Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Psikolojik Harekat hakkında neler biliyoruz? 21. asrın en yaygın savaş metodu (6) |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzünülecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegane vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1931 |
Üniversite yöneticileri ve öğretim üyeleri ile birlikte topyekün üniversite öğrencileri psikolojik harekatın en önemli hedefi konumundadır. Üniversitelerimiz ve yüksek okullarımız; ülkeyi ve toplumumuzu etkileme gücü, müşterek hareket edebilme özelliği, kolayca teşkilatlanabilme potansiyeli ve bilgi birikimli insan gücüne sahip oluşu nedeni ile hasım ülke psikolojik harp teşkilatlarının öncelikli hedefi olmaktadır. Bu husus yalnız ülkemize has bir olgu değildir. Bütün dünyada yüksek öğrenim camiaları potansiyel hedef olarak psikolojik harp ajanlarının hedefi ve çalışma alanları olmaktadır. Her biri önemli beklentiler içinde bulunan, kendini topluma ve dünyaya kabul ettirme gibi bir ihtiyaç içinde gören bilim adamları kolayca karşı psikolojik harekat ajanları tarafından kandırılıp psikolojik harekat uygulamalarında ara eleman olarak görev yapmaktadırlar. Bunlardan pek çoğunun kendisine yaptırılan işlevlerin farkına bile varmadığını ve çok samimi duygular içinde davrandıklarını söylemek mümkündür. Zaten kendilerinin başka emeller uğruna kullanıldığını anladıklarında bu kesim çok şiddetle karşı koymak gibi bir tavır içine girmektedir. Bu bakımdan psikolojik harp uzmanları üniversiteler üzerinde çok titiz çalışmaktadır. 12 Eylül 1980 öncesinde üniversitelerimizin bir savaş halanı haline döndürüldüğü, sağcı-solcu olarak kutuplaşmaının had safhaya ulaştığı, eğitim ve öğretimin tamamen durduğu bilinmektedir. Bugün Türkiyenin en önemli bilim yuvalarından biri olan Ortadoğu Teknik Üniversitesini o dönemde işgal eden solcu öğrencilerin tam dokuz saat devletin beşbin kişilik Jandarma ve polisine karşı silahla karşı koyduğu hatırlardadır. O günlerde sıkıyönetim mahkemeleri tarafından devlete karşı gelip silah sıktıkları, yıkıcı ve bölücü eylemlerde fiilen görev aldıkları gerekçesi ile gözaltına alınıp sorgulanan, mahkemeye verilen üniversitelilerin sayısı yüzbinin üzerindedir. Öğretim üyelerinin pek çoğu da ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu yitirilmiş beyin sayısı kalkınmakta olan ve o zamanki nüfusunun sadece yüzde beşi üniversitede okuma imkanı bulabilen bir ülke için çok korkunç boyutlardadır. Bu üstün donanımlı seçilmiş eğitimli insanlarımız öğrenim hayatlarının en verimli çağlarında dershane sıralarından hapishane koğuşlarına düşmüşlerdir. Bu insanlar hayatlarının sonraki bölümünde de o günlerin psikolojik yıkıntısını hep duymuşlardır.. Bundan doğrudan zarar gören kendileri olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Bu şekilde bir nesil tamamen dış destekli ideolojilerin esiri olarak profesyonel kışkırtıcı ajanların başarılı çalışmaları ile birbirine düşman edilmiş ve öğrenim hayatından uzaklaştırılmıştır. Kaybedilen bilimsel çalışmaların değerini ise ölçmek mümkün değildir. Burada kazanan taraflar yine bizi birbirimize düşüren hasım ülkelerdir. Bugünde vakıf üniversitelerimiz başta olmak üzere bilhassa yabancı dilde eğitim yapan üniversitelerimizin dışarıdan yetenekli öğretim üyesi getirtip görev verdikleri görülmektedir. Bu çok doğal bir gelişme olarak addedilebilir. Oysa işin birde karşı cephesi vardır. Gelen bu kişiler arasında yetişmiş psikolojik harekat ajanlarının bulunabileceği hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıdır. İyi yetişmiş psikolojik harekatçıların kısa sürede çalıştıkları ortamı her türlü yıkıcı ve bölücü fikirlerin rahatlıkla gelişebileceği ve bu fikirlerin sadece birkaç provakatör ajan marifetiyle eyleme dönüştürüleceği bir ortama çevirebilecekleri unutulmamalıdır. Bu fikirleri fazla kötümser bulup söyleyenlerin Komplo Teorisyeni ve nihayet Paranoyak diye adlandırıldığına şahit olmamıza rağmen, geçmişte yaşadığımız acı tecrübelerden mutlaka ders çıkarmamız ve belkide Yoğurdu üfleyerek yemek gibi yeni alışkanlıklar edinmemiz gerekebilir. Profesyonel propagandistler tarafından hedef alınan üniversite yöneticileri ile öğrencileri, sahip oldukları idealist duygu ve düşünceleri dolayısıyla kolaylıkla hasım ülke ideolojilerinin birer vasıtası haline dönüştürülmektedir. Gerek Avrupa Birliği süreci içinde ve Türkiyenin Kıbrıs Politikaları konusunda, ve gerekse Irak Harbi ile ilgili politikaların çizilmesinde basın-yayın organları arasında mekik dokuyarak yalan-yanlış fikir beyan eden pek çok bilim adamımızın Türk Milli menfaatlerini değil, adeta kendilerini bulundukları mevkilere taşıyan ve maddi destek verdikleri artık basında açıkça dile getirilen ülke ve kuruluşlar adına, bize karşı onların menfaatlerini koruyacak tarzda konuşmaları boşuna değildir. Milletimiz, geleneklerimizde var olan Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu ? felsefesine dayanarak, ve daima kendilerinden daha iyi düşünürler gerekçesi ile büyük safiyetle ve bu yönlendirilmiş beyinleri dinlemekte ve aklına yatmasa da bir bildiği vardır gerekçesi ile onlara inanmaktadır. Doğal olarak pek çok bilim adamı papağan gibi ayni şeyleri tekrarladıkça halkımız da bunların doğruluğuna inanmak zorunda kalmaktadır. Bu satın alınmış bir avuç beyin, hasım psikoljik harp ajanları tarafından satın alınmış bazı basın-yayın organlarını fütursuzca kullanarak, utanmadan ve sıkılmadan Irakta bütün dünyanın gözü önünde yaşanan vahşet ve insanlık ayıbını dahi bir DEMOKRASİ MUCİZESİ olarak gösterme çabasını yılmadan sürdürmektedir. Bütün bunlar ülkemiz üzerindeki psikolojik harp saldırılarının ne kadar başarılı olduğunun tipik birer delilidir. İşte bu yüzden Türk toplumunun bütün kesimlerine, iç ve dış tehdit odakları tarafından büyük bir ustalıkla planlanıp yönlendirilen psikolojik harekat ile Türk Milletinin maruz kaldığı psikolojik baskının mevcudiyeti her halükarda anlatılmalıdır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 14 Nisan 2005 Perşembe |
|
|