10 Kasım 2023 CUMA

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM......

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Avrupa Adalet Divanı, PKK örgütünü terör listesinden çıkartarak AB'nin gerçek yüzünü gösterdi
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Bütün bu şartlardan daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927)

 5 Nisan 2008 Cumartesi 

AK Partinin kapatılmasına ilişkin açılan dava yüzünden Türkiye’de demokrasinin olmadığını beyan ederek bize hukuk ve demokrasi dersi vermeye çalışan AB yönetimi, Avrupa Adalet Divanı’nın, “ PKK'nın 'AB Terör Örgütleri' listesinde bulunması yönündeki kararı bozdu” haberi ile milletimize gerçek yüzünü belli etmiştir.

Bilindiği gibi 11 Eylül saldırılarının ardından AB'nin terör örgütleri listesine PKK, ABD’nin dayatması ile 2002 yılında eklenmişti. Üye ülkeler, listeye dahil edilen örgütlerin tüm malvarlıklarına ve hesaplarına el koymakla yükümlü kılınıyordu. Terörizme karşı mücadele, terör örgütlerinin mali gelirlerini kontrol etmek ve engellemek amacıyla oluşturulduğu varsayılan liste, özellikle adli kurumların görüş ve kararları da dikkate alınarak şekillendiriliyordu.

Avrupa Adalet Divanının kararına AB yönetiminden hemen yalanlama gelmesi gerçekleri yansıtmamaktadır. Adalet Divanı (The Court of Justice) sıradan bir yargı kuruluşu değildir. Adalet Divanı AB’nin en yüksek bağımsız yargı organıdır. Burada verilen kararlar kesin ve temyiz edilemez niteliktedir. Adalet Divanı’nın görev ve yetkileri hem yargısal hem de danışsal niteliklere göre ayrılmıştır. Divanın kararları kesin sonuçu gösterir ve AB organları içinde bağlayıcı karakterdedir.

Aslında AB’nin bu kararı yeni ve sürpriz bir karar değildir. Bununla AB içinde bilinen ve yıllardır tatbik edilen bir uygulamaya yasal statü kazandırılmıştır. Tamamen kağıt üzerinde kalan ve ABD’nin dayatması ile PKK’yı terör örgütü listesine alan AB ülkeleri bugüne kadar PKK aleyhinde olabilecek hiç bir davranışta bulunmamıştır. Aksine onlara AB ülkelerinde kolaylıkla örgütlenebilmeleri, özgürce toplanabilmeleri ve şiddet eylemi oluşturmaları için her alanda destek olunmuştur. PKK yandaşları korunup kollanmıştır. Rahatlıkla dernek, vakıf. v.s gibi çatılar altına toplanmaları sağlanmıştır. Bilimsel toplantı görünümü altında Türkiye aleyhtarı eylem yapmalarına göz yumulmuştur. ROJ Tv’nin pervasızca yayınları Türkiye’nin defalarca ikazına rağmen durdurulmamıştır. Yakalanan teröristleri ikili antlaşmalara rağmen teslim etmemiştir. Bir bakıma AB, kağıt üzerinde terörist dediği PKK vasıtasıyla Ortadoğudaki milli çıkarlarının elde edilmesine katkıda bulunduğu için örgütü açıkça desteklemiştir. Bunun pekçok örneği mevcuttur.

Bu konuda AB’ni kınamamız çözüme yetmiyor. Çünkü olaylar yeni oluşmamıştır. AB bölücü kürtçülük kartını hep canlı tutmuştur. Fransa Cumhurbaşkanının eşi Bayan Mitterand’ın her platformda PKK’nın hamiliğine soyunduğunu bu millet unutmamıştır. AB saklamadan ve gizlemeden açıkça PKK’yı desteklemektedir. Bu onun milli çıkarları açısından uygundur ve AB ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda mantıklı ve tutarlı hareket etmektedir. Bunu bilip tedbiri buna göre yine biz alacağız.

Biz Türkiye olarak Avrupa’ya ve Avrupalıya kızacağımıza önce kendi içimize dönmeliyiz. Daha dün Nevruz kutlaması adı altında bütün yurtta PKK yandaşlarının toplu isyan provalarını medyadan 70 milyona seyrettiren AKP, AB’den başka ne bekliyordu?
TBMM kürsüsünden bu ülkenin birliği ve bütünlüğü adına aşağıdaki yemini ederek millet adına kanun koyma yetkisini yürüten DTP milletvekillerinin açıkça PKK’nın terör örgütü olmadığını söylemeleri karşısında siz Avrupaya ne diyebilirsiniz ?
Adamlar; “Sen önce kendi içine bak. Sonra gel biz kafa tut” demezler mi?
Milletvekili Yemini: “Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve mutluluğu için çalışacağıma; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya bağlılıktan ayrılmayacağıma; namusum ve şerefim üzerine and içerim."

Evet biz önce kendi evimizin içini düzeltmek zorundayız. DTP milletvekilleri açıkça ettikleri yeminin aksine tutum ve davranışı milletvekili dokunulmazlık zırhına bürünerek yaparlarken, bizim Avrupalıya söyleyecek sözümüz olamaz. Çünkü adamlar bizi bu tablo karşısında konuşturmazlar. Ve bunda da haklılar.

Bu işin sadece bir tarafı. Esas zorluğumuz yeni Türk hukuk mevzuatının İkiz Yasalar ve AB Uyum Yasaları vasıtasıyla PKK dahil her türlü bölücü harekete destek sağlayacak maddelerle dolu olmasında yatmaktadır. PKK örgütü bu kanun maddeleri dururken devletin kendisi ile etkin bir mücadele yapamayacağını gayet iyi bilmektedir.

Bölücü terör örgütü onbinlerce yurttaşımızı katletmiş ve ülkeyi kan gölüne çevirmiştir. Buna rağmen AB’ye giriş sevdası ile verilen tavizlerle mücadele yeteneğimiz elimizden alınmıştır. Teröre karşı topyekün devletin milli güç unsurlarını seferber etmek ve kısa sürede önlemek gücümüz vardır. Fakat bu yasalara dayanılarak yapılan ABD ve AB dayatmalarıyla elimiz kolumuz bağlanmıştır.
PKK devlete savaş açıyor. Yabancı ülkeden mensuplarını yurda sokuyor. Yakıyor. Yıkıyor. Vahşice katlediyor. Ama meclisteki destekçileri ve medyadaki paralı taraftarları onları gerilla olarak nitelendiriyor. Teröristi devletin muhatap kabul edip siyasi çözüm için (Ayrı bir devlet oluşumu için) masaya oturulmasını teklif etme cesaretini gösteriyor.

Sonra bütün bu saldırılar olurken siz devlet olarak elinizdeki imkanları kullanmaktan kaçınıyorsunuz. Siz devlet olarak Olağanüstü Hal, Sıkıyönetim ve Savaş hali ilan etmek gibi anayasal tedbirleri almayı aklınıza dahi getirmiyorsunuz. Sonrada şehit cenazelerinin üzerinden politika yapmaya çalışıyorsunuz.

Özetlersek; Avrupanın PKK’yı terörist kabul etmemesi yeni bir olgu değildir. Zaten fiiliyatta böyle idi. Avrupa Adalet Divanı şimdi ismini koydu. Bizim için asıl tehlike dışarının değil içerinin algılamasıdır.
PKK’yı bizim yöneticilerimiz nasıl görüyor? İşte burası önemlidir. Eğer gerçekten onları terörist olarak görselerdi. Önlemek için ciddi tedbir alırlardı. Silahlı Kuvvetlere operasyon yetkisi vermekle terörü önlemenin asla mümkün olmadığını sivil yöneticilerin bilmesi gerekiyor. Silahlı Kuvvetler terörü değil, teröristi etkisiz hale getiriyor. Çünkü görevi budur. Terör bataklığını kurutmak sivil iradenin işidir. Teröristleri etkisiz hale getirmek yani sivrisineklerle mücadele ise güvenlik güçlerinin işidir.

Olayları çabuk unutan bir milletiz. Günlük olayların sıcak ortamında geçmişi yok kabul eden bir davranış gösteriyoruz. Çok eski değil, dört yıl öncesinden bahsediyorum. 17 Aralık 2004 tarihinde AB'den müzakere tarihi almak şerefine erişen bir devlet adamı olarak Başbakan Erdoğan Ankara'da zafer kazanmış kahraman edası ile binlerce araçlık konvoyla karşılanmış ve adeta bayram ilan edilmişti. AB fatihi başbakanımız bugün birbiri arkasına gelen tutarsız ve dengesiz AB salvoları ile abandone olmuş durumdadır. Sanırım (pek çoğunu yakın arkadaşı ve dostu olarak nitelediği) AB liderlerinin neden bize karşı böyle iki yüzlü ve sahtekar olduklarını sorgulamaya başlamıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "batıyı hedef aldığını ve batı ile bütünleşmeyi istediğini, dolayısı ile tuttukları yolun Atatürk'ün istekleri doğrultusunda olduğunu" belirten Ak Parti yönetimi burada da önce kendini sonra da milletimizi aldatmaktadır. Çünkü Atatürk, bu ülkeyi hür, bağımsız ve kendi ayakları üzerinde duran bir yapıda kurarken egemenliği başkaları ile paylaşmak aklından dahi geçmiyordu. Şimdiki yöneticilerimiz ise; sadece egemenliği paylaşmak değil, bağımsızlığımızı tamamen AB'ye teslim etmenin mücadelesini verdikleri halde buna "Atatürk'te böyle istemişti" diyerek kendilerini aklama gafleti içinde bulunmaktadır.

Avrupa Adalet Divanının PKK kararından sonra yöneticilerimizin Kemal Atatürk'ün isteklerine uygun olarak duruş gösterme zamanı gelmiştir. Bu duruş dik duruştur. Tam Bağımsızlık ve Millet Egemenliğini temsil etmektedir. Atatürkçü duruş, milli kültürümüze ve milli değerlerimize her ne pahasına olursa olsun sahip çıkılmasını gerektirmektedir.

Atatürk, "Milli değerlerimize sahip çıkmamızı ve milli benliğimize düşman olan unsurlarla mücadele etmemiz gereğini" vurgulaşmıştı. Adamlar milli değerlerimizi teker teker elimizden almak için birbirleri ile yarışıyorlar. Bunu kendileri doğrudan yapmıyorlar. Bizim seçtiklerimize bizzat yaptırıyorlar. Yani, bizi bize sattırıyorlar.

Atatürk'ün resimlerine dahi tahammül edemeyen, milli birliğimizin temelini teşkil eden düşünceleri çağdığı ve köhne olarak niteleyip bundan vazgeçmemizi tavsiye etmekten çekinmeyen batılı dostlarımızı (!) artık çok iyi tanıyoruz. Atatürk'e dil uzatıp, "Bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarından indirin, Diyarbakır'a otonomi verin" diyebilme cesaretini gösteren garip yaratıklar ile bunların içimizdeki destekçilerine artık dur deme zamanı gelmiştir.

Ve artık, AK Parti Yönetimi; AB, ABD, Talabani ve Barzani ile istiklal ve cumhuriyetimize her cepheden saldıran küresel düşmanlar için kolay yutulur lokma olmadığını, aksine milli değerlerimizin gerçek takipçisi olduğunu göstermelidir.



Dr. Tahir Tamer Kumkale
5 Nisan 2008 Cumartesi

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale