21 OCAK 2025 SALI

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Atatürkçü Düşünce Sistemi - 42
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Bir toplulukta kıymet ve kuvvet, onu kuran fertlerin kendilerini kıymet ve kuvvet saymalarındadır. Ancak bu gibi fertlerden kurulmuş olan toplumlardır ki, yekpare kıymet ve kuvvet manzarası gösterebilirler. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1937

 20 Mart 2005 Pazar 

ATATÜRK VE ATATÜRKÇÜLÜK ADINA YAPILAN YANLIŞLAR:

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kurduğu genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni gençlere emanet etmiştir. Gazi, bu sonuca birden bire varmamıştır, bunun çok önemli bir düşünce alt yapısı vardır ve O’nun bu düşüncesi tarihi süreç içinde olgunlaşmıştır. Cumhuriyetin bugünü ve yarınının gençlerimize verdiğimiz güvene ve onların bu ülkeyi koruyup kollayacak yeterli bilgilerle donatılmasına bağlı olduğunu unutmamamız gerekmektedir.
Gazi; zaman içinde oluşturduğu inkilaplarını gençlere güvenerek ve bu güvenini her fırsatta göstererek gerçekleştirmiştir. Oysa kendisinden sonra gelen yöneticiler ülkenin geleceğinin teminatı olan genç nesilleri ya tamamen unutmuşlar ya da onlara gereken değeri vermemişlerdir. Tam 44 yıl unutulan gençlik; günümüzde bir kısım çevrelerce tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılan 1982 Anayasasının 58 nci Maddesi ile (Gençliğin Korunması) yeniden hatırlanmış ve anayasal güvence altına sokularak bu davranış ile ülkemizin geleceği teminat altına alınmaya çalışılmıştır. Bu husus geç kalınmış olsa da önemli bir kazanım olarak değerlendirilmektedir.
Bugün ulaştığımız noktada Atatürkçülük adına yaptığımız neler yanlıştır ? konusunun tesbiti kolay değildir. Benim konuya değinmekten maksadım hiç bir kuruluş ve şahsı kötülemek değildir. Amacım; TC. Anayasasında temel esas olarak belirlenen ve Türk Milleti’nin bek’ası için gerekli olan Atatürkçü Düşünce Sistemini nasıl ilgili kitlelere ulaştırabilirz? sorusunun cevaplarını bulmak ve nasıl bir yol ve yöntem takip edebileceğimiz konusunda ilgilileri uyarmaktır.
Yanlış olduğunu değerlendirdiğim hususları sıralamadan önce konu ile yakından ilgisi olduğunu düşündüğüm ve Atatürkçülük olarak gerçekleştirildiği halde Atatürk’e yapılmış bir hakaret olarak değerlendirdiğim tipik bir davranış yanlışını göstermek için bizzat yaşadığım bir olayı anlatmakta yarar görüyorum.
1978-1979 ders yılında Ankara’nın çok ünlü bir lisesine Milli Güvenlik dersine gidiyordum. Okulun her köşesi adeta Atatürk ve Milli Mücadele dönemine ait panolar, büstler ve fotoğraflarla süslenmiş bir Atatürk müzesi görünümünde idi. Okul bahçesinde çevresi özenle düzenlenmiş bir Atatürk heykeli vardı. Öğrencilerin her gün önünden geçtikleri, saygı duruşu ve törenler için önünde toplandıkları, çevresindeki banklarda oturup sohbet ettikleri ve önünde oyun oynadıkları Atatürk Anıtının ön yüzündeki kaidede bulunan levha üzerindeki kabartma pirinç harflerle yazılmış vecizesi dikkatimi çekti. Gazi’nin öğretmenlere hitabeden bu sözlerini defterime çekerek ders verdiğim altıncı sınıf (lise son sınıf) öğrencilerinin yazı tahtasına bu yazıyı yazdım. Öğrencileri teker teker kaldırarak bu konudaki düşüncelerini açıklamalarını istedim.
Aldığım cevaplardan öğrencilerin bu yazıyı ilk defa duymuş olduklarını farkederek dehşete düştüm. Daha önce bu sözü duyup duymadıklarını sorduğumda bütün öğrenciler topluca Gazi’nin bu sözünü hiç duymadıklarını ve ilk defa gördüklerini belirtince hayretim arttı. Altı yıldır önünden gelip geçtikleri Atatürk anıtındaki yazıdan kimsenin haberi olmamıştı. Beni bir anda büyük bir üzüntüye sevkeden bu garip ama gerçek olay karsısında ne yapacağımı bilemedim. Sonunda gerçekten dirayetli bir yönetici olduğuna inandığım okul müdürüne konuyu duyurma ihtiyacı hissettim. Ve öğrencilerden birini göndereek müdürü dershaneye çağırttım.
Gelen müdürden tahtadaki yazıyı okumasını rica ettim ve “ Sayın Müdürüm sizin öğrencileriniz bu yazıyı bugüne kadar hiç görmemişler. Böyle Atatürkçü olunur mu?” şeklinde serzenişte bulundum. Müdür Bey tahtadaki yazıyı okudu ve bana dönerek adeta öğrencilerini korur ve beni suçlar bir tavır alarak ” Sayın Hocam, size katılamıyorum. Çünkü Atatürk’ün bu sözlerine bugüne kadar ben de tanık olmadım. Siz her halde bu yazıyı çok özel bir arşivden aldınız” dedi.
Dondum kaldım. Müdürden izin isteyerek bir öğrenciyi bahçeye heykelin yanına gönderdim ve hızlı bir şekilde kaidedeki yazıyı okumasını istedim. Müdürün sınıftan kaçışını hiç unutamıyorum. Bu anıtın kendisiyle muhatap olduğum ve tam dokuz yıldır ayni okulda görev yapan bu müdür tarafından yaptırılarak merasimle açıldığını da bilahare öğrenerek daha da üzüldüm. Bu müdür ile bir daha hiç karşılaşmadan ders yılını tamamladım. Ama yıllarca yaptığımız tamamen şekilsel bir davranışa dönüşen Atatürkçülüğün bir başka yüzünü bana gösterdiği için kendisini hiç unutmadım… Ve o günden sonra görev yaptığım yerlerde maiyetimdekiler ve öğrencilerimden çevrelerindeki Atatürk ile ilgili nesnelere dikkat etmelerini istemeyi adet haline getirdim. Bu davranışımın faydasını da gördüm.
İşte şekli Atatürkçülüğün doğuracağı sonuçlar bunlardır.
Burada kim suçludur ?
Öğretmenler mi?
Öğrenciler mi ?
Yoksa eğitim sistemimiz mi?
Ben bunların cevap verilmesi ve mutlaka çare bulunması gereken hususlar olduğunu değerlendiriyorum…


Dr. Tahir Tamer Kumkale
20 Mart 2005 Pazar

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale