Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Atatürkçü Düşünce anayasadan çıkartılamaz (7) |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Devletin içine düştüğü yok olma tehlikesinin korkunç derinliğini görmekten aciz olan zavallılar, elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1924) |
11 Ağustos 2007 Cumartesi |
2547 sayılı YÜKSEKÖĞRETİM KANUNUNDA ATATÜRKÇÜLÜK
AKP milletvekili Prof.Dr. Zafer Üskül’ün ortaya attığı “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ’in fikir ve düşüncelerinin anayasadan çıkartılması ile renksiz bir aynayasa oluşturulması” fikrine Türkiye ve Türklük düşmanları pek sevindiler. Biz biliyoruz ki, Atatürkçü düşünce cumhuriyetin temelidir. Devletin varlığı ve milletin bekasının güvencesidir. Bu düşüncenin Türk devletinin temel sistemi olan anayasadan çıkartılmasını istemek devletin temeline dinamit koymakla eşdeğerdir.
Milli değerlerimizi sahiplenmeyi ilke edinmiş ULUSALSES gazetesi olarak milli değerlerimize yapılan saldırılar karşısında Türk halkını bilgilendirmek için konuyu bilimsel bakış açısıyla incelemeye devam ediyoruz.
Atatürkçü düşünce'nin bilimsel yolla ortaya çıkartılıp yaygınlaştırılması ve kullanım alanına sokulmasında Atatürk Araştırma Merkezine çok önemli ve vazgeçilemez görevler yüklenmiştir. Ülkemizin yönetiminde kullanacağımız kurallar sistemin bulunup yetkili organlarımız eliyle faaliyete geçirilmesinde bu kuruluşumuzun devlet içinde çok özel bir işlevi bulunmaktadır.
2876 sayılı kanuna göre Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu; Atatürkçü Düşünceyi milli dayanışma ve bütünlük için kullanacak ve bunu yaparak Atatürkçü Düşünce'ye karşı olan akımlarla da mücadele edecektir. Doğal olarak bu mücadele tamamen fikri alanda olacaktır. Bu görev son derece önemli, zor, çok titiz, dikkatli bir planlamayı gerektirmektedir.
Burada görüyoruz ki, Milli Güvenlik Kurulu ile Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu gibi iki anayasal kuruluşa Atatürkçü düşünce'yi tesbit, tayin, bulma ve yayma ile bu düşünceye aykırı görüşlerle aktif mücadele etme görevi verilmiştir. Şimdi sıra bu kurumların Atatürkçü düşünceyi nasıl oluşturacakları ve bu konuda hangi kurumlara ne gibi görevler düştüğünün irdelenmesindedir.
Anayasal kurumların oluşturulması safhası daha işin başlangıcı ve en kolay yanıdır. İşin zorluğu bundan sonra başlamaktadır.
- Bu kuruluşlar Atatürkçü düşünceyi nasıl oluşturacaklardır ?
- Bugüne kadar hakkında her dilde binlerce cilt bilimsel eser yayınlanmış Kapitalizm, Sosyalizm, Sosyal Demokrasi v.s gibi tartışılma safhasını bitirerek artık doktrin aşamasına gelmiş düşünce sistemleri arasında Atatürk'ün düşüncelerini yansıtan bir fikir hareketi nasıl oluşacak ve nasıl yaşatılacaktır ?
- Bu görüş ve düşünceler zorunlu ders olarak konulan üniversitelerimizde nasıl bir müfredat ile kimler tarafından okutulacaktır.?
- Milli Eğitim kurumlarında gençlerimize neler öğretilmeli ve bunların sonunda nasıl bir Atatürkçü düşünce sistemi oluşmuş olmalıdır ki, bunun üzerine üniversitelerimizde üst düzey Atatürkçülük öğretisi yapılabilmelidir ?
- Nerelerde neler verilmelir ki, diğer çağdaş İZM'lerin yanında tamamen bizim olan Atatürkçü düşünce sistemi daima ön planda kalarak milletimizin aydınlatılmasında ve milli hedeflerimize yönlendirilmesinde etkin rol oynasın ?
İşte tam burada üzerine basarak belirtmek istiyorum. Adına "Atatürkçü Düşünce Sistemi" dediğimiz milli görüşlerimiz kendi alanındaki diğer İZM' lerle mukayese ve mücadeledele edebilecek yeterli bilimsel çalışmalara sahip değildi.
Yıllardır kendilerini Atatürkçü olarak ilan edip O'nun adının arkasına sığınmaktan başka bir özellikleri bulunmayan pek çok bilim adamımızın Atatürk'ü incelerken; ele aldıkları konuların nedenine, nasılına, çıkış noktasına, zamanın şartlarına ve bu şartların günümüz şartları ile mukayesesine, diğer görüşlere göre bulunduğu konuma ve nihayet elde ettiği sonuçlarına bakmadan sadece Atatürk'ün söylediklerini zamanca, konu başlıklarına göre ve söylenilen yerlere göre alt alta sıralayarak yayımladıklarına şahit olunmuştur. Bu kişiler yaptıklarına Atatürkçülük demişler kendilerini de gerçek Atatürkçü ilan etmişlerdir.
Bugün kitapçılarımızın rafları onbinlerce Atatürk kitabı ile doludur. Bu kitapların çoğu birbirinin benzeridir ve bunların çoğu bir düşünce sisteminin temel kurallarını koyacak irdelenmiş bilgi birikiminden noksandır. Bunların tamamına yakını Atatürk'ün şu tarihte, yanında şu kişiler olduğu halde, şu sözleri söylediğini sıralamışlardır. Bunlarla ancak kronolojik bir bilgi birikimi sağlanabilmiştir.
İşte bu tutum ve davranış günümüzde de en kolay ve piyasa şartlarında revaçta olan Atatürkçülük göstergesidir. Bu bilgilerle bir düşünce sistemi oluşturmak asla mümkün değildir. Bunlar ancak Atatürkçü düşünce sisteminin oluşturulmasında kullanılabilecek başlangıç verileri olarak alınabilir.
Atatürkçü düşüncenin oluşturulması hususu Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK ) tarafından da değerlendirilerek bütün üniversitelerimizde "Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi Enstitüleri" açılması gibi tarihi bir karar alınmıştır. Açılacak bu enstitüler ile araştırma ve uygulama merkezlerinde Atatürkçülüğün değişik konularında hazırlattırılacak mastır ve doktora tezleri ile Atatürkçü düşünce bilimsel bir nitelik kazanacaktır. Ve giderek sistemleşecektir. Sonunda düşünce yığını olmaktan kurtulup önce KONSEPT ve nihayet DOKTRİN halini alarak Türk milletinin ve bütün insanlık alemimin hizmetine sunulacaktır.
Bugün Atatürkçü düşünceyi İZM olarak gösterenler, yani bu fikri yapıyı her yönü ile sonuçlanmış bir ideoloji olarak nitelendirenler bütün bu bilimsel çalışmaların önünü tıkamayı ve Atatürkçülüğü daha başlangıç safhasında ortadan kaldırmayı hedef almışlardır. Bir bakıma bu fikirlerin olgunlaşarak yönetim kuralları(doktrin) haline gelmesini önlemeğe çalışmaktadırlar. Atatürk Araştırma enstitülerinden yetişecek öğretim üyeleri vasıtasıyla yüksek öğretim kurumlarına zorunlu olarak konulan "Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi" dersleri yetkili kişilerce etkili olarak verilerek Türk gençleri anayasamızın istekleri doğrultusunda gerçek birer Atatürkçü olarak yetiştirilecektir.
Şimdi konuya ilişkin 2547 Sayılı YÖK Kanunu'nun ilgili maddelerine bakalım;
MADDE 4 : YÜKSEKÖĞRETİMİN AMACI; a ) Öğrencilerini; 1. Atatürk İlkeleri ve İnkilapları doğrultusunda, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, 2. Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, vatandaşlar olarak yetiştirmektir.
MADDE 5 : ANA İLKELER: Yüksek öğretim aşağıdaki "Ana ilkeler" doğrultusunda planlanır, proğramlanır ve düzenlenir: a.) Öğrencilere Atatürk İnkilapları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır. b.) Milli kültürümüz; örf ve adetlerimize bağlı, kendimize has şekil ve özellikleri ile evrensel kültür içerisinde korunarak geliştirilir ve öğrencilere milli birlik ve beraberliği kuvvetlendirici ruh ve irade gücü kazandırılır.
Yüksek Öğretim Kanunu’nun ilgili maddelerine göre bütün üniversite gençleri Atatürkçü olarak yetiştirilmek zorundadır. Doğrudan rektörlüklere bağlı Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi bölümleri konrol ve nezaretinde verilen Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi dersleri bütün üniversite öğrencilerinin almakla mükelllef olduğu iki zorunlu dersten biridir.
Herhangi bir üniversite yönetiminin Atatürkçü düşünce doğrultusunda hareket etmediğini denetleme kurulları vasıtasıyla tespit eden Yüksek Öğretim Genel Kurulu’nun o üniversiteyi doğrudan kapatma yetkisi dahi getirilerek konunun ne kadar önemli olduğu vurgulanmak istenmiştir.
Bugün YÖK yasasının yukarıdaki açık hükümlere rağmen üniversitelerimizde bu konuda yeterli çalışma yapıldığını söylememiz benim gözlemlerime göre mümkün değildir.
DEVAM EDECEK
Dr. Tahir Tamer Kumkale 11 Ağustos 2007 Cumartesi |
|
|