazı satır başlarını görelim.

1. KTC'den alınacak topraklara 96 000, Kuzeye 104 bin Rum dönecektir.

2. Sadece Rumlara verilecek bölgelerde 47 bin Türk göçmen olacaktır.

3. KKTC'ye ilk anda 65 yaş üzerinde bulunan 21000 Rum göçmen dönecektir. Yanlarında
götürebilecekleri bir refakatçi ile bu sayı 42000’e ulaşacaktır.

4. Karpaz bölgesine çocukları ile birlikte toplam 25000 Rum gönderilecektir.

5. KKTC'deki Rum mallarının değeri 15 milyar 578 milyon KL. dır. Türk mallarının değeri ise 1 milyar 414 milyon KL. olup, tapusunu Mal Komisyonu'na devredip tazminat isteyeceklere nakit para değil, 10-15 yıl sonra bozulacak tahviller verilecektir.

6. Rumlara verilmesi öngörülen 57 yerleşim biriminde 47 bin Kıbrıslı Türk göçmen durumuna düşecektir. Ve bu Türkler için 12 bin yeni ev yapılması gerekecektir. Ancak bunun için somut bir kaynak mevcut değildir.

7. Planda, Nüfusumuzun % 21'i oranında Rum’a bunlardan ayrı olarak dönme hakkı tanındığına göre, 42 bin Rum’un da bu şekilde geri döneceği ve bu durumda geri dönecek olan Rum sayısı100 bini aşacaktır.

8. Türkiye'nin 10-15 yıl içinde AB' a üye olmasıyla geri dönüşle ilgili tüm kısıtlamalar ortadan kalkacaktır. 120 milyon KL. tutan TC kökenli vatandaşların geri dönüş tazminatı için özel bir fon oluşturulacaktır. Tazminat ödemeleri Tazminat Fonu adına düzenlenmiş tazminat tahvilleri şeklinde olacaktır. Talep sahibine, tazminat bedelinin üçte ikisi için 10 yıl vadeli, geriye kalan üçte birlik kısmı için de 15 yıl vadeli tahviller verilecektir.

İşte Annan Planının Rum kesimine sağlayacağı avantajlar. Şimdi bu rapordan da görüleceği gibi Denktaş karşıtı ve Annan Planının tavizsiz savunucusu olan muhalefetin söylemleri önemini tamamen yitirmiştir.

2003 Ekiminde görünen manzara nettir. Kıbrıs Adasının kendi çok küçük, fakat adanın stratejik konumu dolayısıyla üzerinde oynanan oyunlar çok büyüktür. Amerikanın Irak’ı işgali ile bölgeye yerleşmesi ileride kendisine rakip olması beklenilen AB tarafından çok yakından takip edilmektedir. Çünkü Kıbrıs Adası Ortadoğu’daki AB menfaatleri için vazgeçilemez bir bölgedir. Nitekim İngiltere yüz yıl önce yerleştiği Kıbrıs’tan bir adım dahi geri atmamaktadır. Türkiye’nin de geri adım atmasını düşünmek safdillik olacaktır.

Kıbrıs Türkiye için önemlidir. Kıbrıs’taki milli çıkarlarımız sadece Türkiye’nin değil bütün Türklük Camiasının çıkarlarıdır. Kazanılan mevzilerden bir adım dahi geri gidilmemelidir. Türkiye; Kıbrıs Türk Toplumu'nu kırk yıldır her alanda desteklemiştir. Bu uğurda binlerce evlâdını şehit vermiştir. Kolordu çapındaki en güçlü ve kuvvetli birliklerini 29 yıldır burada bulundurmaktadır. Başta ABD olmak üzere müttefiklerinin ambargoları ile karşı karşıya kalmıştır. Uluslararası arenada Kıbrıs yüzünden her platformda emperyalist ve işgâlci bir devlet muamelesine maruz bırakılmıştır. Ekonomisi çok zarar görmüştür.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen; K.K.T.C; Türkiye'nin namusu, gururu ve şerefi olma vasfını korumuştur. Kıbrıs Türk Halkına ve topraklarına gelecek en küçük kötülük bize yapılmış sayılmıştır. Onlarla birlikte bizimde güvenliğimiz tehlikeye gireceğinden, oraya karşı atılan her şer adım bize karşı atılmış gibi kabul edilmiştir. Ayrıca Kıbrıs Türk Halkı'nın menfaâtleri Anadolu Türk Toplumu ile özdeşleşmiştir. O toprakları Adana'dan, Erzurum'dan farklı düşünmek mümkün değildir.

Türkiye’nin Kıbrıs politikaları partilerin politikaları da değil ve bu politikalar bütün milletin desteklediği milli davranışları içermektedir.

Güney Kıbrıs Mayıs 2004’te AB üyesi olduktan sonra, yani bu topraklar Avrupa'ya katıldıktan sonra Türkiye'nin askeri gücünün garantör devlet olarak bu topraklarda bulunmasına ihtiyaç olmadığı AB yönetimi tarafından ültimatom şeklinde bize bildirilip, derhal çıkmamız gündeme getirilebilecektir. Bu çok doğaldır. Çünkü bizi hukuka uymamak ile suçlayan ve 7 adet uyum yasası çıkarmamız için baskı yapan AB, kendisi Rum kesimini kabul etmekle uluslararası hukuku tanımadığını ispat etmiştir. Şimdi AB Yönetimi bu çıkmazdan nasıl kurtulacağını düşünmekte ve yani hesaplar yapmaktadır.

Türkiye Avrupa Birliğine dahil olmadan Kıbrıs Rum Kesiminin AB’ ye dahil olması yanlıştır. KKTC’ deki muhalefetin dahi işgâlci olarak nitelendirdiği Türk askerinin Kıbrıs’tan uluslararası baskı ile çıkarılmaya çalışılarak yanlışın sürdürüleceği değerlendirilmektedir. Biz çıktıktan sonra birbirleri ile bir arada yaşayamayacakları defalarca ispatlanan iki toplum arasındaki çatışmalar yeniden başlayacaktır. Fakat bu defa Garantör Devlet olarak hukuken daha önce elde ettiğimiz haklarımız olmayacaktır. Ve bu manevra ile AB dışında tutulmuş bir Türkiye güneyden kuşatılmış olacaktır.

Tarih Bilimi milletlerin hayatında yöneticilerinin basiretsiz tutum ve davranışlarının o milletlere verdiği acıyı anlatan binlerce misal ile doludur. Bu defa Kıbrıs’ta dikkatli olunmalıdır. Kıbrıs bizim hayati ve milli davamızdır. Kıbrıs Türk Toplumunun yaklaşan seçimler dolayısıyla kafası karma karıştır. Türk Toplumu kendi kimliğini sorgulamaya başlamıştır. Rahatlıkla “Ben Türk değilim. Kıbrıslıyım” diyebilmektedir. Ülkeyi Kıbrıs Rum kesimine ve Yunanistan’a pazarlamaya çalışan muhalefet partileri, dışarıdan gelen Euro-Dolarlarla desteklenen yoğun bir propaganda ile 1974 öncesi mezalimi yaşamayan ve o günler hakkında bilgilendirilmeyen bilinçsiz genç nesiller arasında kolayca taraftar bulmaktadır.

Her alanda yıkıcı ve saldırgan olan muhalefete karşısında KKTC yönetiminin mücadelesi oldukça zayıf kalmıştır. Muhalefet mensupları da bu ülkenin insanıdır. Bunlarla mücadele karşılıklı suçlamalarla değil, halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesine yönelik olmalıdır. Öfke ile değil, sabır ve sükûnetle, geniş ve derin bir perspektif ile düşünerek soruna çözüm üretilmelidir.

Türkiye’ye düşen öncelikli görev; uluslararası hukukun bize sağladığı avantajları iyi değerlendirip bunların muhafaza edilmesine ilişkin mücadelemizi dünya sathında sürdürürken, KKTC’yi her alanda güçlendirecek ve öncelikle tanınmasını sağlayacak ve Türkiye ile entegre edilmesini kolaylaştıracak tedbirleri almamız olmalıdır.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
3 Ekim 2003 Cuma

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale