Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Avrupa Birliği sömürgesi miyiz? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Bütün bu şartlardan daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927) |
70 milyon Anadolu Türkünün 85 yaşındaki tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti tarihi kişiliğine yakışmayan olaylar yaşamaktadır. Ülkemiz, topraklarımızda tek bir işgal askeri bulunmadığı halde sömürge zihniyeti ile yönetilmektedir.
Türk halkının %47’sinin desteğini alan AKP, TBMM’de ve yerel yönetimlerde ezici bir çoğunlukla iktidarda olmasına rağmen ülkeyi işgal ordularının denetimi altındaymışız gibi yönetmektedir. Daha doğrusu yönetememektedir.
Görünürde işgâl bayrakları ve işgâl askerleri olmamasına rağmen yoğun psikolojik savaş saldırısı ile işgâl edilmiş beyinler yüzünden dış ilişkilerimizde ABD’nin, iç işlerimizde AB’nin ekonomik işlerimizde de IMF ve Dünya Bankasının emir ve direktiflerini harfiyen yerine getiren kapıkulları misali bir yönetim şekli sergilenmektedir.
AKP’nin yargıda devam eden kapatılma davasını takiben AB yönetiminden gelen açıklamalar yenir yutulur gibi değildir. AB yolunda düşe kalka ilerleyen ve hiç bir zaman üye olamayacağımız (AB ülkelerinin üst düzey yöneticileri tarafından devamlı tekrarlanan bir gerçek) bir ortamda demokratik hiç bir düzende olmayacak şekilde Türkiye tehdit edilmekte ve yaptırım uygulamakla korkutulmaktadır. Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu hiç dikkate alınmamaktadır. Aynen kendi sömürgelerindeki olaylara müdahale eder şekilde Türkiye’nin iç işlerine doğrudan müdahale edilmektedir.
Hernekadar 2002’den beri süren AKP yönetiminde içişlerimize karışılmasına ve her çeşit dayatmalara alıştıysak da bu defa işin terazisi kaçmıştır. Millet şaşkın, ne olduğunu anlamaya çalışmaktadır.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso adındaki gafil kişi Türk milletine nasihatlerde bulunmak ve kulağımızı çekmek için AKP’nin davetlisi olarak Ankara’ya gelmeden bir gün önce ön hazırlık ekibini gönderiyor. Bu ekipte yer alan iki Fransız polisi duvarlarında Atatürk’ün 23 Nisan 1920’de astığı “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazan TBMM binasına geliyor. Babalarının çiftliğinde gezer gibi bir davranışla parti genel başkanlarının odalarından tuvaletlere kadar her yeri inceliyor, kontrol ediyorlar. Ve bunu güvenliği sağlamak adına yaptıklarını söylüyorlar.
Pes doğrusu..
Kimden izin aldıkları belli değil..
Bu cesareti onlara kim verdi belli değil.. Sanki TBMM yolgeçen hanı..
Uşaklarının yaptıkları inceleme yetmiyor. Barroso Efendi için mecliste özel bir ofis isteniyor ve hemen tahsis ediliyor. Bu sömürge valisi kılıklı garip kişi muhalefet partisi liderlerini kendisine tahsis edilen odaya çağırarak kendileriyle görüşmek istiyor. Muhalefet partileri geçte olsa yapılan terbiyesizliği farkediyorlar ve beyefendinin ayağına başkanlarını göndermiyorlar.
Başbakanlıkta devlet başkanları gibi törenle karşılanan Efendimiz Barosso, bilahare TBMM’de milletvekillerimize hitabederek onlara veciz bir demokrasi ve medeniyet dersi vermiştir.
27 Avrupa ülkesinin oluşturduğu birliğin yöneticisi durumundaki bu kişinin herhangi bir AB ülkesinin parlamentosunda böyle elini kolunu sallayarajk sömürge valisi edasıyla çıkıp konuşabileceğini tahmin etmiyorum.
İstiklalini canıyla ve kanıyla kazanmış bir milletin kurduğu Türkiye Cumhuriyetini bu hallere düşürenleri şiddetle kınıyorum. Milletimizin başını üç kuruşluk adamlar karşısında eğenleri Türk milletinin bütün fertlerinin hissiyatına ortak olarak affetmiyorum. TBMM duvarlarında asılı duran “Hakimiyet kayıtsız Şartsız Milletindir “sözünün artık bu mecliste yerinin kalmadığına düşünüyorum. Çünkü görüyorum ki; hakimiyet artk millette ve onun temsicilerinde değil, Avrupalı efendilerimizdedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu derece aşağılanmasına izin vermeye ve göz yummaya kimsenin hakkı yoktur. Muhalefeti ve iktidarı ile bu geri zekalı sömürge artıklarına Atatürk Türkiyesinin tam bağımsız ve onurlu bir devlet olduğunu söyleyebilecek ve bunların şımarıklıklarına karşı kapıyı gösterecek bir aslan yüreki yiğit çıkaramıyor muyuz.?
Bu kadar mı basiretimiz bağlandı.?
Bu kadar mı binlerce yıllık devlet gelenek ve göreneklerimizi dışladık.?
Aslında Türkiye’ye gelen AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn efendilerin çok cesur olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü bu iki zat’ın son bir kaç haftadır Türkiye aleyhindeki söylemleri yenir yutulur cinsten değildir. Türkiye Cumhuriyetinin hukuki statüsünü hiçe sayar şeklindeki saldırgan söylemlerinden sonra korkmadan, çekinmeden, utanmadan ve de sıkılmadan bu ziyareti yapabilmeleri büyük cesaret örneğidir..
Adamlar baktılar ki ner söyleseler aldıran yok. Tenkitlerinin dozunu arttırdılar. Yine ses gelmeyince, “bari biz gidelim bunlara bir kere de kendi içlerinden hakaret edelim. Belki o zaman anlarlar” dediler. Sonunda dediklerini yaptılar ve geldiler.Kırallar gibi karşılandılar. Edecekleri ettiler. Diyeceklerini dediler. Bizde başımız önümüzde efendilerimizi dinledik. Verdikleri veciz demokrasi dersini çalışacağımıza ve ilerine onlara daha fazla layık olabilmek için çabalarımızı arttıracağımıza söz vererek kendiklerini bir dahaki seferde daha iyi ağırlamak üzere uğurkaldık.
Eskiden ABD 6 ıncı filosu İstanbulu ziyaret ettiğinde, üniversite öğrencileri ve işçiler sokaklara dökülür. Tuttukları Amerikalı askeri dolmabahçe önünden denize atarlardı. Yeri göğü inletirler, dosta düşmana bağımsızlığımızı haykırırlardı.Şimdi ise, küresel psikolojik savaş saldırıları ve digital abluka altındaki milletimizin uyuşturulan beyinleri neyin ne olduğunu anlamaya dahi yetmiyor. Onlar algılayana kadar olaylar olup bitiyor ve gündem değişiyor.
Görülen o ki; AB’in komiserleri kanalıyla yapılan tehdit ve hakaretleri malesef hep duyacağız. Onlar konuşacak.. Biz hep susacağız. Çünkü kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya bulunan AKP’nin tutunacak tek dalı AB kaldı.
AKP’nin, şimdiye kadar verdiklerimizle yetinmeyeceği belli oldu. AB’nin her istediğini vermeye razı ve hazır olduğunu bir kere daha gösterdi. Yeter ki şu sonu belli olmayan “müzakere süreci” hiç kesilmesin istedi.
- AKP’nin ikidarda kalmak uğruna Türkiye’yi sömürgeleştirmekten çekinmediğini gösteren bu ziyaret günlerine nasıl geldik?
- Avrupa Birliğine girme sevdası ile ülkemizi adeta Avrupalı sömürge kafalılara teslim edecek duruma nasıl düştük?
- 10-15 yıl sonra ne olacağı bilinmeyen bir birliğe zamanı belli olmayan bir tarihte girmek uğruna egemenliğimizi neden teslim ettik.?
- Irak topraklarında fiilen Federal bir Kürdistan oluşumunu destekleyen AB’nin bu devletin Türkiye'deki büyük kısmının bağımsızlığı için çalıştığını neden göremedik?
Bugün T.C.Devleti alenen ve büyük bir cüretle AB ile ABD 'den yönlendirilen gayretlerle bölünüp parçalanmak istenmektedir. Bu istekler AB yolunda ilerleme verilen tavizler devam ettikçe dozunu arttırmaktadır.
Meydan o kadar boştur ki ve ülkemiz o kadar sahipsizdir ki; bölücü örgüt tarafından kan gölüne çevrilen ülkemize Avrupa'dan herhangi bir nedenle gelenlerin Başkent Ankara'dan sonra ikinci durakları Kürdistan'ın başkenti olarak tanımladıkları Diyarbakır'a uğramak olmaktadır. Bu arada PKK'ya yardım ettikleri sabit olduğundan 10 yıl hapiste yatan Leyla Zana Hanım ve arkadaşları ile Diyarbakır Belediye Başkanı'nın özel olarak ziyaret etmek gelen misafirlerimizin (!) gündeminde mutlaka yer almaktadır.
Bu durumun oluşmasında devlet bürokrasisinin iyi çalışmamasının yanında yöneticilerimizin dışarıya verdiği tavizler ile gösterilen aşırı müsamahanın önemli katkısı vardır. Bilerek veya bilmeyerek devlet makamını işgal eden kişilerin yarattığı müsamaha ortamı teröristleri ve onları destekleyenleri motive etmekte ve bir bakıma yaptıkları bölücü hareketlere yardımcı olmaktadır.
Bir süre önce Duff adındaki Avrupalı bir garip kişi tavsiye mahiyetinde verdiği beyanat ile milletin yüzüne baka baka Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret etmiş ve yetkililerden tek bir cılız tepki dahi duyulmamıştı.
Bu Andrew Duff isimli garip yaratık sıradan biri değildi. Türkiye -AB Ortak Parlamento Komitesi Başkan Yardımcısı ve Avrupa Parlamentosu Milletvekiliydi. Atatürk'e dil uzatmakla kalmayıp, "Bu eski liderin fotoğraflarını kamu binalarından indirin. Diyarbakır'a otonomi verin.. Atatürk yaşasaydı Avrupa Birliği'ne 'hayır' derdi." deme cüretini kendinde buluyordu.
O zaman hiç bir yetkili bu adama layık olduğu şekilde; “ÇÜŞŞŞ ULAN.. HADDİİNİ BİL..İÇİNİ BOŞ OLDUĞUNU SANDIĞIN BU ÜLKEDE SANA HADDİNİ BİLDİRECEK NİCE MİLYONLAR VAR..” diyemedi. Bunu diyemediğimiz sürece bizler daha çok Barossa ziyaretleri göreceğiz..
Dr. Tahir Tamer Kumkale 11 Nisan 2008 Cuma |
|
|