10 EYLÜL 2024 SALI

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Atatürk'ün Ekonomi Mucizesi - Borç batağındaki Türk ekonomisine şok tedavi (4)
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer bir vatandır… Bu geniş memleketi bayındır bir hale çevirmek lazımdır. Bu halk zengin olmaya mecburdur. Memleket bayındır olmazsa, bu halk zengin olmazsa, size hala yaşama imkânından bahsederlerse inanmayınız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1930)

 1 Şubat 2006 Çarşamba 

Ben günümüzde artan borç yükü altında giderek iflasa sürüklenen Türk Ekonomisinin ayağa kaldırılması ve kısa sürede dünyanın güçlü ekonomilerinden biri haline gelmesi için derhal Atatürk’ün Ekonomik Görüş ve Uygulamalarına dönülmesini öneriyorum. Cumhuriyet tarihimizin bu en başarılı döneminin bugünümüze de ışık tutacağına inanıyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ekonomik Görüşlerinin ekonomik yaşamımıza “Şok Tedavi” sağlayacağını ve bizi çöküşten çıkartacağını iddia ediyorum.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; fikir ve düşünceleriyle 20nci asırda Türklük Dünyası başta olmak üzere bütün insanlığa ışık saçmış ve adeta insanlığı iyiye, doğruya ve güzele yönlendirmiştir. Geçen çağa ismini altın harflerle yazdırmıştır. TUTARLI, DENGELİ ve UYGULANABİLİR düşünce sistemi ile inşallah yeni milenyuma da damgasını vuracaktır.
Bu büyük insanın her yönü incelenmiş ve fakat en kuvvetli olduğu ve en büyük başarıların kazanıldığı EKONOMİK GÖRÜŞ VE UYGULAMALARI daima ikinci planda tutulmuştur. Ben bunun bilmeyerek değil bilerek ve isteyerek küresel mimarların planlı yönlendirmeleri doğrultusunda yapıldığını değerlendiriyorum. Bu hususu Atatürk'ten sonra gelen cumhuriyet yönetimlerinin affedilmez bir hatası olarak görüyorum.. Gazi’nin kısa süren yönetiminde başlattığı büyük milli hamleler maalesef kendisinden sonra gelen yöneticiler tarafından dikkate alınmamıştır. Ülkenin kalkınması için ithal ekonomik sistemler daha çok tercih edilmiştir. Sonuç ise daima hüsran olmuştur..
Gazi’yi; “O, bir üst yapı devrimcisidir. Alt yapı devrimlerini uygulamaya fırsat bulamamıştır. O her zaman bir aksiyon adamıydı. Fikir adamı değildi. Şartların gerektirdiği hususları mantığını kullanarak uyguladı” diyerek küçümsemeye ve tepeden bakmaya çalışan zihniyetlere karşı koyabilmek için Ekonomik Görüş ve uygulamaları hakkında bilgi sahibi olmak lazımdır.
1923 yılı başlarında Türkiye’nin; Yolu, enerjisi, fabrikası, parası, kredi imkânları, işgücü, sanayi tesisleri, tecrübesi yoktu. Fakat İstiklali, saygınlığı, inandığı bir lideri ve geleceğe karşı ümidi vardı.
1938 yılı sonlarında Türkiye’nin; Yolu, enerjisi, fabrikası, parası, kredi imkânları, işgücü, sanayi tesisleri, tecrübesi vardı. Fakat kendisine bunları temin eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk yoktu.
ATATÜRK; tamamen sıfırlanmış bir ekonomiden insan gücü, sermaye, bilgi, altyapı ve hiçbir dış destek olmadan ağır sanayi hamlesini başarmış ve planlı kalkınma dönemini başlatmıştır. Toplu iğneye muhtaç bir ekonomiden sıfır enflasyonlu, borçsuz, kendi tankını, topunu ve uçağını yapabilen, parası değerli, geleceğe güvenle bakan örnek bir Türkiye yaratmıştır.
Osmanlı'nın Düyun-ı Umumiye yönetiminden kalan borçlarını da ödeyerek çağına göre büyük bir kalkınma hamlesi sağlanmıştır.
Atatürk'ün dünyanın bilinen ve uygulanan başlıca ekonomik sistemlerinin dışında Türk milletinin ihtiyaçlarına, istek ve arzularına, milletin kabiliyetlerine uygun olarak yarattığı ekonomik sistem ile geçen asrın en büyük ekonomik mucizesi meydana getirilmiştir.
Gazi tarafından geliştirilen ekonomik sistem; hürriyetleri koruyarak ekonomik gelişmede halkın ilgisini dinamik bir yaklaşım içinde değerlendiren ve diğer ekonomik sistemlerin aksaklıklarını giderici yönleri ile dolu yepyeni bir sistemdir. Ve tamamen milli motiflerle meydana getirilmiştir.
Kapitalizm, Sosyalizm, İslami Ekonomi, Devletçilik, Sosyal Demokrasi, Faşizm, Nazizm gibi başlıca çağdaş ekonomik doktrinler üzerinde bilim adamlarınca binlerce cilt eser verilmiştir. Yıllarca üzerinde çalışılmıştır. Bugün artık kalıplaşarak doktrin haline gelmiş bu gibi sistemler ve bunların pek çok ülkedeki başarılı uygulamaları mevcutken sadece 15 yıllık kısa bir uygulaması olduğu bilinen Atatürkçü Ekonomi 'den ve bu sistemlere üstünlüğünden bahsetmek mümkün olabilir mi?
Konunun cevabı ilk bakışta olumsuzdur.
Meseleye Atatürk'ün iktidar olduğu 15 yıl içinden değil de, O'nun içinden yetiştiği Türk Milletinin binlerce yıllık geleneksel ekonomik faaliyetleri açısından bakacak olursak bunun mümkün olduğunu görürüz. İşte burada;" Nesiller boyu birbirine aktarılarak ve daima kendini yenileyerek sistemleşen ekonomik kültürümüzün Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün şahsında en başarılı örneklerini verdiğini" söyleyebiliriz.
12000 yıllık tarihi süreç içinde daima ticaret yollarını kontrol eden bölgelerde siyasi egemenlik sahibi olmaya özen gösteren atalarımız; bu coğrafi konumlarının gerekli kıldığı şartları en iyi şekilde değerlendirmişler ve ticari alandaki üstünlüklerini her zaman çevrelerine kabul ettirmişlerdir.
Tarihteki Türk Devletlerinin ortak bir vasfı da; halkının refah ve mutluluğunu çağının şartları içinde en üst düzeyde gerçekleştirerek çok zengin bir ekonomik kültür yapısı oluşturmalarıdır.
Atalarından aldığı ekonomik kültür mirası Gazi’nin şahsında uygulama imkânı bulmuştur. Ekonomik mirasını çok iyi kullanan Atatürk'ün ekonomik düşüncesinde fikir ve icraat arasında eşsiz bir uyum vardır. Bu uyum mutlak başarıyı da kolaylaştırmıştır.
Sıfır denilecek bir seviyeden ve savaş şartlarının yıkımı içinden on yılda ağır sanayi hamlesini gerçekleştirerek kendi tankını, topunu ve uçağını çağın gereklerine uygun olarak bizzat Türk insanının yapabileceği bir düzeye ulaşılması onun dehasının eseridir.
Gazinin başarılarını değerlendirebilmek için Osmanlı’dan devralınan ekonomik mirasın bilinmesinde yarar vardır.
1699 Karlofça Antlaşmasına kadar büyüyen ve büyüdükçe yeni ele geçirilen yerlerden elde edilen ganimetlerle devlet hazinesi büyümüştür. Bu tarihten itibaren ganimet gelirleri durmuş ve 24 Milyon Km. kare devlet topraklarının dış tehditlere karşı koruma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda Osmanlı Ordu sisteminin merkezindeki HAS-ZEAMET-TIMAR gibi toprak düzenleri bozulmuştur. Bu sistemler hem üretiyorlar ve hem de savaş zamanlarında ordunun asli gücünü teşkil ediyordu. 1699’dan itibaren sınırlarda kurulan kalelerde devamlı asker bulundurma mecburiyeti ile ordu artık üretici durumdan tüketici durumuna geçmiştir. Savunma pozisyonuna giren Osmanlı devleti içinde sayıları toplam %20 civarında bulunan Türk unsurlar ASKERLİK, DEVLET MEMURLUĞU - YARGI GÖREVİ olarak üç temel alanda istihdam edilmiş ve ekonomik sahayı tamamen gayri Müslimler ile Türk olmayan Müslüman unsurlara terk etmiştir.
Bu gidiş sonunda Batılı devletlerin himayesinde çok zengin Tüccar sınıfı meydana gelirken Anadolu başta olmak üzere halk fakirleşmiştir. Alınan 252 Milyon İngiliz Poundluk Borcun ödenememesi sonucunda 1875de devlet iflas etmiştir. Ekonominin yönetimi borçlu devletlerin oluşturduğu Duyun-u Umumiye yönetimine teslim edilmiştir.
1915’te 15.7 Milyon olan Nüfus 1923’te 12 Milyon dolayına inmiştir. Ekonomi sistemi içindeki Türk olmayan unsurlar ülkeyi terk etmişler ve bu şekilde ekonominin yetişmiş insan gücü de kalmamıştır.
1911 Trablusgarp Harbi ile başlayan savaş yılları geçen 12 sene zarfında Anadolu’yu tam bir harabe haline çevirirken, yetişmiş insan gücü de sıfırlanmıştır. Yaşlılar, çocuklar ve savaşa gidemeyen sakatlardan oluşan erken nüfus %39’lar dolayında iken ekonominin tamamen dışında kalan kadın nüfusu ise % 61’ oluşturuyordu. Okuma-Yazma oranı %3 civarında idi. Yüksek tahsillilerin toplamı 3000 kadardı. Bunların çoğunluğunu subaylar, din adamları, doktorlar ve öğretmenlerdir. Yani ekonomik sistemi oluşturup, uygulayacak yetişmiş insan sayısı yok denecek kadar azdı. İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu kadro ile inşa edilecekti.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
1 Şubat 2006 Çarşamba

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale