Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür
... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Dış Türklerin bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.. Gazi Mustafa Kemal Atatürk - (29 Ekim 1933) |
4 ARALIK 2005 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ SONUÇLARI SEÇİM GÖZLEMCİSİ SAYIN ORHAN KİVERLİOĞLU İLE GÖRÜŞME
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Cumhuriyetin 10ncu yılında meclis kürsüsünden yaptığı yukarıdaki konuşmasında değindiği hususlar Onun ileri görüşlülüğünü ve dehasını göstermektedir. Peki, biz geçen yetmiş yılda Gazinin tarihi emrini yeterince anlayıp uygulama fırsatı bulabildik mi? Bu konuda sınıfta kaldığımızı söylememiz mümkün. 1991de SSCBnin tarihe karışması ile teker teker bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri ile geçen 15 yıllık sürede ne kadar bütünleşebildik? Bu ülkelere ne kadar sahip çıkabildik? İşte bütün bu soruların cevapları hızla küreselleşen dünyada küresel mimarların gözlerini diktiği Türk Coğrafyasının temel çalışma alanları olması gerekiyordu. Türkiye bu konuda şimdiye kadar ne yaptı ve ne yapmayı planlıyor? SSCBden bağımsızlığını alan Asya Türk Cumhuriyetlerinin Sovyetlerin mirasçısı durumundaki Rusya Federasyonu ile bağlarını koparabildik mi? Ve bu ülkelerin küresel mimarların hedefleri doğrultusunda yönlendirilmesini önleyebildik mi ve bizim ilişkilerimiz şu anda olması gereken seviyede mi? Bu konuların yorumunu okuyucularıma bırakıyorum.. 4 Aralık 2005 tarihinde Kazakistan Cumhuriyetinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Küresel mimarların dünyayı şekillendirdiği bir dönemde Kazakistan gibi Asyanın ortasında çok önemli bir konumu olan Türk devletinin geleceği bizim için olduğu kadar bölge ve dünya ülkeleri açısından önemlidir. Son 15 yıldır dünyanın jandarmalığı görevini üstlenen ve kendini en büyük güç olarak görüp, dünyayı kendi milli menfaatleri doğrultusunda yeniden yapılandırmaya çalışan ABDne rakip olabilecek Rusya, Çin ve Hindistanın tam ortasında yer alan Kazakistan, ABD ve Avrupa Birliği kadar Türkiye için de çok önemli bir ülkedir. Kazakistan, halen 17 Milyon toplam nüfusundan 7 milyonu Rus kökenli olan ve Rusyanın Uzay çalışmalarının tamamını sürdürdüğü Baykonur Uzay Üssünü topraklarında barındıran stratejik bir devlet. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 75 nci yıldönümü olan 1998 yılında Kazakistan Devlet Üniversitesi tarafından yapılacak kutlama törenlerine katılmak ve düzenlenen bir seri panelde bildiri sunmak üzere eski başkent Alma-Atada bulundum. Birlikte davet edildiğimiz Sayın Prof. Dr. Ümit Meriç Hanımefendi ile çeşitli kişi ve kuruluşları ziyaret ettik. Ülkenin o günkü gelişmişlik durumunu yakından tespit etme ve Kazak toplumunun yaşantısını yakından inceleme imkânı buldum. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nur Sultan Nazarbayevi; Gazi Mustafa Kemal Atatürkü iyi tetkik etmiş ve ilkelerini aynen ülkesinde tatbik etmek isteyen dinamik bir devlet adamı görmüş ve ülkesini kısa sürede ulaştırdığı seviyeyi takdirle karşılamıştım. Aslında Kazakistan barındırdığı Rus nüfusunun da etkisi ile SSCB merkezi yönetiminin en fazla ilgi gösterdiği bölgelerden biri olarak diğer cumhuriyetlerden her alanda gelişmiş bir seviyede idi ve kalkınma çabalarına bir adım önde başlamıştı. Nazarbayev, ilk icraat olarak Çin sınırına çok yakın olan ve Türkiyenin topraklarının dört katı büyüklüğündeki ülkenin en doğu ucunda bulunan başkent Alma-Atadan bu ülkenin idare edilemeyeceğini düşünmüş ve ülkenin geometrik merkezi sayılabilecek bir yerde ve adeta bozkırın ortasında Astana (Asitane) adı ile sıfırdan bir başkent yaratmaya başlamıştır. Alma-Ata Orta Asyanın en gelişmiş, doğu-batı arasındaki ticaret yollarının tam ortasında yer alan muhteşem bir kent. Uçakların mutlaka uğraması gereken bir konumda bulunuyor. Kültür ve ticaret merkezi olan şehir ülkenin en doğu ucunda yer alıyor. Nazarbayev bu olayda Gazinin Ankarayı başkent yapmasını örnek almıştır. Bugün Türkiye için İstanbul ne ise Kazakistan için Alma-Ata aynidir. Astanayı da aynen Ankara gibi düşünebiliriz. Sovyetler Birliğinin mirasını devralan Rusya Federasyonunun kendisine bağımlı kalmasını isteyeceği tek ülke Kazakistandır. Gerek konumu, gerek topraklarının genişliği, gerek hammadde kaynaklarının zenginliği yüzünden Rusya bu ülkede yaşayan Rus kökenlilerin Rusyaya dönmesine izin vermemektedir. Zaten ülkenin adının Kazakistan olmasına rağmen ülkedeki Kazak nüfus çoğunlukta değildir. Rus ve Kazak nüfus birbirine yakındır. Nur Sultan Nazarbayev in bütün çabalarına ve davetine rağmen diğer Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan Kazak kökenlilerin ülkeye geri dönmeleri programı da bir sonuç vermemiştir. İşte bu durumdan dolayı Rusça ve Rus Kültürü bu ülkede hala yaşamaktadır. Kazakistan, 16 Aralık 1991 tarihinde bağımsızlığına kavuşmuştur. Yüzölçümü : 2.717.000 km.kare (Türkiyenin dört katı kadar) ve Başkenti Astanadır(1998den itibaren) !7 Milyon toplam nüfusun % 48i Kazak % 34ü Rus, % 6sı Ukraynalı, % 4ü Alman, % 8ide diğer milletlerden oluşur. Ayrıca, Doğu Türkistan'da 650.000, Moğolistanda 40.000, Afganistanda 30.000 Kazak'ın yaşadığı bilinmektedir..
Dr. Tahir Tamer Kumkale 31 Aralık 2005 Cumartesi |
|
|