10 EYLÜL 2024 SALI

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Çuval olayı, cumhuriyet tarihimizin kara lekesidir. Unutmayalım... Unutturmayalım...
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman Türk Ordusu... Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, dâhili ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumun tam bir inan ve itimadımız vardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1938)

 23 Aralık 2006 Cumartesi 

17 Aralık 2006 gecesi Habertürk Televizyonunda "Basın Klubü" programına katılan Genelkurmay Harekât Başkanı Emekli Korgeneral Köksal Karabay'ın söylemleri ile Çuval Olayı" yeniden gündeme geldi. Çuval olayında kusurlu olduğu gerekçesiyle basın tarafından suçlandığını belirten Korg. Karabay; kendisi dâhil sıralı komuta kademesinin hiçbir suçları olmadığını, olayın Özel Tim Komutanı binbaşının o andaki kararı neticesinde meydana geldiğini anlatarak halkın gözünde aklanmaya çalıştı.
Kanaatimce çuval olayını Türk kamuoyunun belleklerinden kazımak ve millete verdiği utancı beyinlerden söküp atmak mümkün değildir. Bu olay ile Türk-Amerikan ilişkileri hiçbir şekilde kapanmayacak kadar derin bir yara almıştır. Kırılan cam bardağın parçalarını Japon yapıştırıcı ile yapıştırsanız dahi o bardak artık eski saf görümünde olmayacaktır..
Halkımız bu konuda ABD'lerinden çok kendi yönetimine kızmaktadır. ABD düşmandır. Savaş içindedir. Böyle davranması bir bakıma makul görülebilir. Buradaki asıl tepkimiz, olayın ardından gerekli dik duruşu gösteremeyen kendi yöneticilerimizedir.
Evet, Türk milletinin gururu, ordumuzun gözbebeği özel kuvvetlerimize mensup 11 rütbeli askerimize karşı yapılan çirkin saldırı milletimizi derinden yaralamış ve devletimiz hak etmediği bir yenilgi almıştır.
Türkiye'yi yönetenlerin ellerindeki gücü kullanamayan basiretsiz ve cesaretsiz tutum ve davranışları ABD'nin yaptığından çok daha fazla milleti yaralamıştır. Cumhuriyet tarihimizde 4-6 Temmuz tarihinde yaşanan ESİR ALMA olayı KARA LEKE olarak daima hatırlanacaktır. Bu lekenin çıkarılması ise bugünkü teslimiyetçi yönetimle mümkün görülmemektedir.
Olayın her safhası ibret alınacak şekilde korkunçtur. İftihar kaynağımız dünyanın en iyi eğitimini almış, yakın muharebe tecrübesine sahip 11 rütbeli askerimiz hiç bir direniş göstermeden, müttefik Türkiye nezdinde hiç bir resmi girişimde bulunulmadan düşman askeri gibi esir alınıyor. Şerefimizi ayaklar altına alacak şekilde elleri bağlanıyor, kafasına çuval geçiriliyor ve Taliban askeri misali tartaklanarak alınıp götürülüyor. Türk bayraklı çalışma mahalleri talan ediliyor. Aradan geçen üç gün içinde Türk yönetimince ABD yetkililerine ulaşılmaya çalışılıyor ama muhatap bulunamıyor. Sonunda müttefikimiz ABD ordusu bu alınan esirlerin Türk askeri olduğunu fark ediyor ve lütfedip serbest bırakıyorlar.
İşte milletçe gözbebeğimiz gibi baktığımız ordu bu günler için vardır. Bu günlerde devreye giremiyorsa ne zaman girecektir. Hadisenin neresinden bakarsanız bakın yaşananlar bir faciadır. Türkiye'nin askerlerine karşı plânlı, programlı ve bilinçli bir şekilde gerçekleştirilen bu saldırı aslında devletin bizzat kendisine yapılmıştır. Böyle bir olayı bölgede görev yapan Albay Mayville'nin şahsen yaptırdığını, ABD yönetiminin olaydan önceden haberi olmadığını söylemenin hiçbir inandırıcılığı yoktur.
Buna rağmen bu saldırının yapılmasında ABD'nin pek çok haklı sebebi bulunabilir. Zaten kendilerini haklı gösterecek bir sebepleri olmasa iki müttefik Ülke arasında bu şekilde akıldışı bir saldırıya cesaret edemezlerdi.
Ömrünün 36 yılında şerefli Silâhlı Kuvvetler üniformasını taşıyan bir kişi olarak bu başımızı eğik tutanları asla affetmiyorum. Türk halkı böyle bir davranışı hak etmemiştir. Geçen üç yıla rağmen olayın şoku hâlâ atlatılabilmiş değildir.
11 kişilik özel tim mensupları neden savaşmadan teslim olmuşlardır? Bunun hesabı kendilerinden sorulmamıştır. Bir özel tim mensubunun nasıl yetiştiğini ve savaşçılıkta dünyada benzerinin bulunmadığını yakından bilen biri olarak ben yaşanan olayı hiçbir şekilde hazmedemiyorum ve milletimin de benim gibi düşündüğünü biliyorum..
Burada akıllara takılan önemli bir soru hala cevap beklemektedir.
Neden bu timin kurtarılması için telefon etmek ve toplantı yapmak dışında hiç bir ciddi eylem olmamıştır. ABD savaş içinde esir düşen Amerikalı kadın asker için Bağdat içinde kurtarma operasyonu yapmış ve bu kadın askeri milli kahraman ilan etmiştir. Biz biliyoruz ki Türk Silâhlı Kuvvetleri esir edilen askerlerini en geç bir saat içinde ABD'nin elinden alabilecek güce sahiptir. Bu neden yapılmadı? Bu yetişmiş kuvvetlerimizin kullanılması için daha başka ne gibi aşağılayıcı durum gerekiyor bunu anlamak mümkün değildir. Askerlikte hiç değişmeyen ve daima başarı vadeden bir kural vardır. Silaha karşı kullanılacak en etkili silah ayni silâhtır. Tanka tankla, topa topla, gerillaya gerilla ile karşı koyacaksın. Peki, bizim askerlerimiz bunu bilmiyorlar mı? Çok iyi biliyorlardı her nedense kullanma ihtiyacı duymadılar.
Gelelim olayın bir başka yönüne.
Hükümet üyelerinin içme suyu tesisleri açmak, mantı yemek gibi önemli ve vazgeçilemez görevleri olabilir. Hatta onlar bu olayı basite alacak kadar tecrübesiz de olabilirler. Fakat binlerce yıllık Ordu-Milletin tecrübeli Silâhlı Kuvvetlerinin esir edilen askerlerinin kurtarılması için toplantıdan başka yapacakları şeyler olmalı idi. Bunun için Hükümet talimatına da gerek yoktu. Mesela, toplantılara ve görüşmelere devam edilirken; Batıda konuşlanan uçak filolarımız Diyarbakır dâhil bütün doğu hava alanlarına kaydırılabilir, 24 saat süre ile IRAK sınırında uçaklarımız havada hazır tutulabilirdi. Terhisler ve izinler durdurulur, İkinci Ordu ve Üçüncü Ordu birlikleri Irak sınırı boyunca tespih tanesi gibi dizilebilirdi. Kuzey Irak'taki birliklerimizi takviye olarak ilk altı saat içinde Uçar birliklerle en az 10 Komando Taburu bölgeye indirilebilirdi.
Bunlar ve benzeri hareket tarzları halkımızın ordumuzdan haklı beklentileri idi. Ama yapılmadı. Ayrıca devletler hukukuna göre çok meşru bir davranış olarak derhal Kuzey Iraktaki ABD'li askerlerden 15 tanesi enterne edilebilir ve takas için elde tutulabilirdi. Bu da yapılmadı. Bütün bunların neden yapılmadığı hususunda açıklama bekleyen halkımıza herhangi bilgi de verilmedi.
O günleri hatırlayalım. Devletimizin sesi TRT başta olmak üzere televizyonlarımız tele vole yayınlarına aralıksız devam ettiler. Sadece Ulusal Televizyon Kanalı 60 saat canlı yayın ile konunun önemine yakışır yayın sergileyerek halkın nabzını tuttu. Ve yine siyasi partilerimizden sadece İşçi Partisi, BBP ve MHP' yi meydanlarda gördük. Onların sesi de ne yazık ki olayın vahameti yanında cılız kaldı.
Cevapsız sorulara devam ediyorum;
- Devletin askerine saldırılırken Sayın Cumhurbaşkanı bu sıcak 60 saatte neredeydi ve neden Milli Güvenlik Kurulunu hemen toplamadı ve halkımıza konuya ilişkin hissiyatını yansıtacak bir konuşma yapmadı?
- TBMM. Neredeydi? Neden olağanüstü toplanıp bu hadise çözülene kadar görevi başında kalarak milletçe birliğimizi sergilemedi?
- Olayın duyulduğu saatte derhal Bakanlar Kurulu Habur Sınır kapısında Silopi' de toplanıp ve sonuna kadar burada kalarak kararlı ve ciddi tutumunu sergileyebilirdi. Neden böyle bir davranış akıllara dahi gelmedi?
Ben diyorum ki; bu olay ABD tarafından önceden çok iyi tasarlanmış bir planın uygulanmasından başka bir şey değildir.
ABD; bölge için kurguladığı senaryoyu başarı ile uygulamaya devam etmektedir.
Biz bu şekilde sömürge yönetimi gibi davrandığımız takdirde senaryosunu başarı ile uygulamaya devam edeceği de kesindir.
Bu vahim olayı asla unutmamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti'nin Bağımsız ve Özgür bir devlet olduğunu, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu ve TBMM ve güçlü bir ordusu olduğunu önce milletimize, sonrada bütün dünyaya göstermeliyiz.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
23 Aralık 2006 Cumartesi

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale