13 ŞUBAT 2025 PERŞEMBE

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Vakıflar Kanunu'nu Türkiye'nin bölünmesini kolaylaştıran bir belge olarak görmeliyiz
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Malûmdur ki vakıflar, memleketimizin mühim bir servetini teşkil eder. Vakıfların felsefeye ilişkin konuları dikkatle gözlendiğinde, dinsel kurumlar ile birlikte hizmet ve topluma yardımı amaç edindikleri tespit edilecektir. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1923)

 22 Şubat 2008 Cuma 

AKP döneminde giderek hızlanan ABD ve AB’ye tam teslimiyet olarak gördüğümüz tutum ve davranışlara yeni Vakıflar Kanununun kabulü ile son nokta konulmuştur. TBMM’nin dışarıdan dayatmalarla birbiri peşisıra çıkardığı AB Uyum Yasaları, İkiz Yasalar ile başlayan ülkemizin bölünmesi ve parçalanması önündeki engelleri kaldıran yasalar Vakıflar Kanunu ile tamamlanmıştır. Ülkemizin fiilen bölünme ve parçalanma süreci resmen başlamıştır. Dünyayı, dünyanın merkezinden, yani Anadolu’dan yönetmeyi hedef alan küresel güçler bu yasa ile çok önemli bir mevzi daha kazanmışlardır.

CHP ve MHP sözcülerinin TBMM kürsüsünden “Bu yasanın çıkarılması vatana ihanettir” şeklindeki ciddi uyarılarına rağmen AKP’li vekillerin oyları ile kabul edilen Vakıflar Yasasında yer alan azınlıklarla ilgili yeni hükümlere göre devletimizin kuruluş belgesi olan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması da tarihe karışmış olmaktadır.

Bu yasa ile neler olacağını kısaca özetleyelim;
- Yabancılar bu vakıflar aracılığı ile kontrolumuz dışında ülkemize rahatça yerleşecektir.

- Azınlık ve cemaat vakıfları vasıtasıyla yabancılar ülkemizde; ticaret yapabilecek, inşaat yapabilecek, toprak alabilecek, her türlü taşınır taşınmaz malın sahibi olabilecek, vergi vermeyecek ve istedikleri kadar yabancı yönetici çalıştırabileceklerdir.

- Yurtdışında Türk vatandaşları herhangi bir vakıf kuramaz ve vakıflara üye olamazken bizde kapılar yabancılara ardına kadar açılacaktır.

- Vakıflar, yurt içinde ve yurtdışında istedikleri kadar şube veya temsilcilik açabilecektir.

- Bu kanun sadece azınlık vakıflarını değil cemaat vakıflarını da içermektedir. Kendini diğerlerinden farklı gören herkes bir cemaat vakfı çatısı altında kolaylıkla toplanacaktır.

- Türkiyedeki bütün yabancı vakıflar Türk vakıfları ile eşit statü altına gireceklerdir.

- Bu kanun ile topraklarımız ve taşınmaz mallarımızı yabancılara satmanın yolu açılmıştır.

- Aslında AB bizim bu verdiklerimizi istememiştir. Onlar İstanbuldaki bir kaç azınlık
vakfının el konulan mallarının iadesini talep etmişlerdir. Biz ise herşeyi verdik..

Verdiğimiz ayrıcalıkların hiç biri Avrupa’da yoktur. Lozan’ın 45 inci maddesi ile Yunanistan ile mütekabiliyet esasına göre azınlık vakıflarına uygulanacak şartlar belirlenmiş iken, çeyrek asırlık AB üyesi Yunanistan bu antlaşmayı hiçe sayarak Lozan’da yer alan Batı Trakya Türk azınlığını görmezden gelirken, AB üyesi olmayan Türkiye’nin AB istedi diye elindekileri karşılıksız satılığa çıkarmasını anlamak mümkün değildir.

Bu yeni kanun ile Türkiye’nin vakıfları üzerindeki devlet denetimi kaldırılmıştır. İç denetim adı altında kendi denetimlerini kendileri yapmakla yükümlü tutulmuşlardır.

Bu kanunun ahlaki, hukuki, siyasi hiç bir mesnedi yoktur. Tamamen Türkiye’ye yönelik bir tuzaktır. Türkiye bu tuzağa düşmüştür. Türk toplumunun sosyal dokusunu temelinden sarsacak bu yeni yapılanmanın vebali çok ağırdır. Durum gerçekten vahim ve tehlikelidir. Kanunun kabulü ile geri kazanılması çok zor olan kayıplarımız olacaktır.

Konunun sahibi halk ne yapsın. Kime inansın. Meclisin çoğunluğunu ve yerel yönetimlerin tamamına yakınını elinde bulunduran AKP, Vakıflar Kanunu’nu ülkenin en önemli ve vazgeçilemez güncel konusu olarak görüyor ve meclisteki çoğunluğuna dayanarak kanunu istediği şekilde çıkartıyor. Garip vatandaşım ne yapsın.

Biz biliyoruz ki vakıf yönetimi konusunda dünyada en tecrübeli milletlerden biriyiz. 24 Milyon Km.karelik Osmanlı topraklarındaki Osmanlı vakıf mallarını geride bırakarak Anadoluda 780 000 Km.Karelik bir parçaya sıkıştırıldık. Bizim kendi öz varlığımız olan vakıf senetlerimizdeki mallarımızın hesabını Osmanlı topraklarını işgal eden milletlerden sormamız gerekirken elimizde kalan bir avuç vakıf malını da azınlıklara vermek gibi bir derin gafletin içine girmiş bulunmaktayız.

Burada yapılması gereken husus; ülkemizdeki gayrimüslim vakıflara devlet içinde devlet statüsü kazandıracak hukukî düzenlemelere gitmek yerine, Yunanistan, Macaristan, Bulgaristan, Arnavutluk, eski Yugoslavya, Romanya, Suriye, Irak, Mısır, Cezayir, Tunus ve Libya’da bulunan ve bu ülkelerin kamu gücü ile el koyduğu Türk vakıflarının içinde bulunduğu perişan durumla ilgilenmek, onların dertlerine çare bulmak olmalıydı.

Vakıflar kanunu ile AKP yönetimi; AB’den gelen talimatlara uyarak gayrimüslim azınlık cemaatlere “özerklik”, yani “devlet içinde devlet” statüsü kazandıracak bir seri düzenlemeler yapmıştır. Bununla AB’nin Türkiye’deki azınlıkları, kendi himayesinde, devlet içinde devlet konumuna getirmek ve yeni azınlıklar yaratarak ülkemizin parçalanmasını sağlamaya yönelik bilinen politikasına destek olunmuştur.

Kanunla yabancılara vakıf kurma ve yönetme yetkisi yasal dayanağa kavuşurken, diğer taraftan şube adı altında dernekler gibi sınırsız şube-temsilcilik açma imkânı sağlanması, Türkiye’yi tam bir “din savaşları alanı” haline getirecektir. Sonunda bunun denetim altında tutulması da mümkün olmayacaktır.

Bu kanun ile bağımsızlık ve egemenlik senedimiz olan Lozan hükümleri, bir daha geri getirilemeyecek şekilde delinmiş ve egemen devlet statümüz zedelenmiştir. Türkiye, kendi eliyle her türlü vatandaşlık haklarına sahip olmasına rağmen diğer vatandaşların sahip olmadığı ekonomik, kültürel ve politik açılardan özel imtiyazlı ve yabancı devletlerin müdahalesine yasal kolaylıklar getirilen “gayrimüslim azınlık toplumlar” yaratmıştır.

Bu kanun ile vakıfların yurt dışı örgütlenme ve faaliyetlerine, mutlak ve sınırsız bir serbesti getirilmektedir. Buna göre Türkiye’de kurulu olan cemaat vakıfları, o cemaatin tüm dünyadaki mensuplarını, vakıf tüzel kişiliği çerçevesinde örgütleyebilecektir. Türkiye’de kurulu bir cemaat vakfının, böylesi bir örgütlenme gücüne erişmesi çok olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Cemaat esasına dayalı bu tip bir örgütlenme, sınırsız bağış alabilme imkanlarıyla Türkiye’nin milli güvenliği ve milli çıkarları için büyük tehlike oluşturacaktır.

İşte bu hükümlerinden dolayı AKP tarafından kabul edilmesine rağmen Vakıflar Kanunu; Kasım 2006’da Cumhurbaşkanı Sezer tarafından, “1982 Anayasası’nın Başlangıç bölümünde ‘hiçbir etkinliğin... Türk ulusal çıkarlarının... Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin... Karşısında koruma göremeyeceği’ belirtilmektedir. Yeni yasa bu vakıfların Lozan’da olmayan ‘ekonomik ve siyasi güç’ elde etmesine yol açacaktır” ifadeleriyle veto edilmişti.

Burada açığa çıkan husus AKP iktidarı tarafından anayasada yer alan “Türk milli menfaatleri, Türk varlığı, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esası, Türklüğün tarihi ve manevi değerleri, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliği”nin AB veya ABD’den gelen dayatmalarla yok farzedilmesidir. Kanaatimce esas tehlikeli olan durum budur.

Türk toplumunun hiçbir ihtiyacına cevap vermeyen Vakıflar Kanunu, egemenliğimiz ile birlikte devletin üniter yapısını da sarsacaktır. Küresel güçlerin ülkemiz üzerindeki menfaatlerini gerçekleştirmede gayrimüslim vakıfları bir araç olarak kullanmalarına sonsuz imkânlar sağlayacaktır.

Ülkemiz bunun benzerini Osmanlının son dönemlerinde yaşamış ve imparatorluğun yıkılmasında azınlılara tanınan imtiyazlar ve verilen dış desteklerin büyük etkisi olmuştur.

Sonuç olarak Türkiye; Ortadoğu, Kafkaslar ve Avrupa’da “Turuncu Devrim” olarak adlandırılan halk ayaklanmalarını çıkartarak mevcut hükümetleri devirip kukla sömürge yönetimleri kuran işadamı George Soros benzeri saldırılara karşı açık, her türlü savunma sistemi çökertilmiş ve geleceği belirsiz bir ülke olmaya adaydır.

Kendi düşen ağlamaz diye bir atasözümüz bugünkü durumu izah etmektedir.

Ders alınmadığı takdirde tarihin tekerrür edeceği unutulmamalıdır.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
22 Şubat 2008 Cuma

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale