Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Bu nasıl adalet? Bu nasıl tedbir? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Milleti idarede prensibimiz milletin müşterek ve umumi fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakiki ve ciddi olabilmesi, milletin maddi ve manevi ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1925) |
Birkaç gündür İkiz Yasalar ile ilgili olarak yazdığım yazılarda teröre destek veren ve gelişmesine uygun ortam sağlayan bu yasalar kaldırılmadıkça yıkıcı ve bölücü terör olaylarına köklü bir çözüm getirilemeyeceğini ısrarla vurgulamıştım. Bu konuda henüz hiçbir adım atılmıyor. Bilakis AB dayatmaları ile ülkemizi biraz daha güçsüz kılacak 9 uncu Uyum Yasası paketi kanunlaşmak üzere meclise gönderiliyor. Terör giderek azıyor. Birbiri arkasına gelen şehit cenazeleri ordu-milletimize layık törenlerle kaldırılır ve teröristlere lanet okunurken, güvenlik kuvvetlerince halkımızın toplu bulunduğu yerlerde patlatılmadan ele geçirilen güçlü patlayıcılar başımıza sardırılan felaketin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Elazığ'ın Arıcak İlçesi Erimli Beldesi'nde teröristlerin yola döşediği mayının patlatılması sonucu şehit olan Elazığ İl Jandarma Alay Komutan Yardımcısı J.Yarbay Alim Yılmaz'ın cenazesi halkımızın isyan derecesine gelen duygularını ortaya koydu. İki evladını şefkatle bağrına basan şehit yarbayın eşinin metaneti ve vakur tutumu tüm millete örnek olacak bir yücelikte idi. Hayat arkadaşını teröre kurban veren şehit eşi Firdevs Yılmaz; "Elazığ'da PKK'lıları sevindirmemek için gözümden bir damla yaş dökmedim" sözleri ile milletin hislerine tercüman oldu. Tarihimiz böyle pek çok güçlü karakterin, Türkün kendine has vakârını yansıtan pek çok örnekle doludur. Eli öpülecek Türk anası Firdevs hanımın bu sözleri ve eşinin bayrağa sarılı tabutu başındaki dik duruşu terör odaklarına ve onların aşağılık maşalarına verilecek en büyük cezadır. Bu duruş ve bu sözler teröriste sıkılan binlerce kurşuna bedeldir. Çünkü onlar şehit cenazelerinin çoğalması ile tüm milletin azim ve iradesini yıkmak, milleti yılgın, bezgin, korkmuş ve geleceğinden ümidini kesmiş bir yığın haline getirmeyi hedefliyorlardı. Bunu başaramadıklarını ve başaramayacaklarını bir asil Türk kadınının şahsında yaşayarak öğrendiler. Yarbay Alim'in cenaze töreninde kameralar gözlerinden yaş akan üniformalı silah arkadaşlarını birbiri peşine gösterirken, asıl ağlaması gereken bir kadının, yani evlatları babasız, ocağı erkeksiz kalan şehit eşinin ağlamaması olayların geldiği boyutun ve halkın patlamaya ne kadar yakın olduğunun bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Ve acil tedbir alınması zamanının gelip geçtiğini gösterdiği artık ilgililerce algılanmalıdır. Teröre karşı eli ayağı bağlanan güvenlik güçleri düştüğü duruma ağlıyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok olaylar karşısında "Cüppeleri giyme zamanı geldi" diyor.. Yollarında, sokaklarında, meydanlarında Türk bayrağı yerine PKK bayrakları, Atatürk yerine APO posterleri taşınmasına akıl erdiremeyen milletimiz kendi inisiyatifiyle evlerine Türk Bayrağı asıyor.. Eve asılan bayrak "tahrik olur" düşüncesiyle güvenlik güçleri tarafından indirilmeye çalışılıyor.. Resmi devlet görevlisi bir gafil adam; "Ordu benim ordum değil" , "Kürtler Türklerle bir arada yaşayamaz" deme cesaretini gösteriyor ve bunu demokrasinin bir nimeti olarak algılıyor. Sokaklarda Türke, Türklüğe, devlet ve milletin milli değerlerine hakaret ediliyor. Görevliler bunu çok şükür olay çıkmadı diye algılıyor. 56 Belediye başkanı adeta devlete başkaldırıyor ve terör örgütünün militanı gibi konuşuyor. Gücünü aldığı devletini suçluyor. Terör yapanlar, devlet güçlerine vahşice saldırarak ortalığı yakıp yıkanlar, bankaları İşyerlerini, belediye otobüslerini yakıp masum canlara kıyanlara sapan atılırken, teröre karşı çıkanlar yürüyüş kanununa muhalefetten tutuklanıyor. İşte basımızda yer aldığı şekli ile buna tipik bir örnek;
PKK PROTESTOSUNA GÖZALTI; Elazığ'da teröristlerce yola döşenen mayının patlatılması sonucu şehit olanlar için Muğla'da bir camide mevlit okuttuktan sonra ellerindeki Türk bayraklarıyla terör örgütünü protesto gösterisi yapan gruba, polis ekipleri müdahale etti. Gruptakiler, ifadeleri alınmak üzere Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Muğla Ülkü Ocakları'nca kent merkezindeki Kurşunlu Camii'nde, Elazığ'da şehit olan ve ailesi Muğla'da yaşayan Yarbay Alim Yılmaz için mevlit okutuldu. Daha sonra camiden çıkan topluluk, dev Türk Bayrağı açıp, sloganlar atarak yürüyüşe geçti. Slogan atarak yürüyüşe devam eden grup, bir süre sonra barikat kuran polis ekiplerince durduruldu. Burada İstiklal Marşı'nı okuyan gruptakiler, daha sonra 2911 sayılı yürüyüş kanununa muhalefet ettikleri gerekçesiyle gözaltına alındılar. Gruptakiler, polis araçlarına bindirilerek, ifadeleri alınmak üzere emniyete götürüldü. Muğla Emniyet Müdürü Emin Körpe, AA muhabirine, gruptakilerin, ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakılacağını belirterek, ''Emniyete götürülenler hakkında 2911 sayılı gösteri ve yürüyüş kanuna muhalefet ettikleri gerekçesi ile işlem yapılacak'' dedi.
Gündem özetle böyle. Bu olaylara tedbir alması gereken siyasi irade sadece seyrediyor. Herhalde ABD ve ABden birilerinin gelerek bu olaylara karşı tedbir almasını bekliyor. Nitekim 15 Nisan 2006 tarihli basınımızda bu desteğin gecikmeden geldiğini görüyoruz. İşte buna bir örnek;
Alman Birlik 90/Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, Diyarbakır'a giderek Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'i ziyaret etti. Baydemir'in Kürtçe "Xerhatın" (Hoş geldin) diye karşıladığı Roth, Kürtçe "teşekkürler" anlamına gelen "Spas" sözcüğüyle karşılık verdi. Roth, yaptığı açıklamada, "PKK'ya silahları bırakması çağrısı yapıyorum. İkinci adım olarak ise devletin yatırım yapması, yol haritası çizmesi gerekiyor. Askeri çözüm yoktur" dedi. Türkiye'ye 1 haftalık gezi için geldiğini, Diyarbakır'a gelmemek olamayacağını söyleyen Roth, "Gördüğümüz gibi Diyarbakır'da güneş var ama geçen haftalardaki kara bulutlar üzerine konuşmak istiyorum" dedi. Roth, Başbakan'la görüşme süresi 45 dakika belirlendiği halde 90 dakika görüştüklerini, bu konuları konuştuğunu anlattı, "Silahların susmaması, AB içinde Türkiye'nin üyeliğine karşı olanların işine geliyor" dedi. Baydemir de, "Kara bulutlar çok önemli oranda dağıldı. Şu anda metanetli, sağduyulu ve yapıcı bir duruş alma zamanıdır" dedi.
Bunlar insan aklının almayacağı ve milletimin aklıselim sahibi hiç bir ferdinin asla hiç bir zaman kabul edemeyeceği olaylar. Ama oluyor. Ama gerçekler ne yazık ki böyle.. Her canlının kendini koruma duygusu, yani nefsi müdafaa duygusu genlerinde vardır. Bu refleksi her zaman doğal olarak gösterir. Devlet, yaşayan en büyük canlı varlıktır. Devletin kendisini koruyacak tedbirleri alması da doğası gereğidir. Devlet kendini korumazsa, yani devlet devleti teşkil eden insanlarını ve müesseselerini koruyamazsa insanlar ve müesseseler kendi kendileri korumak durumunda kalırlar ki, işte bu durum çok vahim neticeler doğurur. Bunun, yani kendini koruma içgüdüsü ile yapılan hareketleri adı iç savaştır. Nitekim Taksim ve Beyoğlunda gösteri yapan ve güvenlik güçlerinin elinden kaçan teröristlere bölge halkının karşı koyması bunun göstergesidir. Bu gibi olaylar bir anda bütün yurdu kaplayabilir. Eğer insanlar kendi hakkını kendileri koruyacak duruma gelmişlerse, yani devletin kolluk kuvvetleri ile yargı erkinin kendilerini koruyamayacağı inancına varmışlar ise, devletin devlet olma vasfı artık ortadan kalmış demektir. Türkiye bu oyuna hızla sürüklenmektedir. Bu safhada Sayın Cumhurbaşkanının Harp Akademilerinde yaptığı konuşma dikkatle incelenmeli ve vakit geçirmeden milli çareler üretilerek derhal uygulamaya geçilmelidir. Sayın Başbakan Alman Yeşiller partisi başkanına ayırdığı bir buçuk saatini bu ülkenin sorunlarına çözüm bulması gereken gerçek sahiplerine ayırma zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 17 Nisan 2006 Pazartesi |
|
|