Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
VİCDANÎ REDDİ REDDEDİYORUM |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddi, manevi fedakârlığı göze aldırmayan bir millet esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçirir.(Gazi Mustafa Kemal Atatürk - 1930) |
İçeride anarşi ve terörle boğuşan, komşularıyla ciddi sorunları bulunan ve Suriye ile adeta sıcak savaşın eşiğine gelen Türkiye’de bugün en güçlü olması gereken müessese silahlı kuvvetleridir.
Bu gerçeğe rağmen önce bedelli askerlik ve sonra vicdani ret girişimleriyle ülkemizin güvenliğini ve bekasını sağlamakla görevli ordumuza bilerek ve isteyerek darbe vurulmaya çalışılmaktadır.
Vicdani ret konusu uzun bir süredir Türkiye’nin gündeminde yer almaktadır. Ama bu gündem sadece birkaç kişinin isteklerini dillendirmesinden öteye ciddi bir sorun teşkil etmemiştir. Münferit sorunlar mevcut kanun ve yönetmelikler içinde çözülerek konu kapatılmıştır. Oysa bugün hükümet kanadından da yalanlanmasına rağmen konu çok farklı ve tehlikeli boyutlara çekilmek istenmektedir.
Eğer basında dile getirildiği gibi vicdani ret sistemleşerek kabul edildiği takdirde Türk askerinin Mehmetçik kavramı ve Türk milletinin Ordu-Millet vasfının ortadan kalkması için hukuki zemin hazırlanmış olmaktadır. Bu husus açıkça kendi bindiğimiz dalın kendi elimizle kesilmesi demektir. “Vicdani ret” projesi milli ordumuzun milli karakterinin ortadan kaldırılarak Türk askerinin etkisizleştirilme çalışmalarına konulan son nokta olacaktır.
Konuya ABD ve AB orduları açısından bakıldığında vicdani ret kavramının mantıklı bir açıklamasını yapmak mümkündür. Aslında bu kavram, askerlik hizmetinin vatanlarını savunmak için değil, sömürgeleştirme politikalarının yaptırım aracı olarak diğer ülkeleri işgal etme ve istila ettiği topraklar halkı üzerinde bir kıyım aracı olarak kullanılmasına karşı bireysel olarak başkaldırı şeklinde başlamıştır. Tanımadığı kimseleri öldürmek için silah kullanmayı reddeden askerlerin seslerine kulan veren yönetimler bilahare konuyu sistemleştirerek yasal dayanakları olan olağan bir hareket haline dönüştürmüşlerdir.
Türk ordusu gibi sömürgecilere karşı istiklâl savaşı vererek Türkiye Cumhuriyetini kuran ve şehitlerinin kanı ile suladığı vatan topraklarını emperyalist güçlere karşı savunmakla görevli bir ordunun böyle bir yapılanmaya asla ihtiyacı yoktur.
Bugün bulunduğu coğrafyada küresel güçlerin milli çıkarlarına set çekecek milli güce sahip Türkiye’nin ordusunun zayıflamasına neden olacak bütün hareketlerden şiddetle kaçınması gerekmektedir. Çünkü bugün ülkemizde askerliğe ve askerlerinin fiziki gücüne her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
Bugün hiç gereği yokken Türkiye’nin gündemine oturan vicdani ret hareketinin geçmişte de çok önemli savunucuları olmuştur. Bunlardan biri de TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'dir. Artan terör saldırılarına karşı çeşitli çevrelerce çare aranırken Boyner’in “: Benim çocuklarım var. Askerlik yaşına geliyorlar. Her gün düşünüyorum bu çocuklar ne olacak diye. Endişe ediyorum. Çocuklarımı Güneydoğu'ya askere göndermek istemiyorum!" sözleri bu konuda yükselen sesler içinde en dikkat çekenlerden biridir.
Benzeri açıklamalardan birini de BDP Batman milletvekili Bengi Yıldız yapmıştır. Yıldız, Batman’da yaptığı konuşmada; “ AİHM kararına göre vicdani ret, askere gitmeme bir haktır. Bundan sonra çocuklarınızı bu kirli savaşa göndermeyin. Bu savaşın ortağı olmayın. Kim bu savaşı sürdürmek istiyorsa Genelkurmay başkanı, cumhurbaşkanı ve başbakan, onlar çocuklarını askere göndersinler. BDP olarak, halkımız olarak, sizler 1, 2, 10 yıl gidin cezaevinde yatın, vicdani hakkınızı kullanın. Bütün dünya bu hakkı tanıyor. Gidip kendi evlat ve çocuklarımızı öldüreceğimize gider paşa paşa yatarız. Vicdani ret, bizim hakkımız, halkımızın hakkıdır. Vekilleriniz olarak size söylüyoruz! Sizler de ulaştığınız her yere bunu söyleyin, bunu örgütleyin” demiştir. Ve şimdi Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca 'halkı askerlikten soğuttuğu' gerekçesiyle Bengi Yıldız hakkında çılan soruşturma devam etmektedir..
İki haftadır medyada zengin çocuklarının bedel ödeyerek, devlet ve millet düşmanlarının da vicdani ret ile askerlikten muaf olacakları dile getirilmektedir. Bu durumda bu kişilerinde üzerinde yaşayacağı vatan topraklarının savunulması görevinin fakir fukara vatan evlatlarına kalacağı da vurgulanmaktadır. Bu hususların açıkça görüşülebiliyor olması dahi milli birlik ve bütünlüğümüze indirilmiş bir darbe olarak değerlendirilmelidir. Gelinen yer gerçekten vahimdir.
Savaş karşıtlığı olarak tanımlanan “Vicdani Ret” kavramı kişiye dışarıdan yapılan bir tahakkümü ve herhangi bir şekilde yapılan zorlamayı reddetmek anlamına gelmektedir. Askerlik ve özellikle savaş ortamı şiddeti öngördüğünden, ayrıca askerin silahı da bizzat şiddet yaratan malzeme olduğundan vicdanî retçiler silah kullanmayı reddederler. Yani askerlik kanununun gösterdiği kurallara uymayı kabul etmezler.
Bu düşünce tamamen bireysel bir tutumla ortaya çıktığı takdirde kişinin psikolojik durumunu yansıttığından kişisel hastalık olarak görülüp tedavi yoluna gidilebilir. Fakat durum bu kadar basit değildir.
Çünkü vicdani ret yanlılarının örgütlü şekilde bir araya gelerek eylem yapıp toplumda rahatsızlık yaratmaları, yabancı vicdani ret teşkilatlarıyla birlikte çalışmaları, toplumda taraftar ve destek kazanmaları sonucunda devlete, devletin nizamına, toplumun yaşantısına vereceği zarar düşünüldüğünde bu hareket terör ile özdeşleşen asimetrik savaşın bir tarafı olarak değerlendirilmek zorundadır.
Vicdanî Ret Grupları; toplu yaşam düzeninin koyduğu kurallara değil, kendi vicdanlarının sesine göre ve kendi koydukları kurallara göre hareket etmeyi en doğal demokratik hak olarak kabul ettiklerinden otomatik olarak toplum düzenini bozmakta ve topluma zarar vermektedir. Doğal olarak asimetrik savaşın getireceği yıkımdan medet uman küresel güçler bugün ve gelecekte çok daha yaygın olarak bu grupları mevcut kamu düzenine karşı kullanacaklardır.
Günümüzün gelişmiş kitle iletişim araçlarının dünyanın her tarafına ayni anda yaydığı savaş ve şiddet görüntüleri bu grupların sayısını ve direncini arttırmaktadır. Bugün sadece savaş karşıtı gibi fikirleriyle son derece doğal ve masum görülen bu grup yarın bizzat devlet düzeninin bozulmasında temel rolü oynayacaktır.
Vicdani ret kararı, çoğunlukla askere çağrılan bireyin bu çağrıyı alenen reddetmesiyle gerçekleşir. Aslında söz konusu olan, bireyin kendi hayatı ve bizzat yaşama hakkı üzerinde, kendisinden başka bir gücün tasarrufunu kabul etmemesidir.
Vicdanî ret konusunda karar alan kuruluşların başında BM vardır. BM’nin askerlik hizmetinde vicdanî ret ile ilgili 8 Mart 1993 sayılı kararda özetle; “Eğer henüz yapılmadıysa, askerlik hizmetini vicdanî reddi samimi temelde ele alan, askeri hizmetten ayrı tutmayı amaçlayan yasalar yapılmasını ve önlemler alınmasını devletlerden rica eder” diyerek konu detaylı incelenmiştir. BM’nin yanında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK), Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu aldığı kararlarla vicdanî retçilere sahip çıkmışlardır.
Türkiye için vicdani ret hareketi çok yenidir. Vicdanî retçilerin bugün sahip oldukları potansiyel ile devletimize zarar vermeleri zordur. Buna rağmen medyada son yapılan açıklamalarla konunun ciddi şekilde tahrik edildiği görülmektedir. AB istedi diye yapılacak yeni yasal düzenlemelerin ülkemize yönelik asimetrik savaş plânlayıcı ve uygulayıcılarının işine geleceği asla unutulmamalıdır.
Bu konuda yönetim tarafından yeni düzenlemeler yapılmadan önce kamuoyunun haklı tepkileri mutlaka dikkate alınmalıdır.
Ben şahsen vicdani reddi şiddetle reddediyorum.. Bu şekilde milletimin duygularını temsil ettiğime inanıyorum..
Dr. Tahir Tamer Kumkale 21 Kasım 2011 Pazartesi |
|
|