12 EYLÜL 2024 PERŞEMBE

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Kıbrıs Türk toplumu üzerindeki psikolojik harekat baskısı
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927)

 4 Mayıs 2006 Perşembe 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Kıbrıs'ın Türkiye için önemini belirten şu sözleri Cumhuriyet yöneticilerinin ortak hedefi olmuştur. Her yönetim bu temel hedef doğrultusunda çaba harcamıştır.
"Efendiler! Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin (Akdeniz Bölgesi'nin) ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir."
Türk Milleti Kıbrıs'a ve Kıbrıs Türk toplumuna her devirde sahip çıktı. Kıbrıs Türk'ünü Anadolu Türkünden ayırmadı. Acı ve tatlı günlerini daima paylaştı. Zor günlerinde destek oldu. Uğruna kan döktü. Can verdi. 1974 yılından başlayarak Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliği için kırk bine yakın askerini orada tuttu. Kıbrıs Türk Toplumunun bugüne kadar refah içinde yaşaması için kendinden kesti, onlara verdi. Ama bu toplumu hiçbir zaman fikren kazanamadı.
Bunun suçu sayıları iki yüz bin civarında olan Kıbrıs Türk Toplumunda değildir. Bunun suçu tamamen Türkiye Cumhuriyeti Devleti yönetimlerindedir. Kıbrıs Türklerini sadece para vererek kazanacaklarını sanan yöneticilerimiz; Türkiye'yi sömürgeci, Türk Ordusunu Sömürge Ordusu olarak nitelendiren; "Bayrağın Kırmızısı ile Mavisi bizim için fark etmez" diyen genç nesilleri görünce başarısızlığımızı sanırım anlamışlardır.
2003 Milletvekilleri seçimleri öncesinde üç aya yakın bir süre Kıbrıs'ta kaldım. Halkın içinden olayları izleme fırsatı buldum. İzlenimlerimi ÖNCE VATAN gazetesindeki makalelerimle ve nihayet" KIBRIS'TA SONA DOĞRU" kitabım ile kamuoyuna aktardım. Burada konu ile alakası olduğu için 18 Ekim 2003 günü gazetedeki köşemde yayınlanan yazımı aktararak gelinen çöküşü anlatmak istiyorum.
Tarih 18 EKİM 2003. Önce Vatan Gazetesi BİLDİRİYORUM Köşesinde çıkan yazı:

"...Bu toprakların tarihi incelendiğinde Müslüman ve Türk Kültür izlerinin çokluğu göze çarpıyor. Görmesini bilen bir göz bu toprakların haçlı zihniyetinin bütün fetih çabalarına rağmen Türk kaldığını hemen anlıyor.
Güneydeki Rumların ve AB desteğini alarak Megal-i Idea'larının 8nci ayağı olarak elde etmek istedikleri Kıbrıs Adasının fiilen Türk olduğunu Yunanistan'ın da görmesi lazım. Rumların ve bütün dünyanın KKTC'de Türk İşgali altında olduğunu haykırmalarına rağmen tarih ilmi böyle demiyor. Kıbrıs'ta bugün tek işgal vardır. O da Güney Kıbrıs'taki Haçlı işgalidir.
Bu gerçeğe ve son 29 yıllık mutlak Türk egemenliğine rağmen bu küçük ülkenin neden hâlâ İngiliz kanunları ile idare edildiğini anlamak mümkün değil. Yönetimi Türklerden gasp ederek adayı 1914 yılında fiilen işgal ettiğini açıklayan İngiltere buradaki 46 yıllık hâkimiyetinde bütün sistemlerini kalıcı olarak yerleştirmiş. 29 yıl sonra araçların direksiyonunun neden sağda olduğunu ve neden trafiğin tersten işlediğini anlamak mümkün değil.
Hadi İngiltere bu ülke insanlarının beynini yıkadı diyelim. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak neden 29 yılda Türk Kültür ve geleneklerini, Türk usul ve sistemlerini buraya yerleştiremedik. Bunun cevabını verebilecek bir makam olması lazım. Annan Plânında yer alan haritalarda Rum kesimine bırakılan yerleri gezdim. Kıbrıs Adasının en güzel, sulak ve en mümbit yeri olan Güzelyurt ovasında kilometrelerce uzayan narenciye bahçeleri içinden geçerken bir an buraların Rumlara terk edileceğini gözlerimin önüne getirdim ve çılgına döndüm. Bu güzel yerler harita oyunu ile elimizden alınıyor.
Bunu kabul ettik diyelim. Bu haritanın dışında vermemiz istenen yerleri nasıl vereceğiz? İşin asıl korkunç yanı bu. Bir kaç gündür kaldığım Girne'deki binaların yüzde doksanının Rum malı olduğu iddia ediliyor. Mehmet Ali Talat'ın evi dâhil bir kaç bina dışında Türk Silahlı Kuvvetlerinin konuşlandığı tesisler dâhil hepsi boşaltılacak ve Rumlara verilecekmiş. Çatlamamak için insanın sabır taşı olması gerekiyor.
Güç olsa da hayal etmeğe çalışıyorum. 29 yıldır Kıbrıs semalarında dalgalanan Ay yıldızlı Bayrağın indirilerek yerine 12 havariyi temsil eden yıldızlarıyla AB ve Kıbrıs Rum kesiminin bayraklarının çekildiği merasimini düşünüyorum. Kendimi bu merasimi yapan Komutanın yerine koyuyorum. Kendimden utanıyorum. Meydanları süsleyen Atatürk heykellerinin nasıl yıkılacağını gözlerimin önüne getiriyorum. ABD askerleri ile birlikte Saddam heykellerini yıkan Irak'lıların görüntülerinin yerine Rum Askerleri ile kendilerini "kayıtsız şartsız çözüm diyerek Rumların kucağına atmaya hazır" Talat ve adamlarını koyuyorum. Sokaklarda tekmelenecek Atatürk başları gözümün önüne geliyor. Korkuyorum.
Adanın dört bir yanını süsleyen istiklal mücadelesini anlatan anıtlarının ve şehitliklerin dozerlerle ortadan kaldırılış anını hayal etmeye çalışıyorum. Çıldırmamak elde değil. Türklüğünden utanan aidiyetinden bıkmış, kendini AB ve ABD emperyalizminin kucağına atmak için çırpınan bir avuç kendini bilmezin, bütün milli kimliğini terk etmiş bir takım insanları devletine, bayrağına, toprağına özgürlüğüne saldırabilecek bir hale getirmek için ne gibi yanlışlıklar yapılabileceğini tahayyül etmeye çalışıyorum.
Bütün bunlar olurken yıllardır olayları sadece seyredip ellerinde mevcut kanuni yetkileri kullanamayan, basiretsiz davranışlarıyla bu ortamın oluşmasına sebep olan iktidarın vurdumduymazlığına kızıyorum. Bu manzarayı hazırlayan bu kişilerin bugün hâlâ iktidara talip olduklarını ve kendilerini rakipsiz olarak gördüklerini görüyor ve kahroluyorum. Bunların iktidara nasıl geldiklerini ve seçim zamanı nasıl seçim pazarları kurulduğunu çok iyi bilen sade vatandaşların söyledikleri ise akıl alır gibi değil. Peki, şimdi kime oy vereceksin sorusunun klişeleşmiş cevabı ise hazır. " Kim daha fazla para verirse yine ona vereceğim" .Çok yanlış, üzücü ve düşündürücü. Ama ne yazık ki doğru olan budur.
Asıl kızgınlığım ise bu manzaraya değil. 200.000 kişilik bir ülkede bu tablonun oluşmasına adeta çanak tutan en büyük suçlunun Türkiye Cumhuriyeti olduğunu görüyor ve daha çok üzülüyorum. İstanbul'da muhtarların yönettiği bir semtine yaşayanlar kadar nüfusu olan bir beldenin Cumhurbaşkanı, Hükümeti, Meclisi ve 30.000'i aşan devlet memuru ile bu hale nasıl getirildiğini merak ediyorum."

Bu sözlere fazla ilave edilecek bir şey olmadığını, değerlendirmelerimin doğru olduğunu 24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumunda gördük.
Ganalı Annan ile Perulu De Soto Efendiler nezaretinde hazırlanan 9000 sayfalık bir kuruluş antlaşmasını kabul etmek üzere Türk ve Rum halkları Referanduma götürüldü. Bu ne akıl ve mantık yürütmedir ki her iki tarafta da neyi oylayacağını bilen tek kişi dahi yoktu.
Sadece on gün önce ortaya çıkmış İngilizce 9000 sayfa olduğu bildirilen ve tamamen hukuki terimlerle dolu bir metin iki topluma kabul ettirmek istendi. Aslında bu anlaşma taslağını milletini oy vermeye zorlayan Türk ve Rum yöneticilerden de okuyan yoktu.
Bana göre; BM her iki topluma da; "Siz aptalsınız. Siz cahilsiniz. İşte önünüze ne koyduğumu bilmeden bunu oyluyorsunuz. Siz her şeye müstahaksınız" diyordu. Bu doğrudan doğruya insan aklı ve düşüncesi ile alay etmektir. İnsanları önüne atılan yemi yemekten başka bir çaresi bulunmayan koyunlar yerine koymaktır. Buna kimsenin hakkı yoktu. Olmamalıydı. Ama oldu.
Nitekim Megal-i İdea doğrultusundaki ENOSİS ( Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması) hedefini devamlı canlı tutan Yunanistan'ın desteği ile milliyetçi duygularını kaybetmemiş olan Güney Kıbrıs RUM kesimi büyük ölçüde HAYIR oyu vererek aptal yerine konulmadıklarını göstermiştir.
%65 EVET diyen Türk tarafı için bir şey diyemiyorum. Çünkü nasıl bir baskı dayatma ile karşı karşıya kalındığına yakından tanık oldum. Annan Planı sürecinin başından beri KKTC Türk Toplumu teker teker yakın markaja alınarak, çeşitli baskı ve dayatmalarla beyni yıkandı. Neleri kaybedecekleri değil, neyi kazanacakları daima ön plana çıkartıldı. Adeta, "öldükten sonra cenazen çok iyi olacak" dendi. Zaten bu kadar çok baskı ve aldatmaya karşı insanoğlunun direnç göstermesi de çok zordu. Yıllarca süren beyin yıkama faaliyeti sonunda referandum ile kendi teslimiyetine EVET dedi..
Referandum üzerinden geçen sürede adanın Türk kesiminde önemli değişiklikler oldu. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve KKTC Meclisi Türkiye aleyhtarı söylemlerini ısrarla vurgulayan Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın Cumhuriyetçi Türk Partisinin eline geçti.
Bugün gelinen durumun Rauf Denktaş'ın tek adam olduğu geçen 30 yıldan daha kötü olduğunu, Kıbrıs Türk Toplumunun inanç ve başarı azminden çok şey kaybettiğini söylememiz mümkündür.
Kısaca özetlersek Kıbrıs, Türkiye'nin elinden kaçan bir kuştur..



Dr. Tahir Tamer Kumkale
4 Mayıs 2006 Perşembe

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale