12 ARALIK 2024 ÇARŞAMBA

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Savaşa EVET kararı Ak Parti'ye yakışmadı
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 18 Şubat 2003 Salı 

SAYIN VEKİLLERİMİZ BOŞUNA UĞRAŞMAYIN.
ABD EMRİNDE KOMŞULARIMIZ İLE SAVAŞIN
MAZERETİNİ MİLLETE ANLATAMAZSINIZ...
VE KENDİNİZİ TARİHE AF ETTİREMEZSİNİZ...

6 Şubat 2003 Perşembe günü yapılan gizli toplantı sonunda Ak Parti tarihi bir hata yaptı. Aslında yukarıdaki uzun başlıkta işin esası ve özet açıklaması fazlası ile var. Ama yapılan yanlışlığı tarihe belge olacak şekilde açıklamak ve yansıtmak bu ülkenin aydınları olarak bizlere düşüyor.

Ak Parti milletvekilleri ne yazık ki; “Kız öğrencilerinin başlarının açılmasına” gösterdikleri hassasiyeti , “Türkiye’nin savunması için hayati önemi olan Hava Üslerimiz ve Limanlarımızın bir komşu ülkeye saldırı için açılmasına” göstermediler.

Vatan Gazetesi olarak bir ayı aşkın bir süredir yaklaşan savaşın ülkemiz için mahzurlarını bütün yönleri ile açıklamaya çalıştık. Ülkeyi dalga dalga kapsayan ve sınırlarımızı aşan “SAVAŞA HAYIR” kampanyalarına sürekli yayınlarımızla destek verdik. Fakat bütün bu çabaların yönetim tarafında iyi algılanmadığına ve anlaşılmadığına şahit olduk.

Arkasında Türk Halkının “Savaşa Hayır” desteği olduğunu bile bile tek başına iktidar olan AKP’ nin kararı parti misyonuna yakışmadı. Hükümetin; “Üs ve Limanlarımızın ABD istekleri doğrultusunda ABD teknisyenleri tarafından geliştirilmesine ilişkin” tezkeresine 6 Şubatta TBMM ‘nde AKP oylarıyla EVET denilmesi kararı, 18 Şubatta oylanacak “Yabancı askerlerin Türk Topraklarında konuşlanmasına ilişkin”tezkeresine verilecek oyların da EVET yönünde olacağını gösteriyor.

Başbakan GÜL dahil olmak üzere pek çok AKP Milletvekilinin savaşa ahlâken karşı oldukları bilinmesine rağmen “Acaba bir menfâat elde edebilir miyiz?” görüntüsü veren “AMERİKA’NIN ÇIKARLARINI SAĞLAYACAK BİR SAVAŞA EVET” demelerinin mantıki bir izahını bulmak ta mümkün değildir.

Herhalde kendilerini seçen vatandaşlarının yüzüne bakmaktan utandıkları için gizli yapılan oturumda aldıkları kararla Müslüman kimliği ile ön plana çıkan bir iktidarın; bir diğer Müslüman ülke halkına taşıdıkları gönül ve din bağlarını, parti programlarını ve kendilerinin başlattıkları SAVAŞA HAYIR kampanyalarını bir kenara koyup, ABD taleplerine emir komuta silsilesi içinde EVET demeleri çok düşündürücüdür. Bu karar Toplum Psikologları için inceleme konusu olmalıdır.

Kendileri için onları o makama gönderen halkının değil de, Dünya Devi ABD’nin daha önemli olduğu imajı veren bu davranışı ile AKP, tarihimizde hiç de hak etmediği bir yere yerleşmiştir. Bu davranışı ile AKP, Müslüman bir ülkeye kutsal Kurban Bayramı arifesinde saldırı izni veren ilk Müslüman ülke olmayı başarmıştır.

Müslüman kimliklerini ön plana çıkartmaktan gurur duyan AKP Milletvekillerinin; bayram sonrasında Türkiye’den kalkan savaş makinelerinin on binlerce Müslüman kardeşinin tepesinde patlamasının sorumluluğunu ve vebâlini nasıl taşıyacaklar. Ve bunu evlâtları ile aile fertlerine nasıl izah edecekler. İşte bunu çok merak ediyorum.

Bu satırların yazarı yıllarca savaş eğitimi almış, vatan savunması için ölmeyi, öldürmeyi ve savaşmayı öğrenmiş, öğretmiş, 36 altı yıl üniforma taşımış eski bir askerdir. İşimiz savaş yapmak olarak kurgulandığından bunun vahşetini ve acı sonuçlarını en iyi bilenlerden biri olmanın bilinci ile bu sütunda hep SAVAŞA HAYIR sloganları lehine yazılar yazdım. Halkımızı ve yöneticilerimizi uyarmaya çalıştım.

Bütün ömrü savaş meydanlarında geçen ve bir dünya İmparatorluğunun yıkımına bütün yönleri ile şahit olan Yüce Atatürk’ ün “ Millet hayati bir tehlike ile karşı karşıya değilse SAVAŞ BİR CİNAYETTİR” sözünü defalarca yazdım. Evet, Milli varlığımız ciddi bir tehlike altında değilse SAVAŞ CİNAYETTİR.

Cinayet, yani Allah’ın yarattığı en kutsal varlık olan insanın canını sebepsiz almak, veya buna imkan hazırlamak dinimizce de en büyük günahtır. Ben AKP Milletvekillerinin bu hususu çok iyi bildiklerini de biliyorum. İşte bunun için aldıkları karara inanamıyorum.

Demek ki aylardır ABD yanlısı savaş çığırtkanlığı yapan MÜTAREKE BASINI görevini iyi yapmıştır. Geleceği bildirilerek çarşaf çarşaf ilânlarla anlattıkları ABD Tümenleri, ve emsalsiz savaş araçları bizim vekillerimizi korkutmuş ve sindirmiştir. Yani etkili olmuştur.

“ABD’nin baskısı karşısında bir şey yapamadık” demek acizlik ve korkaklıktır.
“Efendim ne yapalım borçlarımız vardı. Adamların karşısında boynumuz eğikti, bunun için kabul etmek zorunda kaldık” demek daha büyük acizliktir. Ve bütün bunlar bu milletin tarihine, kültürüne şehitlerine, gazilerine saygısızlık olarak değerlendirilmektedir.

Hiçbir şeyi olmayan, her alanda yıkılmış, Türk Milleti Osmanlı’nın bütün borçlarını son kuruşuna kadar ödemiştir. Her şeyi olan 2003 Türkiye’sinde İstiklal Harbi vererek kanla elde ettiğimiz bağımsızlık ve özgürlüğümüzün üç beş lira borç yüzünden ortadan kaldırılmasına kimsenin yetkisi ve hakkı yoktur. Böyle bir mazeretin inandırıcılığı ve geçerliliği olamaz. Ve olmamalıdır.

İsteyin bu milletten. Bu millet ayağındaki çorabını, tek öküzünü, ceketini, yani sahip olduğu bütün maddi varlığını devleti için vermekten kaçınmamıştır. Ama bunları bilmek için milleti tanımak ve ona güvenmek lazımdır. Milleti tanımak bu milletin tarihini ve geleneksel yapısını iyi bilmekle olur. Bunun bilinmediği, yani bu yönetimin kendi gücünü bilmediği bugün açıkça ortaya çıkmıştır. Kendi gücünü bilmeyen ve kendi milli gücünü tanımayan kadrolardan bundan fazlasını beklemek ancak hayâlperestlik olur.

Nitekim böyle gidilirse önümüzdeki günlerde birbiri peşi sıra önce Irak Savaşının yıkımını yaşayacağımız ve bununla eş zamanlı olarak Annan Planı'nın kabulü ile 400 yıllık Türk yurdu yavruvatan KIBRIS’ ın Yunan adası olması gerçeğine şahit olacağız demektir.

Ne hikmetse, yıllarca aleyhinde konuştuğu İsrail’le Savunma İşbirliği Anlaşması yapmak, İmam Hatiplerin sonunu başlatacak uygulamaları devreye sokmak, sokakta gezen sarıklıları devrim yasalarına aykırı hareket etmekten yoldan toplatmak görevi Erbakan’ a nasip olmuştu.

Benzeri bir uygulamaya bu defa AKP’de şahit olduk. Halka verilen sözler ve söylemler birkaç ay geçmeden rafa kaldırıldı. Kısa sürede halkın 3 Kasımda tarihe ve sandığa gömdüğü partilerden bir farkının bulunmadığı ortaya çıktı.

Diplomaside dış baskılarla yapılan dayatmalar aşılamayacaksa; muhtemel savaş için ilk imzayı "Savaşa Hayır" diyenler koyacaksa; Kıbrıs’ta çözüm vaat edenler, bugün çözümde Rum tarafına yardımcı olacaklarsa ; Anayasamız sadece "Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş ilânına” evet diyorken, TBMM olarak bu ülkeyi ABD’nin dümen suyunda hiçbir meşru dayanağı bulunmayan bir savaşa sokacaksa; seçilmiş vekillerimiz kendisini seçenlerin sesini duymayarak SAVAŞ olsun diye oy verecekse milletin bunları seçmesine gerek yoktu. Millet vekillerimiz de atanma yolu ile gelirlerdi ve iş sağlama bağlanırdı.

Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan TBMM’deki oylamadan önce milletvekillerini ikna için yaptığı konuşmada bu tercihin gerekçesini; “Savaşa baştan katılmazsak, sonradan denklemin dışında kalırız.” şeklinde açıkladı. Herhalde Sayın Genel Başkanın aklına “Bu denklemi kendilerinin kurabileceği” hiç gelmedi. Etrafında yığınla gezen danışmanlarda söylemediler demek ki.

EVET BİZ... Biz Türkiye olarak kendimiz bu denklemi kurabiliriz. Evet siz Sayın Erdoğan; Sizin bu bölgedeki senaryoları yazmaya hakkınız var. Gücünüz var. Yetkiniz var. Ve de sorumluluğunuz var. Ama ne kendi gücünüzü ve ne de bu yüce milletin gücünü yeterince tanımıyorsunuz ve bilmiyorsunuz. Eğer bilse idiniz. Çoktan Türkiye yaklaşan savaş tehlikesini kendi koyduğu kurallara göre dizayn ederdi.

Dün olsaydı atalarımız böyle yaparlardı. Ama ne yazık ki yüce Atatürk’ten sonra gelen yöneticilerimiz bizi başkalarının dümen suyunda hareket etmekten başka çaresi bulunmayan garip bir ülke durumuna düşürdüler. Bu gün sizler de devraldığınız mirası kullanıyorsunuz.

6 Şubat günü televizyonlara yansıyan görüntüleri milletimiz ibretle ve hayretle izledi...
Gazetecilerin “Vicdanınız rahat mı?” soruları karşısında bocalayan AKP Milletvekillerinin yüzündeki utangaç tebessümü, ve bir an önce kameraların görüş alanının dışına çıkma telaşını bu millet hiçbir zaman unutmayacaktır.

Çünkü varılan sonucu izah etmek kolay değil. AKP’ li Müslüman demokratların kabul oylarıyla; Türkiye’nin savunması için milletin vergileri ile yapılan üs ve limanlarımız ABD ve İngiliz menfâatlerine hizmet için yapılacak savaşta kullanılmak üzere yeniden şekillendiriliyor. Hemde bizzat ABD teknisyenleri tarafından.
 Bizim taraf; “Bizde de demir var. Çimento var, Bizim mühendislerimiz de var. Bizde bu geliştirmeyi yapabiliriz” deme gücünü ve yetkisini kendilerinde görmüyorlar. Savaştan sonra yapılanların sökülüp geri götürüleceğini bile bile buna evet diyorlar. Ve bundan sonra en yetkili ağızlardan bunun “savaş için değil, barışa hizmet için yapıldığını ve barış çabalarına devam etmek için” kabül edildiğini halka anlatmaya çalışıyorlar.

Sayın Beyefendiler . Sayın devlet büyüklerimiz. Bu millet aptal değildir. Sizin kendinizin dahi inanmadığınız gerçekleri ne kadar saptırırsanız saptırın, veya ne kadar saklarsanız saklayın bu halka inandıramazsınız. Evet bir kol hareketi ile ABD’nin kullanımına açtığınız bu üslerden kalkan Amerikan uçakları Iraklı yoksul Müslümanların tepesine yiyecek ve çiçek atmayacaklar. Bomba yağdıracaklardır.

Şunu bir kere daha vurgulamak istiyorum. ABD bir büyük devlete yaraşır bir oyun sergiliyor. “Ben güçlüyüm, bu gücümü istediğim yerde ve şekilde kullanırım. ABD menfâatleri nerde varsa, gider onu alırım” diyor. Doğrusunu yapıyor. Bunu saklamaya da hiç gayret göstermiyor. Bunu anlamak içinde, ABD’li yetkililerin son günlerde yaptıkları bazı açıklamalara bakmak yeterli. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, “Ortadoğu’yu ABD çıkarlarına göre yeniden şekillendireceğiz” diyor. Gayet ‘açık yürekli’ ve sarih bir ifade ile hedeflerini gösteriyor.

Başkan Bush;”Harekâta başlamak için BM kararını beklemek gibi bir lüksümüz yok “diyor. Kararlılığını vurguluyor. Halkının desteğini alıyor. ABD’nin 11 Eylül’den sonra yürürlüğe koyduğu ve netleştirdiği yeni dış politika konseptini aynen uygulayacağını açıklıyor. Bildiğimiz gibi bu konsept özet olarak ; Trans-Kafkasya’dan Ortadoğu’ya uzanan coğrafyadaki enerji kaynakları üzerinde (gerekirse şiddet kullanarak) kesin bir ABD egemenliği kurmaktır.

Afganistan’a yapılan saldırı ve ardından oluşturulan kukla hükümet ile bu saldırının gerçekleştirilmesi için Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde kurulan ABD üsleri bu egemenlik oyununun ilk aşamasını teşkil etmiştir.

Şimdi sırada ikinci hamle vardır. Bu hamle; Enerji Kaynaklarının odaklandığı Ortadoğu Siyasi Coğrafyası’nın ABD çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlenmesidir. Uzmanlar; bu düzenleme içinde ilk hedefin IRAK gibi görülmesine rağmen, bunu sırayla diğer bölge ülkelerinin takip edeceğine kesin gözüyle bakmaktadır.

Bu yeni düzenlemeden sadece nüfusları 200 milyonu aşan Ortadoğu ülkeleri etkilenmeyecektir. Ortadoğu petrollerine doğrudan muhtaç olan Almanya ve Fransa eksenli AB ülkeleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya, Hindistan, Pakistan, Bengaldeş gibi 3 milyarlık bir kitle de bundan doğrudan etkilenecektir.

Bölgedeki yeniden yapılanmada zarar görecek bu ülkelerin soruna tepkisiz kalmalarını beklemek yanlıştır. Bu ülkelerin bek’ası için gerekli hayat sahaları Ortadoğudaki petrolün devamlı akışına ve doğu-batı ticaret yollarının sürekli açık bulundurulmasına bağlıdır.
İşte bütün bu saydığım menfaat çatışmaları çok yakın bir gelecekte bir Üçüncü Dünya Savaşı’nın kaçınılmaz olacağının göstergeleridir.

Bu gelişmeleri başlatmak veya durdurmak Türkiye’nin tutum ve davranışına doğrudan bağlıdır. Türkiye eğer isterse ve inanırsa bu gelişmeleri barış yönünde yönlendirebilir. Bu gücü vardır. Daha herşey bitmemiştir. Türkiye sürdürdüğü Barışı Sağlama çabalarında da yalnız değildir. Yukarıda saydığım 3 milyarlık kitle bu çabaların davamını desteklemek zorundadırlar. Yeterki biz başlattığımız kampanyaları dıurdurmayalım.

Bu demek değildir ki savaşa hazır olmayalım. Hayır. Biz bütün gücümüzle ve milletimizin bütün imkanlarını zorlayarak muhtemel savaşa hazırlanalım.Ve bu hazırlıkla, bölgede vukuu muhtemel ve kaçınılmaz olarak görülen savaştan en az zararla ve kendi milli menfaatlerimizi elde ederek çıkalım.

İşte bunun için ABD ‘nin plânlarına göre ve onların bize biçtiği role göre değil, milli çıkarlarımızın bize gösterdiği role göre hareket etmek zorundayız. Eğer, Kuzey Irak’ta yapılacak siyasi bir değişiklikten pay alınacaksa bu payda öncelikle bizim tarihi ve hukuki haklarımız vardır. Bu hakları birileri bize vermez. Biz gider alırız. Bu almak fiili de beklemek ile olmaz . Gelişmelere hazır olmakla olur. İşte bunun için Türk Ordusu şimdiden Kuzey Irakta bütün gücü ile tam kontrol sağlayacak şekilde yerini almalıdır. Bu sağlayacak yetki kanunu T.B.M.M’den öncelikle çıkartılmalı ve bu şekilde hükümetin insiyatifi arttırılmalıdır.

Yabancı orduların, ve bilhassa ABD Ordusunun bir saat dahi Türk Topraklarında konuşlanmasına yol açacak YASAL BİR İZİN’in ülkemizi bir daha geri dönemeyeceği noktalara sürükleyeceğinin unutulmaması gerekir.

Birinci Körfez harbi sonucunda kurulan Çekiç Güç 12 yıldan beri hâlâ içimizdedir. ABD askerleri 60 yıldır Almanya ve Japonya da işgal ordusu olarak bulunmaktadır. Yine 50 yıldır Kore’den çıkmamıştır. Körfez Harbinden önce koruma amacıyla geldiği Ortadoğu ülkelerinde daha da yerleşme çabaları içindedir. Taliban bahanesiyle konuşlandıkları Pakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi ülkelerdeki üslerini sağlamlaştırma ve genişletme faaliyetleri sürmektedir. Ve bu askerleri ülkelerinden çıkarmaya kimsenin gücü yetmemektedir.

Biz Anadolu topraklarını hukuksuz olarak işgal eden Yunanlıyı ancak muhteşem bir mücadele ile İstiklal Harbi yaparak atabildik. Bu milletin topraklarına girmek isteyen ve gitmemekte direneceği açıkça bilinen ABD birliklerini atmak için yeni bir İstiklâl Harbi yapmamız zorunluluğuna zemin hazırlanmamalıdır.

ABD İmparatorluğunun bu tarihsel kavşaktaki tercihlerine karşı Türkiye’nin bu günkü yönetiminin kendisine verdiği görevin “çaresizlik içinde kendisine ABD tarafından öngörülen rolden” ibaret olacağı görülmektedir. Çünkü tek kutuplu ve ABD’e odaklı dünyamızda, uluslararası sorunların çözümünde kararlar; hakka-hukuka göre ve ülkelerin uluslararası ilişkilerini yönlendirdiğini sanan BM’in kararlarına göre değil, artık tamamen güç ve kuvvet dengesine göre oluşmaktadır. Irak ile ilgili gelişmeler tartışmaya yer bırakmayacak biçimde gösterdi ki, kuralları artık güçlüler koymaktadır.

Oysa Oğul Bush yönetimine kadar bu faaliyetler uluslararası hukuka ve meşruiyete uygunluk şartları yerine getirilerek gerçekleşirdi. Körfez Savaşı, Yugoslavya’ya müdahale, Afganistan’ın işgali bunların canlı ve yakın örnekleridir. Fakat bundan sonra bu şartlar geçerli olmayacaktır...

Bugün tek şart vardır. O‘da güçlü olmaktır... Güçlü olan veya kendisinin diğerinden güçlü olduğunu hisseden ülkeler kuralsız ve şartsız olarak gücünü kullanacaklar ve varsaydığı haklarını bu güçlerini kullanarak diğer ülkelerden elde edeceklerdir.

Sonuç olarak; Türkiye son aldığı TBMM Kararı ile bu savaşta safını açıkça belli etmiştir. Senaryoyu kurgulayanlar; Türkiye’ye bu savaşta üslerini, limanlarını, topraklarını ABD güçlerine açmaktan ibaret olan bir görev vermişlerdir. Bir de maruz kalacağı göç dalgasını karşılamak gibi hayırsever ve insani görev yüklemişlerdir.Yani Türkiye; Körfez Savaşı sonunda yaşadığı ekonomik yıkımı bir kere daha ve misliyle aynen yaşayacaktır. Zaten batmış olan ekonomisi bir kere daha batacaktır. Güneydoğu Anadolu yeniden terör belasının kucağına düşürülecektir.

İstesekte istemesekte Kuzey Irakta uydu bir Kürt Devleti oluşumuna yasallık kazandırılacaktır. Iraklı Türkler bir daha toparlanamayacak şekilde şiddetli bir asimilasyona tabi tutulacaktır. Eğer yukarıda saydığım dünya güçleri ABD’nin kendi kurallarına göre yaptığı şekillenmeyi bir savaş sebebi kabul ederlerse ve Üçüncü Bir dünya Harbi çıkarsa; ilk hedefler olarak ABD’nin şimdi geliştirdiği Üs ve Limanlarımız bu savaşta ilk hedef önceliği taşıyarak doğrudan imha edileceklerdir.

Bunlar bugün bir varsayım. Ama gerçekleşme ihtimali olabilecek bir varsayım. Bugün ülke yönetimini üstlenen Ak Parti yönetimi tarihi bir kararla başbaşadır. ABD’ne EVET’te israr edecekler ve bundan sonraki gelişmelerde ABD’nin çizdiği role göre ülkeyi yönlendirecekler, yahut Türk Halkının tamamına yakınının haykırışına kulak verip bu savaşı önleyeceklerdir. Buna güçleri vardır. Yetkileri ve hakları vardır. Akıllarını başlarına devşirsinler. 10 günlük Kurban Bayramı tatilinde bayramlaştıkları seçmen hemşehrilerinin sözlerini dinlesinler.

Türkiye'yi ABD safında maceraya atan tarzda değil, Türk Milli menfaatleri doğrultusunda hareket etmelidirler. Egemenliğin ABD’nde olmadığını millete ispat etmeliddirler. Kürsüsünde Atatürk’ün astırdığı “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” ibaresinin 83 yıldır asılı bulunduğu TBMM’nin hâlâ ülke yönetiminde tek yetkili olduğunu vurgulamaları gerekmektedir.

Peki bunu başarabilirler mi? Kanaatimce başarabilirler. Yeter ki başarmak zorunda oldukları bilincini kaybetmesinler.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
18 Şubat 2003 Salı

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale