Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Türk atletizmi'nin ilk ve son yıldızı Süreyya Ayhan'ı da nihayet bitirdiler |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Dünyada spor hayatı, spor alemi çok mühimdir. Bu kadar mühim olan spor hayatı ,bizim için daha mühimdir. Çünkü spor ırk meselesidir. Irkın düzelmesi ve gelişmesi meselesidir. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1926) |
25 Ocak 2008 tarihli yazılı ve görsel medya Türk atletiziminde bir devrin başlamadan bittiğini bildiriyordu. 85 yılda Türk antrenör elinde yetişen Türk atletlerinin dünya çapındaki ilk ve son temsilcisi Süreyya Ayhan’ın gözyaşları ekrandan taşıyordu. İşte haberin özeti;
“ Milli atlet Süreyya Ayhan'a şok haber.. Sürayya Ayhan beklemediği bir kararla yıkıldı. Atletizm Federasyonu Ceza Kurulu, milli atlet Süreyya Ayhan Kop'a ömür boyu pistlerden men cezası verdi. Eşi ve antrenörü Yücel Kop'a da iki yıl men cezası verildi. Karar sonrası konuşan Ayhan, yasal yollardan hakkını arayacağını söyledi. Milli atlet, "Hukuki yollarımız açık sonuna kadar gideceğiz.. Olaya kendi meselemiz olarak değil ülke meselesi olarak bakıyorum. Aldığım vitaminlerin testini yaptıramıyorum. Meğer bize çoktan ceza verilmiş." dedi. Sporcunun avukatı da "adam gibi savunma yaptık ama olmadı içeride hukuk faciası yaşandı." diyerek kararı eleştirdi.”
Cumhuriyet döneminde atletizmde dünya çapında adımızı duyuran ve Türk bayrağını gururla göndere çektiren yüz akımız Süreyya Ayhan’a destek olması gerekenler o’na ve O’nun şahsında Türk atletizmine büyük bir darbe vurdular.
Evet Süreyya Ayhan cezalandırıldı. Genç sporcularımıza Türklerin de atletizm yapabileceğini ispat ederek örnek teşkil eden Süreyya Ayhan’a Türk spor otoriteleri en verimli çağında ömür boyu koşmama cezası verdiler. Oysa sporcuyu müsabakaların heyecanı ayakta tutar ve daha çok çalışması için onu motive eder. Şimdi bu kararla Süreyya Ayhan’ın spor yaşamı bitirilmiştir. Süreyya Ayhan’a bu cezayı layık gören spor yöneticilerimizin bu sorunun cevabını teşkil edecek meşru mazeretleri vardır sanırım.
Süreyya Ayhan, son yıllarda dışarıdan ithal edip isimlerini değiştirerek Türkleştiği sanılan madalyalı sporcularımızdan değildir. Büyük paralarla transfer edilen yabancı antrenörler tarafından da yetiştirilmemiştir. O, Anadolu’nun bağrından çıkmış bir Türk sporcusudur ve Türk antrenörleri nezaretinde bu seviyede başarılı sonuçlar almıştır. Burada cezalandırılan sadece Süreyya Ayhan değil, Atletizm sporumuzun geleceği olmuştur. Bir bakıma üzerinde oturulan dal kesilmiştir.
Kanaatime göre bu sonuç birdenbire olmamıştır. Bu sporcumuz hakkında basında sürdürülen karalama kampanyasını hatırlarsak bu sonucun planlı bir süreç içinde hazırlandığını söyleyebiliriz.
Ben Türk'ün adını Atletizm pistlerine dünyaya duyuran ilk sporcu evlâdımız Süreyya Ayhan'ı, bu tertemiz yüzlü saf Anadolu gencinin başarılarının geçici olmadığına ve daha nice yıllar ismini altın harflerle spor dünyasına kazıyacağına inanıyordum. Fakat şer güçler galip geldiler. Yıllar sonra kazandığımız bu müstesna sporcumuzu iki kalem darbesi ile katlettiler. Süreyya Ayhan'ın da makine değil, bizler gibi etten kemikten bir insan olduğunu unuttular. Milli sporcumuz hakkında ortaya attıkları kanıtlanmamış bir takım garip iddialarla bu genç ve istikbal vadeden sporcumuzun spor hayatını hayatını kararttılar.
Peki bundan Türk sporu ne kazandı? Süreyya Ayhan'ı karalamakla bu ülkeye ne kazandırdılar ? Bunu anlamak güçtür.
Süreyya Ayhan'ın eşi ve antrenörü Yücel Kop'un basında yer alan ve kendilerinin komplo karşısında kaldıklarını açıklayan sözleri çok düşündürücüydü. Ve bu sözler, Türk sporunun bu mümtaz evladının dış kaynaklı planlı bir linç hareketi ile karşı karşıya kaldığı izlenimini veriyordu. Ne yazık ki linç proğramını kurgulayanlar başarılı oldular ve Türk Atletizm yetkilileri Ayhan ve Kop’un sözlerini inceleme gereği dahi duymadan ipini çektiler.
Naim Süleymanoğlu ile başlayarak dünya çapında başarılı sonuçlara ulaşan Türk halterciliği gibi Süreyya Ayhan ismi de Türk atletizmi için bir başlangıç olmuştur. Türk halkı bu altın kızımız ile atletizme ilgi duymaya başlamıştır. Sonunda Süreyya'nın rüzgarı pek çok gencimizi atletizm pistlerine sürüklemiştir. Süreyya alanında ilk ve tek olmanın büyük psikolojik baskısını yaşamıştır. Paris'te yapılan ve kendisinden altın madalya beklenen dünya şampiyonasında Süreyya ikinci oluşunu açıklarken üzerindeki büyük baskıyı şöyle tanımlamıştır.
" Hiçbir yarışta bu kadar zorlanmamıştım. Altın Madalya için çıkmıştım. Ama ikincilik de müthiş bir olay. Bundan sonraki hedefim olimpiyatlar. Türk halkı emin olsun ki olimpiyatlarda en iyi dereceyi elde edeceğim. Son derece mutluyum. Çünkü elimden geleni yaptım. Burada ilk üçe girmek büyük olay. Bu yarış beni 4-5 sene yaşlandırdı. Öyle bir hava yaratıldı ki sanki altın madalya dışında hiçbir madalyanın önemi yok"
Haklıydı atletimiz. Sadece 70 Milyon Anadolu Türkü değil, 250 milyonluk Türk dünyası uzun yıllar hasret kaldıkları altın madalyayı bekliyorlardı. Bu bir sporcunun omuzlarındaki en ağır yüktü. Fakat o artık bir yıldız sporcu idi ve bu ağır yükü taşımak zorundaydı.
Süreyya, sadece sporcu değildir. O bu milletin gençliği için; bir simge ve tek başına bir okuldur. Süreyya, Türk çocuklarının imkansızlıklara rağmen neler yapabileceğinin tipik bir örneğidir. Türkün gücünü dünyaya ispat eden bir kahramandır. Çünkü O, Türk gençleri için her saniyesi örnek alınacak ve başarıya ulaştıracak bir yaşam süreci geçirmiştir.
Yazık etmişlerdir bu altın kızımıza. Süreyya bu muameleyi hak etmemiştir. Bana göre Süreyya Ayhan; bugüne kadar daima Türk olmayanları inceleyen ve incelediği kişilerden yola çıkarak Türk çocuklarına yön vermeye çalışan psikolog, sosyolog ve pedagoglarımız için incelenmesi gereken çok önemli bir kişiliktir. Süreyya'nın bu günlere gelmesini sağlayan yaşam öyküsü Doktora ve Mastır tezi yapacaklar için de emsâlsiz bir malzemedir. Ve yine bu son cezadan sonra bu altın kızımızın "içine düşürüldüğü psikolojik yıkıntının boyutları sporcumuzun geleceği üzerindeki menfi etkileri"de ayrı bir tez konusudur.
Özetleyecek olursak; Süreyya; Türk insanına ve Türk sporuna bir milât yaşatmıştır. Kendisini 70 milyona kabul ettirmiştir. 250 Milyon Türk'ün hayır-duasını alarak başarıya ulaşmıştır. Süreyya; tarihi misyonunu, yani kendisine yine kendisinin verdiği görevi başarı ile tamamlamıştır. Sporumuza musallat olan kıskançlık ve adam kayırmalara aldırmadan, basınımızın özel hayatı ile ilgili yaptığı yargısız infazlara rağmen, disiplinli ve kararlı bir kişiliğin alabileceği sonuçlar elde etmiştir.
Burada spor yöneticilerimizce yapılacak olan Süreyya'yı cezalandırmak olmamalıydı. Bu genç sporcumuzu yeniden nasıl Türk sporuna kazandıracağımız üzerinde durulmalıydı.
Süreyya sporcudur. Spora kilitlenmiştir ve bir yaşam tarzı olarak seçmiştir. O hedefini çizmiştir. İstesek de istemesek de beyninin şartlandığı yeni şampiyonluklara ve madalyalara ulaşacaktır. Bunu önlemek mümkün değildir. Burada önemli olan bu şampiyonluklarda Türk bayrağını taşıması olmalıydı. Eğer Türkiye bu imkanı onun elinden alıyorsa o gücünü başka bayraklar altında kanıtlayacaktır. Bu sonuç kaçınılmazdır. Süreyya Ayhan'ı karalamak ve yok saymak yanlıştır. Ülkemizin bir değil daha yüzlerce Süreyya'ya ihtiyacı vardır. Çünkü dünya devletleri günümüzde birbirleri ile güç mücadelesini artık spor sahalarında yapmaktadır. Fakir Afrika ülkelerinin kara-kuru çelimsiz ve gösterişsiz, yalınayak koşarak besili ve canlı-kanlı beyaz rakiplerini arkasından koşturan atletlerinin İstiklal marşları çalınırken beyaz adama olan hınçlarını gösteren gözü yaşlı atletlerini gözümüzün önüne getirelim. Ve Süreyya'nın bizlere yaşattığı başarıları bu gözle bir kere daha değerlendirelim.
Burada Süreyya Ayhan ve eşi Yücel Kop’a verilen cezanın sadece onları değil, Süreyya’yı örnek alan genç nesil sporcularımızın geleceğini de kararttığını görmemiz gerektiğini vurguluyor ve bu sürecin Süreyya’yı atlet olarak dahada kamçılayacağını ve daha büyük başarılara imza atacağını değerlendiriyorum.
Gönlüm bu başarıların ay yıldızlı forma altında olmasını isterdi ama ne yazık ki bu zevki tatma imkanımız kalmadı.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 28 Ocak 2008 Pazartesi |
|
|