Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Türkçede "HEM KEL, HEM FODUL"şeklinde bir benzetme vardır. Bu söz Türkiye'yi yönettiğini sanan kadrolar için söylenmiş olsa gerek. Milletçe yakaladığımız futbol sevincini nasıl bir beceriksiz davranış ile bozacaklar, ve vatandaşa fırsattan istifade ile alışageldiğimiz şekilde nasıl bir kazık atacaklar diye beklerken dün sabah erken saatlerde PAMUKBANK ve YAPI KREDİ BANKASI Operasyonu ile uyandık.
Artık istesekte istemesek teTürkiye'nin yeni ve uzun süre değişmeyecek gibi görünen gündemi KARAMEHMET olacaktır. Bu kesin . Ne Senegal Galibiyeti ve ne de Dünya Kupasında final oynama şansının elde edilmesi bu depremi hafifletemez.
Evet. Devlete olan derin güvensizlik sebebi ile birbiri peşisıra düştüğümüz ekonomik krizlerden kurtulmayı beklerken yapılan bu operasyon ile yöneticilerimizin " BANA BUNDAN SONRA HİÇ GÜVENMEYİN" diye adeta reklam yaptığını görüyoruz.
Evet, bundan sonra Türkiye'nin gündeminin Pamukbank olacağı kesin. Türk Milleti bundan 1.5 yıl önce Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Başbakanın kafasına Anayasa fırlatıldığı gerekçesi ile başlayan Ekonomik Kriz günlerindeki ruh haline geri döndü... Aylar önce içi boşaltılan bankaların bir bir Fon'a devredilmesi ile başlayan süreç, dün Pamukbank'a el konmasıyla bambaşka bir boyut kazandı...
Toplumun bütün kesimlerinde deprem etkisi yaratan operasyonla birlikte Türkiye'nin gündemi de değişmiş oldu. Siyasilerden ekonomistlere, sivil toplum örgütlerinden medyaya kadar uzanan çok büyük bir kesim, Pamukbank'a haksızlık yapıldığını savunuyor. Türkiye'nin en zengin, dünyanın ise 29 ncu büyük zengini olduğu bildirilen saygın bir Türk İşadamının ani bir operasyonla alaşağı edilmesi, toplumumuzun hemen her kesimini rahatsız etti. Hemen hemen tüm çevreler ağız birliği etmişcesine Pamukbank ve Mehmet Emin Karamehmet'e haksızlık yapıldığını, Türkiye'de yükselen değerlerin devlet tarafından aniden katledildiğinin altını çize çize haykırıyorlar.
Sanıyorum ki bu depremden sonra SABANCI, KOÇ gibi ekonominin devleride nasiplerini almışlardır.. Belkide sıranın kendilerine gelmesini beklediklerinden şimdiden acil tedbirler almaya başlamışlardır...
Siyasi Parti sözcüleri cevap bekleyen soruların çokluğu karsısında Pamukbank operasyonunda kirli hesaplar yattığını belirterek son derece ciddi suçlamalarla hükümete yükleniyorlar. Operasyondan çok memnun olduğunu açıklayan Sayın Kemal Derviş ve BDDK'ya saldırmaya başladılar. Doğal olarak bütün bu olanların tek ve asıl sorumlusu bulunan Başbakanımız bilinen sağlık sorunları sebebiyle artık yönetimde ciddiye alınmadığı için doğrudan saldırılar kendisine yapılmıyor.
Sonunda ekonomik çevreler ve iş dünyamızın saygın kurumları da Pamukbank operasyonuyla birlikte elindeki tüm mal varlığı devlet tarafından adeta gaspedilen Mehmet Emin Karamehmet'e haksızlık yapıldığı fikrinde birleştiler..
Tüm bu tartışmaların arasında devlet himayesinde olan Fiskobirlik'ten yapılan açıklama ise Mehmet Emin Karamehmet'e haksızlık yapıldığını doğrular nitelikteydi.. Buna göre devletin Pamukbank'a 2 katrilyon borcu olduğu belirtildi.. 2 milyar dolarlık açığı nedeniyle el konulan Pamukbank’a, devletin 2 katrilyonluk borcu olduğu doğrulandı. Bankaya el konulmasını sağlayan Kemal Derviş’e bağlı Hazine’ninde bu parayı ödemektense Bankaya el koyarak borcun üzerine yatmayı denedikleri ortaya çıktı...
BDDK ve Hükümet aleyhinde ileri sürülen görüşlere cevap verilmemesi, yanında ABD Maliye Bakanlığının ve IMF Yönetiminin yapılan operasyonu destekler mahiyetteki tavırlarını bir bildiri ile kamuoyuna açıklamaları ve bu operasyonun çok başarılı olduğunu bildirmeleri akıllarda cevapları bilinmeyen soru işaretleri bırakmaktadır.
Türkiyenin en eski ve en büyük kuruluşunun bir kalemde silinip atılması geleceğimizin ipotek altında bulunduğu izleminini kuvvetlendiriyor. Türkiye üzerinde oynanan oyunları yakından takibeden ve yıllardır her platformda halkımızı bilgilendirmeye çalışan bir kişi olarak ülkemizi çok kara günlerin beklediğini görüyorum.
İnsanlarımızın mevcut siyasi yapı içinde ancak çözümsüzlük üretileceğini bildiğini ve yakın vadeli umutlarının giderek tükendiğini de görüyorum. Allahtan bu millete yardımcı olmasını diliyorum. Gelinen noktadan çıkışın artık bir değil bir kaç Atatürkle aşılabileceğini değerlendiriyorum.
Kalemi ile halkımızı ekonomik konularda bilgilendirmeye çalışan ve gerçekten çok büyük bir okuyucu kitlesi olduğuna inandığım Sayın Güngör Uras Bey MİLLİYET Gazetesinin 21 HAZİRAN 2002 tarihli sayısında yer alan köşesinde konuyu büyük bir vukufiyetle dile getirmiş. Halkımızın büyük çoğunluğunun hislerine rehber olmuş. Bizleri bilgilendirdiği için kendisini kutluyorum. Gönül arzu eder ki Türkiyeyi yönettiğini sanan sayın Devlet Büyüklerimiz de okusunlar ve feyz alsınlar. Ama ben onların okumaktan çok bol boyalı basınımızın renkli sayfalarındaki resimlerle oyalandığını çok iyi tahmin edebiliyorum.
Sayın Güngör URAS Bey'in "IMF TÜRKİYE'Yİ BUDUYOR." başlıklı yazısını okuyucularımla bir kere daha paylaşmak için aynen aşağıya alıyorum.
Dr.Tahir Tamer Kumkale (21 Haziran 2002 )
-----------------------------------------------------------
Milliyet Gazetesi 21 Haziran 2002 Perşembe
IMF TÜRKİYE'Yİ BUDUYOR Sayın okuyucularım, sayın halkım... Çok kötü şeyler oluyor... Çok kötü şeyleri bize iyi şeyler diye yutturuyorlar. Bizi uyutuyorlar. İşler iyiye gitmiyor. Kötüye gidiyor. Bizim etimiz, budumuz ne idi ki? İyi veya kötü üç şirketimiz, beş bankamız vardı. İyi veya kötü durumu idare ediyorduk... Türkiye’yi adam edecekler diyerek ipleri IMF’nin eline verdiler...
IMF aldı eline baltayı... Ha babam vuruyor. Vurdukça Türk ekonomisini buduyor. Yazının başında tekrarlayayım... IMF’siz olmaz. Ama bir ülkenin kaderi, iplerin tamamı da IMF’ye teslim edilemez. Ülke kendi kaderini, kendi politikalarını kendi belirler. Akılcı ve doğru politikaları IMF destekler... Halbuki bizim kendi politikamız yok. Kendi kaderimizi belirleme yetki ve sorumluluğunu IMF’ye teslim etmişiz. İplerin tamamı IMF’nin eline geçmiş.
Kararı IMF verdi. Önceki gün bir bankaya el konuldu, diğerininin ortaklık hakları alındı ya... Bu kararları Türk hükümeti değil, IMF verdi... Dikkat buyurunuz, el konulma kararı daha Türk kamuoyuna açıklıkla yansımadan, Washington’da IMF yetkilileri basın toplantısı düzenleyerek, "Pamukbank’a el konulması ve Yapı Kredi Bankası’nın kontrol altına alınması kararını" memnuniyetle karşıladıklarını açıkladılar.
Bugüne kadar kendi politikasının ne olduğunu bir türlü ortaya koyamayan, sadece IMF’nin dediklerini yapan, IMF’yi gücendirmemek için sekiz takla atan Kemal Derviş, "Sevinçliyim... Daha güçlüyüz" şeklinde konuştu!
IMF, neden "memnun"? Kemal Derviş, neden "sevinçli"? Türkiye’de toplam banka kredilerinin yüzde 22’sini veren 2 banka daha yok oluyor diye mi? Türkiye ekonomisinde yatırım, istihdam, üretim, ihracat bakımından büyük ağırlığı olan "Çukurova Grubu" dağılacak diye mi? Türkiye’nin az sayıdaki müteşebbislerinden biri olan Mehmet Emin Karamehmet bundan böyle ne bankacılık, ne sanayicilik yapabilecek, köşesine çekilip oturacak diye mi? Yoksa... Ohhh oh... Yabancılara satacak iki banka daha çıktı... Önce Pamukbank’ı yabancılara satarız, sonra, Pamukbank’ın zararına mahsuben Yapı Kredi hisselerine el koyarak onları yabancılara satarız. Böylece iki büyük banka daha yabancı sermayenin olur diye mi?
Sayın okuyucularım, sayın halkım... Bu tabloda Kemal Derviş nasıl "Sevinçliyim, şimdi daha güçlüyüz?" diyebiliyor? (Demirbank nasıl batırılmadan düzeltilebilir idi ise, Pamukbank da batırılmadan düzeltilebilirdi. Bir defa batırdıktan sonra düzeltmek imkansız. Ama niyet düzeltmek değil de başka ise... O zaman söylenecek söz yok...)
Derviş bu ülkede 15 aydır IMF’nin dediklerini uyguluyor, uygulatıyor. Herhangi bir engel çıktığında siyasi şantaj veya özel ziyaretlerdeki "tehdit ve uyarılar ile" düğüm çözülüyor. IMF ne isterse oluyor da ne oluyor?
(1) IMF talimatı doğrultusunda 1997 yılından bu yana 20 bankanın defteri dürüldü. Yapı Kredi’yi de ekleyiniz. Etti 21 banka... Bunların çoğu on yılda, yirmi yılda kurulup palazlanamayacak kadar önemli bankalardı. (2) Üretim durdu. Ülke fakirleşti. Milli gelir 200 milyar dolardan 150 milyar dolara geriledi. (3) 15 bin fabrika, 400 bin KOBİ kapandı. (4) 15 ayda önce 900 bin lira olan dolar 1 milyon 550 bin liraya çıktı. (5) 42 milyar dolar olduğu için çevrilemez endişesi ile istikrar programı başlatılan iç borç stoku 92 milyar dolara yükseldi. (6) Enflasyon hedefi yüzde 35 iken Hazine yüzde 74 faiz ile borçlanıyor. Yüzde 32 reel faizi Hazine’nin ödemesi imkansız. (7) 15 ayda 1 milyon 200 bin kişi işsiz kaldı. (8) IMF’den 30 milyar dolar kredi geldi. Bir doları ekonomiye katkı yapmadı. Tamamı borç faizine gitti. Bu tabloda Kemal Derviş nasıl oluyor da "Sevinçliyim... Daha güçlüyüz" diyebiliyor? Sayın okuyucularım, sayın halkım... Ben saf ve bakir bir Türk iktisatçısı olarak "Üzüntülüyüm... Endişeliyim..." Çünkü IMF’nin ve onun politikalarının uygulamasından başka bir şey yapmayan, kendi özgün politikasını ortaya koyamayan Kemal Derviş’in "Nasıl bir Türkiye modeli için çaba gösterdiklerini bilemiyorum." Bu ülkeyi, bu ekonomiyi ne yapmak istiyorlar? Bir modelleri var mı? Yoksa almışlar ellerine baltayı, ha babam buduyor, günlerini mi geçiriyorlar? (Yazan: Güngör Uras)
Dr. Tahir Tamer Kumkale 21 Haziran 2002 Cuma |
|
|