Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Partiler bu programları ile ekonomik sorunlarımızı çözemezler |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Milleti idarede prensibimiz milletin müşterek ve umumi fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakiki ve ciddi olabilmesi, milletin maddi ve manevi ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1925) |
25 Haziran 2007 Pazartesi |
22 Temmuz seçimleri yaklaşırken partiler seçim vaatlerini hızlandırdılar. Hiçbir zaman yapılamayacağı belli olan vaat yarışı her seçimde olmuştur. Fakat bu defa atışlar daha hızlı görünüyor. Bugüne kadar vaat ettiğini yapabilen partiye son elli yılda rastlamadım. Seçim sonrası partilerin mazeretleri hazırdır. “Tek başına gelebilse idim yapacaktım. Gördüğünüz gibi sayım yetmedi. Kooalisyon ortağımız engel oldu.” Şeklindeki hayıflanmaları bu millet çok dinledi. Milletimiz tek başına iktidar yapıp meclise gönderdiği DP, AP, ANAP ve nihayet AKP’ninde verdiği sözlerden ne kadarını tuttuğunu gördü ve dersini aldı. Yapamayacağını bile bile insanları kandırma partilerin kimyasında var. Bundan bir türlü vazgeçemiyorlar. Aslında bu çok yanlış. Burada yanlış olan sadece vaat etmek veya yapamayacağı şeylerin sözünü vermek değil. Asıl yanlış, partilerin her seferinde verdiği sözlerle hâlâ halkı kandırabileceklerini sanmalarıdır. Geniş bir seçmen kitlesine sahip olupta mecliste temsil edilmeleri garanti gibi görünen büyük partilerin bol keseden yapayacakları hususlar için halka söz vermeleri ile netice alınmaz. Bunun yerine parti programlarına koyacakları mantıklı, ilmi ve yapılabilir hedeflere ulaşmaya çalışmaları daha doğal ve gerçekçi olacaktır. Devletin iki temel görevinden birincisi halkın güvenliğini ve devletin bekasını sağlamaktır. İkincisi ise vatandaşların refahını arttırmaktır. Refah ise ancak, tutarlı, dengeli, uygulanabilir ve sürdürülebilir uzun vadeli ekonomi proğramları ile mümkündür. AKP yönetimi hem güvenlik ve hem de refah sağlama görevlerinden sınıfta kalmıştır. Boğazına kadar borca batmış, borcu borçla ödeyen ve ekonominin yönetimini borçluların alacaklarını kuruşuna kadar tahsil edebilmek için oluşturduğu IMF ve Dünya Bankası yönetimine teslim eden Türkiye’de bizim yönlendirdiğimiz milli bir ekonomi modelimiz yoktur. Kemal Derviş ile başlayan ekonomik sistem içinde bize verilen görev bizden istenenleri bizim mevzuatımıza uydurarak tam ve zamanında yerine getirmektir. AB yolundaki inanılmaz tavizlerimiz ve tek taraflı Gümrük Birliği uygulamaları; tarımı, sanayii, bankacılık ve finans sektörünü tamamen bitirmiş, üretime değil tüketime dayalı, elindekikini avucundakini satarak borcunu borçla ödemeye çalışan bir vahşi kısır döngü içine girilmiştir. Bu kıskaçtan acilen kurtulmamıızn tek yolu kendi kaynaklarımız, kendi aklımız ve kendi kabiliyetimize göre hazırladığımız milli politikaların uygulanmasıdır. Asıl olan budur. Peki bugün kamuoyu yoklamalarına göre meclise gireceği değerlendirilen partilerimizin bizi bu durumdan çıkartacak ekonomi proğramları ne durumdadır. Bu konuda iyimser olamıyoruz. Çünkü Ak Partiyi kıyasıya eleştiren CHP, MHP, DP ve Genç parti eğer iktidara gelirlerse aynen AKP gibi IMF politikalarını izleyeceklerini resmen beyan etmişlerdir. Bu bilginin kaynağı açıktır. Çünkü bunlar parti proğramlarında yazılı olup herkesin internetten kolaylıkla ulaşabileceği bilgilerdir. Milliyet ekonomi yazarı Güngör Uras partilerin ekonomi proğramlarının birbirinin ayni olduğunu ve kim gelirse gelsin sonucun değişmeyeceğini köşesinde açıklamıştır. İşte tamamen katıldığım Sayın Uras’ın tespitlerinden bir kaç cümle;
“AKP, CHP, DP ve MHP sözcülerinin bugüne kadarki açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla dört partinin hükümet kurması, hükümete katılması durumunda ekonomide hiçbir şey değişmeyecek. Dört parti, ekonomide bugüne kadar "genel kabul görmüş etkenleri ve sınırlamaları değiştirmeden, güç odaklarını karşılarına almadan" ekonomiyi daha iyi çizgiye götüreceklerini iddia ediyorlar... Sadece o kadar. Partiler, bırakınız düzeni değiştirmeye niyetlenmeyi, düzeni sarsmaktan bile korkuyorlar.Anadolu'da "Kardeşim, yalan da olsa söyle de. Umudum kabarsın" derler ya... İşte o bile yok. Hani bir zamanlar "Umudumuz Ecevit" bize "Ne ezen, ne ezilen... Hakça, insanca bir düzen" vaat etmişti ya... "Yalandan da olsa" şimdilerde kimse bu tür sözleri ağzına almıyor. Alamıyor. İşte o nedenledir ki seçim ortamında, dış ve iç sermaye çevrelerinde, seçim sonuçlarıyla ilgili hiçbir endişe yok... Piyasalar seçime bir ay kalmasına rağmen sakin. Döviz girişleri devam ediyor, döviz fiyatı geriliyor. Ama bu "rahatlığın nedenini bilmekte yarar var".
• AKP, CHP, DP ve MHP bugün uygulamada olan IMF destekli "İstikrar Programı"nı sürdürmeye niyetli. Programda ufak tefek değişiklikler yapılması isteniyor ama, alternatif bir ekonomi programı öneren parti yok. • "Yüksek faiz, ucuz döviz" politikasının zararlarından söz edenler bile uygulamaya son verileceğini söyleme cesaretini gösteremiyor. • Dört parti de IMF ile, AB ile, ABD ile, dış sermaye çevreleriyle iyi ilişkileri sürdüreceğini, yabancı sermayeye kapıları kapamayacağını özellikle vurguluyor. • Özelleştirmeyi eleştiren partiler var ama, bundan sonra elde kalanları ve kamu varlıklarını satmayacağız diyen yok. • Kamunun ekonomiden elini tamamen çekmesini dört parti de ilke olarak benimsemiş. 'Piyasacılar' memnun; • Partilerin hiçbiri uzun vadeli sanayileşme stratejisinden, küresel rekabet gücüne sahip büyük sanayiden söz etmiyor. Dört parti de sanayileşmede (üretimde, istihdamda, ihracatta, büyümede) KOBİ'lere güveniyor. • Her parti istihdamı, üretimi ve ihracatı artıracağından söz ediyor da bugünkü düzen değişmeden, istihdamın, üretimin ve ihracatın nasıl artırılacağını anlatan yok. • Dört parti de devlet bütçesindeki faiz dışı fazlayı bir kaynak olarak kabul ediyor. Verdikleri sözlerin faturasını, faiz dışı fazlayı azaltarak ödemeye niyetleniyor. Bu durumda seçim sonunda ekonomide ne değişir? Hiçbir şey değişmez. Bu düzenden memnun olanların memnuniyeti ve de bu düzende ezilenlerin şikâyetleri devam eder. Halkın memnuniyetini seçim gösterecek ama, çok açık görülüyor ki piyasacılar (paradan para kazananlar) hangi parti seçimde ne oranda rey oy alırsa alsın, bu düzenin değişmeyeceğini görerek memnun ve mutlu”
Ben günümüzde artan borç yükü altında giderek iflasa sürüklenen Türkiye ekonomisinin ayağa kaldırılması ve kısa sürede dünyanın güçlü ekonomilerinden biri haline gelmesi için tek çareyi derhal Atatürk’ün ekonomik görüş ve uygulamalarına dönülmesinde görüyorum. Cumhuriyet tarihimizin bu en başarılı döneminin bugünümüze de ışık tutacağına inanıyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ekonomik Görüşlerinin ekonomik yaşamımıza “Şok Tedavi” sağlayacağını ve bizi çöküşten çıkartacağını iddia ediyorum. Bütün partileri ve bilhassa Atatürk’ün partisi olmakla övünen CHP’ni Türkiyenin tam bağımsızlığını ortadan kaldıran Kemal Derviş politikalarından Atatürk’ün ekonomi politikasına dönmeye davet ediyorum.
Bu yapılmadığı takdirde umutlar bir başka seçime kalmaktadır. Bu durumda ise “Allah bu millete acısın”demekten başka yapacak bir şeyimiz kalmıyor.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 25 Haziran 2007 Pazartesi |
|
|