Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
BREZİLYALI JÖNTÜRK SUBAYLARIN HİKAYESİ |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Bir kurumun yaşaması, gelişmesi, muvaffak olması o kurumun başına geçenlerin iyi huylu, dürüst, imanlı kişiler olmasına bağlıdır.(Gazi Mustafa Kemal Atatürk – 1933) |
Türkiye, 2013 sonbaharında yeterli potansiyele sahip olmasına rağmen pek çok alanda bölgesel güç olma istikametinden sür'atle uzaklaşmaktadır. Güçlü ülke olmanın temel koşulu güçlü orduya sahip olmaktır. Halbuki son bir kaç yıldır Ordu-Millet Türklerin orduları, birbiri ardınca sürdürülen Asimetrik Psikolojik Savaş operasyonları ile itibarsızlaştırılmakta ve Türk halkı nezdindeki güvenirliğini kaybetmesi için türlü oyunlarla sarsılmaya çalışılmaktadır..
Acımasızca sürdürülen saldırıların binlerce yıllık köklü geleneklere sahip Türk Ordusu çınarından sadece birkaç dal ve yaprak koparmaya yarayacağını, ana gövdenin sapsağlam ayakta olduğunu “BİZ TÜRKLER, ORDU-MİLLET OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ” başlıklı altı serilik yazı ile vurgulamaya çalıştım. Başlıktan da anlaşılacağı gibi şimdi çok değişik bir açıdan ve Okyanus ötesinden bakarak Türk ordusunun gerçek gücünün dışarıdan nasıl göründüğünü bizzat şahit olduğum olaylarla tanımlamaya çalışacağım.
1998 yılı Kasım ayı sonlarında Sao Paula Üniversitesinin daveti üzerine bir seri konferanslar vermek üzere Brezilyaya gittim. Sao Paula Fahri Konsolosumuz Sayın Hadi Balık Beyin sıcak ve içten misafirperverliği ile bir haftalık yoğun programda hem bu ülkeyi ve insanlarını tanıma ve hemde bize çok benzeyen bu ülkenin kültürünü inceleme fırsatı buldum.
Beş kişilik heyetimizde asker kökenli olarak benden başka o tarihte TESUD (Türkiye Emekli Subaylar Derneği) Başkanlığını yürüten E. Tümg. Dr. Sıtkı Aydınel ve TESUD yönetiminden E. Albay Güven Çakır vardı.
Ziyaretin son gününde Sao Paula Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve ayni zamanda Güney Amerika'daki en büyük Stratejik Araştırmalar Merkezi olan NAIPPE’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. José Braz de Araújo’nun daveti üzerine özel bir konferans vermek üzere NAIPPE merkezine gidildi. Aslen Fransız kökenli ve sol kolunu omuzdan itibaren kazada kaybetmiş olan Prof. Dr. José Braz de Araújo’nun gerek üniversite içinde ve gerekse Brezilya ordusu nezdinde çok etkili bir isim olduğunu önceden öğrenmiştik. São Paulo Üniversitesi bünyesinde “Kamu Politikası ve Strateji Analizi için Disiplinler Arası Merkezi” konuşlanan ve daha sonra benimde danışman olarak görev yaptığım NAIPPE-USP, yüzelli kadar araştırmacının master ve doktora seviyesinde öğrenim aldığı bir kurum. Başta Brezilya yöneticileri olmak üzere araştırmaları ile tüm Güney Amerikanın beyni gibi çalışıyor. Merkez, stratejik seviyedeki öngörüleri ile kıtanın devlet adamlarına ışık tutuyor.
Merkezin duvarlarının boydan boya haritalarla kaplı olduğu brifing odasında bizi dinlemeye gelen elli kadar doktora öğrencisi adına başkan Prof. Dr. José Braz de Araújo, hoş geldiniz sözlerini müteakip çalışmalarını tanıtan bir konuşma yaptı.
Konuşmasında dünya çapında etkili imparatorluklar kuran bir millet olan Türklerle ve Türkiye ile yakından ilgilendiklerini belirtti ve ogüne kadar Türkiye hakkında yapılan bilimsel çalışmaları özetledi. Şimdi ise yeni başladıkları “PKK’nın Hedefleri ve Ortadoğu’da Türkiye merkezli bir Kürt Devletinin Kurulma Faaliyetleri” konusu üzerinde çalıştıklarını, Türk heyeti buraya kadar gelmişken bizi bu konuda aydınlatırlarsa memnun olacaklarını bildirdi.
Söz alarak iki saat kadar süren ve bir saatten fazlası soru-cevap periyotu şeklinde cereyan eden bir takdim yaptım. Dünya çapında oynanan emperyalist oyunları ve dünyanın merkezinde petrol ile dünya ticaret yollarını kontrol eden Türkiye üzerindeki küresel güçlerin yıkım çalışmalarını izah ettim. PKK’nın küresel güçlerin kontrol ve güdümünde çalışan bölücü bir terör örgütü olduğunu, bugün önümüze koyulan PKK Dosyasının bu seviyede bir araştırma merkezinde konu olarak seçilmesinin merkezin itibarını zedeleyeceğini ve temel işlevine asla yakışmadığını belirttim. Ayrıca bu yaptıkları çalışmanın bilime hizmet etmeyeceğini ama küresel güç odaklarının oyunlarına katkıda bulunacağını vurguladım.
Takdim sonunda Prof. Braz yeniden söz aldı. İmparatorluk tecrübesi olan bir millete mensup bir bilim adamının derin görüş ve kapsayıcı bir perspektifle dünya olaylarını izah etmesinden çok memnun olduklarını, konuşmayı filme aldıklarını ve derslerde sıkça kullanacaklarını bildirdi. Prof. Braz konuşmasını; “Sonunda itiraf etmek zorundayız ki bu kıt'ada en iyi araştırma merkezi olduğumuz yaygınsa da bizim sömürge geçmişimizden gelen ortak aklımız ve bilgi birikimimiz küresel alanda olayları tanımlamaya yetmiyor. Küresel olayları geniş bir çerçeve içinde algılayamıyor ve yeterince değerlendiremiyoruz. Belki ülkemizi kuşatan okyanus bizim eski dünya denilen Avrasya’ya ulaşmamızı engelliyor. Belki de genlerimiz buna yeterince müsait değil” sözleri ile noktaladı. Konferans sonunda Prof. Braz’ın birlikte çalışma teklifini kabul ettim. Böylece NAIPPE çatısı altındaki danışmanlık çalışmalarım fiilen başladı ve 2004’de Prof. Braz’ın ölümüne kadar devam etti.
Toplantı sonunda Prof. Braz, israrla Rio yakınlarındaki Harbokulu'nu ziyaret etmemizi istedi. Kendisinin orada da öğretim üyesi olduğunu ve okulun ilk defa görecekleri Türk subayları için bir sürprizi olduğunu söyledi. Ertesi gün Cumartesi yani tatil olması ve bizim dönüş günümüz olmasına rağmen Harbokulu ziyareti için randevu ayarlandı. Harbokulu nizamiyesinde Okul Komutanı Tümgeneral tarafından askeri törenle karşılandık. Üç emekli Türk subayı için üç saat kadar sürecek doyurucu bir gezi programı hazırlamışlardı. Prof. Braz’ın söylediği büyük sürpriz brifing salonunda bizi bekliyordu. 100 kadar Brezilyalı subayın da hazır bulunduğu brifingde kısa bir tanıtım filminden sonra okul komutanı Tümgeneral kürsüye geldi. Komutan, Brezilya ordusunun gücü ve Brezilya askerinin özelliklerini genel olarak izah ettikten sonra eğitimde halen Amerikan sisteminden yararlanarak oluşturdukları yeni Brezilya ekolünü uyguladıklarını, daha önce İkinci Dünya savaşı sonlarına kadar devam eden Alman sistemini kullandıklarını, Almanlardan öncede İngiliz sisteminin bulunduğunu ve temel olarak kurucu unsur olan Portekiz kültüründen de ayrılamadıklarını anlattı.
Komutan bu uzun izahtan sonra durdu. Derin nefes aldı ve “Tüm bu sistem ve usuller genel çalışmalarımızı belirler. Oysa biz her Brezilya subayının JÖNTÜRK olarak yetişmesini ister ve onları bu hedefe ulaştırmak için gayret ederiz. Orduda Jöntürk mertebesine ulaşabilmek Brezilya subayının hedefidir. Çünkü Jöntürk olmayanın sistem içinde yüksek komuta kademesine gelmesi mümkün değildir.” dedi. Ve bu salonda kendisi ile birlikte sadece üç Jöntürk subay bulunduğunu ikide aday subay olduğunu belirti.
Komutanın bahsettiği Jöntürk karakteri, geçen asrın başlarında Osmanlı yönetimine muhalefet eden ve Avrupa'da teşkilatlanarak hareket eden Osmanlı aydınlarına Avrupa'da verilen isimdi. Onlara göre Jöntürk; kahramanlığı, cesareti, doğruluk ve dürüstlüğü, olağanüstü yetenekleri olan ve her alanda örnek bir kişiliği temsil ediyordu. Brezilya ordusunda da subaylar için ulaşılması gereken bir hedef olarak yaygınlaşmıştı. Brezilya, Birinci Dünya Harbi öncesi ve harp esnasında Osmanlı topraklarından yoğun bir göç dalgası almıştı. Ve bu gelenlerin çoğunluğu padişah baskısından kaçan ve içinde gerçek Jöntürklerinde bulunduğu aydın ve elit kişilerden oluşuyordu.
Komutana, Jöntürk vasfının uygulamada ne anlama geldiğini, Jöntürk olmak için ne yapılması gerektiğini, prosedürün nasıl çalıştığını, bu değerlendirmeyi kimlerin yaptığını içeren bazı sorular sorduk ve bu konuda kullandıkları kaynakları istedik. Sonunda veda törenini müteakip ortaboy bir valizi dolduracak kadar kaynak dokümanla Harbokulu ziyaretini tamamladık. Bu dokümanları İstanbul’a döndüğümde vakit geçirmeden Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Necati Özgen’e elden teslim ettim. Özgen Paşa; konu ile çok ilgilendi, memnun oldu ve Brezilyalı subayların Akademilerde karşılıklı eğitim görmeleri için en kısa sürede ilgililerle temasa geçeceğini bildirdi.
Brezilyadan döndükten bir kaç ay sonra NAIPPE Başkanı Prof. Braz. Jose De Araujo Türkiye’yi ziyaret etti. Ziyaret için Türkiye’ye NAIPPE adına gönderdiği ve nezaretimde çalışan doktora öğrencilerini kontrolü bahane etmişti. Kendisine tüm Türkiye’yi kapsayan bir gezi programı düzenledim. Bu arada özellikle görmesini istediğim Harp Akademilerini ziyaret etmesi için akademi komutanlığından özel randevu aldım. Ziyaret günü Özgen Paşam İstanbul dışında idi. Akademiden sınıf arkadaşım Kurmay Başkanı Tümgeneral Hayri Güner bizi Nizamiyede karşıladı ve okulu bizzat kendisi gezdirdi. Fransız Harp Akademisinde de eğitim gören Güner Paşa akıcı Fransızcası ile kökeni Fransız olan Prof. Braz ile çok iyi bir diyalog kurdu ve ziyaret çok sıcak ve samimi bir hava içinde tamamlandı.
Okuldan ayrıldıktan sonra Prof. Braz’dan Harp Akademileri hakkındaki izlenimlerini özetlemesini istedim. ABD, İngiltere ve Rusya Akademileri dahil olmak üzere pek çok askeri okulda konferanslar verdiğini belirten Braz Hoca; “ Tek cümle ile özetleyeyim. Böyle bir bilim yuvasının olabileceğini bana söyleselerdi kesinlikle inanmazdım. Ama gözlerimle görüp şahit oldum. Ve burada atalarımızın subaylarımıza neden JÖNTÜRK olmaları hedefini verdiklerini şimdi çok daha iyi kavradım. Ayrıca neden Ordu-Millet olduğunuzu da idrak ettim” dedi.
Bugün bu ziyaretin üzerinden 15 yıl geçti. Ben bir daha konu ile ilgilenme fırsatını bulamadım. Bir konferans vesilesi ile başlayan iki ülke askerleri arasında başlayan sıcak diyaloğun ne boyutlara ulaştığını bilemiyorum. Ama bir şeyden çok eminim. Brezilya subayları hâlâ JÖNTÜRK olabilmek için gayret ediyorlar..
Dr.Tahir Tamer Kumkale http://ww.kumkale.net http://kumkale.wordpress.com
Dr. Tahir Tamer Kumkale 25 Eylül 2013 Çarşamba |
|
|