12 ARALIK 2024 ÇARŞAMBA

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Atatürkçü Düşünce Sistemi - 26
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Vatanımız, Türk milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde mevcudiyetlerini muhafaza eden eserleri ile yaşadığı bugünkü sınırlarımız içindeki yurttur. Vatan hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir kütledir... Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1930

 6 Şubat 2005 Pazar 

Bugün için Cumhuriyet yasalarında yer almayan fakat Atatürkçülük ve Atatürkçü Düşünce Sistemi içinde çok önemli yer işgal eden Misak-ı Milli’nin (Milli Yemin)Türk milletinin her ferdi tarafından bilinmesi gerekmektedir. Ben Misak-ı Milli ruhu tam olarak bilinmeden ve benimsenmeden Atatürkçü olunamayacağını değerlendiriyorum.
Misak-ı Milli’yi anlayabilmek için o günlerin tarihi olaylarını kısaca özetlemekte yarar görüyorum. Bilindiği gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Türk Milli Mücadelesini organize etmek ve ülke topraklarından işgal kuvvetlerini kovmak” gibi yüce bir fikirle 19 Mayıs 1919’da 3 ncü Ordu Müfettişi olarak İstanbul’dan Samsun’a geldi.
Kendisine verilen resmi görev, sorumluluk bölgesindeki Müdafai Hukuk cemiyetlerinin faaliyetine son vermek, orduyu terhis etmek, silah ve mühimmatı işgal kuvvetlerine devrederek vatan topraklarının teslimini kolaylaştırmaktı. Oysa Gazinin kendisine verdiği görev bunun tam tersi idi. Onun gerçek hedefi; işgal askerlerini topraklarımızdan kovarak yeniden bağımsız bir devlet meydana getirmekti.
Gazi, ilk iş olarak Amasya’da asker arkadaşlarını topladı. Birlikte hazırladıkları AMASYA TAMİMİ’ni 21 Haziran 1919’da yayınladı: Buna göre”VATANIN TAMAMİYETİ VE MİLLETİN İSTİKLALİ TEHLİKEDEDİR. MİLLETİN İSTİKLALİNİ YİNE MİLLETİN AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR.” denilerek Milli Mücadele Amasya’da fiilen başlatıldı.
Amasya’dan Erzurum’a geçildi. Erzurum Kongresi öncesi yaşananlar Cumhuriyet tarihimizin bir dönüm noktasıdır. Mustafa Kemal’in yaptıklarını değerlendiren İstanbul Hükümeti İngilizlerin de baskısı ile kendisini cezalandırmak üzere İstanbula çağırır. Bunun üzerine Mustafa Kemal o güne kadar şerefle taşıdığı üniformasını çıkartır ve “görevinden istifa ettiğini, vatanın bağrından çıkan bir fert olarak mücadelesine sivil olarak devam edeceğini” bildirir. İstanbul Hükümeti, istifa eden Mustafa Kemal’in yerine atadığı 15 nci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya “ Derhal Mustafa Kemal’i tutuklayarak İstanbul’a göndermesi” emrini verir.
İşte Milli mücadelenin dönüm noktası burasıdır. Mustafa Kemal’in elinde tutuklanmasını önleyecek hiç bir güç yoktur. Tamamen savunmasızdır. İşte bu durumda İstiklal Harbimizin mümtaz komutanlarından Kazım Karabekir Paşa padişahın emrini dinlemez. Mustafa Kemal Paşaya gider ve tarihi kararını bildirir. “Paşam ben ve kolordum emrinizdeyiz. Mücadelenizi son nefesime kadar destekliyorum” der. Bu andan itibaren bir millet kahramanı ve önce Türk Milletine ve sonra da insanlığa ışık tutacak bir dünya lideri doğar. Tarihçiler Kazım Karabekir Paşa’nın Türk milletinin kaderini değiştiren bu kararını milli mücadele tarihinin en kritik anı olarak değerlendirmektedir…
Bu şartlar altında 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi yapılır. Kongrede alınan karar özetle; “MİLLİ HUDUTLAR İÇİNDE VATAN BİR BÜTÜNDÜR, PARÇALALANAMAZ” şeklindedir. Ayrıca burada alınan bir diğer önemli karar da, o güne kadar Doğu Anadolu Bölgesinde münferit olarak yürütülen direniş hareketlerinin kontrol altına alınmasıdır. Doğu Anadolu Müdafa-i Hukuk cemiyetleri bundan sonra Erzurum Kongresi Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal’in kontrol ve denetimi altında hareket edeceklerdir.
Erzurum’dan SİVAS’a geçilir. 12 Eylül 1919’da yapılan Sivas Kongresinde alınan kararlar bir önceki kararları tamamlar niteliktedir. “MİLLİ KUVVETLERİN İŞGALE SİLAHLA KARŞI KOYMASI” kararlaştırılmıştır. Yani düşman savaşılarak bu topraklardan atılacaktır. Bu, Osmanlı ordularının dışında bir milli ordu kurulması anlamına geliyordu. Milli Orduyu da ancak bağımsız bir devlet oluşturabilirdi.
Sivas’ta alınan bir diğer önemli karar da, sadece Doğu Anadolu Bölgesinin değil, tüm Osmanlı topraklarında bulunan Müdafai-Hukuk cemiyetleri ile Kuvay’ı Milliye teşkilatları bundan böyle Sivas Kongresi Heyeti Temsiliyesinin emir ve komutası altına alınmasıydı. Artık işgale karşı bütün direnişler tek bir merkezden idare edilecekti.
Şimdi sıra alınan bu kararları uygulayacak, millet adına savaşı yürütecek ve kontrol altında bulundurduğu toprakları yönetecek bir millet meclisinin açılmasına gelmişti.
Oysa İmparatorluk merkezi ve padişah işgal devletlerinin kontrol ve denetimi altında idi. Bu bakımdan millet meclisinin İstanbul’da değil Ankara’da açılması yönünde Osmanlı Hükümeti nezdinde büyük çaba harcayan Gazinin bütün girişimleri sonuçsuz kaldı.
Sonunda Osmanlı Mebusan Meclisi 12 Ocak 1920’de İstanbul’da açıldı. Bu mecliste Mustafa Kemal’in kendisi yoktur. Fakat O’nun Kuvay-ı Milliyeciler adı altındaki bir avuç inançlı temsilcisi bu meclisin çalışmalarına ağırlığını koymaktadır ve Meclis-i Mebusanı yönlendirmektedir. Bu son Osmanlı meclisinin bütün faaliyetleri Mustafa Kemal’in direktifleri doğrultusunda yürütülmüştür. Ve sonunda, hemen kapatılacağı ve bu kararı alanların şiddetle cezalandırılacağı bilinmesine rağmen 28 Ocak 1920’de son Osmanlı Mebusan Meclisi tarihi Misak’ı Milli’yi ( Milli Yemini) ilan etmiştir.
Altı maddeden oluşan bir sayfalık bu tarihi metinin her kelimesi tamamen işgal kuvvetlerine atılan bir tokat misali son derece cesur fikirleri ihtiva etmekte idi. Esir edilmiş bir ülkenin esir edilen milletvekilleri beyinlerinin teslim olmadığını ve haklarını sonuna kadar kullanmaya kararlı olduklarını bu metin ile işgalcilerin suratlarına çarpmışlardır.
Bu metin ile Osmanlı Mebusan Meclisi üyeleri yani milletin temsilcileri; devletin bağımsızlığı ve milletin istikklalinin sağlanmasını, adil ve sürekli bir barışa erişmek için milletin katlanabileceği fedakarlıkların azami sınırlarını belirterek ve ülkenin sınırlarını çizerek adeta bu işgali hiçbir zaman kabul etmediklerini dünyaya duyurmuşlardır.
Bu kararın alınması tamamen Mustafa Kemal’in ve kendisine güvenmiş bir avuç vatan evladınına emsalsiz gayretleri ile olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk NUTUK’ta , Misak-ı Milli’nin kendileri tarafından kaleme alındığını belirterek, kendisine israrla Meclis-i Mebusan’ın Başkanlığının teklif edildiğini, ama bunun ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koymak için İstanbul’a gitmediğini anlatmaktadır. (Nutuk C.I,S.360)


Dr. Tahir Tamer Kumkale
6 Şubat 2005 Pazar

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale