Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Anıtkabir'deki cumhurun sesine kulak vermeliyiz |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
İnsanlar, huzur ile vicdan hürriyeti ile çalışmak ihtiyacındadır. Bu ise toplumu idare eden devlette ve hükümette adaletin mutlak hâkim olmasıyla mümkündür. Bunu temin edecek şey adliyemizdir. Bir memlekette adalet olmazsa, o memlekette anarşi var demektir, orada hükümet yok demektir. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1923) |
Dünkü yazımın başlığı "TÜRK MİLLETİ, ADALET ŞEHİDİ MUSTAFA YÜCEL ÖZBİLGİN VE ADALET GAZİLERİNE SAHİP ÇIKMAK ZORUNDADIR" şeklindeydi. Bu saf yürekten gelen dileğimin gerçekleştiğini dün hep birlikte Anıtkabirde, İçişleri Bakanlığı önünde, Danıştay'da ve nihayet Karşıyaka mezarlığındaki cenaze törenlerinde gördük. Yıllardır uyuduğu sanılan, Tele -Voleler ve Pop Star yarışmaları ile uyuşturulduğu farz ve kabul edilen, tepkisizliğini alışkanlık haline getiren Türk Milleti nihayet kış uykusundan uyandı. Gerçek yüzünü, milli şuurla bilinçlenmiş aydınlık yönünü Türklük ve devlet düşmanlarına gösterdi. Hiç bir yerden emir almadan, ceplerine para konulup bindirilmiş kıtalar haline getirilmeden ve de birbirlerinden haberi olmadan genci, yaşlısı her yaş ve meslekten insan tek bir yumruk, tek bir vücut gibi Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi huzurunda bir araya geldi. Bu manzara ülkemizde milli menfaati olup bizi güçsüzleştirmeye ve ülkede kardeş kavgası yaratıp zayıflatmaya çalışan küresel mimarları çileden çıkartmaya yetmiştir. Harcadıkları petro-dolarların ve yıllarca süren planlı gayretlerinin buz üzerine yazılan yazılardan ibaret olduğunu görmüşler ve kahrolmuşlardır. 18 Mayıs'taki Anıtkabir resmi, milletin cevherinde var olan milli duyguların hâlâ canlı olduğunu ve her şeye rağmen öldürülemediğini bir kere daha ispat etmiştir.. Bu tek vücut olmuş kalabalıkların oluşturduğu coşkun selin elinde durabilecek hiçbir gücün olmadığı bilinmelidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk 68 yıldır yatmakta olduğu Anıtkabirde alkışlarla birlikte bu coşkun seli durdurmasını bilmiştir. Şimdi düşünelim. Ya Atatürk olmasaydı. İşte o zaman bu seli durduracak hiçbir engel olmayacaktı. Bu yüzden Atamıza yeniden şükran borçluyuz. Dini siyasetin merkezine koyanların, türbanı siyasi dava haline getirenlerin, dini duyguları istismar ederek oy toplamaya çalışanların dünkü tabloyu görüp yeniden düşünmeleri gerekiyor. Çizdikleri senaryoların ne kadar boş olduğunu da anlamaları gerekiyor. AKP'yi alternatifsiz olduğu için desteklediğini söyleyenler sanırım dünkü tabloda pek çok alternatif olduğunu yaşayarak anlamışlardır. Bu olayın bir yönü Gelelim asıl perde arkasındaki manzaraya.. Cenaze törenlerine katılan Hükümet üyeleri ve AKP kadroları halkımız tarafından yuhalanmış ve aşağılanmıştır. İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Adalet Bakanının ülkeyi birlik ve beraberliğe yönlendirmek isteyen ve bu olayı şiddetle kınayan özenle hazırlanmış bildirileri protestolar altında kaybolup gitmiştir. Halkımız bu tutum ve davranışı ile başta iktidar partisi yöneticileri olduğu halde bütün siyasi kadroları sorumlu tutmuştur. Ve parti farkı gözetmeden bütün siyasiler bu haklı öfkeden nasibini almışlardır. Bu toplumsal öfke mutlaka dindirilmelidir. Bu öfke ve öfke ile birlikte gelen tepki dindirilemediği takdirde giderek toplumsal cinnete dönüşüp istenmeyen ve sonradan düzeltilemeyecek toplumsal felaketlere sebep olabilir. Başbakan Erdoğan kanaatimce en doğrusunu yapmış ve öfkeli halkın karşısına çıkmaktan kaçınmıştır. Başına gelebilecek müessif saldırılardan uzaklaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başbakanlık makamını yersiz ve gereksiz saldırılardan bu şekilde korumuştur. Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin ve hepimizin başbakanıdır. İcraatlarını tasvip etmeyebiliriz ve tenkit edebiliriz. Bunu hukuk kuralları içinde söz veya yazılarla göstermek en doğal demokratik hakkımızdır. Ve yine seçimlerde önümüze gelen sandıkta hür irademizle onu ve partisini sandıkta bırakabiliriz. Bu yaptırım gücümüzü kullanmanın bugün yaptığımız gibi bizi yönetenlere saldırıp tartaklamaya çalışmaktan çok daha etkili olacağını bilmeliyiz. Ben halkımızın bu bilince sahip olduğunu değerlendiriyorum. Başbakan Erdoğan'ın cenaze törenine katılmamak için gittiği Antalya'dan verdiği mesaj çok manidardır. Ve kullandığı ifadeler olanı değil de olması gerekeni anlatmaktadır. Başbakan'ın öfke seli esnasında pek duyulmayan mesajında özetle şunları söylemektedir;
"Bu hain saldırıya verilecek en güzel cevap, Cumhuriyet değerlerimizi partiler üstü tutmaktır, birlik ve beraberliğimizi korumaktır. Demokrasi, laiklik ve hukukun üstünlüğüne dayanan Cumhuriyet'i korumak, cesaret ve kararlılık ister. Bizim bu kararlılığımızı test etmeye yönelik komplolarla karşılaşabiliriz. Bunu yapmaya gayret edenler yok değil, var. Bunların en kötüsü aramızda psikolojik duvarlar örmeyi amaçlayan hain girişimlerdir. İşte dün (önceki gün) kanlı eller böyle bir girişimi ortaya koymuştur. Toplumsal barışımıza sıkılan bu kurşunların amacına ulaşmasına izin vermeyelim. Bu değerler üzerinden siyaset yapma bedbahtlığına düşmek, herhalde hiç kimse için çıkar amacı olmamalıdır ve asıl üzücü olanı da budur. Kimse kan üzerinden siyaset yapmamalıdır. Asla sokak şamatalarına prim vermeyeceğiz."
Başbakanın bu sözlerini kaydediyoruz. Sözlerinin, söz olarak kalmamasını hayata geçirilmesini istiyoruz. 18 Mayısta Atatürk'ün manevi huzurunda dindirilen coşkun selin henüz canlı olduğunu unutmayalım. Her zamankinden fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğunu hatırlayalım. Adalete güvenelim. Şimdi hükümete düşen en önemli görev, bütün imkânlarını kullanarak ve gerekirse hiç ara vermeden çalışarak adaleti hızla yerine getirmek olmalıdır. Danıştay baskınının arkasındaki perdeyi kaldırıp gerçekleri halkımıza birinci elden açıklaması ve dökülen kanların yerde kalmayacağını millete göstermesi gerekmektedir. Ancak bu sayede halen coşan sel normal mecrasına döndürülmüş olacaktır. Sonuç olarak; Danıştay baskınından ve gerçekleşen vahşi cinayetten ders almalıyız. İnsanlarımız ve ülkemizin kurumları arasında savaş değil, bilakis birlik beraberlik tohumları ekilmesi gereğini görüp buna göre davranmalıyız. Bu menfur saldırıdan, birlikte yaşamak zorunda olduğumuz bu kutsal topraklarda milletiyle, parlamentosuyla, iktidar ve muhalefetiyle ve Cumhuriyetin bütün kurum ve kuruluşlarının güç birliği içinde bulunmaları gereğini çıkartmalıyız. Dökülen kanların etrafında husumetler değil, dostluk ve kardeşlik duyguları yeşertilmelidir. Buna milletçe ihtiyacımız vardır. Burada yük Başbakan'ın ve AKP kadrolarının sırtındadır. AKP bu yükü kaldırmak ve akan seli normal mecrasına döndürmek zorundalar. Bunu şimdiye kadar yaptıkları gibi başkalarını suçlama politikalarıyla değil icraatları ile göstermelidirler. Beceremedikleri takdirde, ilk seçimlerde bu coşkun selin sularında boğulduklarını göreceklerdir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 20 Mayıs 2006 Cumartesi |
|
|