Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Yurt toprağı! Her şey sana feda olsun. Kutlu olan sensin. |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedi hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Türk toprağı! Sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1925) |
Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği ancak AKP yönetiminin yeniden ele aldığı Yabancılara Toprak Satışını Düzenleyen Yasa Tasarısı TBMMde tekrar kabul edilerek onay için Cumhurbaşkanlığına gönderildi. Vatan Toprağına sahip olmak devlet olabilmenin temel şartlarından biridir. Toprak; uğruna dökülen kanlar ve verilen canlar ile vatanlaşır. İnsan en kıymetli varlığı olan canını bir tek şey için gözünü kırpmadan verir. O'da vatan topraklarının müdafaası içindir. Avrupa Birliği ile müzakere süreci ile birlikte ülkemiz üzerindeki baskılar artıyor. Bu arada taviz verme politikamız aksamadan aynen uygulanıyor. Görülüyoruz ki başımız bir kere eğildikten sonra her istenilene EVET demeden yapamıyoruz. Avrupalıların kendi topraklarını koruyucu her türlü tedbiri almasına rağmen söz konusu Türkiye ve Anadolu toprakları olduğunda kutsal vatan topraklarımızın yabancılara satışının önündeki engellerin kaldırılması için bize her türlü baskının yapıldığına şahit oluyoruz. Baskı aracı olarak kullandıkları malzeme de hiç düşünmeden çıkartarak hukuk sistemimizi içinden çıkılmaz bir kargaşa yumağı haline getiren Uyum Yasalarımız oluyor.. Zengin yabancıların fakir Türklerin topraklarını yasal yollardan elimizden nasıl aldıklarını bu sütunlarda bıkmadan vurguladım. Olayın sakıncalarını açıkladım. Fakat bu konuda tedbir alması gereken yetkili ve ilgili büyüklerimize ulaşamadım.. Demek az söylemişiz ki bu satışlar durmaksızın devam etti.. Eğer, Vatan toprakları üzerinde oynanan oyunları görmez ve gerekli tedbirleri almaz isek ülkemiz üzerinde küresel güçlerce oluşturulmaya çalışılan satış işlemi tamamlanmış olacaktır.. Daha dün Sultan Abdülhamitin devlet borçlarının ödenmesi karşısında Filistinde toprak isteyen Yahudilere attığı tokadı bugün atacak bir yönetime sahip olmadığımız kesin. Şimdi biraz düne gidelim ve buna göre günümüzü değerlendirelim. Osmanlı Devleti borçlarını ödemekte zorlanınca 1875 yılında iflasını ilan eder. 1876' da İkinci Abdülhamit tahta geçer. Fransa, İngiltere ve Rusya destekli milliyetçilik akımları Balkan topraklarından başlamak üzere ayrılıkçı hareketler olarak yaygınlaşmıştır. Devlet, boğazına kadar borç batağına saplanmıştır. Yani Osmanlı Devleti günümüz Türkiye'sinin düştüğü borç batağının bir benzeri ile karşı karşıyadır. Borçların tahsili için, alacaklı devletler ve alacaklı bankerlerin kontrolünde devlet gelirlerini toplayan Duyûn-u Umumiye İdaresi kurularak devlet bütçesinin yönetimi alacaklılara (bugünde IMF ve Dünya Bankası yönetimine) teslim edilmiştir. İşte bu müstesna günlerde Siyonist Düşüncenin savunucusu ve Yahudi Milliyetçisi Thedor Herzl Abdülhamid'e bir teklifte bulunur. Bütün Osmanlı Devlet borçlarına karşılık Filistin topraklarının (şimdiki İsrail Devleti Toprakları) Yahudilere verilmesini talep eder. 20 milyon kilometrekare toprağa sahip Osmanlı Sultanı, bu küçük toprak parçası için; "O toprakların bedeli para değil, atalarımın kanıdır. Kanla alınanlar ancak kanla geri verilir" diyerek Thedor Herzl'i huzurundan kovar. Osmanlı Sultanının vatan toprakları üzerindeki bu büyük hassasiyetini arazilerin sahibi olan Filistinli Araplar umursamazlar ve tapulu arazilerini yüksek meblağlar karşılığında Yahudilere satarlar.. Nitekim 1948'de Birleşmiş Milletler tarafından Filistin topraklarında İsrail Devleti kurulduğunda, bölge arazisinin büyük bir bölümü Yahudiler tarafından önceden satın alınarak tapulu malları yapıldığına şahit olunmuştur. Yani işin alt yapısı çok önceden tamamlanmıştır. Şimdi bu topraklarda Arapların "buralar bizimdi" diyerek hak iddia edebilecekleri çok az bir bölge kaldığı bilinmektedir. Gelelim 2006 Türkiyesine. Sultan Abdülhamitin torunları olan bizler ne yapıyoruz. ; "Yabancılar topraklarımızı rahatça satın alabilsinler" diye özel yasa bile çıkartıyoruz. Bunu fırsat bilen İsrailli Yahudilerin Tevratta kendilerine vaat edildiği bildirilen kutsal Arz-ı Mevuta, bir başka deyişle bereketli GAP topraklarına yerleştiklerini sadece seyrediyoruz. . Basından aldığımız bilgilere göre sadece son bir yıl içinde 234.385.000 metrekare vatan toprağı yasalara uygun olarak yabancı uyruklulara devredilmiştir. Ve artık bu topraklar şehit kanı ile sulanarak vatanlaşan ülke topraklarına dahil değildir. Rakamların diline göre bu toprakların çoğu göz bebeğimiz gibi baktığımız, fakat terör nedeniyle tamamlayamadığımız verimli GAP'a ait topraklardır. Bugün, ülkemizin neresinde satın alınacak değerli topraklar olduğu santimine kadar biliniyor. Konunun gizliliği kalmadı. Çünkü uydulardan çekilen resimler vasıtasıyla toprakların altı ve üstü kolaylıkla tespit ediliyor ve bilgiler internet sitelerinde açıklanıyor. Yani, nerelerin satın alınacağının reklâmı önceden rahatlıkla yapılabiliyor. Keşke, küresel güçlerin bildiklerini ( yani bugün elimizden çıkan bu topraklardaki milli değerlerimizi ) yasaları çıkartan yöneticilerimiz bilselerdi... Ve neleri kaybettiğimizin farkında olsalardı... Günümüzün küreselleşen dünyasında ticari nedenler, bir ülkede yabancıların taşınmaz mal edinmesini bir ihtiyaç haline getirmiştir. Buna rağmen dünya milletlerinin uluslararası hukukun kuralları içinde kendi milli çıkarlarına uygun esas ve yöntemleri bulmasını ve uygulamasını engellememek kolay değildir. İstenildiği takdirde her türlü sınırlamalar getirilmesi her zaman mümkündür.. Kanaatime göre yabancılara toprak satışı yasasını çıkartmanın AB ile hiç bir ilgisi yoktur. Çünkü ABne son giren ülkelerde dahil olmak üzere tüm ülkelerde arazilerinin yabancılara satışlarına önemli kısıtlamalar getirildiği bilinmektedir. Meraklıların kısa bir internet araştırması ile AB ülkelerinin uygulamalarını göreceklerini ve asıl o zaman bizde yapılanlara isyan edeceklerini değerlendiriyorum.. Açıkçası ülke toprakları, yani Türkiye satışa çıkarılmıştır. Peki, yabancılar bunu nasıl gerçekleştirmektedir ve bizim gözümüzü nasıl boyamaktadır? İşte işin sırrı buradadır. Bugün emperyalizm vahşi yüzünü bütün çıplaklığı ile Türkiye'de göstermektedir. Bu işe Dur diyebilecek tek güç olan Türk Halkı ise; Televole'ler, Popstar yarışmaları ve Futbol karşılaşmaları ile uyuşturularak tepkisizleştirilmiştir. Şimdi bu satışların durdurulması için halkımızın uykudan uyandırılması ve bilgilendirilmesi gerekmektedir. Aciliyeti olan bu işlevin yerine getirilmesinde görev tamamen medyaya düşmektedir. Oysa TRT dahil basın ve yayın organlarımızın bugünkü bakış açıları ile halkımızın uyandırılması mümkün görülmemektedir.
Sonuç olarak; Milli meselelerimize duyarlılığı kamuoyu tarafından çok iyi bilinen Cumhurbaşkanı Sezere burada tarihi bir görev düşmektedir. İnsan hak ve özgürlüklerini Türk vatandaşları gibi yabancıya da tanımış bulunan Anayasamızın 16ncı maddesindeki, Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir ilkesi çerçevesinde konunun eski bir hukukçu olan Sayın Cumhurbaşkanının ciddi bir değerlendirileceğine ve bu kanunu veto edeceğine inanmak istiyorum.. Bu inancımın, Sayın Cumhurbaşkanının 31 ARALIK 2005 Yeni Yıl konuşmasında yer alan aşağıdaki ifadelerine dayandığını özellikle belirtmek istiyorum.
Siyasal güdülerin, toplumsal önceliklerin önüne geçmesine izin verilmemeli, her zaman ve her koşulda kamu yararı gözetilerek, ulusal birliğimizi zedeleyecek tutum ve davranışlardan, kamu vicdanında rahatsızlık yaratan uygulama ve düzenlemelerden uzak durulmalıdır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 25 Ocak 2006 Çarşamba |
|
|