Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Derin devleti yok etmek gerekiyormuş! |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Bir milletin siyasi alınyazısında mevki sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görebilmek ve onun kudretini takdirde ehliyet sahibi olmak birinci şarttır. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1927) |
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşmayı çok seviyor. Aslında güzel de konuşuyor. İyi bir hatip olduğuna şüphe yok. Kendisi de bu hitabet kudretinin farkında ki her konuda her mikrofon uzatana konuşuyor. Doğal olarak büyük hatalar yapıyor. Bu hatalar bazen öyle hassas noktalarda oluyor ki bir daha düzeltilmesi mümkün olamıyor. Devletimizin üst düzey bürokratları da insandır. Çok karmaşık devlet yönetiminde herzaman hata yapabilirler. Fakat çoğunlukla yaptıkları yaptıkların bir üst makamda bulunan amirleri tarafından düzeltilme şansı vardır. Oysa başbakanların hatalarının düzeltilmesi gibi bir şansları yoktur. Başbakanlar en son konuşurlar. Konuştukları zaman da konuya ilişkin son noktayı da koymuş olurlar. Bir insan ne kadar bilgili ve ne kadar zeki olursa olsun her konuyu bilmesi düşünülemez. İşte bu yüzden üst düzey yöneticilerin ve özellikle başbakanımızın her konuda yararlanabileceği danışmanları vardır. Ve bunlar kendi ilgi sahalarındaki konuları devamlı takip edip başbakanı anında bilgilendirmek zorundadırlar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendi danışmanlarından pek fazla yararlandığını söylemek zor. Bunu yaptığı konuşmalardaki önemli yanlışlardan anlayabiliyoruz. Sayın başbakan bir televizyon proğramında sorulan bir soruya verdiği cevapta "Derin devlet vardır ve yokedilmesi gerekir" şeklindeki beyanı ile devlet kavramını henüz anlayamadığını açıkça ortaya koymuştur.
Gazeteci soruyor; Yani derin devlet tanımına katılmıyorsunuz, böyle bir şey yok mu diyorsunuz?
Başbakan cevap veriyor; Derin devletin varlığına katılmıyorum diye bir şey yok, katılmıyorum olur mu, neden olmasın. O her zaman olmuş. Türkiye Cumhuriyeti döneminde başlamış bir şey de değil. Ta Osmanlı'dan. Bu gelenekten gelen bir şey zaten. Ama bunu minimize etmek, mümkünse yok etmek, bunu başarmak gerekir.
Başbakan Erdoğan bu sözleri ile geçmişte bu konuda Sayın Demirel'in ve özellikle de Sayın Ecevit'in söylemlerine benzer bir yaklaşım sergilemiştir. Bana göre bu iki önemli devlet adamının kendi devletinin ( yani siyaseten yönettikleri devletin) işleyiş çarkını bilmemelerinden kaynaklanan hatalarını tekrarlamıştır.. Başbakanın derin devletten kastettiği şudur; Devletin içinde( bilhassa Silahlı Kuvvetler içinde) hükümetin kontrol ve denetiminde olmayan bazı gizli birimler vardır. Bu birimler devleti korumak adına kanunsuz eylemler yaparak devleti zor duruma sokmaktadır. Hatta bu birimler cinayet işlemekte, her türlü karanlık eylemi yapmaktadır. Devleti uluslararası alanda zora sokmaktadır.. Meseleyi biraz açalım. Eğer devletin içinde böyle birimler varsa, orada devlet otoritesi ve iradesi kalmamıştır. Yani yönetim zafiyeti vardır demektir. Bir başka deyişle devlet yok demektir. Yönetim zafiyetinin sebebi de beceriksiz ve yeteneksiz yöneticilerdir. Bu durumda başbakan Erdoğan doğrudan doğruya kendisini suçladığının farkında değildir. Çünkü ülkemizde hükümetin kontrol ve denetiminde bulunmayan hiç bir işlemin yapılması asla mümkün değildir. Kanunlar ve yönetmeliklerimiz, kanunların koruyucuları Cumhuriyet savcılarımız, Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi üstlenen kolluk kuvvetlerimiz ve nihayet silahlı kuvvetlerimiz vardır. Ve bunlarda doğrudan hükümetin emrindedir. Şimdi bu teşkilat ve organizasyonlar varken, devlet içinde kanunsuz işler yapan gizli birimler olduğunu varsaymak kendi kendisi ile çelişmektir. Kendini inkar etmektir. Gelelim konunun asıl yönüne. Türkiyede derin devlet gerçekten vardır. Bu derin devlet kavramı 12000 yılık Türk milletinin bugüne kadar kurduğu 128 devletin işleyişinden elde edilen tecrübelerin silsileler yolu ile günümüze kadar aktarılması ile oluşmuştur. Derin devlet mevhumu devletin bütün kademelerinde yaşamaktadır. Türkiyenin dört bir yanına dağılmış her seviyedeki devlet memurlarını hepsi derin devletin birer temsilcisidir. En büyüğünden en küçüğüne kadar devlet memurlarının ana görevi işlerin yürütülmesinde devletin milli menfaatlerinin korunmasını sağlamaktır. Devlet memurları bu ruh ile işlerini görürler. Devlet memurluğu yapmayan siyasilerin bu ruhu bilmesi ve anlaması kolay değildir. Siyasetçiler kanun yaparlar. İşte devlet mevhumu, bu kanunları uygulayan, devletin adamını kullanan ve devletin parasını harcayan devlet memuru yöneticiler elinde şekillenir. Her bir devlet memuru kendi alanına düşen kanunun her kelimesine harfiyen uymak, kullanımına verilen paranın her kuruşunu bu ülke yararına harcamak ve emrine verilen personeli en yararlı şekilde yönetmek zorundadır. İşte bütün bunlar derin devlet anlayışı ile olur. Bizim binlerce yıllık gelenek ve göreneklerimiz, devlet işlerini yaparken yaptığımız uygulamalarımız her devlet memurunu kendi görev alanında derin devlet gibi düşünmek zorunda bırakmaktadır. Ben kendimden biliyorum. 30 yaşında genç bir kurmay yüzbaşı iken 65 yaşındaki Genelkurmay Başkanı Semih Sancar karşısında devletin menfaatlerini savunmak adına arz ettiğim konunun müdafasının yapılmasında verdiğim mücadeleyi unutmam mümkün değildir. Devlet memuru olarak ben hazırladığım yazı veya projenin devletin ilkelerine , kanunlarına, geçmiş tecrübelerin ışığında sonuna kadar müdafaa etmekle sorumluyum. İşte ben burada derin devletin gerçek temsilcisiyim. Üst makamların emrinin alınmasını müteakip bu emrin icaplarının kanun ve yönetmelikler çerçevesinde yürütülmesini takipte derin devletin bir ferdi olarak yine o projenin sahibi olan devlet memurunun görevidir. Şimdi meseleye bu gözle bakacak olursak, binlerce yıllık devlet geleneği üzerine inşa edilmiş Türkiye Cumhuriyeti devleti köklü ve sarsılmaz devlet geleneklerini hâlâ yaşatmaktadır. Bu bizim bilinen ve en önemli gücümüzdür. Çevremizdeki onlarca devlet içinde bizim gibi devlet tecrübesi olan sadece İran vardır. Bu tecrübe dolayısıyla Türk milleti her seferinde eskisinden daha güçlü devletler oluşturabilmiştir. Madalyonun diğer yüzünde yer alan ve seçimle gelerek devlet yönetiminin en tepesinde görev alan siyasetçilerimizin büyük çoğunluğunun bir günlük dahi devlet memurluğu tecrübesi bulunmadığı bir gerçektir. Millet siyasetçiye bir seçim süresince yetki verir. Bu yetki ile birlikte siyasetçiler devlet memuru sorumluluğunu da yüklenirler. Fakat bu sorumluluk daima geçicidir. Oysa devlet memurları kendi alanlarında devletin işlevini emekli olana kadar sürdürmekle yükümlüdürler. Devlet memurlarını, siyasetçilerin fikir ve düşünceleri değil, devletin gelenek ve görenekleri, bilgi birikimi, kanun ve yönetmeliklerle verilmiş yetki ve sorumlulukları yönetir ve yönlendirir. Devlet iyi yönetildiği ve devletin kurum ve kuruluşları uyum içinde çalıştığı sürece derin devletten söz edilemez. Çünkü alttaki devlet memuru ile tepedeki siyasetçi uyum içindedir. Derin devletin sesi, devletin iyi yönetilemediği zamanlarda çıkar. Her müesseseden bu sesler duyulmaya başlar. Nitekim tarihinde ilk defa MİT Başkanı konuşmak ve emrinde olduğu siyasileri uyarmak durumunda kalmıştır. Özetle Derin devleti önlemenin tek şartı vardır. Oda, ülkede devlet boşluğuna meydan vermemektir. Bunun yolu da kanunları, yönetmelikleri harfiyen uygulamak, devletin kurumlarını ahenk içinde çalıştırmaktan geçer. Konuya devam edeceğiz..
Dr. Tahir Tamer Kumkale 30 Ocak 2007 Salı |
|
|