10 EYLÜL 2024 SALI

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






İMRALI SÜRECİ
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927)

 1 Şubat 2013 Cuma 

Ocak 2013’de Türkiye nereye sürükleniyor?

Terör, Türkiye’nin gündemindeki başrolü oynamaya devam ediyor. Bölücü terör örgütü PKK Anadolu sathında sürdürdüğü kanlı eylemleriyle devlete kafa tutarak adeta güç gösterisi yapıyor.

Aklı başında, sağduyu sahibi sıradan vatandaşlarımız hayretle ve endişe ile bu soruyu önce kendine sonra yakınlarına soruyor. Çünkü hiç olmaması gereken, daha önce hayâalini bile kuramayacağı olaylara birbiri peşisıra tanıklık eden insanlarımız adeta akıl tutulması yaşıyorlar.

TBMM’de grubu bulunan CHP’li ve MHP’li parti temsilcilerinin katılmadığı Ak Parti kongresinde PKK terör örgütünün hamisi, koruyup kollayıcısı ve ev sahibi, konumundaki Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani konuşma yapıyor ve salonda bulunan binlerce Ak Partili üye tarafından “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganları ile dakikalarca ayakta alkışlanıyor. Ve Türk milletini aşağılayan bu görüntü canlı yayınlarla 75 milyona izlettiriliyor.

Ak Parti 11 yıldır merkezi yönetimde tek başına iktidardadır. Ayni şekilde yerel yönetimlerde de çoğunluk Ak Partili başkanlardadır. Milletin güvenini kazanarak birbiri ardından üç genel seçimi oylarını arttırarak kazanma başarısını göstermiş çok güçlü bir siyasi partidir. Yani 11 yıl kesintisiz devlet tecrübesi olan bir partidir ve bu partinin kongresinde bu yaşananlar gerçek bir skandaldır. Üstü örtülecek ve önemsiz gösterilerek geçiştirilecek bir olay değildir.

Barzani’nin 'Türkiye seninle gurur duyuyor' sloganları ile alkışlanması düpedüz milletle alay etmektir. Tarihimize, şehitlerimize, gazilerimize ve tüm milletimize alenen hakarettir.

Kamuoyunun beklentisi, hazırlanış ve icrası bakımından tam bir görsel şölen manzarası arzeden Ak Parti kongresine gölge düşüren bu tarihi ayıbın örtülmemesi, sebep olanların cezalandırılması, kamuoyunun incinen gururunun ivedilikle tamir edilmesi idi. Ama beklenenler olmadı.

Eğer bu davranış daha önceden hazırlanıp plânlı ve danışıklı bir hareket olarak meydana geldi ise durum çok ciddi demektir. Eğer önceden plânlı değilde, o anda gelişmiş ve kontrol dışı meydana geldi ise durum daha da kötüdür. Çünkü Türk halkının % 50 sinin oylarını alan bir partinin mensuplarının memlekette akan şehit ve gazi kanlarından ve bu kanları dökenlerin hamisinin kim olduğundan haberleri yok demektir. Bunu izah edebilmek çok daha zordur..

Hergün şehitler için cenaze törenleri yapılan bir ülkeyi yöneten partinin kongresinde bu kanların dökülmesinin baş sorumlularından biri olan Mesud Barzani’ye “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye tezahürat yapılması içimizi acıtmıştır. Suriye’ Kürt bölgesinin yeniden canlanmasında büyük katkısı olan, Büyük Kürdistan’ın inşaasında gözünü kararlı olarak Türkiye’yin doğu ve güneydoğusuna diktiği açıkça belli olan bu adamı kongreye davet etmek hatadır. Konuşturmak büyük hatadır. Birde üstüne tezahürat yapılmasına zemin hazırlamak daha büyük hatadır.

Sonuç olarak, Ak Parti’nin yönetiminde dünya gücü olma hedefinde hızla ilerlediği vurgulanan Ocak 2013 Türkiyesinde gelinen durum budur.
Vah benim Türkiyem.. Atatürk ile birlikte Cumhuriyeti kurarak bizlere emanet eden nesillerin kemiklerinin sızladığını ve “sizden utanıyorum”diye haykırdıklarını hissediyorum..

Peki sonunda ne oldu? Milletimiz bu tablo karşısında tepkisini gösterebildi mi.? Ak Parti yönetimi hatasını anlayıp, tedbir geliştirdi mi?

Hayır millet sadece seyretti. Zaten gündemi belirleyen toplum mühendisleri hemen devreye girdiler. Bir yandan Cumhurbaşkanı Özal’ın açılan mezarında hala sapasağlam durduğunun neden ve niçinleri tartışılırken, Akçakale’ye düşen bir bomba ile 5 kişinin ölüp 13 kişinin yaralanması Barzani konusunu tamamen unutturdu.

Millet şaşkın, olayların tamamen dışında başına neler geldiğini ve daha nelerin geleceğini anlamaya çalışırken bu defa da “İmralı Süreci”başlatıldı.

Bingöl’deki PKK saldırısında 10 askerimizin şehit olup, 70 askerimizin de yaralanması Türkiye’de ilan edilmemiş ama fiilen sürdürülen asimetrik savaşın ulaştığı seviyeyi gösteriyordu. Bu tablonun bir adım ötesi Türk ve Kürt toplumları arasında muhtemel iç savaşın başlatılmasıydı.

PKK’nın arkasındaki küresel mihraklar, bu savaş esnasında yapacakları destek operasyonları ile Büyük Ortadoğu Plânında gösterilen bölünmüş Ortadoğu haritasında Türkiye’ye verilen rolün tamamlanacağını, vadedilen Büyük Kürdistan’ın kurulacağını, 90 yıllık üniter cumhuriyetin fiilen son bularak Sevr Antlaşması şartlarına dönülmesini bekliyorlardı.

İşte bu ortamda daha önce Brüksel ve bilahare Oslo’da PKK örgütünün Kandil ve AB. temsilcileri ile TC. MİT Müşteşarlığı ekibinin yaptığı görüşmeler bir ileri safhaya götürüldü.

Başbakan Erdoğan’ın resmen açıklamasıyla; devletin akan kanları durdurmak için PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan ile doğrudan görüşmelere İmralı’da devam ettiğini kamuoyu hayretle ve de ibretle öğrendi.

Başta şehit aileleri ve gazilerimiz olmak üzere halkımız bu olaya isyan ederken bu sürece TBMM’de bulunan MHP dışındaki muhalefet partileri de destek olduklarını bildirdiler. Bu şekilde terör örgütlerinin sıkça başvurduğu silahlı propaganda operasyonları dünyada ilk defa başarılı olmuştur. Oda bize denk gelmiştir.

Dünyada terör örgütü yöneticileri ile barışın müzakere edilmesi uygulaması yaygın olarak vardır ve diyalog fikri doğrudur. Doğru olmayan ve bugüne kadar örneği görülmeyen husus diyalog zamanının yanlış seçilmesidir. Doğru zaman, terör örgütünün elinden silahı tamamen bıraktığına kesin kanaat getirildiği zamandır. Elde silah varken müzakere safhasının başlatılması ancak bir tarafın kesin mağlubiyeti durumlarında olabilir. Oysa burada Türkiye’nin PKK karşıında asla mağlubiyeti söz konusu değildir.

Bugün PKK, Anadolunun her yerinde devlete ve millete saldırırken ve şehitlerin cenazeleri gözyaşları içinde kalkmaya devam ederken, yani silahla mücadele sürerken silahlarını bırakmayan terör örgütü muhatap alınarak mücadele süreci devletin eliyle resmen müzakere sürecine dönüştürülmüştür. Mücadele ve müzakerenin birarada sürdürüldüğüne bugüne kadar şahit olunmamıştır.

İnşallah bu süreci başlatanlar başarılı olurlar da bizleri utandırırlar..
Şimdi İmralı’da Abdullah Öcalan ile nelerin görüşüldüğü ve ne gibi antlaşmalar yapıldığı sır gibi saklanırken İmralı’nın üst düzey ziyaretçileri de artmıştır.

Bir yandan ordumuzun PKK ile mücadelede etkin görev üstlenmiş seçkin subayları birbiri peşisıra tutuklanmaya devam ediliyor. Diğer taraftan PKK’nın ikinci adamı Şemdin Sakık’ın Silivri Mahkemesinde terörist olarak nitelendirilen tutuklu Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Bağbuğ hakkında gizli tanık olarak bilgisine başvuruluyor. Balyoz ve Ergenekon’a dahil edilemeyen 310 seçkin subay Casusluk ve Fuhuş davası ile suçlanıp Silahlı Kuvvetler aşağılanıp, itibar kaybettirilirken İmralıda ömür boyu hapis cezasını çeken teröristbaşı Abdullah Öcalan Cumhuriyetimizin yetkilileri tarafından PKK konusunda tek yetkili ve muhatap olarak seçiliyor.

Bu arada görevlendirilmiş basın, 35.000 yurttaşımızın ölümünden doğrudan sorumlu olduğu için ömür boyu ağırlaştırılmış hapse mahkum edilen Abdullah Öcalan’ın aslında ne kadar iyi bir Müslüman ve ne kadar barışçı bir insan olduğunu tefrika ediyor.

Bu süreci halka mantıki bir gerekçe ile anlatıp açıklayabilmek çok zordur.

Ne olacağını bekleyip göreceğiz. Ama iyi şeyler olabileceğini düşünmenin çok büyük bir iyimserlik olacağını değerlendiriyorum...

Bu coğrafyada bağımsızlığı koruyabilmenin tek şartı güçlü bir ordu ile devletin üniter yapısının mutlaka muhafaza edilmesidir. Küresel güçler, uzun süredir yürüttükleri psikolojik harp operasyonlarıyla Türk halkını birbirine düşman ederek parçalanma süreci için yeterli düzeye getirildiğini düşünmektedirler. Ve bu aşırı iyimser küresel efendiler bekledikleri parçalanma süreci başladığında Anadolu’nun kısa bir süre içinde Sevr haritasında belirtilen bölünmüşlük durumuna getirileceğine de inanmaktadırlar.

İşte bu yüzden yöneticilerimizin Osmanlı Devletinin parça parça olmuş Anadolu beyliklerini tek çatı altında toplayarak bir cihan imparatorluğuna dönüştürme sürecinin tam 300 yıl sürdüğünü asla unutmaması gerekmektedir.

Burada gerçekleştirilen çok özel bir psikolojik harp operasyonu vardır. Bu operasyon doğrudan doğruya “İMRALI SÜRECİ” adında gizlidir. Bu isimde terör yoktur. Anarşi yoktur. PKK yoktur. Ama, umut vardır. Çözüm vardır. Barış ve halkların kardeşliği vardır. Ve bütün bunları İmralı adası sakini Kürt büyüğü Öcalan bütün bunları ülkemize sağlayacaktır.

Verilmek istenen imaj budur. Peki, İmralı süreci çok iyi işletildi ve herşey istenilen ve plânlanan şekilde gitti. Nihai sonuç ne olacaktır?
İşte burada sürecin nasıl ceryan edeceği değil, ama sonuç açıkça bellidir. Sonuç Kürdistan Devleti’nin ilanıdır. Yani bölünmedir. Toprakların kaybıdır. Rejimin kaybıdır. Yani millete layık görülen barış değildir. Millete layık görülen acı ve gözyaşıdır.

Kız alıp-vererek aile çatısı altında et ve tırnak misali kaynaşan Türklüğü ve ve Kürtlüğü birleşmiş Anadolu insanına, bölünme zulmünü yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur.

Milletimizin üzerinde oynanan küresel oyunları anladığını görüyorum.
Halkımızın bu oyunları demokratik toplum kuralları içinde mutlaka bozacağına, şehit kanları ile vatanlaşan Anadolu’yu asla böldürtmeyeceğine inanıyorum..


Dr. Tahir Tamer Kumkale
httP://www.kumkale.net
http://kumkale.wordpress.com




Dr. Tahir Tamer Kumkale
1 Şubat 2013 Cuma

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale