13 ŞUBAT 2025 PERŞEMBE

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Irak'ta Vietnam paniği başladı
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 16 Temmuz 2003 Çarşamba 

10 Nisan 2003’te Bağdat’ın ABD birlikleri tarafından işgalinin üzerinden tam 3 ay geçti. Başlangıçtaki münferit birkaç direniş dışında adeta resmi geçit yapar gibi sürdürülen bir askeri harekat ile kolaylıkla Irak’ı işgal eden ABD bugün çok güç durumdadır.

Irak’taki işgal askerleri şimdi neden burada olduklarını sorgulamakta ve biran önce içine düştüğü bu bataktan kurtularak evine dönmenin özlemi ile yanıp tutuşmaktadır. ABD Senatosu’da askerlerinin içine düştüğü bunalımı görerek gerçekten Irak’ın kontrolünun kendilerinde olup olmadığı hususunu ele alıp sorgulamaktadır.

Üç aydır Irak’ta 24 yıldır Devlet Başkanlığı görevini üstlenen Saddam ve Baas Yönetimi yoktur. Artık ABD ve İngiltere’nin askeri yönetimi vardır.

Savaş boyunca son derece az mevcutla, ikmal noktalarından uzaklaşmış ve tam 600 km. boyunca tespih tanesi gibi dizilmiş ABD ordusuna Irak hiç bir şey yapamamıştır. Ne bir uçak, ne bir tank, ne bir asker, ne Saddam’ın sayıları yüz binleri bulan yeminli fedaileri, ne çok iyi yetişmiş Cumhuriyet Muhafızları, ne mayın tarlaları, ne tank engelleri, ne avcı çukurları, ne tel engelleri vardı. Sanki Irak yıllardır kendisine saldırılacağı tehdidi altında olmayan bir ülke görünümünde idi.

Irak’ta başlangıçtaki bir kaç küçük halk hareketi dışında kapsamlı bir savunma sistemi görülmedi. Bağdat’ın işgali esnasında görülen manzara Irak Halkının savaşma azim ve iradesinin tamamen bittiğini gösteriyordu.

Üç ay önce kaleme aldığımız yazıda; bugün hâlâ ele geçirilemeyen ve yaptığı korsan yayınlarla halkını işgal güçlerine karşı direnişe çağıran Saddam’ın yapacağı en iyi işin, “vuruşarak ölmesi” olduğunu belirtmiş ve “bu davranışı ile halkının zihinlerinde bir süre daha yer alacağını, teslim olmasının veya başka bir ülkeye sığınmasının bu çapta bir lidere yakışmayacağını” vurgulamıştım. Yakalanamayan Saddam ve ekibinin geçen üç ay sonunda ABD’ni Irakta içine soktuğu kaos, kargaşa ve panik ortamını 10 Nisan 2003 tarihli yazımda değerlendirmiş ve gelinecek noktayı şu şekilde özetlemiştim.

Şimdi ne olacaktır. Şimdi gerek Irak ve gerekse bölgemizde tam bir kaos ve kargaşa dönemi başlamıştır. Saddam’ı devirmek çözüm değildir. Yerine ne getirilecektir o önemlidir. Bu coğrafyada asırlardır merkezdeki diktatörlerin ve taşradaki aşiret reislerinin baskısı ile yönetilen bir halk nasıl ve ne zaman demokrasi sistemine geçebilecektir. Sayıları yüzü aşan etnik ve dini gruplar arasında nasıl bir denge politikası uygulanacaktır. Bunlar çözümü çok zor ve zamana bağlı sorunlardır.

İşin bir diğer önemli yanı da bundan sonra sıranın İran ve Suriye’de olduğunu açıkça bildiren ABD yönetiminin Irak’ta düzeni tam sağlamadan bu ülkelere nasıl yöneleceğidir.
Bölgeye yerleşerek petrol ve enerji yollarını doğrudan kontrol altına alan ve artık yenilmez süper güç olduğunu sanan ABD’ye bölgede çıkarı olan diğer dünya devleri Rusya, Fransa, Almanya, Çin, Japonya, Hindistan, Pakistan ve Türkiye ne kadar tahammül edebilecektir.

En yakınlarını ve evlerini bombardımanda kaybeden Arap halkının milliyetçi duygularıyla bütün dünya sathında sürdüreceği intikam saldırılarına ABD nasıl dayanacaktır. Görünen gerçek şu ki, dünyada artık BM’ler çatısı altında varolduğu değerlendirilen uluslararası hukuk sistemi yoktur. Yeni kanun, Güç Kanunu’ dur. Orman Kanunu’ dur. Güçlülerin güçsüzleri her istediği zaman dövebileceği ve şikayet edecek makamın bulunmadığı bir döneme girilmiştir.
Kendini zayıf gören ülkelerin kendilerini savunma iç güdüsü ile başlatacakları terörist eylemlere karşı ABD kendini savunacak yeterli gücü bulabilecek midir? Çünkü bu durumda ABD tesisi ve vatandaşının bulunduğu her köşe savunulması gereken bir savaş alanı olmaktadır. Sanırım orta vadede bu faaliyetler ABD’yi dünyaya yeni bir hukuk düzeni getirmeye zorlayacak ve belki de bu koca dev kendi kıtasına hapsedecektir.”

ABD'nin eski Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral Tommy Franks, Temsilciler Meclisi Silahlı Güçler Komisyonu'nda yaptığı konuşmada, ''Irak'ta ABD askerlerine günde 10 ila 25 arasında saldırı olduğunu, Başkan Bush' un Irak'ta esas çarpışmaların sona erdiğini açıkladığı 1 Mayıstan bu yana düşman ateşinde 31 ABD askerinin öldüğünü" üzülerek ifade etmiştir.

Bugün saldırının nereden ve ne zaman geleceğini bilmeyen, Gayri Nizami Harp konularında eğitimsiz ve tecrübesiz ABD işgal kuvveti askerleri şaşkındır ve panik içindedir. Hemen her gün Irak’tan ABD’lerine bayrağa sarılı cenazeler gönderilmektedir.

Bu gelinen durum ABD askeri yönetimini çıkmaza sokmuştur. Acil tedbir alma ihtiyacı ile ABD senatosu devreye girmiştir. Senato’ da 0'a karşı 97 oyla kabul edilen bir tasarı ile “Bush yönetiminin NATO ve Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerden Irak'a gönderilmek üzere asker istemesi” öngörülmüştür. Karar tasarısını hazırlayanlardan Senatör Joe Biden, “Operasyona uluslararası nitelik kazandırılmasıyla birlikte Amerika'nın işgal kuvveti olmaktan çıkacağını” söylemiştir. Biden, "Böylelikle Iraklılar bize daha fazla destek verecek, daha az şüphe duyacaklardır" demiştir. Biden, “ İşgal gücünün genişletilmesiyle birlikte Amerika'ya düşen mali yükün azalacağını, Amerikan askerlerinin daha az risk altına gireceğini de”sözlerine eklemiştir.

Konuyu özetleyelim; ABD; Birleşmiş Milletleri yok sayarak ve uluslar arası hukuk kurallarını dikkate almayarak, tamamen kendi milli çıkarları doğrultusunda gerçekleştirdiği Irak İşgali’ni yasal bir konuma sokmak istemektedir. Bunun en kestirme yolu da BM’in devreye sokulmasıdır. Yani ABD; Irak’ta bundan sonra karşılaşacağı saldırıları hafifletmek için ABD ve İngiltere İşgal gücü olarak değil, içinde Türkiye dahil Müslüman ülke askerlerinin de yer alacağı bir BM Barış Gücü ile Irak’ın yönetimini sağlamayı planlamaktadır.

Buradan yöneticilerimizi uyarıyorum. Süleymaniye baskınını göz önüne tutarak Türkiye kesinlikle bu yeni oyunun içinde yer almamalıdır. Yapılan kanunsuzluğu temize çıkarmayı hedef alan bu çalışmalara destek olmamalıdır.

Çünkü, birileri istese de istemese de Türkiye; bölgenin yapılandırılmasında doğrudan etkili olabilecek en önemli güçlerden biri olma vasfını halen muhafaza etmektedir. Fakat bu işlevini birilerinin hazırlayacağı senaryolarda piyon olarak yerine getirmesine müsaade edilmemelidir.

Türkiye bölge devletleri ile olan ilişkilerini tamamen Türk Milli menfaatleri doğrultusunda hazırlanacak kendi milli planlarına göre yürütmelidir. Irak’tan sonra İran’la bölgeyi yapılandırmaya devam edeceğini açıkça belirten ABD’ni içine düştüğü VİETNAM SENDROMU’ dan kurtarmak Türkiye’nin işi değildir. Aklımızı başımıza toplamalı ve milletimizin ABD ile ilgili hissiyatına kulak verilmelidir.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
16 Temmuz 2003 Çarşamba

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale