Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
İnsafsız akaryakıt zamları milleti çıldırtacak |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Ekonomik zorluklar içinde bunalan fakir halkımız büyük umutlarla AŞ ve İŞ beklentisi içinde iktidara taşıdığı AK Partiden şu ana kadar kendisini sevindirecek iyi bir haber alamadı. Hayatı ucuzlatacaklarını seçim meydanlarında haykıranların gözleri önünde ZAM YAĞMURU durmaksızın devam ediyor. Hele haftada iki kez adeta otomatiğe bağlanmış bir şekilde yapılan Akaryakıt Zamları duyanları çılgına çeviriyor. Bu zamlar zaten pahalı olan her şeyin fiyatına hemen yansıyor. Sonunda halkın sırtındaki geçim yükünü altından kalkılamayacak hale getiriyor.
Hafta başında %3’e yaklaşan Benzin zammından sonra Motorin fiyatlarına 21 Aralık günü yapılan % 5.17 oranındaki zamla bir litre motorinin fiyatı 1.239.000 liraya yükseltildi. Bu fiyatın bir milyon liraya yakını çeşitli vergilerden oluşuyor. Bu oranlar bize akaryakıt satış fiyatının %74' nün vergi olduğunu gösteriyor. Detaylı araştırma yapmadım. Ama sanırım 25 yıllık Enflâsyon Dünya Şampiyonluğumuzu bu defa Dünya Vergi Şampiyonluğu ile taçlandırmış oluyoruz.
Ama bildiğim önemli bir şey var. O' da fert başına düşen Milli Geliri Türkiye'nin 15 katı fazla olan ABD'de akaryakıtın litre fiyatının bizdekinin dörtte biri kadar olduğudur...
Ortaya çıkan tabloya göre YA AMERİKALILAR EKONOMİ BİLMİYOR, YA DA BİZ BİLMİYORUZ. Akaryakıt sadece otomobillerde kullanılmıyor. Doğal olarak en çok kullanıldığı yer ulaştırma sektörü ama, bu ham madde hayatımızın her safhasında kullanım alanı buluyor. Yani ekmek ve su dışında akaryakıt en önemli temel tüketim maddesi.
Adeta milletin aklını kaçırtacak derecede sağanağa dönüşen akaryakıt zamlarının gerekçesini benim aklım almıyor. BÜTÜN ZORLAMALARIMA RAĞMEN MANTIĞIM BİRBİRİ PEŞİSIRA GELEN AKARYAKIT ZAMLARINA KABUL EDİLEBİLİR BİR SEBEP BULAMIYOR.
* Bizi yönetenler, akaryakıta yapılan her zammın misli ile anında bütün tüketim maddelerine yansıdığını bilmiyorlar mı? * Bizi yönetenler, işsizlik ve pahalılıktan bunalan milletin sinir sistemlerinin adeta cinnet geçirecek duruma geldiğini göremiyorlar mı ? * Bizi yönetenler, zam yaparak elde edilecek gelirlerle ekonominin ayağa kalkamayacağını, bunun dünyada bilinen bir örneğinin bulunmadığını bilmiyorlar mı ? Üretilen mal ve hizmetlerin belli bir maliyeti vardır. Bu maliyet üzerine devletin koyduğu vergileri ilave ettikten sonra esas maliyet ortaya çıkar. Üretici de bunun üzerine günün rayicine uygun olarak kendi kârını koyar ve malını (veya hizmetini) pazara sunar. Pazarda konulan bu fiyat üzerinden mal satılır. Bu ticaretin doğal işleyiş tarzıdır.
Hangi sebeple olursa olsun mal ve hizmetin alıcısı yoksa, konulan pazar fiyatının da hiç bir kıymeti olmaz. Çünkü mal satıcının elinde kalır. Bu durumda herkes zarardadır.
Üretici-Satıcı-Alıcı birbirini tamamlayarak ticareti oluştururlar. Ve biri olmadan bunlar tek başına hiçbir işe yaramaz. Buda ticaretin doğal işleyişidir.
ZAM’ ın lügat manası; Ekleme, Katma ve Arttırma olarak geçer. Son yıllarda üretilen mal ve hizmetlere yapılan plansız , programsız, düzensiz ve zamansız zamlar; milletin gelecek ile olan bağlarını , beklentilerini, ümit ve arzularını tamamen ortadan kaldırdı. Sonunda yapılan zamlar mal ve hizmetlerin fiyatını devamlı arttırırken, bu mallardan yararlananların sayısı ile birlikte bu insanların kültür değerlerini de azalttı ve nihayet insanlarımız geleceğini değil ; gününü ve hatta saatini kurtarabilmenin hesabını yapar hale geldiler.
Modern toplumlarda; devlet sadece ekonominin hedeflerini belirleyerek, muhtelif gelişmelere göre makro dengeleri tesise çalışmaktadır. Doğrusu budur. Hele toplumsal bir patlamaya dönüşecek zam sağanağında devletin rolü ya hiç olmamalıdır. Ya da olacaksa tamamen bunu önlemeye yönelik olmalıdır. Oysa ülkemizde her şeyi etkileyen ulaştırma hizmetlerinin lokomotifi olan akaryakıta haftada birkaç kere yapılan zammı anlamak mümkün değildir.
Siz; zarar etmemek için malınıza ve hizmetinize zam yapıyorsunuz . Fakat bu zamlarla mal alacak kimse kalmadığından ve vatandaşın alım gücü bittiğinden malınızı kimseye satamıyorsunuz. Elinizde mal kaldığından yeni üretime gidemiyorsunuz. Yeni piyasa şartlarına göre kendinizi geliştiremediğinizden önce iç ve sonra bunun tabii sonucu olarak dış pazarı da kaybediyorsunuz. Bu kısır döngüyü bile bile yıllardır sürdürüyorsunuz.
25 sene önce 10 Lira olan Amerikan Doları bugün tam 1.600.000 TL. olmuş. Paramızın satın alma gücü tam 160.000 kat düşmüş. Yeni nesiller bizim kullandığımız "PARA" ve "KURUŞ" mevhumunu tanımıyor. En küçük para birimimiz olarak 25.000 lirayı biliyor. Oysa benim neslim 30 yıl; 30 kuruşa ekmek yedi ve 15 kuruşa gazete okudu.
Haydi şimdi bütün aydınlarımızı ve yöneticilerimizi göreve davet ediyorum. Siz böyle yaşanmış bir ömrü 25 yaşındaki gençlerimize izah edin ve o' nun sizi anlamasını bekleyin. Üzülmeyin ama bunu ne onlar anlayabilir , ne de siz anlatabilirsiniz. Belki de bu saçmasapan sözlerinizden ötürü size deli gözüyle bakabilirler.
Acaba o genç; kendi çocuğuna neyi, nasıl anlatacak işte bunu bilemiyoruz. Bunun kabahatini enflâsyona bağlamak en kolay yol. Fakat olay ekonomik boyuttan çoktan çıkmış ve değerlerini yitiren bir milletin toplumsal hastalığına dönüşmüştür. Sosyal boyutlara ulaşmıştır. Sosyal yaşantımızda derin yaralar açmıştır. Evet bugün Toplumumuzun büyük kesimiyle psikolojik tedaviye, yani rehabilitasyona ihtiyacı vardır.
Ekonomiye yeterli taze parayı sokarsınız, zamlar yarın biter. Her şey stabil hale gelir. İşler kısa zamanda rayına oturur ve dengeler yeniden tesis edilir. Fakat sosyal dengesi bozulmuş bir toplumu bugünden yarına düzeltmek o kadar kolay değildir. Sosyal hadiselerin tedavisi zordur. Zamana ihtiyaç gösterir. Fakat bugün görülen odur ki, bu konu ilgili ve yetkililerimizce yeterince anlaşılamamıştır.
Ufukta ve yakın geleceğimizde bu konuda alınması düşünülen hiç bir tedbir de görülmemektedir. İnsanımızı daha da çıldırtan , çaresizleştiren ve bunalıma sürükleyen zam yağmuruna karşı; "Ekonomi ilmi böyle istiyor, hep beraber fedâkarlık yapmalıyız"dan başka bir çalışma şimdilik yoktur.
Yapılan her zammın mutlaka maliyet içinde açıklayıcı mantıklı bir sebebi mevcuttur. Bu sebep ne kadar geçerli olursa olsun, zam olmadan önce alıcının alma gücü yoksa, yapılan her yeni zam ne üreticiye, satıcıya ve ne de tüketiciye bir şey kazandırmadığı gibi toplumsal husumeti de arttırmaktadır.
Hele ülkemiz insanının büyük kesimini teşkil eden bordrolu personele sormadan devlet otomatik vergisini keserse ; ve maaşlara verilen zamlar ülkedeki enflâsyon gereği artan fiyatlardan daima aşağıda kalırsa; ve bu işlem aralıksız 25 yıl devam ederse; bu insanların davranış bozukluğu içine girmesi ve bir anlamda çıldırması için bütün şartlar oluşmuş demektir.
Okumuşunuz. Kafa yormuşsunuz. İyi bir iş sahibi olmuşsunuz ve görevinizi kurallar içinde eksiksiz olarak en iyi şekilde yerine getiriyorsunuz . Yaşınız ve tecrübenizle beraber sorumluluğunuz ve mevkiiniz ilerliyor. Çocuklarınızın tahsili ve yaşınızın gereği sağlık masraflarınız artıyor. Üretime katkınızın daima artmasına rağmen elinize geçen para ile her zaman daha az şey alabiliyorsunuz. Yine bu durum tam yirmi beş yıldır hep geriye doğru devam ediyor. Yeni yetişen kuşaklar geleceğini sizde görerek karamsarlığa kapılıyorlar ve siz onlara bu durumu bütün iyi niyetinize, doğruluğunuza ve vatanseverliğinize rağmen izah edemiyorsunuz. Ve bu millet halâ bu yükün altında yaşamaya devam ediyor.
Bu ne büyük bir güç. Bu ne büyük millet .Bu ne üstün kültür değerleridir ki halâ dimdik ayakta duruyor... Avrupalı ve Amerikalı bakıyor. Şaşıyor. Çünkü bu gördüklerinin onların aldığı kültürde yeri yok.
Çok basit bir istatistik değerlendirmesi ile anarşi ve terör faaliyetlerinin , PKK, HİZBULLAH gibi terör örgütlerinin orijinlerine ve destek buldukları yerlere bakıldığında; hep milli gelirden en az pay alabilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan olması basit bir rastlantı değildir. - İş yok. İşsiz çok. - Üretim var, alıcı yok . - Satıcı var. Alıcı da var; ama alıcıda alacak para yok . - Peki ne olacak bunun sonu?
Doğal olarak bunun sonu toplumsal patlamadır. Peki neden patlamıyor bu insanlar ? O da binlerce yıllık milli kültüründen ve devlete olan binlerce yıllık saygıdan kaynaklanıyor.
Peki yönetim ne yapıyor. "Bunların nasıl olsa sesleri çıkmıyor o halde zamma devam edelim" diyor. Zam çare oluyor mu? Bugüne kadar çare olduğu görülmüş mü? Sizden önceki yönetimler 25 yıldır neyi zamla düzeltebilmişler? Hiç bir şeyi...
Deprem oldu; afetler birbirini kovaladı. Vatandaş olanını - bitenini verdi. Bütün gücüyle afetzede kardeşlerinin yardımına koştu. Türk birlik ve beraberliğinin en güzel örneklerini sergiledi. Verdiği verginin aynısını, hiç kazanmadığı halde bir daha verdi.
Ne oldu bu toplanan paranın birkaç katı bir kalemde, bankasının içini hortumlayarak boşaltan bir kaç kişiye verildi. O zamanın yöneticilerinin bu gerçekleri saklaması ve vatandaşlarımıza izah edebilmesi mümkün değildi. 500 TELEVİZYON ve 1500 RADYO'NUN GÜNDE 24 SAAT YAYIN YAPTIĞI DEMOKTATİK BİR ÜLKEDE ARTIK MAZERETLERİNİN ÇOK DİKKATLİ HAZIRLANMASI GEREKİRDİ. Olmadı. Olamadı.
Halkımız artık her şeyi biliyor ve anlıyor. Bu bakımdan sizi yönetim makamlarına taşıyan sokaktaki sessiz kitlenin sesi iyi duyulmalı ve nabzı iyi ölçülmelidir. Psikolojik açıdan insanımızın zamlara dayanma gücü son haddine ulaşmıştır. ZAM haberini duyan sokaktaki sade ve sessiz çoğunluk adeta parlamaktadır. İnsanlar; kendisinin , ailesinin ve çocuklarının sadece bugününü değil yarınını da düşünmek ve bunun hesaplarını bugünden yapmak zorundadırlar.
30 sene önce emekli olan 30 yıllık bir işçi ve memur kendi başını sokabileceği sosyal mevkiine yakışır bir ev alabiliyordu. Ve kendine de biraz para kalıyordu. Bugün en yüksek dereceli emekli memur ev değil, oda bile alamıyor. İşte bu çok basit gibi görünen konu bu insanı hayata küstürüyor. Sağlığını bozuyor ve iş verimini düşürüyor.
Namusuyla çalışınca böyle oluyor. O halde ne yapacak. Normal dışına taşacak. Ama aldığı terbiye ile bunu yapamıyor. Bu sefer namusuyla çalışmayanların, bin bir yalanla insanları dolandıranların daima kazandığını görüyor ve olanlara bir kat daha kahroluyor. Bu yara giderek büyüyor. Bu yaranın tedavi zamanı gelmiştir ve hatta geçmiştir.
Sonuç olarak; 4 Kasım 2002 sabahından itibaren ülkemizde arkasında meclisin, yani bir bakıma halkın çoğunluğunun desteğini almış bir iktidar vardır.
Sayın büyüklerimiz; toplumumuzu iyi incelesinler. Halâ bu toplumu rehabilite edebilme şansları vardır. Sosyal olayların uzun sürecek olan tedavileri yöneticilerimizin yönetim maharetlerini ortaya koymaları için önemli bir fırsattır.
"Türkiye Arjantin gibi olmaz"diyerek olayları geçiştiremezsiniz. Durdurun bu zam furyasını. Kazanın insanlarımızı . Bunu yapacak güçte ve sayıdasınız. Yeter ki inanın... Ekonomik darboğaz nedeniyle adeta bir yaşam ve hayatta kalma mücadelesi vermekte olan Milletimiz patlamaya hazır bir dinamit haline gelmiştir. Üzerine ateşle gitmenin ve daha fazla zorlamanın anlamı yoktur ve zamanı değildir.
Yeni yöneticilerimiz de aynen Kemal Derviş devrinde olduğu gibi, verdikleri demeçlerle ekonominin artık düzlüğe çıktığını anlatmaktadır. BORSA, DÖVİZ ve FAİZ' deki iyileşmeden bahsetmektedir. Bu sözlerin halka hiçbir şey ifade etmediğini artık görün ve anlayın. Bu dedikleriniz en fazla 100.000 kişiyi ilgilendirmektedir. Geride ekonomik bunalım içinde çıkış yolları arayan 70 milyon Türk vardır.
Olayları çok iyi değerlendirmek, sosyal ve ekonomik sıkıntılar içinde bunalmış insanlarımızı daha da zorlayacak tutum ve davranışlardan kaçınmak lazımdır. Sayın yöneticilerimize biraz daha dikkatli ve sağ duyulu davranmalarını öneriyorum. Allah'tan insanımıza sabır ve metanet vermesini diliyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 28 Aralık 2002 Cumartesi |
|
|