10 Kasım 2023 CUMA

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM......

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Devlet memurları kurtarılmayı bekliyor
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 3 Ocak 2003 Cuma 

"BİR KURUMUN YAŞAMASI, GELİŞMESİ, MUVAFFAK OLMASI; O KURUMUN BAŞINA GEÇENLERİN İYİ HUYLU,DÜRÜST,İMANLI KİŞİLER OLMASINA BAĞLIDIR."
(Mustafa Kemal Atatürk - 27.8.1933)

İyilik ve kötülükleriyle büyük ümitlerle girdiğimiz 2002 yılını geride bıraktık. Ülkemiz tarihinde gördüğü iki büyük ekonomik krizin yıkımlarını geçtiğimiz yılda kaldıramadı. Vatandaşlarının ümit ve beklentilerini 2003’e devretti.

Halkımızın büyük ümitlerle tek başına iktidara taşıdığı AK Parti Yönetimi gelir gelmez karşılaştığı devasa dış sorunlardan içeriye bakma fırsatını henüz bulamadı. Oysa dışarıda başarılı olunması için içeride başarılı olmak gerekiyor.

İçerideki en büyük ve temel sorun ise YOKSULLUK’tur. Türk halkının satın alma gücü ve yoksulluk seviyesi ne yazık ki Cumhuriyetin ilk kurulduğu savaş sonrası dönemini aratır bir seviyeye gelmiştir. DİE tarafından belirlenen açlık sınırlarının altında bulunan toplum kesimlerinin sayısı giderek çoğalmaktadır.

AÇ İNSAN ÖNCE KENDİ BEYNİNİ YER VE BEYNİ NORMAL ÇALIŞAMAZ HALE GELİR. NORMAL ÇALIŞAMAYAN BEYİNLERİN ÇOĞALDIĞI TOPLUMLARDA İSE HER TÜRLÜ KANUNSUZ HAREKETİN YAŞANDIĞI ANARŞİ VE KAOS ORTAMI DOĞAR.

Bu toplumsal gerçek maalesef ülkemizin gündemine oturmuştur ve acil çözüm beklemektedir... Zaman olmadığı için 3 Aylık hazırlanan bütçede memurlar için verilen zam oranı % 6.5.-13.5 kadardır. Oysa Devletin Memuru açtır. Alım gücü sıfırlanmıştır. Esnafı açtır. Pek çok esnaf hâlâ işyerini akşam siftah etmeden kapatmakta ve sermayeden yemektedir. Çünkü artık halkın alım gücü bitmiştir. Köylü açtır. Hiç bir emek ve ilave çaba gerektirmeyen hayvancılığımız bile dibe vurmuştur. İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerimizin Ticaret Odaları Başkanları geçen yıl binlerce işyerinin kapandığını, binlerce işyerinin de kapanma sınırında olduğunu açıklamıştır. Toplu halde işten çıkarmalara çözüm bulunamamıştır. İşsizler ordumuz küçülmüyor. Büyümeye devam etmektedir.

Bütün bu olumsuzluklar devam ederken, üretemeyen ekonomimiz her geçen gün geriye giderken, ekonomi yönetimi bizden alınıp Uluslararası Para Fonu yöneticilerine teslim edilirken; yani milletimiz aş ve iş peşinde koşarken, Cumhuriyet Hükümetimiz ve Parlamentomuz ; yurtdışından yansıyan IRAKLA SAVAŞ, KIBRIS SORUNUNA ÇÖZÜM, AVRUPA BİRLİĞİNDEN DIŞLANMA, ERMENİ SOYKIRIMI TASARISI gibi önemli dış sorunlarla karşı karşıyadır.

Bilindiği gibi son yıllarda devlet bütçeleri açık vereceği farz ve kabul edilerek yasalaşmaktadır. Bu yılda böyle olacağı kesin gibi görülmektedir. Bütçe açıklarının kapatılması için artık verecek hiç bir şeyi kalmayan halkımızın VERGİLERİ VE HARÇLARI % 59 oranında arttırılırken memurlarımızın eline geçecek miktarlardaki artış ortalama %10 olarak belirlenmiştir. Bu tesbit ile vatandaşın umutlarının giderek tükendiğini söyleyebiliriz.

Bu kısa girişten sonra meselenin esas yönüne gelelim. Evet durum kötüdür. Eğer dikkatli ve ciddi tedbirler alınmaz ise daha da kötü olacağı şimdiden görülmektedir. Peki bu işten çıkış noktası yok mu? Elbette vardır. Devletimiz, devletliğini ülkenin her yerinde etkin olarak gösterirse, halkının güven ve desteğini alırsa çok kısa bir süre içinde bütün sorunlarını çözer. Ülkemizi yeniden huzur ve güvene, halkımızı özlediği refaha eriştirir. Bu işin gerçekleşmesi için sadece hükümetin emir ve talimatı yetmez. Yani beynin iyi çalışması yeterli değildir. Beyinin talimatını kol ve bacaklara iletecek sinir sistemlerine, sağlıklı kol ve bacaklara ihtiyacı vardır.

İşte burada Hükümeti beyin kabul edecek olursak, bu beyinin emirlerini en uç noktaya ulaştırıp uygulamasını sağlayacak, yani devletin varlığını ve hükümranlığını EDİRNE’ den ARDAHAN' a kadar yayacak olan kesim DEVLET MEMURLARI' dır. Oysa mevcut hükümetlerimiz daima kendi bindiği dalı kesmişler ve adeta kendi uzuvlarını, yani memurlarını kendine düşman ederek iş yapamaz hale getirmişlerdir.

Evet, DEVLET MEMURLARIMIZ maalesef bugün kendi hakkını aramak için sokaktadır. Yani bir bakıma devlet bizzat kendisi sokağa inmiştir. Devlet bizzat kendisi sokağa inince de yeri doldurulmuş. Sonunda IMF ve Dünya Bankası gibi yabancı kuruluşlar gelerek onun işlevini üstlenmişlerdir.

Hepimizin bildiği bir gerçek şudur. Devlet kavramının uygulamadaki temsilcisi ve sokaktaki halk için görüntüsü Devlet Memurlarıdır. Bunlar Başbakan Abdullah Gül’ den Hakkari'nin Çukurca İlçesindeki nüfus memuruna kadar uzanan geniş bir yelpaze ile bütün yurdu kaplar.

Devlet; devlet olmanın gereklerini fiilen memurları ile yerine getirir. Devleti devlet memurları yönetir, korur ve kollar. Memurları yok sayarsanız, devlet kavramı ortadan kalkar.

İşte bu gerçek bilinmesine rağmen ülkemizde devlet memurları bizzat devlete karşı, yani kendilerine karşı hak aramak için yollara ve sokaklara dökülmüşlerdir. Başkent sokakları başta olmak üzere memurlarımız hak aramak için uzunca bir süredir bütün yurt sathında sokaklardadır. Ellerindeki pankartlarda ne yazık ki temsil ettikleri devleti yeren, karalayan ve adeta yok sayan ifadeler mevcuttur.

Devlet Memurları; bir diğer devlet memuru olan güvenlik kuvvetleri ile her zaman karşı karşıya gelerek sokaklarda hiç de arzu etmediğimiz, görmeyi istemediğimiz ve üzülerek seyrettiğimiz çirkin görüntüler meydana gelmektedir. Bu istenmeyen görüntü devlet sistemindeki çok büyük ve önemli bir yaranın işaretidir. Bu yara tedavi edilmezse kangren olur ve kesip atılır. Yani devlet kendi kendini ortadan kaldırmış olur ki. Bunun korkunç sonuçlarını anlatmaya bu sayfalar yetmez.

Şimdi konuya ışık tutacak bazı kavramlarla işin detayına inmeye çalışalım;
Devlet olmanın üç temel şartı vardır. Bunlardan Birincisi; millet olabilme seviyesine ulaşmış İNSAN unsurudur. İkincisi; bu unsurun üzerinde yaşadığı ve siyasi sınırları uluslararası antlaşmalarla belirlenerek vatanlaşmış TOPRAK PARÇASI’ dır. Üçüncüsü; bu insanları bir arada tutan otorite, yasalar, yönetim ve kurallar sisteminin varlığıdır. Bu üç unsur bir arada olmadığı sürece sağlıklı bir devlet yapısından bahsedilemez.

Bu kurallar içinde yasayı yapanlar (YASAMA), yasaları uygulayanlar (YÜRÜTME) ve yasalara uymayanlara hesap soranlar (YARGI) gibi birbiri ile içiçe ve ahenkli olarak çalışan sistemler vardır ve bu sistemler ülkemizde de yıllardan beri başarıyla uygulanmaktadır.

Zirvede Cumhurbaşkanı ile başlayan yürütme erki; bakanlıklar kadrosundaki en küçük devlet memurları eliyle Edirne’nin ENEZ' inden Ardahan'ın ÇILDIR' kazasına kadar uzanır. Yani DEVLET sadece hükümetle temsil edilmez. En uç noktadaki 12 inci derecenin ikinci kademesindeki bir memur da T.C. Devletini temsil eder. Bu temsil etmenin derece ve makamla ilgisi yoktur. Birindeki en ufak bir aksama vatandaşın gözünde kutsallaşan DEVLET BABA imajını ayni ölçüde yaralar.

Devlet kavramı; DEVLET MEMURLARI vasıtasıyla kamuoyuna yansır. Türk töresinde DEVLET; DÜRÜSTLÜĞÜ, DOĞRULUĞU, NAMUSLULUĞU, ADALETİ, CİDDİYETİ, ÇALIŞKANLIĞI, FERAGAT ve CESARETİ simgeler. Bu kavramları her kademedeki memurun bizzat sahiplenmesi ve uygulaması gerekir.

Saygın devlet yönetimi ancak bununla sağlanır. Devletin sağlıklı olarak işleyebilmesi sadece üst kademedeki birkaç bürokratın iyi çalışması ile olmaz. Sistemin bütününün sağlıklı çalışmasına ihtiyaç vardır. Devletimizi içeride ve dışarıda etkin ve saygın göstermek ve her alanda temsil etmek, korumak ve kollamak her seviyedeki devlet memurunun birinci görevidir.

Oysa son yıllarda devlet memurlarının içine düşürüldüğü durum, bununla taban tabana zıt bir görüntü sergilemektedir. Devletimizin memurları bugün " AÇIZ VE SAHİPSİZİZ" diyerek sokak ve caddelerde eylem yapmaktadırlar.

Devlet memuru ile sokağa inmiştir. Gelinen bu nokta; gözardı edilecek ve dikkate alınmayacak bir durum değildir. Bilakis çok ciddi bir durumdur. Beyin ne kadar iyi çalışırsa çalışsın verdiği komutları uygulayacak uzuvları yoksa beyin işlevini tam olarak yapmıyor demektir. Olaya bu açıdan bakarsak hükümetin emir ve direktiflerini uygulayacak uzuvlar bugün artık felç olmuştur. Çalışamaz duruma gelmiştir.

Devletin varlığını gösteren ve onu ayakta tutan memurlar ; uzun yılların ihmâli ve beceriksizce yönetilmeleri sonucunda, adeta devlet tarafından dışlanmış bir görüntü içine girmişlerdir. Büyük bir memur kitlesi eş ve çocuklarıyla bugün yetkili merciler önünde değil de sokakta hakkını aramaya çalışırken, yine kendileri gibi devlet memuru olan devletin kolluk memurları ile karşı karşıya gelmektedirler. Görünen manzaralar devletin içeride ve dışarıda saygınlığını zedelemektedir.

Vatandaş memur; kime müracaat edip hak ve hukukunu arayacaktır. "IMF'ye söz verdik" diyerek kendi memurunu yani bizzat kendisini açlık ve sefalete iten duruma son verilmelidir. Hiç bir yönetim kendi kendini bu derece çıkmaza sokamaz . Sokmamalıdır. Devlet Memurlarını sokağa döken meseleler sadece maddi unsurlarla ilgili değildir. Maddi unsurları destekleyen önemli sorunlar vardır. Bunların bazıları şunlardır.

- Değişik kamu kuruluşlarında ayni işi yapan eşit tahsilli iki memur arasındaki maddi ve sosyal farklılıkların ulaştığı boyutların saklanacak hali kalmamıştır.

- Tahsil ve liyâkat değil de, siyasi düşünce ve birilerine yakın olmak suretiyle yeteneksiz ellere bol keseden verilen önemli kadroların elinde kaybedilen işgücü ve maddi zararın bilançosunu çıkarmak mümkün değildir.

- Her hükümetle birlikte önemli kilit üst yönetim makamlarının çok kısa aralıklarla el değiştirmesinin idareye verdiği kayıplar da had safhadadır.

- Yetenekli bürokratların çok yüksek maaşlarla özel sektöre kayması sonucundaki devlet kayıpları ise yine ölçülemeyecek derecede büyümüştür.

- Denetlenemeyen SPK, BDDK v.s gibi özerk yönetimlerin fahiş harcamaları göze batmaktadır.

Bundan 1000 sene önce yaşayan ünlü Türk Veziri NİZAM-ÜL MÜLK yazdığı SİYASETNAME isimli eserinde bugünleri adeta görmüş ve Türk yöneticilere,Türk Devletini kimlerle ve nasıl yöneteceklerini 50 yıllık devlet adamlığı tecrübesine dayanarak misallerle açıklamıştır. Nizam-ül Mülk bugün yaşasaydı herhalde gördüğü manzara karşısında şaşkına dönerdi. İşte ünlü vezirden bazı öğütler;

- ADAMA GÖRE İŞ DEĞİL, İŞE GÖRE ADAM SEÇİLMELİDİR. LİYAKATA ÖNEM VERİN.
- BİR İŞİ BİR ADAMA VERİN. BİR İŞİ İKİ ADAMA VERİRSENİZ İKİ İŞDE YARIM KALIR.
- İKİ ADAMA BİR İŞ VERMEYİN , İŞ YİNE YARIM KALIR.
- MEMURLARINIZA İHSANDA BULUNUN VE ONLARI HOŞ TUTUN. İHSAN (Ödül ve ikramiye) İNSANIN TUZAĞIDIR.

Kısaca "devlet memurlarına değer verin ve geçimlerini temin edin" denilmektedir. Nizam-ül Mülk 1000 sene öncesinden bugünleri tarif etmektedir. Yukarıdaki sözler; sanki bu günleri görmüşte söylemiş gibidir.

Zamanın Başbakanı ÖZAL' ın dediği gibi" BENİM MEMURUM İŞİNİ BİLİR " sözünün bizi nereye kadar getirdiği görülmüştür. İşini bilemeyen, yani rüşvet alamayan, doğruluktan ayrılmayarak sadece işini dürüstçe ve zamanında yapmaktan başka bir özel kabiliyeti bulunmayan yüz binlerce memur ne yapacaktır.

Sonunda gemi karaya oturtulmuştur. Bilinçsizce şişirilen ve vasıfsız elemanlarla doldurulan devlet kadrolarından hiç bir verim alınamaz hale gelinmiştir. Emsâli devlet kadrolarının üçte biri kadar personel çalıştıran özel sektör kuruluşlarının üretiminin ve kazancının iki kat fazla olduğu gerçeği apaçık ortadadır. Az maaşla geçinemeyen devlet memurlarının (başta öğretmenler olmak üzere) ikinci bir işte çalışarak iş verimini yarı yarıya düşürdükleri de bir gerçektir.

SONUÇ OLARAK, NAMUSLU VE DÜRÜST ÇALIŞIP SADECE MAAŞI İLE YAŞAMA SAVAŞI VEREN;
- Memurumuz açtır.
- Geleceğinden emin değildir. Kendini güvende hissetmemektedir.
- Büyük şehirlerde de kirada yaşayan memurlarımızın aldıkları maaşla evlenip aile kurmaları, çocuklarını okula göndermeleri mümkün değildir.
- Ev ve araba sahibi olması, çocuklarına miras bırakması mümkün değildir.
- Üst ve amirlerine güveni azalmıştır. Çünkü her seçim değişen amirleriyle ilişkisi kopmuştur.
- Ayni işi yapan personel arasındaki kapanamaz boyutlara ulaşan ücret çalışma azmini ortadan kaldırmıştır. Kendini yetiştirme ve geliştirme şevk ve heyecanı tükenmiştir.

Peki bu kadrolarla ülkeyi ve ülke ekonomisini yönlendirmek, 25 yıldır kronik hale gelmiş enflâsyon belasından ülkeyi çıkartmak mümkün müdür?

Bunun cevabı doğal olarak HAYIR olacaktır.

ÜLKEMİZ ZENGİNDİR. KAYNAKLARIMIZ YETERLİDİR. iNSANLARIMIZ İYİ EĞİTİLMİŞLERDİR. İYİ YÖNETİLDİKLERİ TAKDİRDE HER ALANDA BAŞARILI OLABİLECEKLERİNİ YEDİ DÜVELE DEFALARCA İSBAT ETMİŞLERDİR.

O halde sorun nedir? Sorun iyi yönetilememektir. Peki; Bizim devlet tecrübemiz, iyi yetişmiş ekonomistlerimiz yok mu? Bizim okullarımızdan artık idareci yetişmiyor mu? Biz değil kendimizi, 600 yıl süre ile dünyayı idare etmedik mi?

Bu millet inandığı liderlerin arkasında her şeyini bu vatan için vermiştir. Yinede verir ve verecektir. Ama yeter ki biz ona en basit insan gibi yaşama koşullarını çok görmeyelim.

“Tok açın halinden anlamaz” atasözümüz artık geçerli olmamalıdır. ÜÇ-BEŞ MİLYAR maaş alan sayın bürokratımızın 300 milyonla nasıl geçinileceği hususunun aklına bile gelmemesi düne kadar doğal normaldi. Ama artık normal olmamalıdır. Toplumun en aydın kesimini teşkil eden memurlarımızın artık dayanacak güçleri kalmamıştır. Toplumumuz sosyal bir patlamanın eşiğine gelmiştir. Bu iyice görülmelidir.

Bütün Türk Aydınların görevi; kendi kültürleri oranında görebildiklerini, algılayabildiklerini, içinde yaşadıkları topluma anlatmak, onları bilgilendirmek ve ilgilileri uyarmaktır. Bana düşen uyarı görevimi yerine getirdiğimi sanıyorum.

Şimdi neler yapılabilir onları sıralayalım.

1. Devlet Personel Rejimi bütün yönleri ile yeniden ele alınarak ülkemiz ihtiyaçları ve Türk insanının kabiliyet ve yeteneklerine göre işleyen PERSONEL REFORMU ivedilikle yapılmalıdır.
2. Her seviyedeki ücret adaletsizliği ortadan kaldırılmalı, 3000 kişiyi yöneten bir müdürün makam arabasını kullanan şoföründen az maaş alması rezaletine sona ermelidir.
3. Tahsil, kültür ve kabiliyet işe alınmada ve yükselmede yeniden ön plana geçirilmelidir.
4. Kadrolar süratle normal seviyelerine indirilmelidir. Fazlalıklar tedricen işten çıkartılarak iş verimi sağlanmalıdır.
5. Memura insanca yaşayabileceği bir ücret verilerek işinde daha randımanla çalışması sağlanmalı ve bu şekilde hiç bilmediği ikinci bir işte meydana gelen üretim kaybı ortadan kaldırılmalıdır.
6. Memurumuz aydındır. Okur ve okuduğunu anlar. Yapması gereken fedakarlığı de eğer kendisine iyi izah edilirse anlar ve yapar. Fakat " IMF 'ye söz verdik." gibi anlamsız ifadelerle aldatılmaktan kaçınılmalı, kendisine doğrular söylenerek güveni kazanılmalıdır.
7. Yönetimin kendi memurlarına yine diğer memurları ile kendi halkının ve bütün dünyanın gözü önünde kıyasıya dayak atması ve hanım memurların saçlarından tutularak yerlerde sürüklenmeleri görüntülerine son verilmelidir. RTÜK Kanunu hiç değilse burada bir işe yaramalıdır.
8. Sadece çalışan memurlara değil onların emeklilerine de geçmişte temsil ettikleri mevki ve makamlarına yaraşır bir hayat sürmelerini sağlayacak maddi imkanlar verilerek bilmedikleri ikinci işlerde çalışma zorunda kalmaları önlenmelidir.

Doğal olarak bütün bunların yapılması zaman ister. İrade ister. Cesaret ve kararlılık ister. Bana göre; Ak Parti Hükümeti’nin bunu gerçekleştirecek gücü vardır. Yeter ki meseleyi anlasın ve yapmak istesin.

2003 yılında ülkenin içinde bulunduğu kötü şartların ancak devletin memurları ile ortadan kaldırılabileceğine inanmış bir yönetim görmek istiyoruz. Bu gerçekleşmediği takdirde; Yani iyi çalışan beyinin kol ve bacaklarına yürü emrini ulaştıramadığı bir ortamda ülkemizi 2003 yılında daha kötü günlerin beklediğini söylemek için falcı olmaya gerek yoktur.

Sayın ilgili ve yetkili devlet büyüklerimiz; MEMURBANK BATIYOR. ACİLEN KURTARILMAYI BEKLİYOR. YARINLARIMIZ İÇİN, YARIN GEÇ OLMADAN ELİNİZİ ÇABUK TUTUN...


Dr. Tahir Tamer Kumkale
3 Ocak 2003 Cuma

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale