Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
İDEOLOJİSİZ ANAYASA NE DEMEK ? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Hadiseler ve tarihi tecrübelerimiz bize, milleti koyun sürüsü halinde keyfin, arzu ve ihtirasların ve hiçbir suretle tatmin edilemeyen menfaatlerin elde edilişine sürüklemekle yok olmasına sebep olan idare tarzlarının artık memleketimizde tatbik yeri kalmadığını göstermiştir. -Gazi Mustafa Kemâl Atatürk- (1923) |
TBMM 1 Ekimde yeni yasama dönemine başladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından yapılan 40 dakikalık açılış konuşmasının büyük bir bölümü yeni Anayasa çalışmaları ile ilgili görüşleri ihtiva ediyordu. Kanaatime göre; Cumhurbaşkanı Gül’ün “Yeni anayasa hiçbir özel fikrin, partinin, ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımamalıdır. Taşıması gereken tek mühür milletimizin mührü olmalıdır” sözleri güne damgasını vurmuştur. T.C. Devletinin Cumhurbaşkanı “ideolojisiz anayasa istediğini” açık bir dille vurguluyarak bu konuda TBMM Başkanı Cemil Çiçek önderliğinde yürütülecek çalışmaların sonucunu önceden ilan etmiştir..
Başbakan Erdoğan’ın sadece uzlaşma komitesine üye veren partilerin değil milletin tamamının görüşlerine açık olduklarını ve herkesin bu konudaki fikir ve düşüncelerinden yararlanmak istediklerini belirtmesi alkışlanacak bir durumdur. Başbakanın bu açık beyanlarına dayanarak her Türk aydınının (dikkate alınsın veya alınmasın) Anayasa ile ilgili fikirlerini internet ortamında kamuoyu ile paylaşmasının çok yararlı olacağını, en azından tarihçilere ışık tutacağını değerlendiriyorum.
Lafı uzatmadan söyleyeyim Cumhurbaşkanının yukarıdaki sözünün açık anlamı “ Anayasadan Atatürkü ve Atatürkçü Düşünceyi çıkartın” demektir. Sayın Cumhurbaşkanının Atatürkçü ideolojinin yerine Anayasaya getirilmesini istediği “milletin mührü” ifadesi ile ne demek istediği de kamuoyu tarafından yeterince algılanıp anlaşılamamıştır. Halen yürürlükte olan 1982 Anayasası 29 yıl boyunca çok önemli değişikliklere uğramıştır. Toplam 174 Maddelik Anayasamızın ilki 1987’de, sonuncusu 12 Eylül 2010’ da olmak üzere gerçekleştirilen 17 düzenleme ile 113 maddesi değiştirilmiştir.
Bütün gayretlere rağmen şekil olarak üçte ikisi yeniden düzenlenen Anayasanın özüne dokunulamamıştır. İşte şimdi bu öze dokunulmak istenmektedir. Bu özü korumak bu Anayasaya hür oylarıyla “EVET” diyen Türk milletinin %92’sinin temel görevi olmalıdır.
12 eylül 2010’da gerçekleştirilen Anayasa referandumu ile yapılan değişikliklerde ne eksik kalmıştır ki, bugün yeni bir Anayasa yapılması ihtiyacı Türkiye’nin öncelikli ana gündem maddesi olmaktadır.? Son günlerde medyaya yansıyan tartışmalara baktığımızda bu Anayasada değiştirilmesi gereken hususlar üç ana noktada toplanmaktadır. Bunlar;
- Anayasadan Atatürk ideolojisinin çıkarılması,
- Uluslararası ikiz yasalarla getirilen azınlıklara siyasi haklarının verilmesi hususunun uygulamaya sokularak topraklarımızın bölünmesinin yasal dayanaklarının tamamlanması,
- Rejimin yönetim yapısının kökten değiştirilerek ABD’ne benzer şekilde başkanlık sistemine geçilmesidir.
Türk kamuoyu bu üç konu üzerinde uzun bir süredir psikolojik propagandaya maruz bırakılarak bu fikre alıştırılıyor idi. İşte şimdi sıra bu işlerin fiilen hayata geçirilmesine gelmiştir. Başbakanın “Çalışmalara hiç bir ön şart öne sürmeden eşit şartlarda başlanacağını”vurgulamasına rağmen iktidara mensup sözcülerin medyaya yansıyan konuşmalarında açıkladıkları bu değişiklik isteklerine karşı CHP ve MHP gibi devlet tecrübesi görmüş partilerin tepkisizliğini ve adeta bu süreci kolaylaştıracak bir tutum içine girmelerini tarihi bir hata olarak değerlendiriyorum.
Ak Parti, mevcut TBMM grubu ve arkasındaki %50 halk desteği ile bu istekleri hukuken ve fiilen gerçekleştirecek yeterlilikte güce sahiptir. CHP ve MHP’nin destek oylarına ihtiyaçları yoktur. Kurulan uzlaşma komisyonu çalışmalarının kamuoyunu oyalamadan ibaret birer formaliteden ibaret olup CHP ve MHP’li üyelerin fikirlerinin dinleneceğini ama kesinlikle dikkate alınmayacağını bu sürecin sonunda göreceğiz.
Nitekim kendi yaptırım gücünün farkında olan Başbakan Erdoğan Anayasa hazırlık çalışmalarının en geç bir yıl içinde sonuçlandırılması gerektiği hususunu defaatle vurgulayarak çalışma süresi ve şeklini de sınırlamıştır. Ak Partinin geçen 10 yıllık iktidarındaki benzeri uygulamalara göz attığımızda başbakan Erdoğan’ın sözünün dışına çıkmanın mümkün olmadığına bir kere daha şahit olacağız demektir.
Şimdi işin özüne gelelim ve T.C. Anayasasının ideolojik yönüne göz atalım..
Atatürkçülük ideolojisi; uygulama alanında olmazsa olmaz kabul edilen üç önemli kurala dayanır. Bunlar TAM BAĞIMSIZLIK, KUVVA-İ MİLLİYE RUHU ve MÜDAFA-İ HUKUK’tur.
Tam bağımsızlık; siyaset, ekonomi, hukuk, ordu,sosyal yaşam v.s gibi her alanda bağımsız olmayı öngörür. Kuvva-i Milliye ruhu; sorunlarımızın çözümünde tamamen milli kaynaklara ve milli güç unsurlarımıza dayanmayı gerekli kılar.
Müdafa-i Hukuk; tek tek bireylerin ve bunların oluşturduğu Türk milletinin her alandaki hukukunun mutlaka ve öncelikli olarak korunmasını zorunlu kılar.
Bu üç temel unsur birlikte Atatürk ideolojisinin çerçevesini çizer. Yeni Anayasanın mimarlarının bunları Anayasadan çıkartmak gibi bir niyetleri olduğu takdirde bunun yerine Türk toplumunu daha güçlü kılacak ne gibi hususların getirileceğini de millete açıkça anlatmaları gerekmektedir.
Atatürkçülüğü anlama ve anlatma ile ilgili olarak uygulanabilir bir sistem de bugüne kadar ortaya konulamamıştır. Fakat bu konuda yapılabilecek bütün çalışmaları koordine edip yönlendirecek kuruluşlar Anayasa ve yasalarla belirlenmiş, kuruluşları tamamlanıp faaliyete geçirilmiştir.
Atatürkçülük; Türk halkının doğal karakterinden ve Türk vatanının sahip olduğu öz kaynaklardan, Türk tarihinden ve Türk insanının isteklerine çare bulma ihtiyacından doğmuştur. Bu sistem Türk milleti'ni bütün unsurları ile çağdaş ülkelerden daha ileri bir seviyeye çıkarma anlayış ve gayretlerinin bir sonucudur. Tamamen bizim olan ve titizlikle korumamız gereken milli değerimizdir.
Bu değerlere sahip çıkmak her Türk'ün görevidir. Bu görev ise sadece O'nu tanıyıp sevmekle olmaz. O'nu anlamakla, O'nu anlatabilmekle, O'nu yaşamak ve nihayet O'nu yaşatmak ile mümkündür. Bu husus plânlı, programlı, uzun soluklu bilimsel düzeyde ciddi çalışmaları gerektirir. Bu çalışmalar yapılmadığı takdirde Atatürkçü Düşünce, Türk Milletini çağdaş normlara ulaştıracak, ona refah ve güven temin edecek bir sistem olmaktan çıkar ve zaman içinde kaybolur ve gider.
Atatürkçü Düşünce ile ilgili olarak 1981 yılına kadar mevcut yasalarda yer alan maddelerin sadece cezai kavramlar içerdiği görülmektedir. Halen yürürlükte olan bu yasalarla getirilen hükümler Atatürk'ün manevi şahsiyetine ve O'nun eserlerine yapılan saldırıları önleyici cezai müeyyideleri içermektedir. Oysa bir fikir ve düşünce sistemini ceza vererek korumak mümkün değildir. Nitekim öngörülen cezalar O'na yapılan saldırıları azaltmamış, aksine bu düşüncenin düşmanlarını çoğaltmaktan başka bir işe yaramamıştır.
Ülkemizde yönetimin kurallarını kanunlar koyar. Kanunları ülkeyi yönetmek için seçilen irade yapar. Yaşamımızı yönlendiren kanunlar; 23 Nisan 1920'den beri milletin seçilmiş temsilcilerinin oluşturduğu TBMM çatısı altında milletvekilleri tarafından milletin tamamı adına oluşturulur. TBMM’nin kanunları yaparken göz önünde bulundurduğu tek kaynak milletin oyu ile kabul edilerek yürürlüğe konulmuş Anayasa’dır.
Bütün yasalar Anayasanın öngördüğü temel esaslar içinde yapılmak zorundadır. Aksi halde bu yasaların geçerliliği olmaz. Çünkü Anayasa Mahkemesi Anayasaya uygun olmayan yasanın yürürlüğünü durdurmakla yükümlüdür.
Bugün devletimizin çatısını teşkil eden 1982 Anayasası, şimdiye kadar ne bizde ve ne de dış ülkelerde benzeri olmayan bir şekilde bir fikri temele dayandırılmıştır. 29 yıldır yürürlükte olan Anayasamız; ATATÜRK İLKELERİ ve ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ " temeli üzerine inşa edilmiştir. Anayasamız gücünü Atatürk İlkeleri ve Atatürkçü Düşünce Sisteminden almaktadır. Buna göre Anayasa ile getirilen bütün yönetim kuralları bu fikri temele oturtulmak zorundadır. Ayrıca kanunlarımızda bu fikri temele uymak zorundadır. İşte 17 değişikliğe rağmen Anayasanın şimdiye kadar dokunulamayan özü budur.
Anayasamız devletimizin yönetiminde Atatürkçülük ile ilgili çok sağlam bir alt yapı hazırlamıştır. Bu alt yapı bilinmeden bugün demokratikleşme adı altında ve Uyum Yasaları perdesi ardına gizlenerek, dış baskılar ile mevcut yönetimlere dayatılarak yaptırılan bütün Anayasa değişikliklerinde hedefin önce bu fikri temelin sulandırılması ve nihayet kaldırılması gayretlerine yönelik olduğunu görüp anlamamız mümkün değildir.
Anayasamızın Atatürkçülük ve Atatürkçü Düşünce Sistemini esas olarak kabul ettiği dokuz ana maddesi vardır. Bunlar sırasıyla; - ANAYASA’NIN BAŞLANGIÇ BÖLÜMÜ, MADDE-2: CUMHURİYETİN TEMEL NİTELİKLERİ, MADDE-4: DEĞİŞTİRİLEMEYECEK HÜKÜMLER, MADDE-42: EĞİTİM VE ÖĞRETİM HAKKI VE ÖDEVİ, MADDE-58: GENÇLİĞİN KORUNMASI, MADDE-81: MİLLETVEKİLLERİNİN ANT İÇMESİ, MADDE-103: CUMHURBAŞKANI'NIN ANT İÇMESİ, MADDE-134: ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU, MADDE-174: İNKILÂP KANUNLARININ KORUNMASI, gibidir.
Anayasa değişiklik çalışmalarında öncelikli olarak bu maddeler üzerinde önemli tartışmaların geçmesi doğaldır. Bu maddelerin içerikleri müteakip yazımızın konusu olacaktır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 17 Ekim 2011 Pazartesi |
|
|