Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Ortodoks Rum vatandaşlarımız |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Patrikhane bir fesat ve hıyanet ocağıdır! Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1923) |
Bin yıldır iç içe yaşadığımız Rum kardeşlerimiz ile bunların dini inançlarını temsil eden Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi kullanılarak ülkemiz üzerindeki milli çıkarlarını elde etmeğe çalışan küresel güçlerin çalışmalarını yakın tehdit olarak görüyorum. Ve bu konu üzerinde halkımızı bilgilendirmeye devam ediyorum. Aslında bu yazılarımla yetkililerimizi uyarmak işin sadece bir yanıdır. Benim buradaki asıl hedefim, yetkililerden daha çok bu işten en fazla zarar görecek olan, fakat üzerinde oynanan küresel oyunların farkında olmadan bir maşa gibi kullanılmaya çalışılan Rum vatandaşlarımızı korumak ve görünen tehlike karşısında onları ikaz etmektir. Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi ülkemize gelen her Avrupalı ve her Amerikalının ziyaret programı içinde yer alıyor. Ziyaret için zaman bulamayanlar ise, sözlerinin arasına mutlaka Rum Patrikhanesi ile Ruhban Okulunun açılması konusunu sokmayı unutmuyor. Demek ki bunlar bir yerlerden kurgulanmış olarak, yani fikren şartlanmış olarak geliyorlar. Ve bu görevlerini aksaksız olarak yerine getirmeden ülkemizden ayrılmıyorlar. Bilmeyenler ve bizleri tanımayanlar, 70 milyon Türkün bire avuç Rum'u ezdikleri ve sürekli baskı altında tuttukları, onlara işkence hayatı yaşattıkları imajını algılıyorlar.. Peki işin aslı böyle mi? Milletimizin kendilerinin ayrılmaz bir parça olarak gördüğü Rumlara karşı gerçekten ön yargılı mı? Rumlara karşı her yerde ve her ortamda bir baskı var mı? Bunun böyle olmadığını herkes bilmektedir. Görmek isteyen gözler ve düşünen akil beyinler bizim Rumlarla ayni kültür değerlerini taşıdığımızı ve onları bizden ayrı olarak görmediğimizi çok açık olarak görüp anlayabilir. Sokakta rastlanılan sıradan bir Rum kardeşimiz ile görüşüldüğünde önce o sizlere yanılgı içinde olduğunuzu söyleyecektir. Bu ülkenin birinci sınıf has vatandaşı olduğunu ve bu toprakların ayrılmaz parçası olduğunu kendisi üzerinde kirli oyunlar oynayan küresel efendilere haykıracaktır. Oysa onlara hiçbir şey sorulmamaktadır. Rum toplumunun sadece dini vecibelerini yerine getirmede kendilerine yol gösterip yardımcı olacak Patrikhane bu toplumun tek temsilcisi olarak görülerek doğrudan Patrik (küresel siyasi güçlerin elinde maşa gibi kullanılan) ile muhatap olunmaktadır. Bu temsil kargaşası devam ettiği sürece sorunun çözülmesi çok zordur. Patrikhane Rum vatandaşlarımızın temsilcisi değildir. Onların temsilcileri vali'dir, kaymakam'dır, muhtar'dır, belediye başkanı'dır. Varsa kendi aralarında oluşturdukları sivil toplum kuruluşlarıdır. Nasıl ki Müslüman Türk vatandaşlarının yaşam sorunlarının çözümünde başvurulacak öncelikli makam müftüler ve cami imamları değilse, Ortodoks Rum vatandaşlarımızın sorunlarının çözüm makamı da Patrikhane değildir. Müftülük ve patrikhaneler vatandaşlarımızın sadece dini sorunları ile ilgili işlerde müracaat makamı olmalıdır. Asıl olan budur. Bilindiği gibi AB yolunda her türlü engeli kaldırmayı kendilerine görev edinen Ak Parti yönetimi başta Başbakan ve Dışişleri Bakanı olmak üzere "Ruhban Okulunu açma sözü" verdiler. Ama daha sonra bunun o kadar kolay olmadığını gördüklerinden somut bir adım atamadılar. Hatta Abdullah Gül, "Eğer Ruhban Okulu açılacaksa, bizim zamanımızda en rahat şekilde açılır" dahi demişti. İşte 3 Ekim geldi. Müzakere süreci taramalar ile başladı. Fakat Müzakere Çerçeve Belgesi''ne göre, gerçek müzakereler için, başta Ruhban Okulu'nun açılması olmak üzere, düzinelerle ağır siyasi şartın yerine getirilmesi gerektiğini önümüze koydular. AB'nin yetkili ve yetkisiz ağızları 3 Ekim''den hemen sonra peş peşe yazılı sözlü beyanları ile bu gerçeği hep hatırlattılar. Heybeliada Ruhban Okulu Patrik Bartholomeos''un istediği şekilde yani, AB ve ABD'nin bize dayattığı şartlarda açılacak olursa ne olur? Cevabı bulunacak soru budur. Kanaatime göre bu durumda; Fener Rum Patrikhanesi kendisine bağlı bu okulun sorumlusu ve sahibi sıfatıyla, öncelikle 1453''ten beri ele geçiremediği tüzel kişilik ve Ekümenik olma statüsünü kazanır. Yani istediği gibi mal edinme, dernek, vakıf, şirket kurma, mahkemelere başvurma imkanına kavuşur. Özetle dokunulmazlık zırhına bürünmüş bir devletçik haline dönüşür. En ufak müdahalede mahkemeye koşar ve herhangi bir şekilde davaları reddedilebilirse, derhal AİHM' ne başvurur. Ve sonunda AİHM kararlarıyla, egemen Türkiye'nin içinde yeni bir egemenlik alanı doğar. Bu şekilde küresel güçlerin temel hedefi olan Lozan'ın Sevr'e dönüştürülmesi yönünde bir engel daha ortadan kalkmış olur. Burada değerli tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık' ın şu sözlerini hatırlayalım; " Lozan ile Patriğin statüsü tayin edilmiştir. Lozan'a bir delik açıyorsunuz. Ruhban Okulu da patrikliğin bu davaları için bir basamaktır. Patriğe istediği ekümeniklik sıfatını tanımak, Ruhban Okulu'nu açmak, sadece kayıplara zemin hazırlamaktır. Bu şekilde ne Yunanistan'ı, ne Avrupa'yı tatmin edebilir, ne de AB'ye girişi garanti edebiliriz. Tamamen hayal.. Hiçbir devlet, antlaşmalarla perçinleşmiş haklarından vazgeçemez. Vazgeçerse kendi varlığı tehlikeye düşer, parçalanır. Sevr''e gideriz" Peki şu anda patrikliğin durumu nedir? Ekümenik Patrik olma yolunda nereye gelinmiştir.? Bunu da 25 Mayıs 2005 tarihli gazetelerin birinci sayfalarında yer alan Fener Rum Patrikhanesinin yaptığı ve yurtdışından kırk kadar yabancı din adamının katıldığı dini toplantı ile ilgili bilgilerden öğreniyoruz. Haber özetle şöyleydi; "Kudüs'teki Ortodoks Patrikhanesi'ne ait büyük gayrimenkulleri gizlice ve usulsüz şekilde Yahudilere satmak ya da uzun yıllar için kiralamakla suçlanan Patrik İrineos'un İstanbul'da sorgulandı ve suçlu bulundu.. Patriğin akıbetini belirlemek üzere dünyanın Ortodoks kiliseleri liderleri veya temsilcileri Fener Patrikhanesi'nde mahkemeyi anımsatan bir ortamdaki tarihi zirvede buluştular. Zirveden, 'İrineos Kudüs patriği olarak artık tanınmıyor' kararı çıktı. Fener Rum Patriği Bartolomeos kararı hem Türkçe hem de zirvenin dili Yunancada okudu". Görüldüğü gibi toplantı son derece normal bir hadise olarak, yani rutin bir haber şeklinde veriliyordu. Hiçbir resmi makamdan tepki görmemesi de dikkat çekici idi. Ortaya çıkan ve egemenlik haklarımızın resmen gasp edilmesi anlamına gelen bu hadisenin Ak Partinin şimdiye kadar uyguladığı ve teslimiyetçi tutumundan cesaret alınarak gerçekleştiği açıkça görülmektedir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 7 Kasım 2005 Pazartesi |
|
|