Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
19 MAYIS 1919'un 93 üncü YILDÖNÜMÜNDE TÜRK GENÇLİĞİ ! |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Bende bu imanı yaratan kuvvet, yalnız aziz memleket ve millet hakkındaki sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir.(Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1935) |
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün NUTUK isimli ölmez eseri “1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir”sözleri ile başlar. Türk milleti ile birlikte ülkeyi işgal eden emperyalist güçlere karşı verdiği muhteşem milli mücadele anlatılarak cumhuriyeti emanet ettiği gençlere verdiği emirlerin bulunduğu “Gençliğe Hitabe “ile biter.
İşte NUTUK’ta Atatürk’ün kaleminden 19 mayıs 1919 sabahı ülkenin durumu; “ Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta... İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâf Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir'e çıkartılıyor....”
Bugün 19 Mayıs 2012’dir. Görünürde ülkemin her tarafında bağımsızlığımızı temsil eden Türk bayrakları dalgalanmaktadır. Topraklarımızda işgal ordusu olarak yabancı asker postalları bulunmamaktadır. TBMM açıktır. Milletimiz hür iradesi ile kendisini idare edenleri seçmektedir. Türk insanı modern çağın her türlü teknolojik imkanından özgürce istifade etmektedir. Buna rağmen insanlarımız mutsuzdur. Huzursuzdur. Güvensizdir ve geleceğinden emin değildir. Görünürdeki demokrasi manzarasına rağmen aynen 1919 işgal günlerindeki gibi kendilerini büyük bir baskı altında hissetmektedir. İnsanlarımız yabancı asker postalının değil, ama küresel güçlerin ekonomik, siyasi, kültürel, bilimsel, hukuki, sosyal ve psikolojik olarak her alandaki baskısını birebir hissetmektedir. Bu işgal daha çok zihinlerde kendini göstermektedir. İnsanlarımızın milli kimliklerinden süratle uzaklaşarak sadece günlük basit ekonomik kazanımları peşinde koşan şuursuz ve kimliksiz kalabalıklar haline dönüştüğü görülmektedir.. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 19 mayıs 1919’da topraklarımızdaki askeri işgali ortadan kaldırmak için Samsun’da kurtuluş mücadelesini fiilen başlatmıştı. O günün şartlarında silahlı işgale ancak silahla karşı konulabilirdi. Nitekim 19 Mayısı takip eden günlerde düşmanı Anadolu topraklarından asker gücüyle atmanın plan ve proğramları yapılmış, milli ordu oluşturulmuş, karşı saldırıya geçilerek başarıya ulaşılmış ve genç Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Oysa bugünkü zihinsel işgalin nasıl önlenebileceğine dair bilinen kesin bir çözüm şekli dahi bulunmamaktadır. Kim nereden ve nasıl başlayacak belli değildir. 89 yıllık cumhuriyetin sağladığı demokratik kazanımların birer birer kaybolması halkımızı karamsarlığa sürüklemektedir. Peki bu durumdan çıkış yolu yokmu dur? Varsa nedir ve kimler bunu başaracaktır.?
Çözüm vardır ve bu çözümü gençlik üretecektir. NUTUK, Türk insanına ve özellikle Türk gençliğine her türlü olumsuzluk karşısında neleri, nasıl yapabileceklerine dair örnekler ile doludur. Nitekim, “Gençliğe Hitabe” her türlü tehlikeye karşı mücadele yolunu çok güzel tarif etmektedir.
Bu vesile ile 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını idrak ettiğimiz, ama bayramı nasıl kutlayacağımıza dair kafalarımızın karıştırıldığı bu günlerde Atatürk'ün Türk gençliği hakkındaki düşünceleri ışığında günümüz gençliğini irdelemek istiyorum.
Atatürk'ü yücelten önemli bir yönü de Türk gençliğine verdiği değerdir. Gençlik kavramı Atatürk'te en yüce değer yargısına ulaşmıştır. Atatürk; GENÇLİK kavramını, ülkenin geleceğini emanet edeceği nesiller için kullanmıştır. O, köhnemiş zihniyetlere, milleti gerileten bağnaz zihniyete karşı dayanacağı kaynağı gençlikte ve onların dinamik fikirlerinde bulmuştur. Atatürk; çağdaş ve modern ilmin hakim olduğu zihniyetle yetişecek genç kuşakların, gelecekte eserlerini ve inkilâplarını daha da geliştireceğine, onu her türlü tehlikeden koruyarak yücelteceğine yürekten inanmıştır. Tarihte hiç bir lider O’nun kadar gençliğine güvenmemiş ve onlarla bütünleşmemiştir.
1918 yılı, savaş sonrası inançların ve kendine güven duygusunun Türk toplumunda ve bilhassa yöneticilerinde yıkıldığı bir dönemdir. Bu tam teslimiyet ortamında Atatürk için tükenmez inanç kaynağı, engin millet sevgisi ve Türk gençliğini tanımanın kendisine verdiği güvendir. Atatürk’e göre gençlik yaş sınırları dışına taşarak fikri bir anlam kazanmaktadır. Bir bakıma gençlik yaşça değil, fakat fikirce yeniliği vurgulamaktadır. O’nun, “Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir” sözü bunu anlatmak için kullanılmıştır.
34 yaşında Çanakkale’yi yaratan, 39’unda İstiklal Harbini kazanan orduların başkomutanı olan, 42 yaşında Cumhuriyeti kurup ilk cumhurbaşkanı olan ve 50 yaşında inkilâplarının büyük kısmını tamamlayan Atatürk; taşıdığı düşünce yeniliği, ruhundaki enerji tazeliği ile yaşamının her çağında gençti. Genç yaşadı ve genç olarak aramızdan ayrıldı. O’na göre genç olmak “İlkeler ve inkilâplara inanç ve bağlılık” ile eş anlamlıydı. O diyorki; “Benim anladığım gençlik; bu inkilâbın fikirlerini ve ideolojisini benimseyip gelecek kuşaklara götürecek kimselerdir. Benim nazarımda 20 yaşında bir yobaz ihtiyar, 70 yaşında biride idealist ise zinde bir gençtir.”
Milli mücadelenin asker kadroları gibi sivil kadroları da gençti. İşte bu genç neslin varlığı ile büyük dinamizmi milli mücadelenin başarılmasında önemli rol oynamıştır. Atatürk, hayatı boyunca genç değerleri desteklemiştir. Başarı için gençlere fırsat vermenin şart olduğuna inanmıştır. Yakın çevresini de bu konuda duyarlı olmaya zorlamıştır. Titizlikle seçerek yurt dışına okumak için gönderdiği gençlerin durumlarını bizzat takip ederek, hem bulundukları ülkelerde bu gençlere sahip çıkılmasını sağlamış ve hem de memlekete döndüklerinde bunlardan azami istifade etmek için büyük gayret göstermiştir. Bu gençlere yaşlarına göre çok büyük sorumluluklar vermiştir.
“Ey yükselen yeni nesil!... Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk. O'nu yücelterek yaşatacak olan sizsiniz." Diyen Atatürk'ün Türk milletine armağan ettiği en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti'dir. Atamız bu eserinin muhafaza ve müdafaasını Türk gençliğine emanet etmiştir.
Günümüz gençliği bu emaneti muhafaza edecek bilgiye, inanca ve kendine güvene sahip midir? Bizi Atatürkçü Düşünce ile yetiştiren nesillerden aldığımız feyzi, bizler günümüz gençliğine yeterince ulaştırabildik mi? İşte bu soruların cevabını vermekte zorlanıyorum. Çünkü küresel esen fırtınalarla kafası karmakarış olan günümüz gençliğinin milli davalara yaklaşımını gördükçe bu konuda iyimser düşünmek çok zorlaşıyor.
Bugün Türk çocuklarına Atatürk’ün armağanı olan NUTUK her satırı ile güncelliğini korumaktadır. “Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi” ise Türk gençliğine çok anlamlı, kapsamlı ve oldukça zor görevleri yüklemektedir. Gençliğe verilen görevler çok kutsaldır fakat çok ağırdır. Burada istenilenlerin gerçekleştirilmesi planlı, proğramlı ve sürekli bir çalışmayı gerektirmektedir. Verilen görevler ancak şuurlu ve inançlı kitlelerin yapacakları zorlu bir mücadele ile başarılabilir.
1982 Anayasası Türk milletinin % 92 'sinin kabul oyları ile yürürlüğe girmiştir ve ülkemiz otuz yıldır bununla yönetilmektedir. Geçen sürede pekçok değişiklik gören anayasamızda dokunulamayan tek kavram; bu anayasanın fikri temelini teşkil eden Atatürkçü Düşünce Sistemidir. Evet, 1982 T.C. Anayasası, dünyada hiç bir örneği olmayan bir şekilde bir fikri temel üzerine inşa edilmiştir. Bu temel "ATATÜRK İLKELERİ ve ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ"dir.
Anayasamız Devletimizi, İstiklâl ve Cumhuriyetimizi Türk gençliğine emanet etmektedir. Anayasa'nın bunu düzenleyen "Gençliğin Korunması" başlıklı 58 inci Maddesi aynen şöyledir; "Devlet; İstiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerini müsbet ilmin ışığında, Atatürk İlke ve İnkilâpları doğrultusunda ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.”
- Bugün devletimizin, ülkenin geleceğini emanet ettiği gençlere karşı yapması gereken ödevlerini yerine getirdiğini söylememiz mümkün müdür? - Hepimiz evlât yetiştirdik. Acaba evlâtlarımızı Atatürk'ün gösterdiği ilkeler ve düşünce sistemi doğrultusunda yönlendirebildik mi? - Çocuklarımıza, sorumluluklarına sahip çıkacak mücadele azmi aşılayabildik mi? - Çocuklarımızı, Türk kültürü ve Türk tarihi motifleri ile eğitebildik mi? - Küreselleşme adı altında ülkemize yöneltilen kültürümüze yabancı ve beyinlerimizi sömürgeleştiren fikir ve düşüncelere karşı kendimizi ve gençlerimizi koruyabildik mi? - Gençlerimizi Türk gibi mi, yoksa dünya vatandaşı olarak mı yetiştirdik? - Ortaya çıkan bugünkü tablo bizi memnun mu ediyor, yoksa üzüyor mu?...
İşte şimdi bütün bunların tartışılması ve aydınlarımızın gündeminde bu temel konuların bulunması gerekiyor. Peki bu konuda bir çalışmaya şahit oluyormuyuz? Ne yazık ki HAYIR..
Oysa, 19 Mayıs 2012’de gençlerimiz; Milli şuura sahip, Türk milli kimliğini tanımış, Türk kültürü ile bilinçlenmiş, modern ve çağdaş dünyanın gelişmesini takip edip ona ayak uydurabilen, müsbet ilmin ışıklarıyla donanmış olmalıdır. Türk istiklâlini ve cumhuriyetini sonsuza kadar devam ettirme görevi verilen gençlerimiz çağdaş eğitim ve öğretim metotları ile yetiştirilmelidir.
Atatürk'ün kastettiği ve özlediği gençlik; parçalanmış, bölünmüş, ayrı ayrı idealler peşinde koşarak birbiriyle kıyasıya çatışan, ve nihayet yabancı ideolojilerin esiri olan bir gençlik değildir. O'nun idealindeki gençlik; Türk Milletinin müşterek eğilimlerini temsil etmelidir. Hiç bir yabancı ideolojiye alet olmamalıdır. Fikir ve inanç birliği içinde bulunmalıdır.
Bunun için Atatürk'ün yönetici ve eğiticilere verdiği şu talimatın gereği mutlaka yerine getirilmelidir. "Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel, Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine ve milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. Fertleri bu mücadele gerekleri ve vasıtalarıyla donanmayan milletler için yaşama hakkı yoktur."
Gençlerimiz bilmelidir ki; bu kutsal vatan toprakları ve cumhuriyetimiz büyük fedakarlıklar ve dökülen kanlar karşılığı kazanılmıştır. Bugün gelinen seviyenin oluşmasında binlerce şehidin ve gazinin kanlarının harcı olduğu unutulmamalıdır. Bu vatanda Atatürk idealine ters düşen hiç bir akım yeşerme imkanı bulamamalıdır. Bu topraklarda yeşerecek filizi Atatürk dikmiş, gelişmesini ve korunmasını Türk gençliğine bırakmıştır. Bu bakımdan gençliğin görevi ve sorumlulukları ağırdır. Fakat asıl zorluk ve vebal bu gençliği yetiştirecek bizim neslin öğretmenlerinin sırtındadır.
Sonuç olarak; 19 Mayıs 2012’de Türk milleti Atatürk'ün gösterdiği hedeflere doğru bir hayli yol almıştır. Modern ve çağdaş bir dünya devleti olma yolunda da hızla ilerlemektedir. Bugün geldiğimiz noktada 1920'lerin 13 milyonluk Türkiyesinden çok ilerde olduğumuz kesindir. Fakat henüz Atatürk'ün idealindeki Türkiye'ye ulaştığımız söylenemez.
Bu ideale ulaşmak için; Türkiye Cumhuriyetini iç ve dış tehlikelere karşı koruma şuuruna erişmiş; fikren, ilmen, fennen ve bedenen kuvvetli; yüksek karakterli, bilimden güç alan ve bilimi amaç edinen; sağlıklı düşünme yeteneğine sahip olan; çalışkan ve kendine güveni olan bir gençlik yetiştirmek, devletin ve bizim nesillerimizin en önemli görevidir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 17 Mayıs 2012 Perşembe |
|
|