Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
CUMHURİYETİN YÜZÜNCÜ YILINDA “KEMALİST EKONOMİ SİSTEMİ” TÜRKİYE’Yİ EKONOMİK DARBOĞAZDAN ÇIKARTACAK TEK ÇÖZÜMDÜR ( II ) |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Yeni Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün dahi dayandığı iktisadiyatla kuracaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1923) |
2023 Ocak ayında Türkiye’nin üzerine çöken ekonomik kara bulutlar giderek çoğalmakta ve güneşi kapatmaktadır. Büyük çoğunluğu yoksulluk sınırının altında bulunan halkımızın siyaset ve siyasetçilerden beklentileri azalmakta ve karamsarlık dalga dalga bütün yurdu kaplamaktadır. Çözümsüzlük giderek artmaktadır.
Bu durum 1875 yılında aldığı dış borçları ödeyemeyerek iflasını ilan edip, hazine idaresini devletin alacaklılarına (Uluslararası Düyun-u Umumiye İdaresine) teslim eden Osmanlı İmparatorluğu ile benzerlik göstermektedir. Osmanlı Devleti bu uygulama ile istiklali dahil her şeyini yabancılara teslim etmiştir. Aslında borç veren emperyalist güçlerce bu borçlar yönetiminin 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşmasının uygulanması ile sonsuza kadar devamı arzu edilmiştir.
Lozan Barış Antlaşmasının siyasi kazanımlarının dışındaki en büyük başarısı işte bu ekonomik tam teslimiyet yönetimine son vermek olmuştur. Bugün geldiğimiz noktada Merkez Bankası rezervlerinin sıfırlanması ve hatta eksiye düşmesi, ülkemizin acemice yönetilmesi ile planlı bir şekilde içine düşürüldüğü borç batağı yüzünden ekonomi yönetimimizin Osmanlı’ya benzer şekilde hükümetin kontrolünden alınması tehlikesi ortaya çıkmaktadır.
İçine düşürüldüğümüz ekonomik kaostan bilinen ve yaygın kullanılan klasik ekonomik tedbirlerle çıkılması artık çok zordur. Mutlaka yeni ve radikal metotlar denenmesi gerekmektedir. İşte ben burada hızlı, radikal ve tamamen milli tedbirleri içeren Atatürk’ün ekonomik görüş ve uygulamalarının Türk ekonomisine “Şok Tedavi” meydana getireceğini ve bizi çöküşten çıkartacağını değerlendiriyorum.
Üretim eksikliği, yüksek enflasyon, işsizlik, iç ve dış borçlar başta olmak üzere tüm ekonomik göstergelerdeki olumsuzluklara rağmen ekonomik alanda hızla iyileşmemizi kolaylaştıracak önemli göstergelerde mevcuttur.
Piyasada her çeşit mal vardır. Dükkânlar her türlü ihtiyaç malının bin bir çeşidi ile ağzına kadar doludur . Hiçbir malın sıkıntısı çekilmiyor. Şehirlerimizde her köşede mantar gibi biten dev alışveriş merkezleri bilhassa tatil günleri hıncahınç doluyor. Yollardaki araç trafiği yüksek benzin fiyatlarına rağmen artarak devam ediyor ve büyük bir canlılık izlenimini veriyor. Lüks araba satışları patlıyor. Gazetelerin emlâk ilanlarındaki hareketlilik ise gözlerden kaçmıyor. Enflasyona rağmen emlâk piyasasındaki fiyatları tutmak mümkün değil. Ülkemin insanları için isteyene dağ başında isteyene orman içinde, isteyene deniz ve göl kıyısında beş yıldızlı muhteşem villalar yapılıyor. Dolar milyonerleri bu ultra lüks malikâneler maket üzerine anında satılıyor. Tabiri caizse kapanın elinde kalıyor. Sayıları her geçen gün artan dolarla oynayan kayıtdışı zenginlerimiz dünyanın gözde tatil merkezlerinde harcadıkları olağanüstü meblağlar yüzünden el üstünde tutulmaya devam ediliyor. Büyük kentlerimiz dış görünümleri ile Avrupa benzeri bir çehreye bürünüyor. Her köşe başında 25-30 katlı iş merkezi inşaatları (içleri boş olsa bile) görülüyor. Havai fişek gösterileri çok mutlu bir azınlığın varlığını dünyaya ilan ediyor.
Yukarıdaki kazanımların dışında ülkemizi içine düştüğü durumdan çıkartacak bilgili, tecrübeli, liyakatlı ve namuslu çok geniş bir insan kaynağına sahibiz. Görev verilmesini bekleyen bu kadrolar başarılı bir istihdam politikasıya ülkemizi gerçek anlamda şahlandırmaya hazırdır.
Bugün ekonomiyi ayakta tutacak orta sınıf hızla yoksulluk sınırı altına inerken çok küçük bir kesim tepe eliti milli gelirin % 90 bölümünü kontrol etmektedir. Geniş halk kitleleri açlık ve yoksullukla mücadele ederken bu bir avuç mutlu azınlık olarak adlandıracağımız kesim ultra modern bir yaşam sürdürmektedir.
Sonuçte toplumun sosyal dengesi darmadağın olmuştur. Çok önemli bir kesim ancak devletten aldığı sadaka kabilinden yardımlarla hayatına devam etmektedir. Ayrıca yapılan bu yardımların toplamı sosyal bir devletin yapması gereken doğal yardım sınırlarının çok ötesi-ne geçmiştir.
Ekonomi Bakanımız Nureddin Nebati Bey ve ekibinin çizdikleri toz pembe tablolar ve verdikleri rakamlar gerçekten müthiş bir iyileşmeyi işaret ediyormuş. Bunlara göre, Türkiye ekonomisi bütün dünyaya örnek olabilecek muhteşem bir başarı gösteriyormuş!. Düşünen beyinler bu kişilerin Türkiyenin neresinde yaşadıklarını merak ediyor. Çünkü bunların söylemleri ile bizim gerçek yaşadıklarımız birbirine asla uymuyor.
Bakan Nebati’nin gördüğü manzara gerçek midir ? Hayır vatandaşlarımızın gördüğü manzara bu değildir.
Çünkü;
– Üretemeyen tarım ve sanayi kesimi gayri memnundur.
– Satamayan esnaf ve iş adamları gayri memnundur..
– Açlık sınır altında maaş alan asgari ücretli gayri memnundur.
– Evine ekmek götüremeyen işsizlerimiz gayri memnundur.
– Enflasyon ve hayat pahalılığı altında inleyen geniş halk kesimleri gayri memnundur.
– Cumhuriyet döneminde oluşturduğumuz milli sanayimizin dev kuruluşları yerli sermaye sahipleri plânlı olarak yok edildiğinden çoğunlukla yabancı kuruluşların eline geçmiştir..
– Makro ekonomi göstergeleri ve rakamlar ne kadar abartılı olursa olsun Türk toplumunun önemli bir kesimi açlık sınırında yaşam mücadelesi vermektedir.
– Cari işlemler dengesinin olumsuz yapısı giderek büyümektedir.
– Vergi gelirleri içinde dolaylı vergiler giderek artmaktadır. Dolaylı vergiler genel olarak vergi adaletini menfi yönde etkilemektedir. Çünkü bu sistemde az kazanan ile çok kazanan aynı vergiyi ödemektedir.
– Ekonominin ve vergi sisteminin en önemli sorunu kayıtdışı ekonomi’dir. Kayıt altına alınamayan ekonomi yüzünden yıllık vergi geliri kaybımız artmaktadır.
Ekonomik krizden sağlıklı bir ortama çıkabilmek için mevcut klasik ekonomik sistemlere göre alınacak tedbirler yeterli olamadığı için biz bugünkü çıkmazlarla karşılaştık. Dolayısı ile bizim yapımıza uyan yeni ve uygulanabilir, bizim insanlarımızın karakterine uygun, insanlarımızın asgari istek ve beklentilerini karşılayabilen ve bizim yapabilme kabiliyetimiz dâhilinde tamamen milli politikalar tespit edip uygulamamız gerekmektedir.
Küresel mimarların her karışında gözü olan bu coğrafyada Türkiye gibi güçlü bir potansiyele sahip ülkenin yönetimi kolay değildir. Bu ülkeyi yönetecek kişilerin dünyanın coğrafi merkezinde yeralan, stratejik ulaştırma yolarının kesistiği ve doğal alt yapı zenginliklerine sahip bölgenin tarihini ve coğrafi üstünlüklerini çok iyi bilmesi gerekmektedir. Ayrıca 12000 yıldır tarih sahnesinde yer alan Türk milletinin ana karakter yapısı, milli ve kültürel değerlerini iyi tanımalıdır.
Bilindiği gibi tek adam iktidarının siyasetteki karşılığı daha hızlı ve kesintisiz hizmet üretilmesi demektir. Sağlanan siyasi istikrar ile artan işgücü sonucu halkımızın cebine daha çok para girecek ve daha çok refah bütün ülkede yaygınlaşacaktı. Ekonomik zorluklarını atlatan halkımız yıllardır kendisine güç anlar yaşatan anarşi ve terör örgütlerini besleyen “yoksulluk ve fakirlik şartları” da ortadan kalkacağı için daha güvenli bir ortama kavuşacaktı.
İçeride bunlar olurken halkının desteğini arkasına alan iktidar, dışarıda daha dik duruş sergileyecek ve ülkenin menfaatlerini dış tesirlere karşı daha iyi koruyacaktı. Bütün bunlar olması gereken ve beklenen sıradan gelişmelerdi. Oysa bunların hiçbiri olmadı. 20 yıllık kesintisiz devam eden AK Parti sonunda plansızlık, liyakatsizlik, bilimden kaçınma, yolsuzluk ve savurganlık uygulamaları ile ekonomiyi dibe çökertti.
İşte tam bu noktada elimizde hemen kullanabileceğimiz her yönü ile denenmiş ve başarı olduğu ispatlanmış bir ekonomik sistem bulunduğunun farkına dahi varmadılar. Bu sistem Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 arasında ortaya koyup fiilen tatbik edip başarısını kanıtladığı KEMALİST EKONOMİ SİSTEMİ’dir. Tarihi bir yanlış yapılarak Atatürk’ün ölümü ile terk edilen bu sistem 85 yeniden uygulanmayı beklemektedir.
Günümüzde bazı aklıevvel ve bilgisi kendinden makul aydın geçinen unvan ve makam sahibi entellerin, bundan 85 yıl önce yürürlükte olup başarısını kanıtlamış olan Atatürk’ün görüş ve uygulamalarına “Çağdışı ve devrini tamamlamış olan ve sadece o günün şartlarında kullanabilen şeylerdi” demelerine karşı isyan etmemek mümkün değildir.
Oysa uygulayarak bizi bugünkü açmazlara sürükleyen ekonomik sistem olan Kapitalizmin yaşı 250’dur. Bu sistemin fikir babası Adam Smith bizim için değil, içinde yaşadığı İngiliz toplumunun isteklerine ve kabiliyetine göre bir sistem düşünmüştür. Atatürk dönemini tarihte kalmış diye aşağılayan bu gafiller kapitalizmi çağdaş ve modern olarak ifade etmekle gaf üstüne gaf yapmaktadırlar. Ve bunlar akıllarınca Gazi’nin Ekonomik görüş ve düşüncelerini aşağılamayı çağdaş bilimsel düşünce olarak görüyorlar.
Çözüm yine Türk Milletindedir. Çözüm; bu milletin bağrından çıkan Atatürk’ün ekonomik fikir, düşünce ve uygulamalarındadır. Çare; dışarıda değil, Sevr’i kırıp Lozan’ı başaran beyinlerde aranmalıdır.
—————————————
NOT: Dr. Tahir Tamer Kumkale’nin “KEMALİST EKONOMİ SİSTEMİ” ile ilgili yazıları devam edecektir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 13 Ocak 2023 Cuma |
|
|