13 ŞUBAT 2025 PERŞEMBE

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Avrupa Birliği (AB)'nin tutarsız dayatmalarına daha ne kadar müsade edeceğiz?
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Bütün bu şartlardan daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1927)

 3 Ekim 2005 Pazartesi 

Olayları çabuk unutan bir milletiz. Günlük olayların sıcak ortamında geçmişi yok kabul eden bir davranış gösteriyoruz. Çok eski değil, bir yıl öncesinden bahsediyorum.
17 Aralık 2004 tarihinde AB'den müzakere tarihi almak şerefine erişen bir devlet adamı olarak Başbakan Erdoğan Ankara'da zafer kazanmış kahraman edası ile binlerce araçlık konvoyla karşılanmış ve adeta bayram ilan edilmişti.
AB Fatihi başbakanımız bugün AB ile ortaklık müzakerelerinin başlayacağı 3 Ekim' den önce birbiri arkasına gelen tutarsız ve dengesiz AB salvoları ile abandone olmuş durumda. Sanırım (pek çoğunu yakın arkadaşı ve dostu olarak nitelediği) AB liderlerinin neden bize karşı böyle iki yüzlü ve sahtekar olduklarını sorgulamaya başlamıştır.
Yine geçen yıl 24 Nisan 2004'te Kıbrıs' yapılan Annan Planı referandumunda AB hülyaları ve hevesleri ile verilen vaatlere kanarak 400 yıllık Türk yurdu Kıbrıs'ı gözden çıkartan sayın yöneticilerimiz bugün gelinen durumu nasıl görüyorlar bilemiyorum. Ama çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadıklarını anlayabiliyoruz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "batıyı hedef aldığını ve batı ile bütünleşmeyi istediğini, dolayısı ile tuttukları yolun Atatürk'ün istekleri doğrultusunda olduğunu" belirten Ak Parti yönetimi burada da önce kendini sonra da milletimizi aldatmaktadır.
Gazi, bu ülkeyi hür, bağımsız ve kendi ayakları üzerinde duran bir yapıda kurarken egemenliği başkaları ile paylaşmak aklından dahi geçmiyordu. Şimdiki yöneticilerimiz ise; sadece egemenliği paylaşmak değil, bağımsızlığımızı tamamen AB'ye teslim etmenin mücadelesini verdikleri halde buna "Atatürk'te böyle istemişti" diyerek kendilerini aklama gafleti içinde bulunmaktadır.
3 Ekim gelmiş çatmıştır. Avrupalı dostlarımız(!) tarihsel karakterine uygun olarak bilinen ikiyüzlü tutum ve davranışını bütün açıklığı ile göstermeye başlamıştır. Fiilen gerçekleşmesi tamamen imkansız istekleri yapamayacağımızı bile bile dikte ettirilmeye devam edilmektedir.
Şimdi bizim yöneticilerimiz için Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün isteklerine uygun olarak duruş gösterme zamanı gelmiştir.
Bu duruş dik duruştur. Tam Bağımsızlık ve Millet Egemenliğini temsil etmektedir. Atatürkçü duruş, milli kültürümüze ve milli değerlerimize her ne pahasına olursa olsun sahip çıkılmasını gerektirmektedir.
Atatürkçülük, milletin dişiyle tırnağıyla arttırıp bugünlere getirdiği milli kuruluşlarımızın "BABALAR GİBİ SATARIM" sloganı ile üç - beş yabancıya devri değildir.
- Eğer Atatürk yaşasaydı; muhteşem bir Kurtuluş Savaşı vererek kurduğu milli devletin sonunu hazırlayan, Türkiye'yi bölüp parçalamaya çalışan, Diyarbakır merkezli Kürt Devleti kurulmasını destekleyen Avrupa Birliği'ne mutlaka karşı çıkacak ve bunu yapanları affetmeyecekti.
- Eğer Atatürk yaşasaydı; Telekom başta olmak üzere milli değerlerimiz yok pahasına elden çıkmayacaktı.
- Eğer Atatürk yaşasaydı; bin bir mücadele ve sıkıntı pahasına Lozan'da kaldırdığı Kapitülasyonların daha ağır şartlarının IMF ve Dünya Bankası yoluyla geri gelmesine asla müsaade etmeyecekti.
Gençliğe Hitabe'de bahsedilen "bütün tersanelerine girilmiş" uyarısı sanırım bugünler düşünülerek söylenmişti.
Atatürk, "Milli değerlerimize sahip çıkmamızı ve milli benliğimize düşman olan unsurlarla mücadele etmemiz gereğini" vurgulaşmıştı. Adamlar milli değerlerimizi teker teker elimizden almak için birbirleri ile yarışıyorlar. Bunu kendileri doğrudan yapmıyorlar. Bizim seçtiklerimize bizzat yaptırıyorlar. Yani, bizi bize sattırıyorlar.
Atatürk'ün resimlerine dahi tahammül edemeyen, milli birliğimizi ve bütünlüğümüzün temelini teşkil eden fikir ve düşünceleri çağdığı ve köhne olarak niteleyip bundan vazgeçmemizi tavsiye etmekten çekinmeyen batılı dostlarımızı (!) artık çok iyi tanıyoruz.
Bunlar için en büyük düşmanın benim gibi sayıları pek fazla kalmayan "Atatürk yaşasaydı" ile başlayan cümleleri kurarak milletimizi aydınlatmaya çalışan kişiler olduğunun da bilinci içindeyiz. Buna rağmen Ulu önderin gösterdiği yolda mücadeleye devam etmenin gururu ile halkımızı aydınlatmaya devam ediyoruz.. Edeceğiz...
3 Ekim arifesinde; Türkiye'nin girmek için can attığı Avrupa Birliği istiklalimizi hedef tahtasına koymuş, her adım atışımızda bir parçamızı istemektedir.
Türkiye -AB Ortak Parlamento Komitesi Başkan Yardımcısı ve Avrupa Parlamentosu Milletvekili Andrew Duff adında meczup bir Avrupalı;
"- Orduda ve bürokraside Erdoğan'ın AB ile görüşmeleri başlatma çabalarını baltalamak isteyenler bulunduğunu,
- Yazar Orhan Pamuk hakkında açılan dava ile terörist PKK'ya yönelik artan operasyonların Türkiye'nin 3 Ekim'de müzakerelere başlamasını engellemeye yönelik saldırgan provokasyonlar olduğunu,
- 3 Ekim'de müzakerelerin başlaması konusunda iyimser olmadığını,
- Türkiye'nin merkeziyetçi yapıdan Adem-i Merkezi yapıya geçmeye ihtiyacı olduğunu ve Diyarbakır ve diğer bölgelere otonomi verilmesinin en uygun hareket tarzımız olacağını" duyuruyor.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e dil uzatıp, "Bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarından indirin, Diyarbakır'a otonomi verin" diyebilme cesaretini gösteren bu garip yaratık; Atatürk'le ilgili kinini kusarken ilave ediyor; "Atatürk yaşasaydı Avrupa Birliği'ne 'hayır' derdi."
Aslında Duff Efendi burada çok haklı. Bu şartlarda Avrupa birliği üyesi olmaya en önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk karşı çıkardı. Çünkü O'nun karakterinde "teslimiyet duygusu" yoktu ve dağarcığında "milli meselelerimizde taviz" kavramı bulunmuyordu.
Sonuç olarak;
AB'nin istediği son tavizler yöneticilerimizin aklını başına getirmeli ve gözünü açmalıdır. Çünkü istenenler çok ağırdır. Kabulü hiçbir şart altında mümkün olmayan hususlardır.
Bu durum dikkatle değerlendirilmeli ve Türkiye'nin insiyatifini çoktan kaybettiği ve hızla çökmekte olduğu gerçeği görülmelidir.
Ve artık, "Erdoğan liderliğindeki AK Parti Hükümeti; AB, ABD, Talabani ile istiklal ve cumhuriyetimize her cepheden saldıran küresel düşmanlar için büyük bir şans(!) olmadığını, milli değerlerimizin gerçek bir takipçisi olduğunu göstermelidir.
Umutla bekliyoruz.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
3 Ekim 2005 Pazartesi

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale