Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt paşa meğer çete reisiymiş!!! |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927) |
6 MART 2006 Bütün gazetelerin manşet haberleri Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt için Şemdinli olayları ile ilgili olarak Van Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan iddianamedeki suçlamaları konu etmiştir. Televizyonlar bütün gün canlı yayın yapmışlar ve konu hakkında pek çok kişinin fikrine başvurmuşlardır. 30 yıldır terörle mücadele ederek binlerce vatan evladını şehit ve gazi olarak veren gözbebeğimiz ordumuzun değerli bir komutanı KKK.Org. Yaşar Büyükanıt meğer çete reisi imiş. Halkımızı ve aklı selim sahibi düşünen beyinleri derinden yaralayan bu suçlamaları terör örgütü mensuplarından biri değil, anarşi ve terörü sorgulamakla görevli yargı mensubu bir savcımız yapıyor ve cezalandırılması için Genelkurmay Başkanlığına başvuruyor.. İşte insana pes doğrusu dedirten manşet başlıklar;
-- Amaç Paşanın önünü kesmek:
-- Türk Silahlı Kuvvetlerine Darbe Girişimi:
-- Şemdinli iddianamesinde Org. Büyükanıt'ın sadece yargıyı etkilemeye çalışmakla değil, gizli örgüt kurmakla suçlandığı ortaya çıktı:
-- İddianame; Kara Kuvvetleri Komutanı Çete Kurmakla Suçlanıyor:
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, genellikle, Silahlı Kuvvetlerin ''darbe yapar'' diye bilindiğini ancak şimdi Silahlı Kuvvetlere karşı bir darbe girişiminin olduğunu belirterek, ''Üzüntü verici olan o darbe girişimine yargının alet edilmiş olmasıdır'' sözleri ile konunun vahametini en vurucu şekilde dile getirmiştir.. Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın hazırladığı 100 sayfalık iddianamede; Astsubay Ali Kaya için Tanırım, iyi çocuktur. diyen Büyükanıt'ın tanık ifadelerine göre suç işlemek için örgüt kurduğu' ve adil yargılamayı etkilediği iddia ediliyor. Bölgede terörü önlemekle görevli üç komutan ise görevi kötüye kullanmakla suçlanıyor. Ülkemiz bugüne kadar örneği görülmemiş bir olay yaşıyor. Silahlı Kuvvetlerin teamülleri gereği beş ay sonra Genelkurmay Başkanlığı'na atanacağı kesin bir orgeneral hakkında ortaya atılan iddia askerler açısından kolay hazmedilebilir bir durum değildir.. Başbakanlık Basın sözcüsü; Başbakanın konuyu gazetelerden takip ettiğini haberi olmadığını açıklayarak hükümeti temize çıkarmaya çalışırken, Adalet Bakanı Cemil Çiçek olayların bu seviyeye gelmesinden üzgün olduğu belli ediyor; Ordumuzun ve yargımızın yedeği yok.. Benim de hükümetin de bu soruşturma süreciyle uzaktan yakından bir alakası olmamıştır. Hepimizin savunduğu yargı bağımsızlığı çerçevesinde savcı soruşturmasını tamamlayıp bir iddianame hazırlamıştır. Doğrudur veya yanlıştır, bu iddiadır Hata varsa, yargı süreci hatayı da düzeltecektir. Hepimizin yargıya güvenmesi lazım diyerek ortamı yatıştırmaya çalışmıştır... Başbakan ve Adalet Bakanının haberimiz yok değerlendirmelerine karşın AKP Adıyaman Milletvekili Faruk Ünsal'ın bir televizyon programında yaptığı, olaylara ilişkin olarak, 'Bizim yapamadığımızı savcılar yaptı. Yargıya teşekkür borçluyuz değerlendirmesi ile AKPnin ordu ile ilgili düşüncelerini açığa çıkarmış oldu.. Gelelim meselenin özüne. Ülkemiz üzerindeki küresel güçlerin emelleri biliniyor. Bu coğrafyada güçlü ve bütünlük içindeki Türkiye Cumhuriyeti Devleti küresel güçlerin hedeflerine ulaşmada tek engel olarak görülüyor. Burada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünden söz edilirken de üzerinde durulan tek unsur Silahlı Kuvvetlerimizdir. Ordu-Millet kavramı ile gücünü milletinden alan Türk Ordusunun Türkiye'ye yönelik bütün şer faaliyetleri önleyecek güç ve kuvvette olduğu çok iyi biliniyor. Dolayısı ile asıl hedef Silahlı Kuvvetler oluyor.. Nitekim birkaç yıldır Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülke yönetimindeki yeri ve konumunu zayıflatma çabaları 11 Askerimizin başına çuval geçirme olayını müteakip giderek artmıştır. Bu vahim olay karşısında tepkisini gösteremeyen Silahlı Kuvvetlerimiz küresel güçler tarafından zayıf ve güçsüz olarak algılanmıştır. Ve sonunda bu kurumumuz üzerindeki küresel baskılar sonucu zayıflatma ve güçsüzleştirme çabaları da çoğalmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri bugün gündemde olan Şemdinli ilçesine 1984 yılında PKK terör örgütünün yaptığı baskını müteakip, tam 21 yıldır çok başarılı bir terör mücadelesi yapmıştır. Bu mücadeleyi veren tecrübeli kadrolar halen ordu saflarındadır. Silahlı Kuvvetler teröre karşı profesyonelce mücadele etmektedir. Bu gücü yöneten sıralı komutanları suçlamak amacıyla Şemdinli iddianamesinde ileri sürülenler üzüntü vericidir. Ülkedeki yetki karmaşasının ülkeyi taşıdığı yer çok vahimdir. Kanaatimce burada yargı bağımsızlık ilkesinin dışına taşmıştır. Bir müesseseyi koruyorum derken, devletin birlik ve beraberliğini tehdit eden ciddi iddialar ile bir başka kurumu yaralamıştır. Türkiyenin en büyük silahlı gücünün başındaki kişiyi çete kurmakla suçlayacak kadar ülke meselelerinden uzakta kalan hukukçularla bu milletin hak ve hukukunun nasıl korunacağı ve Hukukun Üstünlüğü prensibinin nasıl sağlanacağı konusunda kafalarda ciddi soru işaretleri belirmiştir. Silahlı Kuvvetler kişilerle kaim değildir. Burada kişiler değil, kişilerin uygulamakla yükümlü oldukları yerleşmiş kurallar geçerlidir. Komuta makamına gelen kişiler birbiri ile ayni ayarda ve yakın tecrübededir. Ahmet yerine Mehmetin gelmesi bir şeyi değiştirmez. Çünkü gelenin kendisinden önce yapılanları bozmak ve kendi kurallarını koymak gibi bir lüksü yoktur. Zaten bulunduğu görevde köklü değişiklikler yapacak zamanı da yoktur. Her yeni gelen kalınan yerden bayrağı alır ve kurallar içinde bayrağı kendisinden sonra gelene ayni saf ve temizlikle teslim etmek için gayret gösterir. Yani, Yaşar Büyükanıt paşanın Genelkurmay Başkanı olması ordumuzun gücünde önemli değişiklikler yapmayacaktır. Bu olayın da tipik bir psikolojik harekat operasyonu olduğunu görmekteyiz. Belki olayların gelişme süreci içinde küresel Psikolojik Harekat planlayıcıları yer almamışlardır. Fakat bir savcının iddianamedeki talihsiz ve zamansız olduğunu değerlendirdiğim bir kaç cümleye dayanarak ortaya koyduğu suçlamalar çok kolaylıkla Propaganda malzemesi yapılmıştır. Konu bütün unsurları ile gündeme taşınarak öteden beri hazırladıkları Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma, ordu içinde komutanlara karşı güvensizliğini körükleme, orduda yerleşmiş teamüllerin tartışmaya açılması ve halkın Silahlı Kuvvetlere güveninin sarsılması gibi hususların tartışılması ile ülke güvenliğinin ciddi boyutlarda sarsılması hedef alınmıştır. Peki sonuç ne olmuştur. Sonuç küresel Psikolojik Harekat uzmanları için tipik bir fiyaskodur. Yani mutlak mağlubiyettir. Çünkü Türk kamuoyunun sağduyusu dikkate alınmamıştır. Basit suçlamalarla komutanların halkın gözünde küçük düşürülemeyeceği hususu göz ardı edilmiştir.. Türk halkının saygı duyduğu semboller arasında üst rütbeli komutanlar önemli yer tutmaktadır. Bu suçlamalar meydana geldiği anda halk derhal tavrını koymuş ve Yaşar Büyükanıt ismi etrafında kenetlenmiştir. Halkımız bu olayda tehlikenin büyüklüğünü ve ülkemize saldırı boyutlarının ulaşabileceği seviyeyi görmüş ve yönünü belirlemiştir.. Ordunun içinden gelen ve bu camiayı yakından tanıyan biri olarak şimdi bundan sonra neler olabileceğini değerlendirelim. Silahlı Kuvvetler mensupları komutanları etrafında bütünleşeceklerdir. Bu bütünlüğü halkın büyük desteği ile Ordu-Millet kenetlenmesini gösteren gelişmeler takip edecektir. Sokaklarda Türk devletine isyan bayrakları açarak küfreden, araç ve gereçlerini yakıp yıkan PKK sempatizanları kol gezerken ve bunlara her hangi bir işlem yapılmazken ömrünün elli yılını üniforma altında geçiren bir komutanın emrinde çalışan kişilerle ilgili duygularını açıklamasını Çete oluşturmak olarak nitelendirebilen yargı mensuplarının bulunması yargı erkini derinden yaralamıştır. Adalet devletin varlık simgesidir. Adalet Bakanlığına ciddi görevler düşmektedir. Yargı bağımsızdır diyerek bu işin altından kalkılamayacağı bilinmeli ve adalet sistemi kendisini mercek altına almalıdır. Yargı erki, ülke milli menfaatleri doğrultusunda yeniden yapılandırılmalı ve gerekiyorsa yargı mensupları ciddi bir eğitimden geçirilmelidir. 12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü hakimlerin sağcıları, solcu hakimlerin solcuları kolladığı devirlerin tecrübesi insanlarımızın belleklerinde canlı olarak durmaktadır.. Sonuç olarak; bu olayda Org. Büyükanıtın şahsında Silahlı Kuvvetler değil, ama yargı yara almıştır. Düşünceleri açıklama özgürlüklerinin genişletildiği bir dönemde, yargı ile ilgili en ufak bir görüşün açıklanmasına dahi tahammülsüzlük gösterilmesini anlamak ve halka anlatmak mümkün değildir. Yargının nerede durduğunu görmesi ve ne olduğunu ciddi şekilde sorgulaması zamanı gelmiştir. Bu bakımdan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olaya el koymasının yararlı olacağını değerlendiriyorum. Siyaset ( Yürütme ) ve yargı birbirinin kulvarını derhal terk etmelidir. Buna şiddetle ihtiyacımız vardır..
Dr. Tahir Tamer Kumkale 8 Mart 2006 Çarşamba |
|
|