Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Tarihten ders almak zorundayız. İttihat ve Terakki Osmanlı'yı nasıl bitirdi? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Osmanlı devleti, ne yazık ki ölmüştür. Babıâli iktidarı ne yazık ki ölmüştür; affedersiniz, yanlış yaptım! Ne yazık ki demeyecektim, iyi ki ölmüştür. Çünkü onlar ölmeseydi ulusu öldüreceklerdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (31.01.1923) |
Osmanlı Devletinde 3 Kasım 1839'da okunan Tanzimat Fermanı, Türk tarihinde demokratikleşmenin somut ilk adımıdır. II. Mahmut döneminde plânlanmasına rağmen, oğlu Abdülmecit döneminde dışişleri bakanı Mustafa Reşit Paşa tarafından ilan olunan bu Ferman ile Osmanlı devletinde batılılaşma hareketleri hız kazanmıştır.
Aslında batılılaşma adı altında imparatorluk bünyesinde yer alan diğer milletler için özgürlük arayışları yani bölünme ve parçalanma hareketleri artmıştır. Batılı ülkelerin desteğini alan azınlıklar tek tek isyan edip imparatorluğun her yerini kan ve ateşe boğarken, devletin yüksek faizlerle aldığı borçlar giderek artmış ve devlet her alanda gerileme sürecine girmiştir. Yenileşme ve batılılaşma adı ile gelen ayrılıkçı fikirlerle ve borç veren ülkelerin isteklerini karşılamakta zorlanan Osmanlı maliyesi 1875 yılında iflasını ilan etmiştir.
1876’da tahta geçen padişah II Abdülhamit hem borçları ödemek ve hem de toprakları korumak amacıyla her alanda kontrolu eline almış ve merkezi bir baskı uygulamaya başlamıştır. Uygulanan istikrar tedbirleri ve dengeli bir dış politika ile bir taraftan devlet borçları ödenirken, diğer yandan da kalkınma hamlelerine girişilmişti.
Osmanlı topraklarını kısa sürede dağıtacaklarını uman emperyalist güçler Padişah II nci Abdülhamit’in imparatorluk harcını dağıtmamak için gösterdiği büyük direnç karşısında mücadeleyi içeriden satın aldıkları ve kendi milli çıkarları doğrultusunda kullanabilecekleri gruplarla yapmaya karar vermişlerdir. İşte bu içerideki müttefikleri de Osmanlının kısa sürede parçalanmasını ve her alanda dağılmasını sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti idi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı Devleti'nde 1908 Devrimi'ne önayak olan ve 1908-1918 arasında imparatorluk yönetimine hakim olan siyasi örgüttür. Örgüt üyeleri batıda Jöntürkler adı ile anılmıştır.
Türkiye’de kurulan ilk kitlesel siyasi partidir. 1913-1918 yılları arasında parlamentodan diğer partileri dışlayarak kurduğu rejim, yeryüzündeki tek parti rejimlerinin en erken örneklerinden biridir. İttihat veTerakki iktidarının 1914'te imparatorluğu tek taraflı olarak Almanya’nın yanında dünya savaşına sokması ve savaş sırasında uyguladığı politikalar, muhalifleri tarafından ülkenin felakete sürüklenmesi olarak değerlendirilmiş ve şiddetle eleştirilmiştir.
İttihat ve Terakki örgütü üyeleri milli kurtuluş hareketimizin çekirdek kadrosunu teşkil etmiştir. Mustafa Kemal 1907'de cemiyete üye olmuş, 22 Eylül 1909 tarihinde Trablus delegesi olarak cemiyetin genel kongresine katılmıştır ve bu kongrede partiyi şu şekilde tenkit etmiştir; “Parti içinde subaylar bulunmamalıdır. Siyasetle uğraşanlar askerlik görevini bırakmalıdır. Aksi halde askeri emir komuta zinciri, cemiyetin hiyerarşisi ile karışır ve askeri disiplin sekteye uğrar. Bunun orduda olumsuz sonuçları olur .Cemiyet, komitacı hüviyetinden çıkmalı ve partileşmelidir.”
Kazım Karabekir dışında Mustafa Kemal'in görüşlerine kimse katılmamış, bu tarihten sonra Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyet'inden ayrılmıştır.
İttihat ve Terakki'nin siyasi liderleri Enver, Talat ve Cemal Paşalardır. Talat ve Cemal Paşalar Ermeni kurşunuyla, Enver Paşa Türkistan yolunda savaşırken şehit edilmiştir. Teşkilâtın ikinci derecedeki liderlerinden bazıları da 1926 yılında İzmir Suikasti gerekçesiyle idam edilmiştir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alan başkaldırı hareketi, II. Abdülhamit'in baskıcı rejimine karşı mücadele etmek amacıyla yurt içinde ve yurt dışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşmuştur.
Yurt içindeki nüvesini 1889'da Askeri Tıbbiye'de beş öğrencinin kurduğu “İttihad-ı Osmani Cemiyeti” adlı gizli örgüt oluşturdu. Bazı örgüt üyeleri tutuklandı, bazıları Paris'e kaçtı ve burada diğer padişah muhalifleri ile bir araya geldiler. Ahmet Rıza beyin önderliğindeki bu yeni grup “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti “adlı örgütü kurdu ve 1895'ten itibaren Osmanlıca ve Fransızca yayımlanan Meşveret adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. 1896'da yapılan kongrede, daha liberal ve İngiliz yanlısı görüşleriyle tanınan liberal Mizan gazetesinin editörü Mizancı Murat Bey cemiyet başkanlığına getirildi. 1897 başlarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi Cenevre'ye taşındı.
1902'de yapılan I. Jöntürk Kongresi'nde cemiyet, Prens Sabahaddin Bey öncülüğündeki liberallerle Ahmet Rıza öncülüğündeki radikal milliyetçiler arasında ikiye bölündü. 1905'ten sonra Türkiye'den gelen Dr. Nazım ve Bahaeddin Şakir Beyler'in önderliğinde propaganda ve örgütlenme çalışmalarına hız verildi. 1906 Eylül'ünde Selanik'te posta memuru Mehmet Talat tarafından “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti” kuruldu ve örgüt sürgündeki Jöntürkler ile irtibata geçti. İki ay sonra Şam'da Mustafa Kemal 5 inci Ordu subayları arasında “Vatan” örgütünü kurdu. 1907 Eylül'ünde Paris'teki 2.Jöntürk Kongresi'nde Jöntürk hareketi “İttihat ve Terakki Komitesi” adını aldı. Teşkilat “Vatan” ile bazı başka muhalif grupları da bünyesine kattı. 1907'de toplanan 2. Jöntürk Kongresi'ne tüm muhalif gruplarla birlikte “Taşnaksutyun” adlı Ermeni Devrimci Federasyonu’da katıldı. Bu kongrede, II. Abdülhamit’e karşı bir ihtilal örgütlenmesi kararı alındı.
1895'ten itibaren askeri birlikler içindeki ihtilâlci örgütlerin birçoğu İttihat ve Terakki Cemiyetine katıldı. Selanik'teki 3. Ordu, ihtilâlci örgütlenmenin merkezi oldu. 1903'te başlayan Makedonya İsyanı'nı bastırmakla görevlendirilen bu ordu içinde ihtilalci gruplaşmalar oluştu. Örgüte katılan subay ve siviller silah üzerine yemin ediyor ve örgüt sırlarını dışa vurdukları takdirde öldürülmeyi göze alıyorlardı. 1908 Meşrutiyet hareketini Selanik'te bulunan İttihat ve Terakki Merkez Komitesi organize etti. 1908'den sonra Osmanlı siyasetinde ön plana çıkan İttihat ve Terakki liderlerinin hepsi 1908 öncesinde Selanik'teki İTC kuruluşunda yer alan isimlerdi.
1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra İTC doğrudan iktidara gelmedi ama kurdurulan hükümetleri dışarıdan kontrol etmeyi tercih etti. Şubat 1909'da Osmanlı hükümeti mecliste İTC grubunun verdiği güvensizlik oyuyla düşürüldü. Cemiyetin 1908, 1909, 1910 ve 1911'de yapılan ilk dört kongresi Selanik'te gizli olarak yapılmış ve Merkez Komite üyeleri kamuya açıklanmamıştı. Gizli bir cemiyetin siyasi sorumluluk taşımadan sahip olduğu iktidar, 1909 başlarından itibaren sert eleştirilerle karşılaştı. "Rical-i gayb" (görünmez kişiler) deyimi siyasi hiciv diline girdi. Nisan 1909'da cemiyete muhalif bir gazetecinin Galata Köprüsü üzerinde kimliği belirsiz bir kişi tarafından öldürülmesi üzerine çıkan olaylar, İTC iktidarına karşı "31 Mart Vakası" olarak bilinen irticai ayaklanmaya yol açtı. Bu ayaklanma Selanik'ten gelen ordu birlikleri tarafından bastırıldı. Cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti. II. Abdülhamit'in yerine getirilen V. Mehmet Reşat, iktidarın elinde bir kukla olmaktan ileri gidemedi. Yapılan Kanun-ı Esasi değişikliğiyle siyasi güç, meclisin tekeline alındı. Yönetimin izlediği milliyetçi politikaların Balkanlarda yol açtığı tepkiler ve ordunun politize edilmesinin doğurduğu kaygılar sonucunda 1911'de İTC’nin meclis grubu dağıldı ve iki muhalif parti ortaya çıktı. Şubat 1912'de yapılan Meclis seçimlerini her yerde İTC adayları kazandı. Bunun üzerine muhalefet seçim sonuçlarını gayrımeşru ilan ederken, ordu içinde “Halaskâr-ı Zabitan” adıyla, İTC iktidarına son vermeyi hedefleyen bir örgüt ortaya çıktı.
16 Temmuz 1912'de, Halaskâr-ı Zabitan'ın muhtırası üzerine istifa eden Sait Paşa kabinesinin yerine kurulan Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın partilerüstü " Büyük Kabine'si, İTC egemenliğine son vermeyi hedefliyordu. Bu amaçla öncelikle Şubat 1912 seçimi iptal edilerek Meclis feshedildi. Buna karşılık özellikle İstanbul'da İTC örgütü kontrolündeki emniyet teşkilatı tarafından desteklenen Kayıkçılar Cemiyeti ve benzeri kitle örgütleri hükümeti zor durumda bırakmaya devam ettiler. Ekim 1912'de çıkan Balkan Savaşı'nın kısa zamanda hezimete dönüşmesi, siyasi ibrenin bir kez daha İTC yönüne dönmesine yardım etti. 23 Ocak 1913'te Enver Bey öncülüğünde silahlı bir grubun Babıali'de toplantı halindeki hükümeti bastı. Harbiye Nazırı öldürüldü. Sadrazam istifa ettirildi.
İktidarı darbe ile ele geçirdikten sonra da saygın bir asker olan Mahmut Şevket Paşa'yı sadrazamlığa getirdi. Ancak 11 Haziran 1913'te Şevket Paşa'nın bir suikaste kurban gitmesi üzerine, Sait Halim Paşa sadrazamlığında kapsamlı bir diktatörlük yönetimi kuruldu. Aralarında muhalif siyasi liderlerin bulunduğu 24 kişi Mahmut Şevket Paşa suikastiyle ilgili görülerek idama mahkûm edildi. İTC yönetiminin muhalifleri arasında bulunan, çoğu yazar, gazeteci ve milletvekili olan 250 dolayında kişi Sinop'a sürgün edildi. Tüm muhalif gazeteler kapatıldı.
Kendini bir inkılâp rejimi olarak gören İTC iktidarının ülkeyi hızla parçalanmaya götüren politikaları şöyle özetlenebilir; - Enver Bey dört rütbe birden yükselerek başkomutan oldu. - Dış politika Alman yanlısı bir çizgiye yöneldi. - İdeolojik alanda Türkçülük ve Turancılık görüşleri benimsendi.. - Gayrımüslim azınlıkları ekonomik yaşamdan silmeyi hedefleyen Milli İktisat Politikası benimsendi. 1914'te kapitülasyonlar tek taraflı olarak feshedildi. - Dilde sadeleşme ve Türkleştirme çalışmaları başlatıldı. - Medrese eğitiminin Maarif bakanlığına alınması çalışmaları başlatıldı. - Hukuk-ı Aile Kararnamesi çıkarıldı. Medeni hukukta kadın-erkek eşitliği getirildi, kadınlara boşanma hakkı tanındı. - Almanya ile 2 Ağustos 1914'te hükümetten ve padişahtan habersiz olarak imzalanan ittifak antlaşmasıyla Türkiye Dünya Savaşı'na Almanya safında katıldı. Bu olay cemiyet içinde eleştirilere ve bölünmeye yol açtı. - Savaşın ilk aylarında Sarıkamış'ta, Süveyş'te ve Irak'ta uğranan ağır yenilgiler Başkumandan Enver Paşa'nın siyasi konumunu sarstı ve stratejik becerisine ilişkin kuşkular doğurdu. Enver'e yakınlığıyla tanınan İaşe Nazırı Topal İsmail Hakkı Paşa'ya atfedilen büyük mali yolsuzluklar da İTC rejimini yıprattı. - Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilginin kesinleşmesinden sonra Talat Paşa hükümeti 8 Ekim 1918'de istifa etti. 1 Kasım'da yapılan olağanüstü kongrede İTC kendini feshederek, Teceddüd Fırkası (Yenilenme Partisi) adıyla yeni bir parti kurulmasına karar verdi. 2 Kasım'da İTC liderleri Enver, Talat, Cemal, Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım yurt dışına kaçtılar. Bu dönemde iç ve dış kamuoyunda yaygın olan inanca göre parti örgütü tasfiye edilmemiş, daha sonra yeniden ortaya çıkmak üzere yeraltına çekilmiştir. Savaşın kaybedilmesi ve ülkenin işgali ihtimaline karşı 1915'te Enver Paşa öncülüğünde bir direniş örgütünün kurulduğu bilinmekteydi. Nitekim 1918-1919 kışında, daha sonra milli mücadele'de kilit roller oynayacak olan kişiler İstanbul'a çağrılarak eğitilmiş, Anadolu'nun çeşitli kentlerinde gazeteler ve dernekler kurdurulmuş, eski Teşkilat-ı Mahsusa üyelerinin önderliğinde Kuva-yı Milliye örgütleri teşkilatlanmıştı. Hareketin belli bir aşamasında Enver'in yurda dönerek yönetimi ele alacağı beklentisi, 1921 baharına dek, kamuoyunda yaygındı. Nitekim birkaç kişi dışında milli mücadele kadrolarının tamamı eski İttihatçılardan oluşmaktaydı. [Başta Mustafa Kemal olmak üzere Rauf Orbay, Fethi Okyar, Kâzım Karabekir, İsmet İnönü, Celal Bayar, Adnan Adıvar Bekir Sami, Yusuf Kemal, Celaleddin Arif, Recep Peker, Şemsettin Günaltay, Hüseyin Avni gibi liderlerin tümü eski İTC üyesi ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa görevlileriydi. İttihatçı hareketin basın ve propaganda kadrosundan Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Mehmet Akif Ersoy, Celal Nuri İleri, Yunus Nadi Abalıoğlu, Falih Rıfkı Atay, Velid Ebüzziya ve diğerleri Milli Mücadele'nin de savunuculuğunu üstlenmişlerdi. Milli Mücadele kadroları içinde Mustafa Kemal'e örgütlü bir biçimde karşı çıkan İkinci Grup (1922-1923) ve Terakkiperver Fırka (1924-1925) liderlerinin tamamının, eski İTC teşkilatı adamları olmaları dikkat çekicidir. Bu kişilerin büyük bir bölümü 1925'te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile siyasi hayattan tasfiye edilmiştir.Ayrıca aralarından önde gelen 13'ü 1926'da İzmir Suikastine karıştıkları iddiasıyla İstiklal Mahkemesi'ne sevkedilerek idam edilmiştir.(05) Yukarıda çok kısa hikayesi verilen İttihat ve Terakki Cemiyeti illegal olarak kurulmuştur. Mevcut düzeni silah zoru ile değiştirmek hedefi vardır. Başlangıçta örgütün gizli olan kuruluş safhasında pek çok gayrimüslim ve azınlık milliyetçisi örgütte yer almıştır. Örgütün tepe kadrosundaki Enver, Talat ve Cemal Paşalar aslında birer Türk milliyetçisidir. Fakat padişaha karşı hareketlerinde tamamen dışarıdan desteklenen ve İmparatorluktan bağımsızlık isteyen azınlık grupları ile işbirliği yapmaktan çekinmemişleredir. İttihat ve Terakki Cemiyetinin hükümette olduğu dönem dahil bütün uygulamaları tipik bir asimetrik savaştır. Kuruluş, teşkilatlanma, operasyonlar, iktidarı ele geçirme mücadelesi, iktidarın sürdürülmesi, yenilgi sonrası yeniden teşkilatlanma, milli mücadelenin desteklenmesi, Teşkilat-ı Mahsusa’nın kuruluşu gibi her biri birbirinden ayrı ama birbirini tamamlayan faaliyetlerde kural dışılık ve kontrol edilemeyen şiddet ön planda tutulmuştur. Gizli bir örgütün yapabilecekleri hususunda günümüze önemli dersler vermekte ve asimetrik savaşa karşı mücadeleye ışık tutmaktadır. Günümüz asimetrik savaş planlayıcıları İttihat ve Terakki Cemiyetini çok iyi incelemek zorundadır. Çünkü bu teşkilâtın tarihinde büyük başarılar kadar başarısızlıklarda mevcuttur. Her yönünün dikkatle incelenmesi yararlı olacaktır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 29 Kasım 2007 Perşembe |
|
|